GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MERSİN MİLLETVEKİLİ AYTUĞ ATICI?NIN, MERSİN AKKUYU BÖLGESİNDE YAPILMASI PLANLANAN NÜKLEER GÜÇ SANTRALİNE İLİŞKİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMASI DOLAYISIYLA
Yasama Yılı:2
Birleşim:57
Tarih:26.01.2012

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Aytuğ Atıcı'nın gündem dışı konuşmalarda söz aldığı Mersin Akkuyu nükleer güç santralleriyle alakalı Hükûmetimiz adına bir kısım konulara değinme ihtiyacı hissettim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bilim adamı olmak hepimizin ulaşmak istediği bir yerdir ama bilim adamı oluyorum derken halkımızı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu yanlış yönlendirmek doğru olmaz.

Şimdi, bu meseleyi subjektif ve hissî bakarak çözemeyiz. Dünyaya bir baktığımızda, bu nükleer güç santralleri kırk-kırk beş yıldan bu yana dünyada uygulanıyor. 442 tane şu anda nükleer güç santrali var. Bu 442 tane nükleer güç santralinin yarısı 3 tane ülkede: Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Fransa. 30 tane ayrı ülkede bulunuyor bu nükleer güç santralleri ve gelişmişlik endekslerine baktığımızda, hemen hemen G-20 ülkeleri içerisinde nükleer santrali olmayan 1 veya 2 tane ülke var.

Değerli arkadaşlar, tabii ki, Türkiye on yıl öncesinin Türkiye'si değil. Gayrisafi yurt içi hasılası 3 katına çıktı ve önümüzdeki on bir yıllık hedefte de inşallah bir 3 katına kadar daha çıkarmayı düşünüyoruz. Hedefimiz bu. Mademki bu hedefimiz var, buna uygun davranmamız lazım.

Şimdi, bakın bir kısım rakamlardan bahsedildi. Gerçekten ama gerçekten çok üzüldüm. Yani biz yenilenebilir enerji kaynaklarıyla alakalı ister su ister rüzgâr ister güneş ister jeotermal isterse biokütle, hangisi olursa olsun, her bir kaynağın sonuna kadar kullanılmasından yanayız. Bu bizim yerli kaynağımız, yenilenebilir kaynağımız, aynı zamanda yenilenemeyen ama yerli kaynağımız olan kömür var. Bunu da geliştirmemiz lazım. Hedeflerimiz bunlar. Ancak, her bir enerji kaynağının birinin diğerine göre avantajları ve dezavantajları var. Eğer siz güneşin yerine nükleer santrali veya nükleer santral yerine güneşi ikame etmeye çalışıyorsanız, bu yanlış bir şey arkadaşlar. Şimdi, her birinin ayrı önemi var. Her birinin kendine has bir gerçeği var. Rüzgâr santrallerinin önünü açıyoruz biz değil mi? 20 bin megavat yapacağız dedik, 20 bin megavatlık santralin, RES'in ortalama 8.640 saat içerisinde 2.200-2.500 saat civarında enerji alabiliyorsunuz. Yani rüzgâr estiği zaman alabiliyorsunuz, rüzgâr esmediği zaman alamıyorsunuz. Ben şimdi bir sanayicimize, meskenimize diyebilir miyim lütfen bekleyin üç saat sonra rüzgâr esecek? Ben bunu diyemem ama biz buna rağmen RES'lerin bu Türkiye için son derece gerekli olduğuna inanıyoruz ve lisanslamayla alakalı çalışmalarımızın önemli bir kısmı bitti, 12 bin megavatlık da bir rüzgâr santrali dört yıl içerisinde inşa edilmiş olacak. Şimdi, bunun yeri ayrı ama bir projeyi yapmak diğerinden vazgeçmek anlamına gelmiyor çünkü Türkiye'nin her bir yönüyle gelişmesiyle beraber bunları karşılayabilecek durumda olması lazım. Eğer siz güneş santrallerini 400 milyar kilovatsaat elde edeceğim diye yaparsanız ne tarım arazisi bırakırsınız ne sit alanı bırakırsınız ne mera vasfını kaybetmemiş arazi bırakırsınız ne kültür varlıkları ne tabiat varlıkları, hiçbir şey bırakmış olmazsınız. Bunların her birisinin bir denge içerisinde olması lazım geldiğini, bütün, enerjiyle uğraşanlar bilirler. Baz yük nedir, onun üzerine konulabilecek yükler nedir; bunların her birisi tek tek konuyor.

Bakın, Almanya'yla İspanya hem rüzgâr hem de güneş santrallerini geliştiren iki tane gelişmiş ülkedir, değil mi? Her ikisinin de nükleer santrali var. Almanya'nın nükleer santrali toplam elde ettiği elektriğin yüzde 27'sini karşılıyor. Bunlar küçük rakamlar değil, son derece ciddi rakamlar. Peki, Türkiye'nin, ülkemizin denize olan kıyısı 8.484 kilometre. Ben diyorum ki hem yeşili değerlendirelim, turizm varlıklarımızı değerlendirelim; üç tane medeniyetin geçtiği ülkemizdeki bu kültür varlıklarına sahip çıkalım -eyvallah- çevremize sahip çıkalım -tabii ki doğru, biz bunu yapacağız- ama müsaade edin de enerji kaynaklarına da sahip çıkalım. Sorum şu: Niçin Paris'in 90 kilometre çapında olduğu yerde 7 tane nükleer güç santrali turizme mâni olmuyor da Türkiye'deki yapılan nükleer güç santrali turizme mâni oluyor? Bana mantıklı bir cevabını verin lütfen. Paris şu anda dünyanın en fazla turist çeken şehridir, 55 milyon turist çeker. Türkiye'nin -hemen hemen 30 milyon kabul edersek- neredeyse 2 katına yakın turisti bir şehir çekiyor. 70 kilometre yakınında nükleer santral var. Yani Paris'e gelen turist tedirgin olmuyor, bizim Mersin'e gelecek olan turist tedirgin olacak! Böyle bir şey yok arkadaşlar. Şimdi, hem doğru oturup hem de doğru konuşmamız lazım.

