| Konu: | 23 EKİM 2011 TARİHİNDE VAN İLİNİN ERCİŞ İLÇESİ MERKEZ ÜSSÜ OLMAK ÜZERE MEYDANA GELEN DEPREME VE DEPREM BÖLGESİNE YAPILAN HİZMETLERE İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 25.10.2011 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 74 milyon nüfus, 800 bin metrekare Türkiye hepimiz fay hattındayız. Deprem kimlik, din, mezhep, bölge, adres sormuyor. 97 Marmara, 99, şimdi 2011, hazırlıksız yakalanmak kaderimiz olmamalı. İmar yolsuzluklarını, çarpık kentleşmeleri, denetimsizlikleri, alınmayan önlemleri, ihale rezaletlerini, rantları, çürümüşlüğü, ülkemin yaşam politikalarını ortaya çıkaran bu büyük doğa felaketleri karşısında acıları ortaklaştıran, dayanışmayı yükselten, kenetlenen, kardeşliği yücelten halkımıza sonsuz teşekkürler. Bin yıldır tarihin kardeşliğe mahkûm ettiği, Türk Kürt birlikte yaşayan, Anadolu'nun tüm renklerinin, güzelliklerinin, kenetlenen Türkiye halkının, "İnsanlık henüz ölmedi." diyen bu asil duruşun, yüce dayanışma duygularının, yardımlardaki kardeşlik kokusunun karşısında hepinizin önünde saygıyla eğiliyorum.
Sayıları çok az olsa da TV'lerde, İnternet'te, Twitter'da, Facebook'ta, sosyal ağlarda, Ku Klux Klan zihniyetinde ırkçı haber ve yorumlarda bulunanları, intikamcılık, ayrımcılık yapanları, insanlık suçu işleyen bir sosyal çürümüşlüğün girdabında debelenen bir avuç zavallıyı, onlara görev veren, koruyan ve kollayanları, en acı günlerimizde fırsatçılık, yağma, hırsızlık, kalleşlik yapanları, izninizle, huzurlarınızda kınamak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, tarih bize yaşanan korkunç doğa felaketleri sonucu ülkemiz ve dünya deneyimlerinden büyük dersler çıkarmamız gerektiğini uyarıyor.
"Van Gölü kıyısında sular yükseldi." gerekçesiyle afet bölgesi ilan edilen, boşaltılan yerlere hastane, okul, lojman, imara aykırı olarak devlet tarafından yapılmış. Bir gazetemizde, depremden bir gün önce "Asıl afet devletmiş" manşetiyle çıkmıştı.
Bir afet anında ilk akla gelen Kızılay olur. Başbakanın Yardımcısı Sayın Çelik -bizzat kendisi- Başbakan ve 7 bakanla yaptığı inceleme sonucu "Kızılay iyi sınav vermedi." diyor. Evet, Kızılay tuz gibi kokmaya başladı, el atmak lazım.
Erciş'te bir TV kanalına bağlanan Eda Hemşire'nin çaresizlik çığlığı hep yankılandı: "100'ün üzerinde ölü var. Yetkililer el atsın, elektrik kesik, çadır yok."
Van depreme gündüz yakalandı, saat 13.45 sıraları. İlk olay yerinde BDP'li Van Belediyesi, Eş Başkanımız Sayın Demirtaş, yakın belediyelerimiz ve anında yardım çalışmalarına başladı. Saat 19.00'a kadar, özverili çalışan birkaç görevliden, sağlık personelinden başkası yoktu.
Van Belediye Başkanımız Van Valisinin birlikte çalışma yapmayı reddettiği söylüyor. Bir afet anında ilk müdahaleyi yapacak olan merkezî idareler ve yerel yönetimler arasındaki bu kopukluğu, taraflı yaklaşımı kimse izah edemez.
Vatandaş enkaz altında can çekişirken Başbakan ve bakanları karşılama hazırlığı içinde olan aymazlığa dikkat çekmek istiyorum, yoksa böyle acı günlerde siyaset yapacak değiliz.
Okulların, hastanelerin, yurtların, emniyet binalarının ilk yıkılan binalar olduğu açık. İlk enkaz altında kalan devletin kurumlarıydı.
Sormak istiyoruz, 250 bin polis, 230 bin jandarma, 20 bin sahil güvenlik, 450 bin özel güvenlik, 700 bin ordusu olan ülkemizde neden bunların içinde kritik fay hatlarının olduğu merkezlerde kendi birimleri içinde doğru dürüst bir kurtarma ekibi yok? Her ilde bir üniversite var, üniversiteli gençler enkaz altında kalıyor, bu dinamik güçlerden neden kurtarma ekipleri olarak, sosyal yardım olarak bir çalışma yapılmıyor?
