| Konu: | ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 18.04.2012 |
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 198 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Müzakere ettiğimiz 198 sıra sayılı tasarı arazi bakımından üç ana unsura sahiptir: Bunlardan birincisi, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2'nci maddesinin (a) ve (b) bentleridir. Tasarıyla 2/A kapsamındaki araziler Orman Genel Müdürlüğünün tasarrufuna geçmektedir. Bu araziler orman köylülerinin yerleşmesine tahsis edilmek istenmektedir. 2/B arazileri ise Maliye Bakanlığı tasarrufuna geçmekte ve bu Bakanlık tarafından bedeli karşılığında satışa sunulacaktır.
Orman Kanunu'nun 2'nci maddesinin (b) bendinde 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanlarının orman sınırları dışına çıkarılmasını öngörmektedir. Bu tasarı ile bu alanların öncelikle kullanıcılarına ve diğer şahıslara rayiç bedelin yüzde 70'i ile satışını mümkün kılmaktadır. Benzer bir düzenleme, Anayasa Mahkemesi tarafından, hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin satılamayacağı, imar ve ihya edilerek orman köylülerine tahsis edilmesi gerekçesiyle bozulmuş idi.
Milliyetçi Hareket Partisi, tasarının 2/B arazilerine ilişkin bölümünün eksik ve yanlış yönlerinin giderilmesi hâlinde amaca ulaşabileceğini düşünmektedir. Anayasa'nın 169 ve 170'inci maddeleri düzenlenmeden bu tasarının Anayasa'ya uygun olamayacağı gerçeğini kabul etmemiz gerekir. Hem Anayasa'nın 169'uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki devlet ormanlarının mülkiyet konusu olamayacağı hususu hem de 170'inci maddenin birinci fıkrasındaki ilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin ihya edilerek orman köylülerine tahsisi hususu bu tasarıyı yasalaşması hâlinde sekteye uğratacaktır.
Bu açıdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hem tasarıya hem de öncelikle Anayasa değişikliği için iş birliğine hazır olduğumuzu ve bu tasarının Anayasa değişikliği ile hedefe ulaşabileceğini, hukuki olacağını sizlerle paylaşmak isteriz.
Diğer yandan 2/B arazileri için öngörülen bedel rayiç bedelin yüzde 70'idir. Bu oran rantı yüksek yerler ve rantı yüksek kullanımlar için makul gelebilir. Örneğin İstanbul gibi bir yerde 2/B arazisine ev yapmış insanlar arazinin üzerine ev, villa kondurmuşsa bu bedel makul olabilir ama Çukurova'da, Antalya'da, Mersin'de, Karadeniz'de 2/B statüsünde bir yeri elli-altmış yıldır narenciye bahçesi, zeytinlik, fındıklık olarak kullanan, zaten tarım kesiminin muhatap olduğu sıkıntılara boğulmuş çiftçimiz için ortaya çıkacak rakamlar ne ödenebilir ne de makul olacaktır. O zaman bu rayiç bedel oranının, orman köylülerine yapılan satışta mutlaka aşağılara çekilmesi, yüzde 15-25 seviyelerine indirilmesi hakkaniyetin bir gereği olacaktır. Aksi hâlde, yıllardır kullandığı 2/B arazisini rayiç bedelin yüzde 70'ini ödeyemeyen köylümüz bu araziyi satın alamaz ve Maliye Bakanlığı başka bir şahsa satış yapar. Ondan sonra ortaya çıkacak ihtilafları ve diğer sıkıntıları yargı çözebilirse çözsün. Yol yakın ve vakit var iken bu hususu doğru düzgün yapmamız gerekir.
