| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 90 |
| Tarih: | 04.04.2012 |
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce ben de vefatının on beşinci yıl dönümünde Alparslan Türkeş'i rahmetle ve minnetle anıyorum.
Tarihte iz bırakmış büyük siyasi liderler vefatlarının ardından farklı bir tarihî ve siyasi bağlama yerleşirler. Onlar artık gündelik siyasi spekülasyonların değil o milletin uzun tarihinin bir parçası hâline gelirler, Sayın Alparslan Türkeş de öyle olmuştur. Rahmetli Erbakan, Ecevit onlara karşı da milletimizin tutumu gündelik siyasi tartışmaların ötesinde bir tutum çerçevesinde şekillenmiştir. Tekrar rahmetle anıyorum.
Bugün, Cumhuriyet Halk Partisinin -16 Mart 78'de, İstanbul Üniversitesinde yaşanan ve 7 üniversite öğrencisinin öldürülmesiyle, çoğunun yaralanmasıyla sonuçlanan- önergesi üzerine konuşacağım partimin görüşlerini aktarmak için.
Bugün, aynı zamanda, 12 Eylül davasının başladığı gün. Bu dava, Türkiye'nin yakın tarihine ışık tutması, ne olupbittiğini bugün yaşayan insanlara göstermesi bakımından çok hayati bir dava. Ümit ederim, kendi ağırlığına yaraşır bir şekilde dava süreci yaşanır ve aynı şekilde ilgili olan insanlar, müdahil olmak isteyen çevreler -ki bunlar 80 öncesinde bazen farklı kutuplarda da yer alan çevrelerdi- bugün gerçeğin ortaya çıkması için bu dava üzerinden el birliği ederler. Gerçek önemlidir, Latinlerin dediği gibi "? ?"(*) "Hakikat özgürleştirir." Hakikatle yüzleşmek bakımından, geçmişte ne yaşandığını ortaya koymak bakımından, bu toplumun geçmişin bağlarından özgürleşmesi bakımından, bu davada geçmişte farklı taraflarda olanlar işte bu hakikat için el birliği yaparlar. Davanın ağırlığına denk düşecek ve toplumun önüne gerçekliği koyacak olan çok temel hususlardan birisi de bu el birliğidir.
Değerli arkadaşlar, 12 Eylül öncesinde ben Siyasalda öğrenciydim. Siyasalı bitirdim, 12 Eylül oldu. Burada önerge hâline getirilen olay, 16 Mart 78'de yaşanan bu trajedi, benim, ertesi gün, dönemin siyah beyaz gazetelerinde okuduğum bir olaydı.
Yakın tarihte yaşanmış çok dramatik, o kendine has ifadesiyle söyleyecek olur isek, hakikaten tarihin kara lekelerinden birisidir. 7 tane öğrenci, on dokuz, yirmi, yirmi bir yaşlarında 7 öğrenci orada vahşice öldürülmüşlerdir.
Biz biliyoruz ki 12 Eylülden önce Türkiye'de yaşanan karmaşada, kaosta tek olay bu 16 Mart 78'de yaşanan hadiseden ibaret değildir. 16 Mart 78, bu önergede de ifade edildiği gibi, 12 Eylül öncesinin büyük resminin, o puzzle'ın sadece parçalarından birisidir. Eğer ne olup bittiğine ilişkin hakikate ulaşmak istiyorsak, bir gerçekliğe ulaşmak istiyorsak, toplumun önüne bunu koymak istiyorsak o puzzle'ın bütün resimlerini, o puzzle'ı oluşturan, aralarında illiyet bağı bulunan bütün unsurları masanın üzerine koymak ve bunlarla hesaplaşmak gerekir.
16 Mart 78'de yaşanan olayın dışında ben bir çırpıda, hiç gazetelere bakmaksızın, o döneme ilişkin kitapları okumaksızın size nice olay sayabilirim. Mesela, çok konuşuldu, tartışıldı, 1 Mayıs 77'deki o büyük trajedi, Taksim'de yaşanan olay o puzzle'ın parçalarından birisidir. Bir başka isim söyleyeyim, Kemal Fedai Çoşkuner, belki birçok kişinin şu anda hafızasında herhangi bir etki doğurmayacaktır ama 80 öncesini yaşayan birisi olarak ben onun nasıl öldürüldüğünü biliyorum; gazetelere yansıyan o resimleri, kanlar içinde yere düşmüş olan bedenini ben gazetelerde gördüm. İlhan Darendelioğlu, rahmetli Gün Sazak, bunların hepsi de aynı şekilde bu puzzle'ın parçalarıydı. Sadece gazetelerden okumadım, aynı zamanda o dönemde yaşamış birisi olarak -o dönemde yaşamış başkaları varsa onların da şahidi olduğu gibi- on sekiz, on dokuz yaşındaki o çocukların genç bedenlerini morglardan kaldırmış birisiyim. O morgların önünde beklemiş, orada bekleyen insanların sessizliğini, öfkesini, ne olupbittiğini anlamak isteyen idraklerini birinci elden orada yaşamış ve buna şahit olmuş birisiyim.
