| Konu: | ADLİ SİCİL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 05.04.2012 |
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu ile 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un bazı maddelerinde değişikliği içeren 215 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geneline ilişkin görüşlerimi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına açıklamak üzere huzurlarınızdayım.
Aslında bu teklif geçtiğimiz hafta yani 29 Mart 2012 günü Adalet Komisyonuna apar topar getirilen düzenlemelerden biri. Bu aceleciliğin nedeni ise 14 Nisan gününe kadar bu düzenlemenin yasallaşmaması durumunda adli sicildeki tüm arşiv kayıtlarının silinmesinin söz konusu olması. Zira Anayasa Mahkemesi 20 Ocak 2011 gün ve 2011/21 sayılı kararıyla Adli Sicil Yasası'nın 12'nci maddesinin birinci fıkrasıyla geçici 2'nci maddesinin birinci fıkrasındaki bir cümle ve ikinci fıkrasını Anayasa'nın 2, 5 ve 17'nci maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Yine Yüksek Mahkeme, kamu yararını ihlal edecek nitelikte hukuksal boşluğun düzenlenebilmesi için de iptal hükümlerinin yürürlüğe girmesini kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonrasına bırakmıştır. Bu teklifle Yüksek Mahkemenin iptaline konu iki maddede yeni düzenleme yapılmakla birlikte Adli Sicil Yasası'nın 8'inci maddesinin 1'inci fıkrasında da bir değişiklik yapılması önerilmiş, keza Adalet Komisyonundaki görüşmeler sırasında üç parti grubunun mutabakatıyla 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un geçici birinci maddesinde yapılacak değişikliğe ilişkin bir madde eklenmiş ve böylelikle teklifin adı "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" olarak değiştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, çağdaş parlamenter sistem içinde parlamentoların en önemli görevi yasa yapmaktır. Yasalar kural olarak toplumsal beklentiyi karşılamak, yönetimsel gereklilik, kamu düzeni, demokratik hak ve özgürlüklerin alanını genişletmek amacıyla düzenlenirler. Keza yasalar özünde soyut ve objektif normlardır. Yürürlükte kaldıkları sürece zaman, kişi ve grup gözetmeksiniz uygulama alanı bulmalıdırlar. Yasa yapmak, aynı zamanda hukuksal zemin üzerinde tasarrufta bulunulması anlamında yürütme organının dolaylı yoldan denetimi anlamına da gelir. Yasalar hukuk devleti ilkesi çerçevesinde ele alınmalı ve evrensel hukuk değerlerinden etkilenmelidir.
Yine yasalar, toplumsal ayrışma yaratan, nedensiz yere özgürlük alanlarını daraltıcı, kişi ve grup çıkarı gözeten, hak kaybı doğuran hükümler içermemeli, anayasa ile diğer yasalarla uyumsuz ve "Ben ne diyorsam odur." mantığının ürünü de olmamalıdır.
Keza, çok yasa yapmak övünç kaynağı olarak görülmemelidir çünkü yasalar fabrikasyon ürünler değildir. Keza, yasa koleksiyon anlamına da gelmez; çok yerine, yerinde yasa yapmaktır önemli olan.
Bir de demokratik hak ve özgürlükleri genişleten yasaları çıkarıp da uygulamamak veya kötü uygulamacıların eline teslim etmek kabul edilemez. Hele ki böyle düzenlemeler "demokrasi havarisi" olarak rol çalmak için birer araç gibi de kullanılmamalıdır.
Yasalar, son dakika ataklarıyla gündeme getirilerek muhalefeti sıkıştırmanın hazzına yarayan tatmin araçları olmadığı gibi, siyaseten şark kurnazlığının malzemesi olarak da görülmemelidir. Lakin, kişiye özel ve siyasi çıkara dayalı yasaların kötü bir huyu vardır: Günü geldiğinde yapıcısını da vurur, vurulansa gıkını dahi çıkaramaz.
Yasalar sadece çağdaş parlamenter sistemlere özgü bir müessese değildir, diktatörlerin de yasaları vardır ancak bunlar, yukarıda belirttiğimiz değer ve kurallardan yoksun, daha çok mevcut idareyi işbaşında tutmayı amaçlamış düzenlemelerdir. Bu açıdan, parlamentoların asli görevi yasa yapmak değil, iyi yasa yapmak olmalıdır.
