| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 05.04.2012 |
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hapishaneler meselesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, hapishanelerde insan hakları ile birlikte insanlık da yerlerde sürünüyor. Daha önce bu kürsüden yaptığım konuşmada "Hapishaneler bulundukları ülkenin aynasıdır." demiştim. Pek çok hapishane gezdim, pek çok mahpusla konuştum. Şimdi, sizlere, o aynada nasıl gözüktüğümüzü anlatacağım. Alınıp incinmeyelim, gocunmayalım; hapishanelerdeki manzaramıza birlikte bakalım.
Ceza İnfaz Kanunu, her türlü insan hakkının gasbına cevaz vermektedir. Bununla yetinmeyen hapishane idareleri, keyfî cezaları da katmerli bir şekilde uygulamaktadır. Binlerce günlük mektup, telefon ve ziyaret yasağını sizin vicdanlarınıza bırakıyorum. Binlerce gün insanlar, mektup almadan, ziyaretçi almadan keyfî disiplin cezalarıyla cezalandırılıyor. Türkülere, şiirlere konu olmuş, mahpusların tek sevinci, tek umudu olan mektubu, ziyaretçiyi yasaklamak hangi akılla, hangi vicdanla bağdaşır? Bu açıdan, özellikle F tipi hapishaneler, zindan anlayışının da ötesine geçmiş, işkencehaneye dönüşmüştür.
Sağlıksız beslenme, hapishanelerin bir başka ciddi sorunudur. Yağlı, hijyenik olmayan o yemekler sağlıklı insanları hasta ederken, anneleri ile kalan bebek ve çocuklara da aynı yemekler verilmektedir.
Gördüğüm manzara korkunç arkadaşlar. Bebekli aileleri ziyaret ettiğimde, cezaevinde çıkan şaplı, acılı, ekşili yemekleri anneler de yiyor, onların çocukları da yemeye mahkûm ediliyor arkadaşlar. Hepimizin çocuğu var, hepimiz belki bir gün buraya düşebiliriz.
Değerli arkadaşlar, "sağlık" demişken hapishanelerin kanayan yarası hasta mahpuslara değinmeden geçemeyeceğim. Adalet Bakanlığına göre 400'den fazla mahpus bulunmakta. Bunların yarısı ağır hastadır ve onlarcası da ölümcül hastadır. Bu ölümcül hastalardan biri de Serap Şimşek'tir. Yakın zamanda kendisini ziyarete gittim, ziyaret ettim. Lütfen, hepiniz dikkatlice dinleyin arkadaşlar, sizlere, bizlerin neden olduğu bir insanlık ayıbını anlatmak istiyorum:
Serap Şimşek otuz yaşında bir tutuklu. Dosyası hâlâ Yargıtayda bekliyor. Akıl hastası, felçli ve yatalak. Ameliyat olmuş; değerli arkadaşlar, bağırsakları bir poşet içerisinde dışarıda bekliyor. Hapishaneye gittim ziyaretine, Serap'ı gördüm. Serap'ın bir eli çarşafla karyolaya bağlı şekilde yatıyor. "Serap, ben milletvekiliyim, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geliyorum, seni ziyarete geldim. Bir isteğin var mı? Çözmek istiyorum, ne sorunun varsa söyle." dedim. Bana söylediği tek şey arkadaşlar, "Bir kuş istiyorum, sarı bir kuş, sarı bir muhabbet kuşu istiyorum." dedi ve günlerce bunun etkisinden kurtulamadım. Geldikten sonra Serap'a buradan 2 tane sarı muhabbet kuşu gönderdim; maalesef, 1'i teslim edildi, 1'i yasak olduğu için teslim edilmedi arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bir mahkûmun mektubunu okumak istiyorum size. Abdullah Akçay, hırsızlıktan hüküm almış bir çocuk. Hapishanelerde kanser hastalığına yakalandı. Şimdi sizlere bir pasaj okuyacağım mektubundan. Abdullah Akçay yazıyor: "Teşhis edildikten sonra zor bela Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesine yatırıldım. Hastane odası
Değerli arkadaşlar, bu Abdullah Akçay'ın yazmış olduğu mektuba birçok yerde birkaç kez şahit oldum. Maalesef, bu cezaevlerinde uygulanan hukuksuzluklar akıl dışı. Bu sadece Abdullah Akçay'a uygulanmıyor. Bakın, Türkiye'nin yetiştirmiş olduğu saygın bilim insanlarından Mehmet Haberal da aynı koşullarda yatıyor. Mehmet Haberal belinden dolayı iki büklüm yatıyor. Fizik tedavi olmak istiyor ama Mehmet Haberal fizik tedavisi olmayan bir hastanede tedavi ediliyor arkadaşlar. Yine, Malatya Üniversitesi Rektörü, Malatya'ya çok emekleri olan Sayın Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu, defalarca "Kanser hastası olabilir." diye rapor verilmesine rağmen, bugün kanser başlangıcı olarak hastanede, bir hastane köşesinde yatıyor.
