GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ DENİZ UNSURLARININ; KORSANLIK/DENİZ HAYDUTLUĞU VE SİLAHLI SOYGUN EYLEMLERİYLE MÜCADELE AMACIYLA YÜRÜTÜLEN ULUSLARARASI ÇABALARA DESTEK VERMEK ÜZERE, GEREĞİ, KAPSAMI, ZAMANI VE SÜRESİ HÜKÛMETÇE BELİRLENECEK ŞEKİLDE ADEN KÖRFEZİ, SOMALİ KARASULARI VE AÇIKLARI, ARAP DENİZİ VE MÜCAVİR BÖLGELERDE GÖREVLENDİRİLMESİ VE BUNUNLA İLGİLİ GEREKLİ DÜZENLEMELERİN HÜKÛMET TARAFINDAN BELİRLENECEK ESASLARA GÖRE YAPILMASI İÇİN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN 10/2/2009 TARİHLİ VE 934 SAYILI KARARI İLE HÜKÛMETE VERİLEN VE 2/2/2010 VE 7/2/2011 TARİHLİ 956 VE 984 SAYILI KARARLARI İLE BİRER YIL UZATILAN İZİN SÜRESİNİN ANAYASA?NIN 92 NCİ MADDESİ UYARINCA 10/2/2012 TARİHİNDEN İTİBAREN BİR YIL DAHA UZATILMASINA DAİR
Yasama Yılı:2
Birleşim:56
Tarih:25.01.2012

MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıklarıyla, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevinin bir yıl daha uzatılmasıyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Değerli milletvekilleri, biraz önce bir konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda müracaat etmediğini söyledi. Bu, doğru değildir. Meclis İçtüzüğü'nün bize vermiş olduğu yetkiler vardır. Biz öncelikle iki hususu dikkate  aldık. Birincisi,  maalesef -bunları  dikkate  almak  zorundayız- TRT 3'te, Meclisin iradesini yansıtması gereken TRT 3'te bu saatlerde Bundesliga'dan maç özetleri veriliyordu ve burada önemli bir konuyu biz tartışırken milletimiz orada maç özetlerini seyretmekle meşgul edilmekteydi. Biz, hiç olmazsa biraz vakit geçsin, Meclis TV yayına girsin de bu sebeple milletimiz Mecliste ne olupbittiğini, önemli bir konuyu tartışıyoruz burada, asker gönderilmesini, tezkerenin bir yıl uzatılmasını tartışıyoruz, bunları Meclisimizden milletimiz de görsün diye, biz, 2'nci veya 3'üncü sırada söz istemeyi uygun gördük. Yoksa Milliyetçi Hareket Partisinin böylesi önemli bir konuda fikir söylememesi elbette ki mümkün değildir. Bir diğer husus da, biz isterdik ki, öncelikle burada Hükûmetimiz, Sayın Bakanımız veyahut da Hükûmet partisi gelsin bir anlatsın. Bir sene boyunca -en son uzatılan ki, ondan önce de uzatılma vardır- ne yapıldı? Orada Türk Silahlı Kuvvetleri hangi başarılara imza attı? Orada bu kararı uzatırken -şimdi Meclisin huzuruna bu kararın uzatılması, tezkerenin uzatılması için geldiniz- peki, ne yaptık? Bunu bilmek bizim muhalefet partisi kadar Türk halkının da hakkı değil midir? Hiçbir şey yok. Sadece bir tezkere geliyor ve bu tezkereyle ilgili burada konuşuyoruz. Ama öncelikle, muhalefetin desteğini istemeden önce, Türk milletinin desteğini istemeden önce sizin bunları anlatmanız lazımdı. Kaç korsan yakalandı, şimdiye kadar neler yapıldı, Türk halkının çıkarına hangi adımlar atıldı, bunu Türk halkının bilmesi lazım.

Geçtiğimiz günlerde Gürcistan Cumhurbaşkanıyla beraber, on altı aydır orada korsanların elinde bulunan vatandaşlarımızın serbest bırakıldığını televizyonlardan öğrendik. Gürcistan basınına baktığımız zaman bu serbest bırakılmanın arkasında korsanlarla ciddi bir pazarlığın, korsanlara ödenen ciddi bir paranın olduğunu görüyoruz. Peki, madem biz korsanlara rüşvet vereceksek, korsanlarla pazarlık yapacaksak vatandaşımızı kurtarmak için, o zaman bu tezkerenin ne anlamı var? Türk askerinin, ordusunun, Türk milletinin binlerce, milyonlarca dolarlık vergisini ödeyerek gönderdiği askerimizin orada görevi nedir diye sormak lazım. Bunun sorumlusu elbette ki Hükûmettir. Şimdi "Türk askeri veya ordusu bunun sorumlusudur." diye siyasi sorumluluğu üzerinizden atamazsınız.

