| Konu: | CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 19.01.2012 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin Hakkâri'den acı bir haber aldık, bir patlama meydana gelmiş, 13'ü aşkın yurttaşımız yaralı. Allah'tan yaralılara şifalar diliyorum. Umarız ki, daha ciddi bir durum ortaya çıkmaz.
Evet, Meclis tarihin en büyük sorumluluğuyla şu an karşı karşıya. Yeni bir anayasa yapacağız. Bu yeni anayasa bir toplumsal sözleşmedir; toplumun bütün farklı kesimlerini, kültürel çoğulculuğunu, eşit ve özgür yurttaş olmayı, bütün bunları kapsayan özgürlükçü bir anayasa olmak ve Türkiye'de bütün farklılıkları eşit ve özgür bir yurttaş olarak bir arada tutmanın çimentosu olmak zorundadır. Bu kadar önemli, önem arz ettiğimiz bu Anayasa'yla ilgili tartışmaları yaparken bir cumhurbaşkanı seçimini konuşuyoruz. Cumhurbaşkanı da devletin başıdır ve herkesin cumhurbaşkanıdır. Bu ülkede yaşayan, hangi dinden, dilden, ırktan, gruptan, hangi kesimden olursa olsun bu ülkenin yurttaşı olan herkesin cumhurbaşkanı olacak; Türk'ün de, Kürt'ün de, Çerkez'in de, Laz'ın da, Arnavut'un da, Pomak'ın da, yani herkesin ama eşit ve özgür Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının cumhurbaşkanı olacak. Bizi, barışımızı, toplumsal adalet duygusunu, güvenliğini bu sağlar. Peki, biz bunları konuşmak istediğimiz zaman bu kürsüde bir yasakla karşılaşıyoruz, anlamsız, gereksiz. Demin ana muhalefetten bir arkadaş da geldi, burada konuştu. Şaşırıyorum tabii. Hani, iktidar partisi Meclis Başkan Vekili de burada arkadaşlarımızı uyardı. Yani bazı kavramları bize yasaklatmak istiyorlar; "Kürt"ü bize yasaklatmak istiyorlar, yaşadığımız coğrafyayı, "Kürdistan"ı ve bize şunu yapmak istiyorlar: Sanki bu Meclisin kuruluşunda, kuruluş çimentosunda, cumhuriyetin kuruluşunda, Meclisin çatısı altında hiç "Kürt", "Kürdistan", "Lazistan", "Laz", "Çerkez" isimleri telaffuz edilmemiş, tutanaklara girmemiş. Atatürk, söylemlerinde hiç Kürtlerden, Kürdistan'dan bahsetmemiş. Ta Kanunî Sultan Süleyman'dan gelen mektupları var Fransa'ya yazılmış, Kürdistan'ın, Atatürk'e kadar gelmiş. Sayın Vekilimizden önce bu Meclisin bir ilk Meclis Başkanı var; Atatürk ve Atatürk, söylemlerinin hepsinde "Kürt" ve "Kürdistan" kelimesini kullanmış. Şimdi, siz kalkıyorsunuz, Meclisin ilk kuruluş Başkanı Atatürk'ün söylediği sözleri bize yasaklamaya çalışıyorsunuz, bu kürsüye müdahale ediyorsunuz. Bu olmaz arkadaşlar, bizim gibi düşünmeyebilirsiniz.
Bakın, ben çok fazla şey söylemeyeceğim ama bir cumhurbaşkanlığı makamının tartışmasını yaşıyoruz ve Türkiyelileşmek zorundayız arkadaşlar, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit ve özgür vatandaşları olmak zorundayız. Darbeler oldu, dilleri yasakladık. Daha öncesi köy isimlerini, dağ isimlerini, ova isimlerini, ırmak isimlerini değiştirdik. "Rize'de Gürcüler var." dedik, Gürcüceyi yasakladık, "Trakya'da başka diller var." dedik, Trakya'da yasakladık. 1950'lere gelirken bütün Kürt köylerinin isimlerini olduğu gibi değiştirdik, Türkçeleştirdik, anlamsızlaştırdık, tarihimizi, kültürümüzü değiştirdik, tek tipleştirdik, unutturduk. Asimilasyon budur işte, şovenizm budur, ırkçılık budur, başkasını tanımama budur. Bu anlayışı yıkmak zorundayız. 74 milyonuz arkadaşlar. 74 milyon bütün renklerini ve seslerini ve bütün güzelliklerini bir çiçek bahçesi gibi? Bir çiçek bahçesinde nasıl ki rengârenk çiçekler varsa bütün zenginliklerini ve renklerini barındıran bir Türkiye'miz var. Bu Türkiye'nin, tıpkı bir orkestra gibi her türlü enstrümanın birlikte ahenk içinde çalacağı bir orkestra şefine ihtiyacı var. Böyle bir orkestra şefini, bir devlet başkanını, bir devlet yönetimini özleyen bir toplum var.