Bu tasarının getirdiği ikinci düzenleme ise hazineye ait tarım arazilerinin satışı hususudur. 31/12/2011 tarihi itibarıyla son üç yıldır hazineye ait tarım arazilerini kiralayan ya da kullanan hak sahiplerine rayiç bedelin yüzde 70'i karşılığında satış düzenlemesi getirilmektedir. Türk çiftçisi tarihinin en sıkıntılı dönemini yaşamaktadır. On yıldır uygulanan yanlış tarım politikaları yüzünden çiftçi ailesi sayısı gittikçe azalmaktadır. Mazot, gübre, fide, fidan, tohum, ilaç derken dünyanın en yüksek maliyetiyle tarım yapan bu insanlara, yıllardır kullandıkları, üretime dâhil ettikleri arazileri rayiç bedelin yüzde 70'iyle satacaksınız. Çiftçi zar zor geçimini sağlarken, hatta kuru soğana muhtaç bırakılmışken bu arazileri bu orandan alabileceklerini düşünmek saflıktan başka bir şey olamaz. Rayiç bedel oranının yüzde 70 seviyesinden mutlaka çok daha aşağılara çekilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tasarının arazilerle ilgili getirdiği üçüncü husus, yayla alanlarına ilişkin düzenlemedir. Türk kültürünün önemli unsurlarından biri olan yaylaya gitme geleneği yüzyıllardır Anadolu'da görülen, yaşanan, araştırmalara konu olmuş bir olgudur. Özellikle sıcak bölgelerde, küresel ısınmayla ve şehir yaşamından, sıcaktan ve gürültüden kaçmanın elzem olduğu zamanlarda Türk insanı yaylalara sığınmıştır. Yüksek yerlerde ve çoğunlukla orman içi, kenarı olan yaylalar yıllar içinde artan nüfus ve rağbetle beraber bir şehir havasına bürünmüş yerleşim alanları olmuştur. Senenin belli bir döneminde kent nüfuslarını aratmayan kalabalığa sahip olan yaylalara, devlet, sağlık hizmetini, jandarma ile güvenlik hizmetini, cami ve imam ile din hizmetini, kara yolu, elektrik, su, kanalizasyon ve toplu taşıma hizmetlerini bile sunmuştur. Ama bir husus bugüne kadar düzenlenmemiştir, o husus da: Yaylalarda insanların oturduğu evlerin, kamuya ait bazı tesislerin üzerinde durduğu orman arazileri. 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 17'nci maddesi ve 93'üncü maddesi çerçevesinde orman arazisi üzerinde saydığım bina ve tesisleri yapmak suç olarak düzenlenmiştir.
Cumhuriyetin kuruluşundan önce, Orman Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce var olan yaylacılık, yayla evleri suç unsuru hâline gelmiştir. Bu çerçevede, Karadeniz'de, Ege'de, Akdeniz'de on binlerce yayla evi sahibi insan ise suçlu durumuna düşmüştür.
Sadece seçim bölgem olan Osmaniye'de merkezde "Zorkun, Fenk" Kadirli'de "Bağdaş, Elmalı" Düziçinde "Dumanlı, Mezdağı" Hasanbeyli'de "Almanpınarı" gibi yaylalarda en az 30 bin yayla evi hukuki bir problem teşkil etmektedir. Çözüm makamı olarak müracaat edilen siyaset kurumu bugüne kadar bu soruna yasal düzenleme anlamında bir teşebbüste bulunmamıştır.
Sayın Veysel Eroğlu, Bakan olarak, bir çok yerde olduğu gibi Osmaniye'de de bu yakınmaların muhatabı olmuştur. Aslında, söz vermiş olmalarına rağmen, bu tasarının Meclise gönderilen ilk hâline yayla konusu dâhil edilmemiştir. Grup Başkan Vekilimiz Sayın Mehmet Şandır ile bu konuda sitemlerimizi kendilerine iletip hazırlamış olduğumuz yayla ve yaylacılık kanun teklifimizden bahsettik ve Sayın Bakanın, Sayın Komisyon Başkanının rızaları ile ilk defa "yaylacılık, yayla alanı" gibi konular bu tasarının 13'üncü maddesine dâhil edilmiştir. Bu noktada, Sayın Bakan ve Komisyon Başkanı ile Komisyonun saygıdeğer üyelerine, bakanlıkların değerli bürokratlarına teşekkürü bir borç bildiğimi ifade etmek istiyorum.
