| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 31.01.2012 |
MEVLÜT DUDU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Van ilinde yaşanan depremle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve yüce halkımızı saygıyla selamlıyorum.
23 Ekimde Erciş'te, 9 Kasımda Van-Edremit'te meydana gelen depremin tahribatını büyük bir acıyla izledik. Cumhuriyet Halk Partisi olarak ilk günden beri Van halkını yalnız bırakmadık, konuya büyük bir duyarlılıkla yaklaştık. Genel Başkanımız 3 kez Van'a gitti, deprem günü, bayram ve yılbaşında; bayramı ve yılbaşını çadırlarda soğukla mücadele eden yoksul Van halkıyla birlikte geçirdi. Van'a gitmeyen ve orada birkaç gün geçirmeyen milletvekilimiz kalmadı.
Bütün bu çalışmaların sonucunda yaptığımız çeşitli saptamalar vardır. Van'da yaşayanların bir kesimi yani maddi imkânları elverişli olan veya il dışında yakınları ve akrabaları olanlar göç ederek kenti terk ettiler. Van nüfusunun yarı yarıya azaldığı söyleniyor. Yüksek binaların tamamı, diğer binaların da yüzde 95'i oturulamaz durumda. Van'da yaşamak zorunda kalan yoksul ve çaresiz halk ise şiddetli kış şartlarında çadırlarda yaşam mücadelesi veriyor. Depremden ve soğuktan donarak ölmeyen çocuklar çadırlarda yanarak ölüyorlar.
Ya kırsal kesimde yaşayanlar ne yapıyor? Köylerdeki hasar daha ağır. Rakım daha yüksek olduğu için kış daha şiddetli geçiyor. Köylüler bir yandan canlarını, bir yandan da geçim kaynakları olan hayvanlarını korumaya çalışıyorlar. Şimdiden binlerce hayvanın öldüğü ve binlercesinin donacağı gözlemleniyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye topraklarının yüzde 92'si deprem tehlikesiyle karşı karşıya. Nüfusumuzun yüzde 95'i, büyük sanayi merkezlerinin yüzde 98'i, barajlarımızın yüzde 92'si deprem bölgelerinde bulunuyor. Bugün İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin gibi aşırı göç alan şehirlerimizde konutların yüzde 40'ı kaçak ya da ruhsatsız, yüzde 40'ı oturulamaz durumda aynı zamanda. Bu değerler, ülkemizde deprem olgusuyla yaşamak zorunda olduğumuzun göstergesi.
Deprem, su baskını ve heyelan gibi doğa olayları, ranta dayalı yer seçimi kararları, mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi, plansız kentleşme ve sosyoekonomik politikalar gibi nedenlerle insani ve ekonomik yıkımlar artıyor. Son yüz on yılda gerçekleşen 9 bin 200 deprem de bu durumun somut kanıtıdır. Ülkemizde hemen her gün deprem olmaktadır.
Bina kalitesi açısından bakıldığında, şiddeti 5'in üzerindeki depremlerin yıkıcı olduğu açıkça görülmektedir. 5 ila 5,9 arasındaki depremlerin yirmi iki günde bir, 6-6,9 depremlerin sekiz ayda bir, 7 ila 7,9 depremlerin kırk ayda bir ortalamasıyla gerçekleşebildiği göz önüne alınırsa, ülkemizin can ve mal kayıplarının korkunç boyutları açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bugüne kadar yaşanan depremlerde, uzmanların ortak görüşü, can ve mal kayıplarına depremlerde hazırlıksız olmanın ve çürük binaların yol açtığıdır. Ne merkezî yönetimin ne de yerel yönetimlerin bu konuda sorumluluklarını yerine getirmedikleri acı bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.
1999 yılında yaşanan büyük İzmit depremi sonrası, her zaman olduğu gibi konu sıcakken birtakım önlemler alındı. Bunların başında deprem vergisi geliyordu. Ödenen deprem vergileri dışında devlet, depremin acısını ve meydana gelen yıkımı kısa zamanda unuttu.
Peki, bu yıllardır halktan toplanan deprem vergileri nerelere ve ne amaçla harcandı? Bu konuda, geçmiş on yıl içinde Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından konu birkaç kez soru önergeleriyle gündeme getirilmesine rağmen, Hükûmet bu konuda mantıklı ve güvenilir bir açıklama yapmadı, ta ki Van depremine kadar. Van depremi sonrası, Maliye Bakanı, deprem vergilerinin duble yollara harcandığını itiraf etti, tabii eğer doğruysa.
