GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:113
Tarih:30.05.2012

MUHARREM IŞIK (Erzincan) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa'mızda da belirtildiği gibi, sosyal bir hukuk devletidir. Bir sınıfın diğer bir sınıf üzerinde tahakküm oluşturması anayasal suçtur.

Sendikal haklar da temel insan haklarından biridir. Sendikal haklar, çalışanların demokratik, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını korumak için koyulmuştur.

Uluslararası sözleşmeleri onaylayan Türkiye Cumhuriyeti devletimiz, bu sözleşmelere uymak ve üye devlet olarak bağlı olduğu sözleşmelere aykırı düzenlemeler yapmamakla yükümlüdür. Ayrıca, insan hakları kavramı gereği olarak, ayrımsız, tüm insanların yalnız insan oluşları nedeniyle insanlık onurunu korumak için sahip oldukları tüm hakları da korumak zorundadır.

Bu getirilmek istenen yasa -özellikle 1'inci maddesi- ILO'nun 87 ve 98'inci maddelerine aykırıdır. Ayrıca, diğer imzaladığımız tüm uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Dolayısıyla, bu yasa, Anayasa'mızın 90'ıncı maddesine de aykırıdır.

Şu sıralar, biliyorsunuz, 12 Eylül yargılanmaktadır. Hakk'a  yürümeye hazırlanan iki darbecinin yargılanmasıyla birlikte 12 Eylülün temizleneceği sanılmakta. 12 Eylül darbesi tamamen sermaye ve emek üzerine yapılmış bir darbeydi. "Yetmez ama evet" diye naralar atanlar, 12 Eylül referandumunu alkışlayanlar, şu anda örgütsüzleşmenin ne olduğunu anlamaya başladılar.

12 Eylülün ürünü olan iktidarınız, 12 Eylül referandumunun da aynı tarihe gelmesiyle birlikte, sermayenin  emekçiyle yaptığı  hesaplaşmayı bir kez daha kuvvetli prangalarla sağlamlaştırdı. Artık ülkemizde işverenler için dikensiz gül bahçeleri yarattınız, yasakları tamamen kanunlaştırdınız. Zaten 1982 Anayasası emek kıyımı, anti-sendikal AKP rejimini iyice sağlamlaştırdı. 12 Eylül darbesinden AKP rejimine kalan en büyük miras, grev yasakları ile emeğin baskı altına alınması, emeğin örgütlenmesinin grev ve toplu sözleşme hakkının kullanılmasının önüne geçilmesidir.

Bu getirilen yasayı, her şeyden önce, yangından mal kaçırır gibi kendi komisyonunda değil, İçişleri Komisyonunda görüşerek zaten niyetinizi belli ettiniz.   Her fırsatta  çalışma hayatında uluslararası normları gündeme getirenler, çalışma hayatında demokratikleşmeyi sağlayacaklarını öne sürenler, ülkede yasakçı olan her şeyi ortadan kaldırdıklarını iddia edenler bu yasayla bunu bir kez daha kanıtladılar.

Biraz önce de söylediğim gibi, tabii ki gelen yasanın geliş zamanı da çok ilginç. Tam Hava-İş Sendikası greve gitmeye hazırlanırken yasayı apar topar getirdiniz. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda değil, İçişleri Komisyonunda görüşerek, orada da aynı şekilde fazla tartışmadan getirip gündeme indirdiniz.

Bu yasa yaklaşık 14 bin çalışanı olan ulusal hava yolları çalışanlarının hakkını gasbetmeye yönelik bir yasadır.

Hava-İş Sendikasının da kayıtlı olduğu Uluslararası Taşımacılık İşleri Federasyonu ile temasa geçmiş, "IFT" denen bu Uluslararası Taşımacılık İşleri Federasyonu ILO'yla temasa geçerek harekete geçirdi. ILO Genel Sekreterliği Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetiyle görüşeceğini ve bu konuda gerekli girişimleri yapacağını belirtti. IFT Genel Sekreteri, uygulamanın Anayasa'ya, uluslararası anlaşmaların hepsine aykırı olduğunu zaten açıkladılar. Tabii, ILO, yarın kalkacak, bunun suç olduğunu açıklayacak. Açıkladığı zaman, her zaman alıştığımız gibi, Sayın Başbakan yine çıkıp bağıracak, kızacak, ILO'nun taraf tuttuğunu söyleyecek, gerekirse ILO'dan ayrılacağını söyleyecek, kendi ILO'muzu kuracağımızı söyleyecek. Uluslararası anlaşmalara imza atanın kim olduğunu sanki unutup gideceğiz.

AKP İktidarının yaptığı her harekette, çıkardığı her yasada -takip ettiğimiz kadarıyla- yerinde gelen bir hesaplaşma var ve yaptığı bütün yeni düzenlemelerde muhakkak ki vatandaşa bir kötülük oldu, yandaşına bir iyilik düşünüldü. Aynı şekilde, Hava-İş Sendikasındaki bu yasa da çalışana gösterilen bir iyiliktir. Artık, ülkemizde şok doktrinler yaşanmakta, her yapılan iş de sermaye kesiminin uluslararası emperyalist güçlerce kazancına sebep olmaktadır. Örgütsüzleşmenin önü tamamen açıldı, bundan sonra artık rahat bir şekilde çalışmalarınızı yaparsınız.