Ancak, bu yayla alanları ile ilgili 13'üncü maddeye konularak 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 17'nci maddesine eklenen fıkra, bu hâliyle sorunu kökten çözen bir düzenleme değildir. Hazırlamış olduğumuz yayla ve yaylacılık kanunu teklifinden farklı olarak bu tasarının içindeki düzenleme, Bakanlar Kurulu kararı ile yayla alanı ilan edilen yerlerdeki -müsadere edilenler dâhil- tüm bina ve tesisleri Orman Genel Müdürlüğü demirbaşına almakta, bu bina ve tesislerin kullanıcılarına, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'na göre rayiç bedel üzerinden kiraya verilmesini öngörmektedir. Yani yaylalarda var olan bina ve tesisler Orman Genel Müdürlüğü envanterine dâhil olmakta, orman idaresi tarafından bu bina ve tesisler, 2886 sayılı İhale Kanunu mucibince ihale yoluyla kiraya verilmektedir. Bu düzenleme, bu hâliyle sorunun tam çözümü anlamına gelmemektedir. Öncelikle, üç-dört nesildir kullanılan yayla evini hiç kimse, orman idaresine devretmeye ve kiracı olarak orada oturmaya razı değildir. Üstelik İhale Kanunu çerçevesinde yapılacak ihale herkese açık olmalıdır, rekabet sağlanmalıdır. "Orman idaresince kiraya verilebilir." hükmü çerçevesinde ihaleyle kiraya verilen taşınmazların "açıklık ve rekabet" ilkeleri çerçevesinde kullanıcısının alacağını hiç kimse garanti edemez. Aksini yani "Kullanıcısına ihale ile vereceğiz, garanti ederiz." derseniz, bunun adı ihaleye fesattan başka bir şey olmaz.
Diğer yandan, orman idaresi ihale yoluyla kiraya verebilir ise bazı bina ve tesisleri kiraya da vermeyebilir. Bu ayrımı kim, nasıl, neye göre yapacak? Kiracı ve mal sahibi arasındaki hukuk gereği, bir gün şartlar değişir ise, idare kiracısını değiştirmek ister ise ne olacak?
Saygıdeğer milletvekilleri, mevzuata yeni giren bu düzenlemenin görebildiğim eksikleri bunlardır. Yayla ve Yaylacılık Kanun Teklifi'mizde bu sorunları gideren ibareler var idi. Öncelikle ifade etmeliyim ki Anayasa'nın 169'uncu maddesi gereği, mülkiyet konusu olamayan orman arazilerinin yayla alanı ve yayla evine zemin olmasının imkânı vardır. 2/B arazilerinin satışı kafamızda ne kadar soru işareti uyandırıyorsa, orman arazisi üzerinde, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 826 ve devam eden maddeleri çerçevesinde, üst hakkı tesis etmek o kadar Anayasa'ya uygundur.
Bahsettiğim Medenî Kanun hükümleri mülkiyet söz konusu olmadan irtifak hakkı tesisine imkân vermekte ve yukarıda bahsettiğim tüm sıkıntıları ortadan kaldırmaktadır. 13'üncü maddeye ilişkin olarak vereceğimiz önergeyle bu husus hem Anayasa'ya hem de vatandaşın isteğine uygun hâle gelecektir. Böylece, ormanla barışık, ormancıyla barışık tüm yaylacılar bu Meclise, milletvekillerine, sorunu çözdüğü için şükran duygularını ifade edeceklerdir. Eğer bu düzenlemeyi mevcut hâliyle yasalaştırır isek, inanın, yağı, tuzu, unu karıştırıp pişirmeden servis etmiş olacağız. Gelin bunu vatandaşa çiğ çiğ, hamur olarak değil, mis gibi kokan bir kömbe gibi sunalım.
Bu duygu ve düşüncelerle tasarının hayırlara vesile olmasını diliyor, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.