Bakın, Agos'a, Taksim Meydanı'ndan yürüyen 50 bini aşkın insan bir Ermeni yurttaşımızın, Ermeni olduğu için, ensesine sıkılan üç kurşunun hesabını ve adaleti aramak için yürüyor. Biz hâlâ yasakla uğraşıyoruz, bu kürsüden bize yasaklar geliyor. Bu kürsünün masuniyeti var arkadaşlar. Yanlış söyleyebiliriz. Bu yanlışlar, yanlış düşünceler sonunda sandıkta mihenge vuruluyor.
Bakın, Atatürk'ün daha El Cezire Komutanına yazdığı "Kürdistan otonom yönetimine?" diye başlayan telgrafları var Meclis Başkanı sıfatıyla. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi gizli celse zabıtları Türkiye İş Bankası yayınlarından yayınlandı, diyor ki: "Ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtlerin bu döneme kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerini kurmuş ve başkanları ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten sahip oldukları Büyük Millet Meclisinin buyruğunda yaşam istekleri yayınlanmalıdır." diyor. Yani bu Meclis bir çatıdır. Bu Meclis sadece Türklerin Meclisi değil arkadaşlar, bu Meclis Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 74 milyon insanın tapusunu taşıyor. İstiklal Savaşı'nda Kürtler ve Türkler en büyük nüfusa sahip olarak diğer kardeş halklarla beraber, Çerkezlerle, Gürcülerle, Arnavutlarla birlikte İstiklal Savaşı'nı vermedi mi? Afyon Şehitliği'nde yalnız Türkler mi yatıyor? Çanakkale Şehitliği'nde yalnız Türkler mi yatıyor? Yapmayın arkadaşlar! Bizim bu saatte birbirimize bunu bu şekilde yasak çekmemizin hiçbir anlamı yok.
Bakın telgraflarına, Atatürk, İnönü söylemlerinde, cumhuriyetin kuruluşunda, hep bu sözler var. Bu Meclisin ilk tutanakları bunlarla dolu. "Kürdistan'da bulunmaktan kıvanç duyuyorum." diyor Mustafa Kemal Atatürk. Yasaklayacak mısınız ilk Meclis Başkanına şimdi bunu? Bırakın onu, tutanakların o zamanki dönemine şöyle biraz baktığınız zaman, bakın 1921, bir tutanak: "Efendim, bizim memleket Kürdistan'dır ve altı yüz senedir Kürtler size karşı katiyen zerre kadar bir rûyi muhalefet göstermemişlerdir." Kardeşlikten dem vuruyor o dönemin milletvekilleri. Bakın, 1923'te, yine o dönemde konuşan milletvekilleri var. Bu tutanakları bu Meclisin arşivlerinden çıkardık. Bunu uzaydan, aydan getirmedik, Potamya'dan getirmedik, muz cumhuriyetinden de getirmedik, bu Meclisin tutanakları. Yusuf Ziya ne diyor o dönemlerde? "Evet" diyor "Arkadaşlar, Kürt vatandaşlar" diyor "Türklerle tevhidi mukadderat" diyor. Yani sizinle tevhidi mukadderat yaparak, kaderimizi birleştirerek hata mı ettik arkadaşlar? Hata mı ettik? Bizi inkâr edersiniz, dilimizi inkâr edersiniz, kültürümüzü inkâr edersiniz, aslımızı inkâr edersiniz, benliğimizi inkâr edersiniz, varlığımızı inkâr edersiniz! Bizim gözümüzün içine baka baka, bizi inkâr edip, bize hakaret edip, aşağılayıp burada, bu kürsüde rezil etmek mi istiyorsunuz? Bu mudur siyaset, bu mudur bu ülkeyi yönetmek arkadaşlar? Değil.
Bakın, o dönemlerde -sadece bu değil- Hakkâri Milletvekili Müfit'in sözlerine bakın; Kürdistan Hükümdarı İdrisi Bitlisî'den başlıyor, Osmanlı dönemindeki birlikteliği ve kardeşliği anlatıyor. Bütün tutanaklarda bunu görürsünüz. 1920, soru önergesi vermiş milletvekilleri, "Kürdistan'da birtakım propagandacılar varmış, bununla ilgili bir araştırma yapalım." diyor.
Kürdistan neresi Sayın Başkanım? Bu Meclisin tutanaklarını inkâr mı edeceksiniz bize yasak koyarak? Yapmayın bunu, bunu yapmayın. Bizi inkâr ederek bu ülkede birliği, beraberliği, kardeşliği, selameti, barışı, huzuru, demokrasiyi, kardeşliği sağlayamazsınız. Bu hakaretleri duymaktan bıktık, her seferinde de bu kürsüde bunu defalarca söylemekten bıktık.
Peki, Başbakanınız niye "Türkiyeli üst kimliği" dedi? Tutanaklar o kadar çok ki. Hepsini çıkarmıştım, keşke vaktim olsa da bunların hepsini okusaydım. Bunların hepsi Meclisin tutanakları, bunların hepsinin içinde Kürt var, Kürdistan var. Bana nasıl yasak yaparsın Başkanım? Lütfen bu düşüncelerinizden vazgeçin, vazgeçin ve bu kürsü özgür olsun, bunu sizden istiyoruz. Lütfen, bir daha bu tartışma yaşanmasın. Nokta koyuyorum burada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu tartışmayı bitirelim arkadaşlar, özgürce herkes düşüncesini söylesin diyorum, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.