GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:113
Tarih:30.05.2012

CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 259 sıra sayılı Yasa Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, biraz önce bir tartışma yaşadık. Cumhuriyetimiz zorluklarla kurulmuştur, zor günlerden geçilerek kurulmuştur, kurucu kadro büyük bir özveri göstermiştir. Ben cumhuriyetimizin kuruluşunda ve milletimizin bağımsızlığa kavuşturulmasında büyük çaba gösteren başta cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu kadroyu rahmetle ve şükranla anıyorum.

Sayın milletvekilleri, her şeyi kendi şartlarında değerlendirmek lazım. Biz bugünün bakış açısıyla, bugünün psikolojisiyle, bugünün şartlarıyla, bugünkü dünya konjonktürüyle yüz yıl öncesini, seksen yıl öncesini değerlendiremeyiz. O nedenle bu sözüm herkese, her şeyi, her olayı kendi zamanının şartlarında değerlendirmek lazım. Buna özellikle Sayın Başbakanın dikkat etmesi lazım. Sayın Başbakan, bugünle ilgili söyleyecek fazla bir şeyi olmadığı için, siz de biliyorsunuz ki, hep seksen yıl öncesine giderek olayları değerlendiriyor. Buradan Sayın Başbakana da sesleniyorum, artık günümüze dönmelidir, günümüzün gündemine dönmelidir ve geleceğe yönelik yapacaklarını halkımıza anlatmalıdır. Seksen yıl öncesiyle uğraşmanın bir anlamı yok, tarihte yerini almıştır ve cumhuriyetimiz de yoluna devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz 1981 yılı UNESCO tarafından Atatürk Yılı ilan edilmiştir Büyük Atatürk'ün doğumunun 100'üncü yılı nedeniyle. Oy birliğiyle alınan kararda bakın ne diyor: "Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu." Biz, Büyük Atatürk ile yakın silah arkadaşı İsmet İnönü'yü de, cumhuriyetimizin kuruluşuna emeği geçen tüm kahramanları da saygıyla ve şükranla anıyoruz.

Sayın milletvekilleri, bugün görüşeceğimiz teklif bir torba teklif. Şimdi, AKP döneminde torba tasarıya alıştık da bir de önümüze torba teklif geldi. Yürürlük ve yürütme maddesini saymazsak bu tasarı beş maddeden oluşuyor. Bir madde havacılık sektöründe çalışan emekçilere grev yasağı getiriyor. İnşallah teklifi veren Sayın Külünk de beni dinliyordur.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Zatıalinize büyük saygım var biliyorsunuz.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - 2'nci madde kara yolları, cadde ve sokakların kiraya verilmesi ve özelleştirilmesiyle ilgili. 3'üncü madde korsan taksiciliğin önlenmesiyle ilgili. 4'üncü madde uçakların motorlarının ve parçalarının finansal kiralama yoluyla edinilmesiyle ilgili. 5'nci madde ise sınav kazanmış ancak ilgili yönetmeliğin idari yargı tarafından iptal edilmiş olması nedeniyle ataması yapılmayan itfaiye personeliyle ilgili.

Sayın milletvekilleri, böyle bir teklif olabilir mi?

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Olmuş, olmuş.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Evet, AKP döneminde oldu, AKP döneminde oldu. Bu, hem yasa tekniğine aykırıdır hem hukuk anlayışına aykırıdır.

Şimdi, siz, iki sene evvel 12 Eylül referandumuna giderken ne demiştiniz? "Biz çalışanların grev hakkının önündeki engelleri kaldıracağız." demiştiniz. Şimdi ne getiriyorsunuz? Grev yasağı getiriyorsunuz. Neden? Acaba iki yılda ne değişti? Niye referanduma giderken halkımıza doğruları söylemediniz? Söyleseydiniz, "Biz grev yasağı getireceğiz." deseydiniz, ona göre oy isteseydiniz, belki vatandaşlarımız ona göre oy kullanırlardı. Vatandaşları yanıltmak bana göre uygun bir şey değil.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, biliyorsunuz, bizim taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalar var. Bu getirilen grev yasağı ILO ilkelerine aykırıdır, Anayasa'mızın 90'ıncı maddesine aykırıdır ve Avrupa Sosyal Şartı'na aykırıdır. Bunu neye istinaden getiriyorsunuz, neye dayanarak getirdiniz, ne ihtiyaçla getirdiniz, onu anlamakta zorluk çekiyoruz.