Yardımların toplanması, dağıtılması, düzeni hep ayrı bir sorun oldu. Kaç deprem kaç afet yaşadık, Marmara'da, Van'da hâlâ değişen bir şey yok. Devleti dış yardımlar, Hükûmeti bugüne kadar toplanan 20 milyar lira deprem vergisi konusunda, yine STK'ları, belediyeleri, gönüllü yardım kuruluşlarını, herkesi, bu konuda şeffaflığa davet ediyoruz ama asla ve asla İçişleri Bakanlığının belediyelere genelge göndererek belediyelerin topladığı yardımlara el koymasını da kabul etmiyoruz çünkü bugün, yardım rezaletinde gazlanan ve coplanan deprem mağdurlarını gördükten sonra bunun Hükûmete ve onun merkezî idaresine bırakılacak bir konu olmadığının gerçeği ortaya çıkmıştır.
Sayın milletvekilleri New Orleans'te Katrina Kasırgası sonrası sistemin düşünce kuruluşları, müteahhitlik şirketleri heyecan verici fırsatlardan söz ediyordu. Küresel ekonominin savunucuları yıkılan devlet okulları yerine özel okul fırsatlarını konuşuyorlardı. 2004 tsunami felaketi sonrası Sri Lanka'da yüzde 80 zarar gören kıyılarda, küçük kayıklarda balıkçılık yapan 100 binlerce kişi barınacak yer ve yardım malzemelerinden yararlanmak için ülkenin iç kısımlarına kamplara gönderilmişti. Afet nedeniyle boşaltılan Van sahilleri? 6 mahalle boşaltıldı, devletin kararı -valiliğin- ama devlet oraya 8 tane resmî bina yaptı. Bu örnekler bize Hükûmetin kontrolündeki sermayenin TOKİ gibi sözde kamu kurumları aracığıyla nasiplenme çağrıları, Deniz Feneri gibi yardım kuruluşlarını sorgulama hakkını veriyor.
Sayın milletvekilleri, Hükûmeti buradan uyarıyoruz. Van Belediyemizin deprem sonrası Van Valiliğiyle ortak çalışma isteği ve hatta ortak kriz masasının kurulması talebini reddetmesi seçilmiş iradelere saygısızlığın en büyüğüdür. Van'ın kedisi meşhurdu, bir de ayrımcı valisiyle meşhur olmaya başladı. Bu, merkezî idarenin yüzde 50 oy alan bir partiye olan saygısızlığının bir ölçüsüdür. Sağduyu zamanı merhamet yoksunluğu, cehalet histerisi içinde olanlar olabilir. Önemli olan siyaset kurumunun bir vicdan körelmesi, akıl tutulması yaşamamasıdır. Van'da oyların yarıdan fazlasını almış, deprem incelemelerinde bulunan eş başkanı BDP'li, belediye başkanı BDP'li, 4 milletvekili BDP'li; Başbakanı ve bakanları gidiyor orada karşılaşamıyorsa bu siyaset adına rezalet bir fotoğraftır. Bunun altını çizmek istiyorum. Bütün Türkiye yardım ve dayanışmada acıları ortaklaştırıyor ve bir araya geliyorsa, siyasetçiler bir araya gelemiyorsa Hükûmet akıl tutulması yaşıyor demektir.
Bugün Meclis gündeminde İçişleri Bakanı hakkında verdiğimiz gensoru vardı, sorumlu siyasetin gereğini yaptık, gensoru önergemizi çektik.
Sayın milletvekilleri, Kandil ile Kandilli arasında yüreğimiz parçalanıyor. Bir haftada yüzü aşkın cenaze, ağlayan Kürt ve Türk analarına, depremin, afetin eklediği yüzlerce ölümün feryadı eklendi. Bir yandan acıları ortaklaştıran halkımız, yardımlar, dayanışma, diğer yandan Kobralar, Skorskyler, tanklar, uçaklar, bombalar, operasyonlar, çatışmalar. Gücünü, ekonomisini, insanını yirmi yedi yıldır süren kirli bir savaşta, kardeşin kardeşi öldürdüğü bir savaşta harcayan bir Türkiye. İnsani fay hattı üstünde milyonlar. "Kurşun adres sormuyor, deprem kimlik sormuyor." diyen çaresizliğe isyan ediyoruz.
Bütünlük, birlik, barış, kardeşçe bir arada yaşamak varken kardeşin kardeşi vurması kader değildir. Böylesi acılı günlerde, Kurban Bayramı'nın arifesinde daha fazla kurban vermek istemiyoruz. Yaraları sarmak mı istiyoruz? Acıları ortaklaştırmak, paylaşmak mı istiyoruz? Bin yıllık tarihin kardeşliğe mahkûm ettiği halklarının, Anadolu'nun güzel renklerinin güçlü olan birlikte yaşama arzusuna güç katmak mı istiyoruz?
Evet, yapılacak çok önemli bir şey var. PKK de, Hükûmet de, devlet de artık silahları sustursun. Silaha, çatışmalara, ölüme giden harcamaları yaraları sarmada kullanalım, bundan daha ulvi, kutsal, içten, samimi bir dayanışma olmaz.
Ölenlere rahmet, yaralılara şifa, enkaz altındakilere mucizevi kurtuluşlar diliyorum. Bütün yüreğimiz onlarla, hep beraber kenetlendik.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)