GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:86
Tarih:30.03.2012

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dil ve kültür birbirinden ayrılamaz, birisi olmadı mı diğeri olmuyor ve bu, özellikle eğitim evresi olarak nitelendirildiği zaman altı önemli aşamadan bahsedilir. Bu, çocukluk evresi, aile; beş-on iki yaş arası, okul artı çevre; on dört-on beş yaş arası, sosyal çevre ve ondan sonraki bölüm de üniversite ve iş çevresi. Bu aşamalarda iki dil edinilmesi, yani bir bireyin iki dil bilmesi, kullanması durumu ve yine sömürge okullarında, biliyorsunuz geçmişte sıkça uygulanan bir dili yok etme çabası, asimilasyon, tek dil olayını dayatma?

Tabii, çok kültürlü bir ülke miyiz, çok dilli bir ülke miyiz, farklı zenginliklerimiz var mı? Bu soruların cevabı "evet" olduğu zaman ona uygun çözümlerin de getirilmesi gerekiyor. Devletin üniter yapısı bu çözümlere engel değildir. Üniter yapıda birlik içinde, bütünlük içinde bu sorunların demokrasi içinde aşılabildiği çokça biliniyor.

Şimdi, bir insan ana dilini nasıl öğrenecek? Önce doğal ortamda öğrenebilir. Öğretimde çocuğun kendi dilini kullanmasıyla öğrenebilir. Bütün derslerden yararlanarak öğrenebilir. Değişik dil çalışmaları arasında sıkı bir ilişki olabilir. Çeşitli ders ve araç gerekçelerinden yararlanabilir. Dil öğretimi, kültür öğretimi? Tabii ki kimisi "Dil öğretimi bilgi değil, aynı zamanda beceri öğretimidir." der, yani onu da söylerler. Ama ana dil öğretimi aynı zamanda düşünmenin öğretimidir ve ana dil öğretiminin temel olarak dört-on beş yaş arası kesintisiz olmasını özellikle dil bilimciler söyler. Hafızanın eğitilmesi, konuşma becerisinin olması, aktif kelime servetinin geliştirilmesi; bütün bunlar son derece önemlidir.

Fakat bir gariplik var bizim eğitim sistemimizde. Merak ediyorum yani Sayın Meclisin değerli üyelerine sormak istiyorum: Bir anket yapsak aranızda -Türkiye'de yüz altmış beş tane üniversite var- "Selahaddin Eyyubi Üniversitesi" bir üniversitenin adı olursa ne olur arkadaşlar? Veya "Ahmedi Hani" Ağrı'da yakışmaz mı? Veya batıda, âlimler, dil bilimciler, tıpkı "Mevlânâ Üniversitesi" gibi, yani bunlar olmaz mı? Yani biz burada demokrasiyi yok ediyoruz, demokrasiyi katlediyoruz.

Demokrasi, bir katılımcılık olayı, bir çoğulculuk olayı, bir ortaklaşma. Beş ilde üniversite ismini değiştiriyoruz, o ildeki insanlara sormuyoruz, o ildeki üniversiteye sormuyoruz, öğretim üyelerine sormuyoruz, öğrencilere sormuyoruz, vatandaşa sormuyoruz, fikrini almıyoruz, geliyoruz Meclise, emrivaki yapıyoruz: "Al, senin adın bu olsun." Bu yanlış bir yaklaşım tarzıdır, demokratik değil arkadaşlar.

Yani demokratik olmadığını şuradan biliyoruz: Birçok ilde "Üniversitelerin sonradan adları değiştirilsin." diye imza kampanyaları var. Kendi illerinizde dikkat edin bu tür kampanyalar var. Mesela Şırnak'ta ben rastladım; üniversite, yükseköğrenim gençliği, halk isim değişikliği öneriyorlar.

Şimdi, biz, demokrasiyi Meclisten katletmeye başlarsak, merkezî emrivakiler yaparsak sıkıntı doğuyor çünkü üniversiteler artık bir ekol olarak, o isimlerle marka olarak anılırlar. Bu marka siyaset markası değil arkadaşlar, üniversitelerin markası siyaset olmaz; üniversitelerin markası bilim olur, bilim özgürlüğü olur, eser olur, ürün olur, çalışma olur, bunlar verilir ve bunlar tarihte yerini alır, o tarihte yerini alanlara da o isimleri yaşatılsın diye verilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Saygılar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.