Dün Sayın Ulaştırma Bakanı konuşurken -ben çünkü Ulaştırma Bakanı diyorum ama soru önergeleri de o şekildeydi, Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı Sayın Bakan- şöyle dedi: "Biz havacılık sektöründe büyük gelişme kaydettik. Efendim, iç yolcu sayısını işte şu sayıdan bu sayıya çıkardık, dış hatlarda, efendim, şuradan şuraya geldik." O zaman, sayın milletvekilleri, bu yolcu sayısının arttırılmasında, bu havacılık sektöründe çalışan emekçilerin hiç mi katkısı yok?

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Var, çok var.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - O katkının karşılığı bu mu olmak gerekir peki? Havacılık sektöründe çalışan emekçilerin sarf ettiği gayretin karşılığı bu mu olmak gerekirdi? Siz onların haklarını daha çok genişletmeliydiniz, siz onların haklarını kısıtlamakla onların emeklerinin karşılığını vermediniz ve gasbettiniz. Nasıl oldu bu biliyor musunuz? Daha evvel başka bir komisyonda görüşülen tasarıya böyle bir madde, hatta bundan daha hafif olan bir madde eklenmek istendi. O görüşmeler sırasında o madde o tasarıdan çıkarıldı. Şimdi söylemek istemiyorum, ama tırnak içerisinde söylüyorum, kusura bakmayın, getiren arkadaşlarım da kusura bakmasınlar, korsan bir şekilde bu sefer bu teklife monte edildi. Böyle bir şey olabilir mi?

Getirdiniz İçişleri Komisyonunda görüştük, biz de o komisyonun üyesiyiz. Peki, asıl komisyonda niye görüşülmedi? Alelacele görüşüldü.

Bir de vatandaşlarımızın sıkça yakındığı, bilhassa taksici esnafın dert yandığı korsan taksiciliğin önlenmesiyle ilgili düzenlemenin yanına koydunuz, onunla bunu kamufle etmek istediniz. Madem öyleydi, normal yollardan hazırlayıp getirseydiniz onu bir görüşseydik bu kadar cesur idiyseniz.

Değerli arkadaşlarım, getirilen başka bir madde neyi öngörüyor? Park yerlerinin kamusal alandan çıkarılarak gerçek ve tüzel kişilere devredilmesi, yani özelleştirilerek değnekçi ve otopark mafyasının önüne geçilmesi düşünülüyor.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda bizim şu kuşkularımız var. Bu yolla acaba cadde, sokak ve kara yollarının kimlere kiralanması düşünülüyor? Kimlere vermeyi düşünüyorsunuz? Yani bu şekilde bizim kuşkulanma hakkımız var. Niye? Çünkü geçmişte biz bunların çok örneğini gördük.

Şimdi, sayın milletvekilleri, korsan taksicilikle ilgili hususa gelince, biz korsan taksiciliğin mutlaka önlenmesi gerektiğine inanıyoruz, ancak ondan önce, çıkarılan kanunların mutlaka uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Çıkarılan kanunlar uygulanmayacaksa bizim bu kadar fazla mesai harcamamıza gerek yok. Onun için, özellikle iktidara düşen, Hükûmete düşen, çıkan kanunların bir an önce uygulanmasıdır, tam ve kâmil anlamda uygulanmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, sözlerimin başında da söyledim, bu, bir torba teklif niteliğinde. Bu torba teklif yasama tekniğine uymamaktadır. Gerçi AKP İktidarının yasaya uyma, hukuka uyma gibi bir derdi yoktur. Örnek vereyim değerli arkadaşlarım:

Siz pek çok konuda kanun hükmünde kararname çıkardınız. Siz derken Hükûmeti kastediyorum. AKP, 2002 yılının sonlarında iktidar oldu, 2011 yılına kadar kanun hükmünde kararname çıkarmadı. Niye çıkarmadı? Bana göre çıkarmaması doğaldı, gerekli çoğunluğu vardı, dilediği kanunu dilediği zamanda çıkarıyordu. 2011'den sonra da değişmedi bu. 2011'den sonra da gerekli çoğunluğa sahipsiniz, istediğiniz yasayı, istediğiniz düzenlemeyi istediğiniz zamanda istediğiniz şekilde çıkarıyorsunuz. Peki, kanun hükmünde kararname çıkarma ihtiyacını nereden duydunuz? İnsanların aklına şu geliyor: Kanun hükmünde kararnameler Meclise getirilmemek suretiyle yapılan düzenlemeler halkın gözünden kaçırılıyor, birincisi bu.