İyi yasa üç temel unsuru bünyesinde taşımalıdır: İlki, mevcut düzenleme yasa yapma tekniğine uygun olarak kaleme alınmalı; ikincisi, mümkün olduğunca ortak akıl ve emeğe dayanmalı; üçüncüsü ise kişiye özel hükümler içermemelidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yasa yapma tekniğine uygun hareket ettiğimizi söyleyebilir miyiz? Kesinlikle hayır. Bu yargıya varmanın en önemli kanıtı, şu anda görüştüğümüz iş ve benzerleridir. Yeni bir yasa teklifi veya tasarısı kadar, belki de daha çok oranda yasa değişikliklerini görüşmek zorunda kalıyoruz. İşin istatistiğini tutmadım ama sanırım son yıllarda kabul edilen yasalarla ilgili üzerinde değişiklik yapılmayan kalmadığını görürsem şaşırmam.
Meclis gündeminde hep aynı sözleri duyuyoruz: "Nokta nokta Kanun'un Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı veya Teklifi." Nitekim geçtiğimiz aylarda Sporda Şiddet Yasası'nda ceza indirimine ilişkin değişiklikle ilgili olarak bu kürsüden konuşurken bu Yasa'yla ilgili pek çok kere değişiklik yapmak zorunda kalınacağını dile getirmiştim; birkaç ay geçmeden yine bir değişiklik teklifiyle karşı karşıyayız.
Aslında mevcut yasalar elbette toplumsal dinamiğin gereği olarak zaman zaman değişikliğe gereksinim duyabilirler, lakin Genel Kurulun gündemine gelen değişikliklerin temel nedeni ya toplumsal karşılık bulamaması ya Anayasa'ya aykırılık ya diğer yasalarla çelişen hükümler içermesi veya fahiş maddi hatalar oluyor. Demek ki önümüze yasa tekniğine uygun düzenlemeler gelmiyor ve Meclisimiz de üzerine düşeni yapmadığından, daha doğrusu yapamadığından halkımıza iyi yasalar sunamıyoruz.
Bir de bu değişikliklerin nedenleri arasında iktidarın işine gelmeyen veya konjonktür gereği hoşuna gitmeyenler de yok değil. Ne yazık ki "Göç yolda düzülür" mantığı ve "Nasılsa Meclis çoğunluğu var, eksik fazlayı gerekirse düzeltiriz olur biter" rahatlığı özensizliği de beraberinde getirebiliyor. Ancak yasalar yapboz tahtasına dönüştükçe milletvekillerinin çok değerli zamanı boşa gidiyor, hak kayıplarına neden olunuyor ve bu tür özensiz düzenlemeler pek çok insanın canını yakıyor. Muhalefetin İç Tüzük'ten kaynaklanan haklarını Meclis çalışmalarını engelleme girişimi olarak görenlerin meseleye bir de bu açıdan bakmalarını öneririm.
Yine, yasa tekniği açısından üzerinde durulması gereken bir durum da maddelerin uzun tutulmasıdır. Hemen her madde sayısız şıktan ve fıkradan oluşmaktadır. Artık yasalarda yer alması gereken konulara Anayasa'da ve yönetmeliklerde yer alacak konulara da yasalarda ver verilmesi olgusuyla karşı karşıyayız.
Bir diğer olgu, yasal düzenlemelerde ortak akıl ve emeğe pek de rastlanamama durumudur. Bir bakıyorsunuz iktidar partisinin programında, Hükûmet Programı'nda, hatta iktidar yetkililerinin söylemlerinde dahi dile getirilmeyen bir konuda teklif veya tasarı gündeme düşüyor. İktidar partisi milletvekillerinin, hatta yönetici durumda olanların dahi haberinin olmadığı, belli özel bir grubun mutfak çalışması ürünlerine tanık oluyoruz.
Tabii ki böylesi düzenlemelerin çoğunlukla ya arka planı veya iktidar için marjinal yararı söz konusu oluyor. Gerekçe hep aynı, düzenlemenin özelliğine göre ya adı "Millet böyle istedi." oluyor ya da "AB'ye uyum süreci içinde getirdiğimiz bir düzenleme." Oysa o düzenlemeden değil milletin, milletvekilinin bile haberi yok. Kaldı ki her ülkenin kendine özgü koşulları olduğunu, getirilmek istenen düzenlemenin Avrupa'nın hiçbir ülkesinde uygulanmadığını veya getirilen şekilde uygulanmadığını söylüyorsunuz, nafile çünkü sizi dinleyen yok.