Tabii, Türk ordusu demişken, eğer Deniz Kuvvetlerimizin generallerinin önemli bir kısmı şu an hapisteyse, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst noktasına gelmiş kişiler ve sizin imzanızla, daha doğrusu Sayın Başbakanın ve Sayın Gül'ün imzasıyla atanmış, gelmiş kişiler bugün terör örgütüne liderlik yapmak suçundan eğer yargılanıyorsa tabii oradaki Türk ordusunun moral gücünün, oradaki Türk ordusunun başarısının da bir de bu çerçeveden değerlendirilmesi lazım.

Tezkerenin uzatıldığı görev bölgesi önemli bir bölge. Hangi bölgeler var? Aden Körfezi. Hangi ülke var? Somali. Somali'de şu an El Kaide'nin ciddi faaliyetleri var. Bazı şehirlerin El Kaide tarafından zaman zaman ele geçirildiği bir yerden bahsediyoruz.

Başka ne var orada? Arap Denizi var. Arap Denizi bugün dünyanın "Çatışmanın çıktı çıkacağı" bir bölgesinde yer almaktadır. İran "Hürmüz Boğazı'nı kapatacağım." diyor. Avrupa Birliğinin İran'a yönelik yaptırımları ardı ardına geliyor ve Amerika Birleşik Devletleri de "Kapattırmam." diyor. Hangi bölgede diyor? Bizim gemilerimizin de olduğu bir bölgede. Dolayısıyla, bunun burada izahının da yapılması lazım. Yarın öbür gün Hürmüz Boğazı'nda, Arap Denizi'nde ve o bölgede bir savaş çıkarsa -ki çıkma ihtimali ciddidir- bizim oradaki gücümüzün pozisyonu ne olacaktır? Veyahut da bizim oradaki deniz gücümüze karşı bir provokasyonun olup olmayacağının, bununla ilgili ne gibi tedbirlerin alındığının da burada izahının yapılması lazım.

Elbette ki oraya gönderilen Türk askeri, öncelikle Türk gemilerinin, öncelikle Türk ticaret gemilerinin oradaki güvenliğini korumak için oradadır. Elbette ki Türkiye güvenliğini koruyacaktır, dünyanın neresinde olursa olsun koruyacaktır. Büyük devlet olmanın gereği de budur. Bizim vatandaşımız orada birilerinin, deniz haydutlarının, korsanlarının eline elbette düşemez. Bunu yapacağız ancak bunu yaparken de Türkiye'nin orada bir oldubittiyle, bir provokasyonla karşı karşıya gelmemesine de dikkat edeceğiz.

Tabii, bu hassasiyeti oraya gönderdiğimiz? Somali'deki korsanlara karşı ve zaman zaman da Somali'yi işgal eden -ki o korsanların bir kısmının El Kaide'yle de iş birliği söz konusudur- El Kaide'ye karşı eğer biz Amerika Birleşik Devletleri'yle beraber savaşıyorsak, uluslararası güçlerle beraber biz orada uluslararası terörizme karşı savaşıyorsak o uluslararası güçlere şunu da sormak lazım: Biz burada sizinle beraberiz, peki, siz PKK'ya karşı savaşmak için bizimle beraber misiniz? Elbette ki Batı'nın bu anlamda, Türkiye, desteğini görmüyor. Tabii, şunu da sormak lazım... Biz Batı'nın desteğini görmüyoruz ama önce dönüp kendimize de şöyle bir bakmamız lazım. Batı da herhâlde, biz bunu sorduğumuzda, bize şunu diyecektir? Habur resmini gösterecektir, PKK'yla üçüncü ülkelerde nasıl pazarlıklar yapıldığını gösterecektir. "Siz zaten pazarlık içerisindesiniz." diyecektir. Dolayısıyla da, bizim de bu anlamda PKK'yla ve uluslararası terörle mücadelede siyasetimizi yeniden gözden geçirmemizde büyük fayda vardır.