Değerli arkadaşlar, 2011 yılında Serap gibi tedavi olamayıp da ölen hasta sayısı Türkiye'de 41. Kimine bürokratik engeller çıkarıldı, kimine kinci tutumlar sergilendi. Ailelerinin, sevdiklerinin, doğdukları yerin, bir avuç gökyüzünün, bir deniz kıyısının hasretiyle öldüler. Bu ölümlerin, bu hasretlerin, bu ayıpların sorumlusu herkesten çok biz milletvekilleriyiz, içinde bulunduğumuz bu Meclistir.
Değerli arkadaşlar, hapishanelerde yaşanan kötü muamele ve işkenceler ise insanlığı utandıracak cinstendir. Yaşadığım, gördüğüm manzaraları paylaşıyorum arkadaşlar sizinle. Hapishaneye ilk girdiğimizde, ayırmadan herkese hoş geldin dayağı bir geleneğe dönüşmüş durumda. İlk girişte arama yapılıyor. İnsanlar çırılçıplak soyularak, erkekler makatına, kadınlar cinsel organlarına kadar aranıyor. Bu, insanlığın bittiği noktadır. Kışları yanmayan kaloriferleri, akmayan sıcak suyu da bunun üzerine ekleyin. Hatta kışın yanmayan kaloriferlerin, değerli arkadaşlar yazın F tipi hapishanelerde yandığını biliyor musunuz? Bunu şikâyet eden bir mahkûma da, hücrede kalan, tek kişi kalan mahkûma da savcı soruyor "Şahidin var mı?" diye.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde bir grup Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımla beraber, bir ihbar üzerine, bir mektup üzerine Pozantı Cezaevi ziyaretine gittik. Önce Bakanlık yalanladı, böyle bir şeyin olmadığını söylediler, daha sonra Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin girişimiyle böyle bir şeyin olduğu ortaya çıktı ve oradaki cezaevi müdürüyle cezaevi müdür yardımcısı, yükseltilen cezaevi müdür yardımcısı görevden alındı.
Şimdi, arkadaşlar, orada on iki ile on yedi yaş arasında mahkûmlar kalıyor, çocuklar kalıyor. Onlara yapılan uygulama belki bir gün -bakın, hepimizin çocuğu var- bizlerin çocuklarına da yapılabilir.
SIRRI SAKIK (Muş) - Bize de yapılır, bize!
VELİ AĞBABA (Devamla) - Bize de yapılır.
Şimdi, arkadaşlar, bu raporumuz üzerine Pozantı Cezaevi boşaltıldı. Önce Adalet Bakanlığı körleri ve sağırları oynadı, bu insanlar hakkında hiçbir muamele yapmadı dokuz ay boyunca, sonra Pozantı Cezaevini boşalttı. Biz dedik ki: "Bu Pozantı Cezaevini boşaltarak Sincan'a sevk etmeniz o çocuklara ikinci bir cezayı uygulamaktır." Niye? Çünkü orada kalan bütün aileler, fakir, yoksul aileler arkadaşlar; Ceyhan'da, Adana'da, Mersin'de kalan insanlar. Çocukları ailelerinden kopardınız, bir büyük suçu daha işlediniz.