Tabii, artık, ülkemizin de totaliter bir yönetime yöneldiğini de kabul etmemiz gerekiyor. Artık, vatandaşlar otoritenin buyruklarına göre yaşamak zorunda. Öyle ki örgütlenmeyi bıraktık, özel hayatımızda bile tercihlerinize, sizin yönlendirmelerinize göre hareket etmeye çalışıyoruz. Yaşamın her alanına el atıp "tek bayrak, tek ülke, tek lider, tek din" diye isterken ülkenin eğitim sistemini yeniden yapılandırdınız. Futboldan tiyatroya, cinsel yaşamdan hangi gazeteciyi okuyacağımıza kadar her şeye karışmaya başladınız.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkanım; konumuzla ilgisi yok ama geçen bir yerde okuduğum bir yazıyı okumak istiyorum: Singapur Devlet Başkanı Lee Kuan Yew diye bir adam otuz yıl boyunca ülkeyi yönetmiş. 14 Mayıs 2011 yılında emekli olmuş, oğlunu getirmiş, oraya başbakan yapmış. Lee, halkını tartışma ve ikna yoluyla değil, ağır yaptırımlar ve cezalarla adam edip muma çevirmeyi düşünmekteymiş. Çiklet çiğneyene para cezası, tuvalette sifonu çekmeyene para cezası getiriyormuş. Bir yazar, Lee'yi  "Haylaz bir çocuk terbiye eden otoriter baba." diye tanımlıyor. Singapur'da Hükûmet, halka hangi kitaplar ve dergilerin okunması gerektiğini, hangi filmlerin, hangi TV programlarının izleneceğini söylüyor. Singapur Hükûmeti iffet taslamaya öylesine meraklı ki Cosmopolitan ve Playboy dergilerinin bile okunması yasaklanmış. Bina duvarlarında insanların neyi yapıp neyi yapmayacağına ilişkin kurallar manzumesi oluşturmuş. Sonuçta, sanatta vitrin oluşturan zengin bir ülkeyi sıfıra çıkarmış. Singapurluların tutkuyla peşine düştükleri tek faaliyet varmış, o da para kazanmak. Bu Lee, demokrasi ayağına yatan, katı, otoriter bir lider. Özel nezaket kampanyaları açılan bir ülkede, kaba olmaktan, insanları horlamaktan, aşağılamaktan kaçınmaz, kışkırtıcı şeyler söylermiş. Tam bir geleneksel Çin despotuymuş. Emir yağdırmak ve her şeyi denetlemek istermiş. Süreklilik talep eden çok uluslu şirketlerin istekleri de zaten bu yolda para kazanmakmış. Dolayısıyla ismini "Singapur AŞ" koymuşlar.  Okuma tutkusu dışında yemek, içmek, sinema, konser gibi hiçbir alanla ilgilenmiyormuş, gazete yöneticilerini hapse atıp, sendikaları çökertmiş. Kendisini eleştirenlere hızla dava açarmış. Hukuk devletini Singapur'da siyasi hedefler uğruna kolayca feda edermiş. Avukatları edilgenliğe sürüklerken, yargıçları boyunduruk altına alırmış. Basın, mahkemeler ve dinin siyasi kontrol altında tutulduğu, muhalefetin de dikkatle izlendiği Singapur birey haklarının anlam taşımadığı bir yerdir.

Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, Sayın İçişleri Komisyonu Başkanım; ben bir de vatandaşın özel bir derdi var, onu gündeme getireceğim. Zaten, biliyorsunuz, ben daha önce bir soru önergesi verdim, kaç kişiyi KPSS'siz işe aldığınızı sordum; burada yaklaşık 57 bin kişinin KPSS'siz işe alındığı söylendi. Tabii bundan sonra yine işe alımlar KPSS'siz olarak devam etti. Son günlerde de sosyal yardımlaşma vakıflarına alımlar yapıldı. Bu alımlar yapılırken özellikle gözetilmek istenen şey için dediler ki: "Fakir olan 1 kişiyi ya da 2 kişiyi işe alıp çalıştıralım." Eskiden CHP'li, MHP'li, BDP'li hiç kimseyi işe almıyordunuz zaten, şimdi artık AKP'liler arasında da ayrım yapılmaya başlandı. "İyi AKP'li-AKP'li" diye ayrım yapılmaya başlandı. Erzincan'da Otlukbeli ilçemizde 17 kişi Sosyal Yardımlaşma Vakfına başvuru yapıyor işe girmek için. Burada daha önce -tabii, bir yerlerden baskı gelerek- Kaymakam Bey baskıyla soruları vatandaşın birine veriyor. Diğerleri de sınava giriyor ama işe alınan bir kişi ve bu kişinin, işe giren kişinin durumu gerçekten çok iyi, oradaki tarlaları olsun, hayvanları olsun bilinen bir gerçek ama işe alınırken gözetilen şey, tamamen "En iyi AKP'li kimse o girecek." İsminde "adalet" olan bir partide? Zaten, biz artık işe girmek için bu ıstırapları yaşıyoruz, en büyük sorunumuz bu. Seçmenlerimize bir yerde iş bulmakta zorlandığımız için, artık kendi seçmenleriniz arasında da böyle ayrım yapılmasını doğru bulmuyorum. Bu konuda daha adaletli davranılmasını istiyorum.

Tabii, getirilen sendika yasağıyla ilgili tamamen bu örgütsüzleşmenin önündeki engelleri kesmek? Biraz önce anlattığım örnekte de söylediğim gibi, bu işe alımda yapılan haksızlık, bundan sonra yapılan her şeyde devam edecektir ama ülkenin gidişatına iyi bakmak lazım. Vatandaş artık yavaş yavaş? Memur-Sen Sendikasının Başkanı bile "Dağ fare doğurdu." diyebiliyorsa ve "Harekete geçelim." diyebiliyorsa bundan sonra bunu iyi düşünmemiz lazım.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.