Düzenlemenin tartışılması istenmiyor. Akademik düşüncelere itibar edilmiyor. Dünya örnekleri göz ardı ediliyor. Anayasa'ya aykırılık iddialarına kulak tıkanıyor ve her şeyden önemlisi suratlarda müstehzi bir ifadeyle ve de "12 Haziran seçimlerinde milletimizin yüzde 50'sinin oyuna mazhar olan partimiz..." sözcüğüyle başlayan, çoğu birbirinin kopyası kibir dolu konuşmalarla demokrasinin vazgeçilmezi olan muhalefet küçümseniyor.
Elbette muhalefet de eleştiriyi hak edecek girişimlerde bulunabilir. Elbette büyük bir oy ve vekil çoğunluğuna sahip olmak gurur kaynağı olabilir. Lakin bu tablo, ego hâlini almışsa, yani "Aldığın oy kadar konuş kardeşim." noktasına ulaşmışsa önemli bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Hele ki muhalefeti hakir görme, hatta daha da ileri gidip siz bu işi bilmiyorsunuz türü akıl vermeler siyasi dünyamız açısından hiç de sağlıklı akıl yansımaları değildir. Zira muhalefeti küçük gören anlayış benliğe egemen olmaya başladı mı muhalefeti gereksiz görme duygusu da beraberinde gelir. Oysa iyi ya da kötü, demokrasinin varlık nedenidir muhalefet, bir gün iktidardaki fanilerin de tadacağı gibi. Muhalefetin, azınlıkta kalmanın sıkıntısı içinde gerilimli olması anlaşılabilirse de ülkenin egemeni olan iktidarın hırçınlığı makul bir davranış biçimi değildir. Muktedir olan anlayış arada bir olsa da "Bu muhalefeti zıvanadan çıkaran ben olabilir miyim?" diye düşünmelidir.
Tüm bu nedenlerle, yasalar bir kişinin ihtirasları, özlemleri ve planlarının uygulama aracı olmamalı ve parlamentolar da bu amaca tahsis edilen kurum olarak görülmemelidir. Kısaca hızla, özel görevli Meclis görüntüsünden sıyrılmak lazımdır. Bu noktada, partisi ne olursa olsun her milletvekiline görev düşmektedir. Grup başkan vekilinin parmağına bakıp "Bizimkiler neylerse güzel eyler." yerine vicdanın sesini dinlemek ve özgür birer birey olunduğunun farkına varmaktır önemli olan.
Bugün, yargı adamları eliyle hukuk cinayetleri işlenirken hamasi nutuklar atmak, yargıya müdahale anlamında her şeyi yaptıktan sonra "Ne yapalım, konu bağımsız yargının işidir." demek veya sürekli adil olmayan yargı kararlarına karşı sızlanmak bir anlam ifade etmemektedir. Yasama organı elindeki yetkiyle hukuk devleti ilkesi çizgisinin dışına çıkan yürütmeyi de yargıyı da hizaya getirecek kudrete sahiptir. Dolayısıyla kötü yasa kadar kötü uygulamanın sorumlusu da Parlamento ile bu çatının altındaki milletvekilleridir.
Değerli milletvekilleri, arkadaşlarım maddelere ilişkin görüşlerini belirtecek. Ben kısaca bir özet yapmak istiyorum.
1'inci maddeyle ilgili bazı kaygılarımız var, bunu sizlerle paylaşmak isterim. Aslında adli sicil belgeleri mutlak anlamda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilmektedir ama idari tedbirlerle bazı adliyeler kapatıldığından vatandaşların adli sicil kayıtlarını almalarında güçlük yaşanmıştı. Bu amaçla asliye mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde yani adliyelerin bulunmadığı ilçelerde kaymakamlığa böyle bir yetki verildi Adli Sicil Kanunu'nun 8'inci maddesiyle. Keza yapılacak düzenleme şu anlama geliyor özetle: Artık, bundan böyle ilçelerde, hem cumhuriyet başsavcılıkları ve hem de kaymakamlıklar bu belgeyi verebilecekler. Yani istisnai bir hâl genel bir hâl hâline dönüştürüldü, bunun ciddi sakıncalarının olduğunu düşünüyoruz. Zira öncelikle adli sicil belgeleri gizli belgelerdir, bu gizli belgelerin çok farklı noktalardan açıklanıcı durumda olmasının sakıncaları vardır. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin Anayasa'mızın 20/3 maddesi gündemdeyken, bu madde bir yana bırakılarak ve de yakında yapılacak kişisel verilerin korunmasına ilişkin yasa göz önünde tutulmalı, yine Adli Sicil Yasası'nın 11 ve 13'üncü maddeleri dikkatle incelenmelidir.