PKK demişken değerli milletvekilleri, Irak'ın bugün neredeyse üçe bölündüğü bir sürece geliyoruz ve Irak, bir savaşı tetikleyecek ve Türkiye'nin de içerisine çekileceği bir savaşı tetikleyecek bir boyuttadır. Düne kadar Türkiye'nin desteğine muhtaç olanlar bugün çok rahatlıkla Türkiye'ye posta koyabilmektedirler. Düne kadar kardeş olanlar, aradan üç ay geçmeden kalleş olabilmektedirler. Bunun da izahının burada yapılması lazım. Dün ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapıyordunuz. Dün oranın güvenliği sizden sorumluydu ne oldu da bugün onlar size "İç işlerimize karışmayın yoksa gereğini yaparız." diye -amiyane tabirle- posta koyuyorlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin dış politikadaki bu başarısızlığı? İnanın ki, emin olun ki Türkiye hiçbir dönemde bu kadar başarısız bir dış politikayla karşı karşıya kalmamıştı. Eğer Türkiye, iddia edildiği gibi başarılı bir dış politika izlemiş olsaydı bugün Irak bize o anlamda -tabiri caizse, yine ifade ediyorum- posta koymazdı, eğer öyle olsaydı Fransız Senatosundan Türkiye aleyhine bu kararlar geçmezdi.

Yeri gelmişken onu da ifade edeyim: İki gün önce Fransız Parlamentosundan, Senatosundan Türkiye aleyhine karar kabul edildi ama Türkiye Büyük Millet Meclisine bakıyorum, iktidar partisine bakıyorum, bu anlamda herhangi bir şey yapıldığını göremiyorum maalesef, üzülerek ifade etmek istiyorum. Dün grup konuşmaları vardı. Hiç olmazsa grup konuşmalarında bu konuya değinilir ümidiyle grup konuşmalarını dikkatle izledik ancak Fransız gazetesinin dahi alaya aldığı bir konuşmayla karşılaştık. Fransız Le Figaro'da Sayın Başbakanın konuşması âdeta alaya alınmıştır ve "Fransa'ya karşı o kadar kuru kalabalık laf edenler ortamı yumuşatmaya çalışmaktadır." demektedirler. Biz, neden bu duruma düştük? Fransa'ya karşı biz ortamı yumuşatacak duruma niye düştük, nasıl düştük? Hani, biz, şunları şunları yapacaktık, niye yapamadık?

Değerli milletvekilleri, bu işler lafla olmuyor. Konumuz elbette ki Aden Körfezi'dir, konumuz elbette ki  bu anlamda tezkerenin uzatılmasıdır. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin o bölgedeki çıkarlarının korunmaya devam etmesi için elbette ki tezkereye olumlu oy vereceğiz. Çünkü biz inanıyoruz ki Türkiye'nin, dünyanın neresinde olursa olsun, çıkarı söz konusuysa Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz onun yanındayız. Bu konuları iç siyaset malzemesi yapmayız, iktidar-muhalefet çekişmesine dönüştürmeyiz. Ama iktidardan da bunun karşılığında kişilikli bir dış politika izlemesini bekleriz. Allah aşkına -soruyorum- 22 Aralıkta Fransız Parlamentosunda bir karar kabul ediliyor Türkiye aleyhine, 28 Aralıkta Hükûmet nasıl Fransa şirketinin yüzde 15 payı olduğu Güney Akım Projesi'ni onaylar? Nasıl Fransa'ya bu anlamda ödül verir? Sayın Zafer Çağlayan nasıl "Bu bizim ticari ilişkilerimizi etkilemez." açıklaması yapar? Siz böyle yaptıkça, bu kararlar Fransa'yla, bu kararlar birkaç Avrupa ülkesiyle sınırlı kalmaz.

Muhalefet partisi olarak Millet Meclisini, yüce heyetinizi uyarmak durumundayız. 2015 süreci önümüze gelmektedir ve bu 2015 süreci Türkiye'yi sıkıntıya sokacak bir süreçtir ve bu sürecin mutlaka tedbirinin alınması lazım. Ama bu Fransa'da olduğu gibi Fransa'yı ödüllendirerek değil veyahut da oylamanın yapıldığı gün Kayseri'de Sayın Dışişleri Bakanının kayak yapmasıyla olmaz bu işler. Bu mesele ciddi bir meseledir. Bu meselenin, burada, Meclis özel oturumunda konuşulması gerekmektedir.