İkincisi şu: Deniyor ki, ben de diyorum yani bende de o kuşku var: Acaba Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştikten sonra AKP'de kabul ettiği yasaların, yetki yasalarının veya kanun hükmünde kararnamelerin Anayasa Mahkemesinden hiçbir şekilde geri dönmeyeceğine dair bir kanaat mi oluştu? Böyle bir algı mı oluştu? Bu algının yüksek mahkeme tarafından ortadan kaldırılması lazım. Bizim yargımızın bağımsız olması ancak yaratılan bu algının giderilmesiyle mümkün olacak. Bu algının giderilmesinin en büyük aracı da mahkemelerin verdiği kararlar olacak.

Kanun hükmünde kararnameler Anayasa'mızda düzenlenmiş, 91'inci maddede. Ne diyor bakın: "Kanun hükmünde kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler. Kararnamede yürürlük tarihi ayrıca tespit edilebilir.

Kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.

Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler Meclis komisyonlarında ve Meclis Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür." Yine komisyonda da benzer hükümler öngörülmüştür İç Tüzük'le.

Değerli arkadalar, bakın ne diyor İç Tüzük? İç Tüzük 37'nci madde: "Tasarı veya tekliflerle kanun hükmünde kararnamelerin esas komisyonlara havale gününden itibaren en geç kırkbeş gün içinde sonuçlandırılması gerekir.

Süresi içinde komisyonda görüşülmeyen kanun hükmünde kararnameler, doğrudan Genel Kurul gündemine alınmak üzere Meclis Başkanlığınca Danışma Kuruluna götürülür."

Bunlara uyuyor musunuz? Uymuyorsunuz. O zaman ne yapıyorsunuz? Anayasa'yı ihlal ediyorsunuz. Anayasa'yı açıkça ihlal ediyorsunuz. Siz bu Anayasa ihlalinden vazgeçmelisiniz.

Değerli milletvekilleri, tabii, ne yazık ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek bu hukuksuzlukların hiç birine ses çıkarmıyor.

Değerli arkadaşlarım, hâlbuki Meclis Başkanının bunlara seyirci kalmaması lazım. Komisyonlarda denetim yetkisi var; onları, o denetim yetkisini yerine getirmesi lazım.

Şimdi, kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenen konular Meclis gündemine gelmiyor ya, dedim ki: "Siz bunu Meclisin gözünden, Meclisin bilgisinden kaçırmak için yapıyorsunuz." Gerçi Meclise getirseniz ne olacak? Meclis yayınlarının televizyondan yayınlanma saatinden sonra getiriyorsunuz; on dokuzdan sonra. On dokuzdan sonra TRT'nin ekranı kararıyor, Meclis görüşmelerini milletimiz izleyemiyor.

Bakın, bu Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun yapabilir, anayasa yapabilir, anayasa değiştirebilir ama TRT ile protokol yapamaz. Bu, olacak bir şey mi? Bunu içinize sindirebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım? İçinize sindirebiliyor musunuz? Sindirmeniz bana göre mümkün değil, siz de bunu sindiremiyorsunuz.

TRT, Diyanet İşleri Başkanlığına kanal tahsis ediyor ama Meclisin görüşmelerini halka duyurmuyor ve Meclis Başkanı, buradaki sayın milletvekilleri, AKP çoğunluğu buna ses çıkarmıyor. Nasıl milletin vekili olacağız biz? "Biz" derken sizi kastediyorum.

Tutuklu milletvekillerinin sorununa da Meclis Başkanı çözüm getirmiyor. Şöyle diyor: "Anayasa ve kanunlar izin vermiyorsa yapacak bir şey yoktur." E peki Sayın Meclis Başkanı Anayasa'yı ve kanunları bilmiyor muydu? Neden üç muhalefet partisinin grup başkan vekillerini toplantıya çağırdı? Neden çağırdı? Çağırmasaydı, kanunlar belli, Anayasa belli. Belki o şöyle bir şey düşünmüş olabilir: Nasıl olsa bu üç muhalefet partisi anlaşamazlar, uzlaşamazlar, e o zaman da suç bunların üzerinde kalır. E oldu ki uzlaştılar, demokrasi bir uzlaşma rejimi. Ondan sonra ne oldu? AKP yan çizdi, Sayın Başbakan bundan vazgeçti. Peki, Sayın Meclis Başkanı niye buna alet oluyor? Sayın Meclis Başkanının buna alet olması Meclis adına bir talihsizliktir.