Şimdi, ben cezaevlerine çok gidiyorum arkadaşlar. 4 kez izin istedim Adalet Bakanlığından, 4 kez izin istedim bu Sincan Cezaevini ziyaret etmek için ama maalesef, bana izin vermiyorlar arkadaşlar. Şimdi, ben sakıncalı bir milletvekili oldum herhâlde cezaevleri konusunda. Niye izin vermiyorlar, onu da anlamış değilim ben. Ben, her görüşten, her düşünceden adli suçlu, siyasi suçlu, bütün mahkûmları ziyaret ediyorum arkadaşlar. Bunun bir cevabının olması gerektiğini düşünüyorum.
Yine, Osmaniye Cezaevinden, arkadaşlar, insanlar mesaj atıyorlar, mektup yazıyorlar. Geçtiğimiz günlerde gruba da yazmışlar, bana da yazmışlar. Osmaniye Cezaevinde, arkadaşlar, bir açlık grevi var, insanlar ölmek üzere. Buradan sizlere sesleniyorum, talepleri çok bir şey değil: Günlük sakal tıraşı olmak istemiyorlar herkesin insan hakkı gibi, soyunarak sayım yapılmasını istemiyorlar, dayak atılmasını istemiyorlar ve sayımda dayak istemiyorlar arkadaşlar. Bunu dikkatlerinize sunuyorum ve Osmaniye Cezaevine dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir konu da, cezaevlerinde bir ayrımcılık konusu var. Türkiye'nin her yerinde yapılan ayrımcılık cezaevlerinde fazlasıyla uygulanıyor. Mahkûma, imam istiyorlar, veriyorlar; papaz istiyorlar, veriyorlar; haham istiyorlar, veriyorlar; dedeye geldi mi, yok. Niye? Niye yok arkadaşlar, dede niye yok? Mahkûm "Ben dedeyle görüşmek istiyorum, Alevi dedesiyle görüşmek istiyorum." Niye yok? Bu da ayrı bir ayrımcılık arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, hapishanede başka yasaklar da var. Bakın, anneleriyle kalan bir kız çocuğunun, küçük bir kız çocuğunun, bir buçuk yaşındaki kız çocuğunun pilli bebekle oynaması yasak, hareketli oyuncakla oynaması yasak, her türlü boya yasak, makas yasak. Görme engelli bir hastaya CD çalar yasak, MP3 yasak.
Değerli arkadaşlar, kanser hastası olan insanların tedavi edildikten sonra sağlıklı koşullarda cezaevlerine gelmesi de yasak. İnsanlar ayrı bir işkence görüyor.
Şimdi, bugün hasta değil ama ölümü bekleyen insanların isimlerini sizlere veriyorum arkadaşlar. Eğer bunlar birkaç gün içerisinde, bir ay içerisinde tedavi edilmez ise ölecekler. Samet Çelik kanser, Avni Uçar kanser, Deniz Yıldız kanser, Erol Zavar kanser, Kemal Gömi -bir insanlık ayıbı- ağır şizofreni, Mesut Deniz ağır şizofreni, Zeliha Bulut şizofreni, Mustafa Gök, Salmani Özcan, Aygül Kapçak, Deniz Tepeli, Yaşar İnce, Cengiz Kahraman, İnan Çoban?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) - Bunlar da arkadaşlar, eğer tedavi edilmezlerse, maalesef, ölümle burun buruna kalacaklar.
Ben cezaevlerini gezmeye devam edeceğim. Her nerede insan hakları ihlal ediliyorsa bilin ki biz orada olmaya devam edeceğiz ve bir de sözlerime son verirken, bir yasaklar listesi var ki arkadaşlar, evlere şenlik bir yasaklar listesi. Bunu da buraya bırakıyorum.
Sizlere, hepinize beni dinlediğiniz için saygılar sunuyorum.
Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ağbaba.