| Konu: | AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 29.05.2012 |
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisin yeni çalışma takvimini belirlerken her zaman yaptığınızı yaptığınız için şaşmıyoruz size. İşte, daha komisyona gelmemiş yasaları da, torba kanunları da, haziran sonuna kadar neler çıkacak, hepsinin listesi önünüzde. Bakıyoruz, daha Meclise gelecek, komisyona gelecek, alt komisyonda? Bir de bugün getirdikleriniz, cuma dâhil. Siz eğer uzlaşmayı aramazsanız -Mecliste dört grubuz- Türkiye'nin gerçek gündemine gelmezseniz, yeni anayasa sürecinde uzlaşma komisyonlarında yeni bir anayasa yapma sürecinin ortamını yaratmazsanız, Meclisin ahenkli çalışmasını sağlamazsanız ve Türkiye'nin gündemini görmezden gelip sadece kendi gündeminiz olarak getirirseniz bu Meclis çalışmaz arkadaşlar, samimi olarak söylüyorum.
İç Tüzük üç tane muhalefet partisine oldukça yetki veriyor ve bu yetkilerini üç muhalefet grubu kullandığı zaman, siz bu takviminizi hayata geçirme şansına sahip değilsiniz.
Şimdi, bugün getirdiğiniz önerinin içinde sendikalara -özellikle hava iş kolunda- grevi yasaklıyorsunuz. Grevi yasaklanmış sendika, sendika olur mu arkadaşlar? Grev hakkı olmayan sendika, sendika olabilir mi? Böyle bir anlayış var mı? 12 Eylül referandumunda "grev hakkı" dediniz, "ILO" dediniz, "toplu sözleşme hakları" dediniz, vatandaşa birçok palavralar attınız ama sonradan getiriyorsunuz grev yasağı.
Şimdi, uçaklar kalkmıyor, çevik kuvveti Atatürk Havalimanına yığmışsınız, gaz bombaları hazır, "Ya işten çıkarırım ya vururum." diyorsunuz; şu anki duruşunuz bu. Bugün görüşeceğimiz bu yasada Atatürk Havalimanı'ndaki kabin memurlarını, teknisyenlerini, havalimanı çalışanlarını ablukaya almışsınız. Şimdi, bu bir dayatma değil mi?
Türk Hava Yolları marka olduysa, eğer bu seviyeye geldiyse, dünya hava yolları içinde kâr eden bir kuruluş durumuna geldiyse, çalışanlarının sayesinde gelmiştir arkadaşlar. Bu çalışanlarının emeğine saygı göstermek gerekir. Eğer emeğine saygı gösterilmezse ve böyle bir yasayla onların grev hakkı alınırsa bunun adı nankörlük olur, nankörlük. Açık söylüyorum: Bir nankörlük yasasını getiriyorsunuz önümüze, dayatıyorsunuz. Biz bunun mücadelesini vereceğiz, diyeceklerimizi diyeceğiz ama sizin emeğe bu kadar düşman olmanızı? Neden bu kadar düşmansınız emeğe, örgütlenme hakkına, bunu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Sizin haziran ayı sonuna kadar gündeminizde, bu ülkenin gerçek sorunu olan? Her yerde çatışmalar yaşanıyor. Bu çatışmaları nasıl önleyebiliriz, nasıl bir yol buluruz, bu Mecliste nasıl konuşabiliriz? diye bir öneriniz var mı bunların içinde? Var mı arkadaşlar? Elinizi vicdanınıza koyun, bu ay, önümüzdeki ay bu çatışmalar olmasın, ölümler olmasın, Türkiye'ye barış gelsin diye bir tek öneri var mı bunların içinde? Yok.
Şimdi, bu yok, düşünce özgürlüğü yok. Tutuklu milletvekilleri konusunda patron öyle söyledi diye hepiniz susuyorsunuz. Meclis Başkanını kullanıp kullanıp attınız bir kenara, Meclis Başkanlığının saygınlığı kalmadı. Meclis Bakanı rozetini çıkardı AKP'nin, smokini giydi, gitti, tarafsız olacaktı güya, onu da beceremedi. "Milletvekilleri için açlık grevine mi gireyim?" diyor. Kardeşim, o zaman sen niye çağırdın üç muhalefet partisini? Sen bu kadar oyuna geleceksen, böyle itibarın beş kuruş olacaksa, niye tutuklu milletvekilleri konusunda çağırdın üç parti grubunu? Siz kapatınca bu iş kapanıyor mu zannettiniz? Kapanmıyor arkadaşlar.
Şimdi getirdiğinizin içinde Avrupa Birliğinin dayattığı yasalar var. Bunların hepsi sakat. Bakın, bilmiyorsunuz, ombudsmanlık kurumundan tutun hepsine kadar sakat.
Siz düşünce özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü, yol temizliğini yapmadığınız zaman nasıl bir anayasa yapacaksınız? Bu Anayasa'yı değiştirmek için konuşacak insanlar ama diyorsunuz ki: "Terörle Mücadele Kanunu'na göre teröristsiniz."