Ben, Maliye Bakanına ve Hükûmete açıkça söylüyorum: Devlet yönetmek ciddiyet ister. Vergi, kanun yoluyla toplanır ve kanun çerçevesinde harcanır. Bu deprem vergileri Maliye Bakanı ya da Başbakanın kişisel parası değildir ve onu canının istediği yere harcayamaz. Deprem vergilerini başka yerlere harcamakla Van'da insanların yaşamını yitirmesinden ve bugün çadırlarda çocukların donarak ve yanarak ölmesinden birinci derecede sorumludurlar. En son yaşanan Van depremiyle gerçekler, bir kez daha, yadsınamaz bir şekilde kendisini göstermiştir. Kaybedilen canların, yok olan bir şehrin hesabı ülkemizi yönetenler tarafından verilmemekte ya da verilememektedir.
Peki, sırada neresi var? Acaba, şu anda, Allah korusun, bu ülkenin hangi köşesinde insanlar kaderini bekliyor ve ne önlemler alınıyor? Geldiğimiz bu noktada, toplanan deprem vergileri, nerelere ve ne amaçla harcanmıştır? Hâlâ neden çadır ve konteyner eksiği vardır? Hâlâ, 1 Şubatta, Başbakan, tüm konteyner ihtiyacının karşılanacağını söylemesine rağmen, hâlen çok küçük bir bölümünün karşılandığı acı bir gerçektir. Merkezî yönetim ve yerel yönetimler, depremlere önlem olarak bugüne kadar ne yapmışlar ve ne yapmayı düşünmektedirler?
Van ziyaretimizde Van Valisi bir itirafta bulundu: "Depreme kadar, depremle ilgili çalışmalar benim mesaimin ancak yüzde 1'ini buluyordu." dedi. Bu bir itiraftır ve ben soruyorum: Şu anda, deprem tehlikesiyle yaşayan ülkemizin diğer illerinde valilerin mesaisinin ne kadarı, şu anda, deprem çalışmalarıyla ilgilidir? Bugüne kadar olduğu gibi Van depremi sonrası toplanan yardımlar amacına ulaştırılmayacak mıdır? Van'dan göç eden yaklaşık 400 bin kişinin yeniden hayatlarını kurabilmeleri için neler yapılmıştır, neler planlanmaktadır? Okuluna gidemeyen çocuklar ve Yüzüncü Yıl Üniversitesinde okuyan gençler eğitimlerini nasıl devam ettireceklerdir? Van'da depremle birlikte yıkılan veyahut da yok olan ekonomi yeniden nasıl canlandırılacaktır? İnsanlar işlerine yeniden nasıl sahip olacaklardır? Van Valisi kendisine bariyerlerle çevrili halktan kopuk bir merkez kurmuş, bu merkezde tamamen mevzuata aykırı olarak gece yarıları ihaleler dağıtıldığı söyleniyor. Bunu bize Van'da iş adamları ve esnaflar söyledi. Onlar çaresizlik içindeyken bu işlerin dışarıdan gelen yandaşlara dağıtılması hangi vicdana uygun düşer?
Değerli milletvekilleri, bu konu siyasi bir konu değildir, insani bir konudur ve bu konuda hep birlikte, iktidarıyla muhalefetiyle, elimizden geleni yapmak hepimizin boynumuzun borcudur; ben böyle düşünüyorum.
Ayrıca -süremin sonu yaklaşıyor- Hatay'da meydana gelen selle ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum. Hatay, özellikle Asi Nehri'nin geçtiği Amik Ovası her yıl sular altında kalıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi on yıldır iktidarda. Hemen her yıl birkaç kez sel altında kalan bu bölgede hiçbir önlem alınmadı. Sellerden vatandaşlarımız borçlarını ödeyemez duruma geldi. Birçok insan toprağını elinden çıkararak borçlarından kurtulmaya çalışıyor. Hükûmetten tek bir ses yok. Sel felaketini ortadan kaldırmanın yolu barajlar yaparak suyu kontrol altına almaktır. Hatay'da Suriye'yle birlikte büyük törenlerle temeli atılan Dostluk Barajı ne oldu? Dostluk Barajı'nın akıbeti nedir, neden bitirilmiyor? Ben selden etkilenen tüm Hataylı hemşehrilerime geçmiş olsun diyorum, onların bu sorununun takipçisi olmak Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim boynumuzun borcudur. Bu nedenle, AKP Hükûmetine kamuoyu önünde sormak istiyorum: Hatay Havaalanının kapanmasından dolayı uçaklarını kaçıran ve işleri aksayan vatandaşlarımızın durumu ne olacaktır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEVLÜT DUDU (Devamla) - Tarlaları sular altında kalan çiftçilerimizin zararları nasıl telafi edilecektir?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dudu.