Değerli milletvekilleri, bazı konuları da Meclis, millet gündeminden düşürmek istiyorsunuz ama biz bunları her zaman hatırlatmaya devam edeceğiz değerli arkadaşlar. Bunlardan birisi Deniz Feneri, Deniz Feneri davası. Siz ne yaparsanız yapın, savcıları değiştirin, savcıları soruşturun, davaya bakacak mahkeme bulunmasın ama ne olursa olsun biz bunun peşini bırakmayacağız. Milletimizin temiz, manevi duygularını istismar ederek başkalarına çıkar sağlamanızın mutlaka yakasında olacağız, sizin yakanızda olacağız, bunun peşini bırakmayacağız. Kesinlikle, bu konuda ihmali olan, kim olursa olsun, ister kamu görevlisi ister siyasetçi -buradan açık söylüyorum- biz bunun hesabını mutlaka soracağız. Ne oldu? Davaya bakan savcıları sanık durumuna getirdiniz. Şu anda dosya Ankara-İstanbul arasında gidiyor, geliyor, görevli bir mahkeme bulunamıyor. Niye? Çünkü, davaya bakacak hâkimlerin kendi başlarına ne geleceğini tahmin ettiklerini düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, bu uygun bir şey değil, bu yanlıştır.

Başka bir konu, KPSS sınavlarında soruları çalan bir şebeke vardı, organize suç örgütü vardı. Ne oldu? Sayın Başbakan "Ben, MİT'i ve Emniyeti görevlendirdim." demişti. Bugüne kadar herhangi bir şey çıktı mı? Ne oldu? Peki, bu soruları kim çaldı? Niçin çaldı? Kimlere verdiler? Amaçları neydi?

Değerli arkadaşlarım, peki, bunun hesabını biz sormayacak mıyız? Bunun hesabını mutlaka soracağız.

Başka bir konu vardı. Neydi o? Manisa'da bulunan Sayın Bülent Arınç'a Ankara'da suikast yapmak üzere iken yakalanan subayların durumu ne oldu? Manisa'da olan Sayın Bülent Arınç'a Ankara'da suikast yapmak üzere yakalanan, gözaltına alınan subayların davası ne oldu? İki buçuk yıl oldu, ne bir soruşturma açıldı ne herhangi bir haber çıktı. TSK'nın -Türk Silahlı Kuvvetlerinin- kozmik odası arandı. Ne oldu peki? Bunun sonucu ne oldu değerli arkadaşlarım? Acaba suikast iddiası yalan mıydı yoksa suçluları koruyan biri mi var? Milletimiz bunu öğrenmek istiyor, biz bunu öğrenmek istiyoruz. Siz öğrenmek istemiyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi hiç bu konuyu merak etmiyor mu?

Değerli arkadaşlarım, konuları hızla geçiyorum, zamanımız çok azaldı. Yanlış bilgi de veriliyor millete. En son örnek 19 Mayıs törenleriyle ilgiliydi. Sayın Başbakan diyor ki: "Efendim, bakın, bu 19 Mayısta tanklar yürümedi, toplar yürümedi." Biraz insaflı olmak lazım. Bak, "İnsaf dinin yarısıdır." diye bir söz var. 19 Mayıs törenleri stadyumlarda yapılıyor. Bakın, bunu herkes duysun diye söylüyorum, stadyumlarda yapılıyor. Stadyumlarda -elinizi vicdanınıza koyun- tank yürür mü, top yürür mü? Böyle bir yanlış bilgi insanlarımıza aktarılabilir mi arkadaşlar? Bunu içinize sindirebiliyor musunuz? Bakın, onunla ilgili bir yönetmelik çıkarıldı. Yönetmelikte görevli kuruluşlar dışında Atatürk anıt ve büstlerine çelenk konulmayacağına dair bir hüküm yok. Koymaya cesaret edemediniz, aslında düşünüyordunuz onu. Ama o eksiği mülki idari amirleri ve uygulayıcılar eliyle yapmak istediniz, İçişleri Bakanlığı da hukuksuz bir genelge yayınladı ve Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü dışında Atatürk anıtına hiç kimsenin çelenk koyamayacağı yolunda bir genelge yayınladı. İçişleri Bakanlığı bu hukuksuzluğun aracı hâline getirildi.

Değerli arkadaşlarım, biz bunları hiçbir zaman hoş görmeyiz. Herkes görevini iyi yapsın. Biz kamu görevlilerinin siyasete alet olmasını hiç istemeyiz. Bazı mülki idare amirleri bu genelgeye rağmen çelenk koymak isteyenlere ses çıkarmadılar ancak bazıları bunu engellemeye çalıştılar. Değerli arkadaşlarım, biz bunu bu şekilde hoş göremeyiz.

Ve değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, Sayın Dışişleri Bakanının bir sözü vardı: "Doğu Akdeniz'de?"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Zamanım kalmadı ama bu cümleyi izninizle söylüyorum Sayın Başkanım.

"Doğu Akdeniz'de seyrüsefer güvenliği sağlanacak İsrail'e giden gemiler açısından." Sağlayabildi mi? Sağlayamadı.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Serindağ.