Sadece başkalarının acılarına ilişkin değil arkadaşlar, aynı zamanda, 26 Ekim 1979 tarihinde, Amasya'nın Suluova ilçesinde, akşam 19.02'de öldürülen Yaşar Bostancı'nın yani ağabeyimin cenazesini de morgdan kaldırmış birisiyim. Yaşar Bostancı da, İlhan Darendelioğlu da, Taksim'deki olaylar da bu İstanbul Üniversitesinin önündeki olaylar da bunların hepsi işte o puzzle'ın parçaları. Bizim bütün bu resmi görmemiz ve bütün bu resmin üzerine konuşmamız gerekir. 80 öncesinin ortamını biliyoruz, nasıl kıyıcı ve vahşi bir ortamdı, insanlar birbirlerini sağ ve sol çatışması denilen o atmosfer içerisinde nasıl görüyorlardı, bunu ben biliyorum, o dönemi yaşayan insanlar biliyor ama 12 Eylülden sonra şunu da gördük, şunu da tecrübe ettik, fiilen yaşayarak tecrübe ettik, bir yıl da Mamak Cezaevinde yatmış birisi olarak, o dönemin yaklaşımı "Karıştır, barıştır." şeklinde bir yaklaşımdı Mamak Cezaevinde. Bizi karıştırdıklarında, solcuları ve sağcıları, şunu gördük: Aslında hasımlık etmek için de, düşmanlık etmek için de çok nedenlerimiz vardı; hısımlık etmek, dostluk ve kardeşlik kurmak için de çok nedenlerimiz vardı. Hasımlık ile hısımlığın arasında incecik bir çizgi olduğunu gördük. Dün Mamak Cezaevinde görmüş olduğumuz o hasımlık ile hısımlığın arasındaki incecik çizgiyi biz, bugün şu 12 Eylül davası yaşanırken her türlü politik, siyasi angajmanı bir kenara bırakıp hakikatte ne olduğu üzerine iş birliği ederek bir yere vardırabiliriz, o çizgiyi aşabiliriz.
Ben CHP'nin vermiş olduğu bu önergeyi bu anlamda bir fırsat olarak görüyorum ama eksik bir önerge olarak görüyorum çünkü puzzle'ın parçalarından sadece birisine işaret ediyor. Muhakkak CHP'nin içindeki değerli arkadaşlar da orada, o puzzle'da başka nice olay olduğunu biliyorlar, hatırlıyorlar, onlara ilişkin sadece bilgileri değil aynı zamanda duyguları var, kalpleri var. İşte, bu, Meclisin önünde çok önemli bir görev, 12 Eylül davası da bunun için son derece önemli bir fırsat. Burada siyasi partiler iş birliği edebilirler, geçmişte yaşananları açık seçik bir şekilde ortaya koyarak Türkiye'nin geleceğine bir ışık düşürebilirler.
Denilir ki "İki farklı toplum için aynı ırmak farklı anlamlar taşıyabilir." Toplumlardan birisi o ırmağı bir engel, uzaklara gitmesi önünde bir mânia şeklinde görürken, bir başka toplum o ırmağı uzak ufuklara ulaşacağı bir yol olarak görebilir.
12 Eylül bu milletin önünde bir engeldi. Sadece kendi başına değil, bir darbeler geleneğinin parçası olarak da bir engeldi; biz, şimdi el birliği ederek bu engelden bu ülkenin uzak ufuklara gidebileceği bir yol çıkartabiliriz.
AK PARTİ'nin de bu doğrultuda bir önergesi Meclis Başkanlığına intikal etmiştir. Buradaki siyasi çalışmaları bir araya getirip toparlayarak, ümit ediyorum ki iyi bir çalışma yaparız ve Türkiye bu darbeleri nasıl yaşadı ve darbelerin öncesinde neler ortaya çıktı, kimler bu işin doğrudan, dolaylı failleri, bunları toplumun önüne koyarız, bu hesaplaşmayı yaparız ve geleceğe bu şekilde ilerleriz diye düşünüyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bostancı.