GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:100
Tarih:26.04.2012

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce 1'inci maddeyi metinden çıkardınız ancak gerekçe ortada duruyor. Bakalım bu mızrağı bu çuvalın içine nasıl sokacaksınız ben de merak ediyorum çünkü o gerekçede hükümlü ile avukat arasındaki ilişkinin kötüye kullanıldığını tespit ettiğiniz yazılı. Eğer bu tespitiniz doğru ise -o zaman beklentimiz- neden gereğini yapmıyorsunuz? Eğer yanlış ise neden yanlış gerekçeyle Meclisi oyalıyorsunuz, Meclisi kandırmaya çalışıyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, toplumsal sözleşme kuramı ve devlet teorileri gereği olarak, toplum düzenini ihlal etmiş, mal ve can emniyetine kastetmiş kişilerin yargılanması ve cezalandırılması yetkisi devlete yani "devlet" denen mekanizmaya aittir. Yargılama, hürriyeti kısıtlama cezası verme ve bunu cebren uygulama ayrıcalığı başka hiçbir kimseye yahut tüzel kişiliğine verilmemiştir, hiç kimseye de devredilemez. Bu yüzden, ne kadar haklı olsa da şahısların "ihkakıhak" denen kendi hakkını kendisinin alması yoluna gitmemeleri, aksi takdirde bir başka suçu işleyecekleri de emir olunmuştur. Hem insanlar hem de devlet tarafından bir ön kabul ile benimsenmiş bu çerçevenin, düzenli ve etkili bir biçimde işleyebilmesi için:

1) Devlete haklarını arama yetkilerinin bir  kısmını devreden kamunun vicdanına uygun neticelerinin ortaya çıkması,

2) Devletin ceza verme ve infaz etme yetkilerini de adil, hızlı ve etkin bir biçimde kullanıyor olması mecburiyeti vardır.

Her iki ilkenin beraber gerçekleştiği durumlarda ancak adaletli devlet işleyişinden bahsedebiliriz. Devlet de görevini yerine getirirken temel hakları gözetmeli, otoritede bir zafiyete ve bir boşluğa da fırsat vermemelidir. Elbette bir insanı tutuklama ve hürriyetinden mahrum bırakma, özünde birtakım kısıtlılıkları ve yoksunlukları barındıran bir müeyyidedir ve elbette bu hâlin hiçbir şekilde iyisi, arzu edileni olmaz. Ancak, suçlu insanı sadece tecrit etmek ve sadece toplumdan soyutlamak olmamalıdır cezalandırmada murat edilen. O insanın ıslahı, topluma kazandırılması ve bu yapılırken de kişinin devlete ve millete kin ve husumet duymamasını temin etme son derece önemlidir. Bu bakımdan, devletin gözetimi ve garantisi altında cezaevlerinde bulunan kişilerin insan olmasından kaynaklanan elbette talepleri olacaktır.

2001 tarihli yasa ile tutukluya ana, baba, eş, kardeş veya çocuğunun vefatı hâlinde, soruşturma evresinde savcı, kovuşturma evresinde de hâkim tarafından iki güne kadar cenazeye katılma hakkı verilmiş idi ancak, tutuklunun kayın hısımlarının ihmal edildiği anlaşılınca, 8 Ağustos 2011'de bu eksikliği gideren yeni bir düzenleme yapıldı. Şimdi 3'üncü maddeyle, 5275 sayılı Yasa'nın 116'ncı maddesine bir fıkra ekleniyor. Tutuklulara, anası, babası, eşi, kardeşi, çocuğu ile eşinin anne ya da babasından birinin yaşamsal tehlike oluşturacak önemli ve ağır hastalığı hâlinde, yetkilinin izni şartıyla, bir günlük hasta ziyaret izni getiriliyor.

Burada bir şey dikkat çekici: Tutukluya eşinin ikinci derece kayın hısımlarının hastalığı hâlinde hastalık izni verilmiyor. Doğrusu bunu anlamakta zorlanıyorum ve çok insani bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Mutlaka kişinin eşinin akrabalarına karşı yapacağı görevleri vardır, olmalıdır. Bu dengesizliğin düzeltilmesi lazım. Eşinin ikinci derece hısımlarının önemli hastalıkları hâlinde de tutuklunun izin kullanmasını mümkün hâle getirmek lazım. Bu bir insanlık vazifesidir ve bu, eşine karşı, onun sevdiklerine karşı kişinin vefa borcudur.

Değerli milletvekilleri, hukuk hiçbir dönemde bugünlerde yaşadığımız gibi siyasallaşmamış, hiçbir zaman bu denli güvenilmez, akşam başka sabah başka karar verir hâle düşürülmemiştir. Bugün toplumda öyle bir algı oluşmaya başlamıştır ki "Hâkim her zaman takdirini Hükûmet politikaları yönünde kullanır." Bu yüzden, yapılan anketlerde yüzde 70'lere varmıştır adalete olan güvensizlik. Bunun anlamı şudur: Adalet ve Kalkınma Partisine oy vermiş kişilerin önemli bir kısmı dahi adalete inanmamaktadır. Eğer toplum bugün bu noktaya geldi ise hakikaten herkesin üzüntü duyması gerekir. Her zaman "Aman tuz kokmasın." diye mahkemelerle ilgili temennilerde bulunurduk, artık görüyoruz ki maalesef, tuzdan da kötü kokular gelmeye başlamıştır. Ancak, bunlar tarafımızdan defalarca söylenmiş olmasına rağmen "Yargıyı siyasallaştırmayın, hukuk herkese lazım." uyarılarımız havada kalmıştır. Geçmişinizde aleyhinize verilen yargı kararlarından sonra, hesaplaşma, rövanş alma duyguları ve tabanınızın hoşuna gideceği popülist düşünceyle aklıselim ve sağduyudan uzaklaştınız. Sonra ne oldu? Zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanın da "Vicdanım rahat değil." babında açıklamaları olayların nerelere geldiğini gösteriyor. Kendi içinizde dahi siyasallaşan ve yandaşlaşan yargı dolayısıyla sıkıntı ve pişmanlıklar dillendiriliyor.

2010'daki Anayasa değişikliği öncesinde "AKP yargıyı Hükûmetin emrine sokuyor, buna fırsat vermeyin." diye feryat eden Milliyetçi Hareket Partisinin çağrıları maalesef netice vermemiştir. Bir yıl içinde yargıyı da sindirerek, tanzim ederek istediği kıvama getirmiş Hükûmetin bu tavrında Anayasa değişikliğine "Evet." diyen, sessiz kalan herkesin vebali vardır. Bazı değerler kıymeti kaybedildikten sonra daha iyi anlaşılır. Allah kimseyi mahkemelere düşürmesin ancak işi mahkemeye düşen herkes Milliyetçi Hareket Partisinin uyarılarının kıymetini yeni yeni anlamaya başlamıştır.

Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç'ın feryadı ortadadır, siyasetin yargıyı kuşattığı imasında bulunmuştur. Gerçi bu gidişata sessiz kalarak kuşatma seviyesine gelmesine müsaade verenlerin  başında yine kendisi gelmektedir. Biz bu dillendirmeyi şahsına bakarak samimi bulmadığımızı ancak bu tehlikeyi önceden ifade edenler olarak da buna yargının en tepesindeki kişinin katılımını da son derece ciddi bulduğumuzu ifade ediyoruz.

Yargıyı siyasallaştırma gibi bu millete tuzak kuran zihniyetin önce kendisinin bu tuzağa düşeceğine ilahî adalete inanan biri olarak inandığımı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.