Bir hususu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Fransa'ya karşı biz Aden Körfezi'ne gemi gönderiyoruz, Somali'nin güvenliğini sağlıyoruz. Bu ülkelerin desteğini niye sağlayamıyoruz? Biz, Libya'ya o kadar açıktan para verdik, muhaliflere, o muhalifler bugün iktidardalar. Peki, bizim desteğimizle de iktidara gelen Libyalı muhalifler Türkiye'nin bu önemli kararlarında niye Türkiye'nin yanında değil? Mısır niye Türkiye'nin yanında değil? Filistin için -önemli ölçüde haklı sebepleri de var- neredeyse savaşa giriyorduk. Bu konuda niye bize bir cümleyle de olsa destek vermedi? İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Türk ve İslam Konferansı Örgütünde biz etkiliyiz. Neden bu konuda İslam Konferansı Örgütünü harekete geçiremedik? Türk cumhuriyetlerinin liderlerini Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan niye aramadılar?

Değerli milletvekilleri, bu tür meselelerde maalesef meseleyi akarına bırakmak gibi Hükûmetin bir tavrı var ve belki de işinize geliyordur. Neden? Çünkü siz birtakım şeylerin altyapısını yapıyorsunuz. Dersim özründen sonra biz şu açıklamada bulunduk, dedik ki: "Ermeni özrü mü var sırada acaba?" Kamuoyunu mu hazırlıyorsunuz?

Kamuoyu demişken, bugün Türkiye'ye en büyük desteği veren Azerbaycan olduğu hâlde Hükûmete yakın basın yayın organlarında bir Azerbaycan karalama kampanyasının da sürdürüldüğünü üzülerek görmekteyiz. Acaba yeniden protokollere bir hazırlık mı yapıyorsunuz? Çünkü daha önce protokolleri gündeme getirdiğinizde Azerbaycan'ın tepkisi ve Türk kamuoyunun tepkisi sebebiyle bu konuda geri adım atmak zorunda kalmıştınız.

Şimdi, daha önce -Sayın Denktaş'ı bir kez daha rahmetle anıyorum- Sayın Denktaş'ı düşürdüğünüz duruma şimdi Azerbaycan'ı mı düşürmeye çalışıyorsunuz? Kıbrıs Türkü'nün haklı davasını Türk kamuoyunun gözünden düşürdüğünüz psikolojik operasyonlar yaptığınızı görmedik mi zannediyorsunuz? Aynı duygu ve düşünceler içerisinde şimdi Azerbaycan'a karşı mı, böyle bir, kamuoyunda yıpratma kampanyası başlattınız?

Türkiye uçacaksa kanadının birisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir birisi Azerbaycan'dır; birisi İslam dünyasıdır birisi Türk dünyasıdır ama siz Türk dünyasını çoktan unuttunuz. Dolayısıyla da Türk dünyasının desteğini bu anlamda zaman zaman almakta da sıkıntı çekiyorsunuz. Neden? Çünkü Türk dünyasıyla o anlamda bir türlü kucaklaşmayı beceremediniz.

Aden Körfezi'ndeki bu sıkıntılı hadisenin kısa sürede bitmesi beklenmiyor. Bu vesileyle burada bunun da açıklanması lazım. Tezkere bir sene bir sene uzatılıyor ama Hükûmetin bu anlamda bir projeksiyonu var mı? Orada Somali korsanlarına karşı ne gibi başarılar elde edildi ve bundan sonra hangi projeksiyonunuz var? Üç sene içerisinde mi bu bitirilecek, altı ay sonra mı bitirilecek? Yoksa, orada bir şekilde gemi bulundurmak Amerika Birleşik Devletleri'nin işine mi geliyor? O, oradaki askerî güçle yarın Büyük Orta Doğu Projesi'nin başka ayakları mı devreye sokulacak? Bunların elbette ki buradan açıklanması, bunların hesabının verilmesi lazım.