8 bin tane operasyon yaptınız burada. 8 bin partilimiz tutuklu, 6 milletvekili, 32 belediye başkanı? Yani siz bu dosyaların içinde bir çakı, bir eylem, bir şiddet olayı gördünüz mü? Bir müşteki, bir mağdur var mı? Sizin bakış açınız, anlayışınız bu olabilir mi?
Zaman zaman Başbakanınız fren tutmuyor, kusura bakmayın, ciddi söylüyorum. Konuşmalarında fren tutmuyor. Söylemleri zaten çelişkili, zaten sürçülisan ettiğini söylüyor.
"Uludere'de köylülerin geçtiği yollarda mayın haritası var." diyor Başbakan bugün. Allah'tan korkun, yirmi yedi yıldır bu çatışmalarda o köylüler? O mıntıkanın bütün köylüleri korucudur, defalarca çatışmaya girmişler. Çocuğunu, öldürülen çocukları? Öldürülenlerin içinde? Bir muhtar ayaklarından sakattır hâlâ, çatışmalarda onun gibi kaç kişi de canlarını yitirdi. Şimdi siz bu olayı örtbas etmek için "Mayın haritası var." diyorsunuz. Varsa iddianız, Başbakansınız, muhalefet değilsiniz, şikâyet etmeyin, bulun, çıkarın, yargılayın. Bakın, bu iftira o mağdurlara "figüran" diyen İçişleri Bakanından daha fazla acıtmıştır. Bugün oradan gelen insanlar vardı, benim odamdaydı, Başbakanı dinliyorlardı.
Şimdi, bir tartışmadır gidiyor. Başbakan "Hata dediysek otomata mı bağlayacağız?" dedi. Ya hata vardır; taammüden hata vardır, kasten hata vardır, teknik hata vardır. Hatanın çeşitleri çok. İtiraf ettikten sonra o hataları yapanları bulmak, çıkarmak da iktidarın görevi. Muhalefet gibi ağlamanın, çaresizlik içinde kıvranmanın adı değildir iktidar. On yıllık iktidarın sonucunda, çıkarırsın bu hatayı kim yaptı, kamuoyunu -adaleti konusunda- aydınlatırsın. Özür de yok. Yani hata yaptıysan niye özür dilemiyorsun? Özür yok. Eğer yurttaşlar Uludereli olursa özür de yok. Bu da bence tartışılması gereken bir konu.
Ben avukat olarak otuz yıldır bölgeyi, durumunu çok iyi biliyorum. Sayın Başbakanın bilmediği bir şey var. Samimi olarak söyleyeceğim ve sizlerin düşünmesini istiyorum. Biz, Mardin milletvekilleri burada, Diyarbakır'ın burada, Siirt'in burada, Van'ın burada, Hakkâri'nin yok. O bölgedeki milletvekillerine söylüyorum, dininize, imanınıza, vicdanınıza sesleniyorum: Bir çocuğun, dağda öldürülen birisinin cenazesini dinî merasimle kaldırmak hak mıdır, değil midir? Haksa niye buna karşı çıkılıyor? Cenazeye, taziyeye, geleneğe karşı çıkılıyor, buna sahip çıkan BDP'ye de "ceset avcısı" diyor Başbakan. Bu büyük bir zaaftır arkadaş. Bu dil, uzlaşmanın, barışın dili değildir. Gerçekten, otuz yılda "ganimet avcıları" diye bir sınıf türedi bu çatışmalarda, biliyor musunuz? Bu ganimet avcıları iki türlüdür: Birisi, çatışmada öldürülen insanların üstündeki para ve kıymetli eşyalara el koyup bölüşenlerdir. Bunların hiçbirisi ceza mahkemesi tutanaklarında yoktur. Bakın, 30 kişi çatışmada ölür, birinin üzerinden 1 dolar, 1 kuruş, 1 lira çıkmamıştır. Yirmi yedi senedir çatışmalarda üzerlerinde binlerce dolar çıkanların hiçbirisi yok. Bir de kulaklarını, burunlarını, organlarını kesenler var. Bunlar işte ganimet avcıları. Bir de kelle avcıları var. Bu kelle avcıları JİTEM'di, itirafçıydı, çeteydi, darbeciydi. Bunların içinde türeyen ve bugün bölgede görev yapan -Sayın Muammer Güler, sizler bilirsiniz- hâlâ kelle avcıları var, kelle avcıları.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - İkramiye veriliyor, sivil vatandaşı öldürenlere ikramiye veriliyor. Şimdi, bu avcıların da olduğu bir toplumda yaşıyorsunuz. Bunları vicdanen konuşmadığınız zaman gerçekten uzlaşma kültürüne, Meclis çalışmasına bir katkı sunmanız da mümkün değildir diyorum.
Biz buna karşıyız diyorum, bu çalışmaya.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.