"13,3 sent" dediniz, sürçülisan olduğu kanaatindeyim. 12,3 sentler civarında -12,35 olarak- biz anlaşmamızı yaptık. Şimdi, finanstan anlayanlar çok iyi bilirler. 2019 yılında işletmeye alınacak olan, on beş yıl boyunca, alım garantisi müddeti boyunca sabit fiyatlı olacak olan rakamın bugüne indirgenmiş değeri 6,40 dolar/senttir arkadaşlar. Eğer bana benzer bir fiyat getirebiliyorsanız, yarından itibaren o görüşmelere ben tekrar başlarım ama bu fiyatı söyleyen arkadaşımızın aynı zamanda şunu söylemesi lazım, çok ama çok önemli bir noktadır bu: "Alım garantileri bittikten sonra, nükleer güç santralleri amortismanlarını itfa ettikten sonra, buradan elde edilecek her 100 dolarlık kârın 20 doları, yani yüzde 20'si Türkiye Cumhuriyeti hazinesine aktarılacak paradır. Yani biz buna? Verdiğiniz örnekler, 6 sent, 8 sentler, vardır dünyada bu rakamlar, doğrudur ama finansmanını ödersiniz. 21 milyar dolar ödersiniz, hazinenizi borçlanma limitleri dâhilinde borçlandırırsınız, faizleriniz 1,5 puan civarında artar, bu cebinizden aldığınızı zannettiğiniz rakamı diğer cebinizden fazlasıyla verirsiniz ama bunların hesabını yapmış olmazsınız. Bunlar doğru şeyler değil.

O yüzden "Evinizin yanına yaptırır mısınız?" derseniz. Bugün, Kashiwazaki, dünyanın en büyük nükleer güç santrali Japonya'dadır. Yanına gidin, bir tane ev değil, kasaba değil, normalde bir şehir vardır. Paris'in yakınına bakın, İspanya'da bakın, Brüksel'de bakın, toplam elektriğin, tedarik edilen elektriğin yüzde 82'si, yüzde 76'sı bu dediğim ülkelerde nükleer güç santralleri tarafından karşılanmaktadır. Evet, kayıp-kaçakla alakalı bizim hedeflerimiz var, tasarruf miktarlarımız var, bunları yapacağız ama bunu yapmak, dediğim gibi, diğerine mâni olmak anlamına gelmez.

Bir traktör fabrikasında 5.100 tane parça var arkadaşlar, bir binek otomobilde 10.200 civarında parça var, bunların yapılması, sanayimize kazandırılması nasıl bizim için artıysa nükleer güç santrallerinin de yaklaşık 510 bin adet parçası var. Şimdi, biz, Rusya'yla anlaşmada diyoruz ki: "Ne kadar iade olacak?" "Ne kadarını yapabiliyorsanız o kadar iade olacak." dediler. Yapamadığımız parçanın yerlisi olur mu? Şimdi, bize yeni bir hedef konuyor, 2023 yılına kadar Türkiye nükleer güç santralleriyle alakalı parçaları yerli sanayisinde yapmış olsun, şu anki sanayileşmenin yaklaşık 3 katı kadar bir hedefe ulaşmış olacak.

Yalnızca elektrik temini değildir nükleer güç santralleri, yalnızca bir elektrik sorunu değildir, aynı zamanda bir sanayileşme sorunudur. Güney Kore'nin 1970'li yıllardaki rakamlarına bakın lütfen. Güney Kore'nin 1950'li yıllarda -52'de, 54'te malumunuz biz oraya gittik ve bizzat da o savaşa katıldık- gayrisafi yurt içi hasılası ve kişi başına düşen millî geliri bizimkinden daha düşüktü ama iğneden ipliğe kadar 71-72 yılında yüzde 100'ünü Westhinghouse'dan aldılar. Şimdi, yüzde 100'ünü yapıyorlar ve 27'nci santrallerine sahipler, dış ülkeye teklif verebiliyorlar. Şimdi, Türkiye, yalnızca vücuduyla beraber değil, beyniyle beraber büyüdüğünde obezite olmaz, gerçekten o zaman büyümüş olur ve Türkiye, mühendisliğiyle beraber, teknik ekipleriyle beraber, beyniyle beraber büyüyebilecek bir kapasiteye ve kabiliyete sahiptir.

Ben diyorum ki, bizim yaklaşık 8.648 kilometre civarındaki kıyımızda 46 tane enerjiyle alakalı müracaat var arkadaşlar, 46 tane de itiraz var. Bunda bir gariplik yok mu? Bunda bir gariplik var. Hadi kardeşim, 20'sine itiraz ettin, diğerlerine niye itiraz ediyorsun? Ben özetini çıkartıyorum: Bu itiraz o yapılan projeye olan itiraz değildir, ülkenin kalkınmasına yapılan itirazdır. Kusura bakmayın, biz de buna müsaade etmeyeceğiz.

Ben bütün bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.