Irak'ta ciddi bir dış politika zafiyeti gösteriyoruz. Irak mezhep çatışmasının eşiğine getirilmiş durumdadır ve bunda Türkiye'nin katkısı hiç de azımsanamayacak ölçüdedir ve Türkiye'nin bugün Suriye'de devrimcilik oyunu son sürat devam etmektedir. Yarın belki Türkiye'nin Suriye'deki devrimcilik oyununun bir benzeri İran'da sahnelenmeye çalışıldığında da aynı manzarayla karşı karşıya kalacağız. Bunun tabii, sadece bu ülkelerle sınırlı kalmayacağı, önümüzdeki süreç içerisinde Körfez ülkelerine de yansıyacağını herhâlde tahmin etmek zor değil. Bütün bu süreç içerisinde Türkiye'nin projeksiyonları var mı acaba? Türkiye'nin dış politika gündeminde bugünden yarına karar değiştiren bir anlayışı terk etmeyi düşünüyor musunuz? El âlem elli yıllık projeksiyonlar yapıyor, on sene sonra Orta Doğu'da ne olacağının, dünyanın başka yerinde hangi güçlerin ön plana çıkacağının hesabını yapıyor; biz altı ay önce "kardeş" dediğimize bugün "kalleş" diyoruz. Yarın ne diyeceğimizi, doğrusu, sizin pencerenizden baktığımızda kestirmek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, dolayısıyla da biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye'nin, dünyanın neresinde olursa olsun çıkarlarını koruyacak, her türlü girişiminin arkasında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Ancak bunu yaparken sorumlu muhalefet örneğini de sergiliyoruz ve diyoruz ki: Biz destek veriyoruz bu tür dış operasyonlara ama siz bunun gereğini yerine getiriyor musunuz? Bunun hesabını da burada vermek zorundasınız. Somali'ye gönderdiğimiz askeri, yarın öbür gün -Sayın Başbakanın konuşmasından o çıktı- Irak'ta mezhep çatışmasını önlemek için de göndermeyi düşünüyor musunuz? Peki, eğer onu düşünüyorsanız, eğer Suriye'ye de girmeyi düşünüyorsanız Kandil'e neden hâlâ -Sayın Genel Başkanımızın ifadesiyle- Türk Bayrağı'nı dikemediniz? Dolayısıyla da bütün bu meseleler birbiriyle bağlantılıdır. Suriye'yi Irak'tan, Irak'ı İran'dan, onu Hürmüz Boğazı'ndan ve Hürmüz Boğazı'nı Arap Denizi'nden, onu Aden Körfezi'nden, El Kaide'den, Somali'den farklı değerlendiremezsiniz, Büyük Orta Doğu'dan farklı değerlendiremezsiniz. Dolayısıyla sadece burada "Aden Körfezi'ndeki Somalili korsanları yakaladık, bunları yakalamaya devam edeceğiz." anlayışıyla bu meselenin izah edilmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamı tamamlamadan önce bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Türkiye 2015 sürecinde büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya olacaktır. Lütfen sorumlu bir dış politika sergileyin. Bu konuda Meclisimizin üzerine düşecek önemli görevler vardır. Muhalefet partisi olarak biz bu konuda âdeta çırpınıyoruz, diyoruz ki: 2015'te Türkiye sıkıntılı bir sürece sokulacak, gelin bunu şimdiden önlemeye çalışalım. Bu sadece Ermeni diasporasının Türkiye'ye karşı bir çalışması değil. Fransız Senatosunun kararının arkasında, içerideki seçim oylamasıyla beraber, Türkiye'yi Avrupa Birliğinden dışlama çabası da var, Türkiye'yle bölgede rekabet de var, çok daha geniş paradigmalar var. Ama ondan da önemlisi, birçok ülke parlamentosu bu karara benzer hazırlık yapıyor. Almanya'nın, başka ülkelerin hazırlığı var. Bu konuları da takip ediyor musunuz? Biz ediyoruz ve muhalefet olarak sizi de uyarıyoruz, 2015 sürecinde gelin, sorumluluğunuzu üzerinize alın ve Türkiye'yi sıkıntılı bir sürece sokmaktan hep beraber çıkaralım. "Sıfır sorun" dediniz Türkiye'yi bütün komşularımızla sıkıntıya soktunuz. Şimdi yandaş basınınız vasıtasıyla kardeş Azerbaycan'ı küstürmekle meşgulsünüz, protokolleri yeniden gündeme getirmekle meşgulsünüz ama bütün bunları, gelin -bir kez daha uyarıyoruz- bir kenara bırakın ve Türk milletinin, Türkiye'nin gerçek çıkarlarını savunun.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oğan.