Bu anlamda bizim düşüncemiz, kesinlikle ve kesinlikle kaymakamlıkların adli sicil belgesi vermesinin istisnai bir hâl olarak saptanmasıdır. Şöyle bir örnekle meseleyi özetleyeyim, ilaç eczaneden satılır, marketten değil.
Adalet Bakanlığının bünyesinde Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü vardır, bunun on-line bağlantıları vardır, bu bağlantıyı bozmayalım, adliye önündeki kuyrukları azaltmak istiyorsak çalışan sayısını ya da ekipman sayısını artırarak bu sorundan kurtulabiliriz diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, teklifin 2'nci maddesine ilişkin olarak, bizim daha önce Sayın Emine Ülker Tarhan ve Sayın Rıza Türmen tarafından verilen bir teklifimiz vardır, bu teklifin birleştirilmediğini görüyoruz. Adli sicildeki arşiv kayıtlarına ilişkin, Anayasa Mahkemesi tarafından "Böyle uzun süre arşiv kaydı tutulamaz ve bu da 2, 5 ve 17'nci maddelere aykırıdır?" diye yaptığı saptamadan sonra getirilen bu düzenlemenin, çok da Anayasa Mahkemesinin söylediklerini karşılamadığını düşünüyoruz.
Bu anlamda da bizim teklifimiz, beş yıldan fazla hapis cezaları için belli bir arşiv kaydının tutulmasını, beş yıldan az cezalar için ise arşiv kaydı tutulmaması yönündedir. Bu, insan haklarına daha uygun olacak bir girişimdir.
Değerli arkadaşlarım, 6222 sayılı Yasa'yla ilgili, tüm partilerin mutabakatıyla elektronik bilet uygulamasının birinci lig takımları açısından uygulanması geçici bir çözüm olarak ertelenmiştir. Biz, kişisel verilerin, kişisel bilgilerin bir anlamda ortalığa saçılabileceği bu düzenlemenin de mevcut hâlde uygulanabilir olmadığını düşünüyoruz. Bence, bu madde tümüyle yürürlükten kaldırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, son olarak yargı mensuplarına birkaç söyleyeceğim şey var. Hukukun ve yargılamanın temel amacı adalet adı verilen değere ulaşmaktır. Keza, yargılamada yer alanların silahların eşitliği prensibi çerçevesinde gösterdikleri çabalar sonunda da gerçeğe ulaşılması amaçlanır. Tüm aşamalarda doğru ve güvenli bir yargılama işlemi gerçekleşmelidir. Bunun için de karar makamındaki hâkimler her türlü etkiden uzak, genel hukuk bilgisi yanında, yargılamaya konu olay ve dosyada yer alan bulgulara ilişkin yeterli bilgiye sahip olmalıdır. Yani adalet adı verilen değere ulaşmak için yargılamanın diğer unsurlarının yanında, yargılamayı yerine getiren hâkimin bilgili, tarafsız, cesur ve dengeli olması gerekmektedir. Bunların yanında, yargılama faaliyetinde yer alan hâkim, cumhuriyet savcısı, avukat, bilirkişi ve tanıkların hukuk dışı hiçbir yaklaşım ve ilişki içinde olmamaları gerçek adalete ulaşmak için bir zorunluluktur. Şuna kuşku yok ki, Türk yargısı kimden ve hangi anlayışa bağlı olarak gelirse gelsin, oluşa ve gerçeğe aykırı karar istemlerinden uzak tutulmalıdır. Yargı yerleri ne birilerinin çıkar kapısı ne de haksız taleplerin meşrulaştırıldığı yerler olmamalıdır. Bu açıdan da yargı mensupları her türlü etkiden uzak tutulmakla beraber mesleklerini icra ederken kişisel özlem ve düşüncelerinin etkisinden sıyrılmalıdırlar.
Tüm avukatlarımızın Avukatlar Günü'nü kutlayarak, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aldan.