GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, CEZAEVLERİNDEKİ AĞIR HASTA MAHKÛMLARIN DURUMLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLEN (10/548) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 8 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:101
Tarih:08.05.2013

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli vekillerim, cezaevleri Türkiye genelinde yaşanmakta olan hak ihlallerinin âdeta kalesi durumuna dönüşmüştür. Cezaevlerinde yükselen çığlıklara ısrarla kulaklarını tıkamaya devam eden Hükûmetten cesaret alan idarecilerin haksız, hukuksuz ve keyfî tutumları olanca hızıyla devam etmektedir. Hiç kuşkusuz, bugün cezaevlerimizde yaşanan sorunlarımızın başında, hasta mahpusların içinde bulunduğu durum ve çaresizliği karşısında Hükûmetin takındığı duyarsızlık ve aynı zamanda vicdansızlık gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, Parlamentoya adım attığımız günden bu yana, bıkmadan usanmadan, cezaevlerinde bulunan hasta mahpusların yaşadığı sorunlara dikkat çekmeye çalıştık ve bu doğrultuda raporlar hazırladık. Cezaevlerini tek tek dolaşarak hazırladığımız raporları, başta Hükûmet yetkilileri olmak üzere, çeşitli kurum ve kuruluşlarla paylaştık. Cezaevlerinde yaşanan sorunları, çözüm yeri olarak gördüğümüz bu çatı altında verdiğimiz önergeler ve tekliflerle defalarca dile getirdik ancak verdiğimiz önergeler her seferinde AKP üyelerinin oylarıyla maalesef reddedildi.

Değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Derneği tarafından ocak ayında hazırlanan son rapor, cezaevlerinde yaşanmakta olan sorunun ne kadar devasa bir hâl aldığını göstermesi açısından son derece çarpıcı bilgiler ihtiva etmektedir. Kamuoyunun bilgisine ve gerekli mercilere de sunulan bu raporlara göre, cezaevlerinde 413 ağır hastanın bulunduğu tespit edilmiştir. Ağır hasta durumunda olan bu kişilerden 122 tane arkadaşımızın artık ölüm sınırında olduğu ve bir an önce tahliye edilmesi gerektiği raporda dile getirilmiştir. Yine, raporda yer alan bilgilere göre, ikinci tehlikeli grubu oluşturan ve çok ciddi tedavi edilmesi gerektiği için tahliye edilmesi gereken hasta mahpusların sayısı 108 kişidir. Geri kalan hastalardan 115'inin cezaevi koşullarında tedavisinin mümkün olmadığı, 68'inin ise çeşitli hastalıkları olan hasta mahpuslardan oluştuğu ifade edilmektedir.

İnsan Hakları Derneğinin açıkladığı rapora göre, bu sorunun cezaevleri açısından artık ertelenemeyecek, bir an önce çözülmesi gereken bir sorun hâline geldiği ısrarla vurgulanmaktadır. Ancak, yaşanmakta olan tüm bu olumsuzluklara rağmen Adalet Bakanlığı ve ilgili kurumlar âdeta kör ve sağırları oynamakta, cezaevlerini güllük gülistanlık olarak göstermeye devam etmektedirler.

Sayın milletvekilleri, sayısını artık unuttuğumuz yargı paketleriyle kamuoyunun umutlarıyla oynamaya devam eden Hükûmetin yaptığı bu düzenlemeler, sorunu çözmek için yeterli olmamıştır. Nitekim, Hükûmet kanadından cezaevlerinde yaşanmakta olan insanlık dramına çözüm olacağı ifade edilen 6411 sayılı Kanun yasalaşarak yürürlüğü girmesine rağmen, bu konuda kat edilen yol bir arpanın boyunu geçmemiştir. Bilindiği üzere, 6411 sayılı Yasa'nın Genel Kurulda görüşülmesi esnasında bu yasanın yetersizliği ve sorunlara kalıcı çözümler getirmeyeceğini defalarca dile getirmiştik ama üzülerek belirtiyoruz ki Hükûmetin yaklaşımı ve yasanın çıkmasıyla umutlar suya düşmüştür ve nihayetinde, cezaevlerinden ölüm haberleri gelmeye devam etmiştir.

Cezaevlerinden bir bir ölüm haberleri geliyor. 8 Şubat tarihinde akciğer kanseri Şehabettin Yücel, 21 Mart tarihinde gırtlak kanseri Hacı Nasır ve daha dün de İrfan Eskibağ cezaevlerinin son kurbanları oldular. Yani, neredeyse haftada 1 ölümle karşılaştığımız cezaevlerini, AKP Hükûmeti, neredeyse güllük gülistanlık diye sergilemektedir önümüze.

"Cezaevlerinin kurbanı" diyoruz çünkü bu insanlar, hiç değilse son nefeslerini ailelerinin yanında verme hakkına sahiptiler. Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu sorumludur diyoruz çünkü en basit sağlık taramasında dahi cezaevinde kalma koşulları olmadığı tespit edilebilecek bu hastaların ısrarla cezaevlerinde tutulmaları inadına anlam veremiyoruz.

Değerli arkadaşlar, elimdeki bu tabloda, 413 ağır hasta, bunun 82'si ölümcül sınırda... Bu tablodan size bunlardan birkaçını söyleyeceğim.

Abdulsamet Çelik, MDS kan kanseri. 2007 yılında, kemik iliğine bağlı bir çeşit kanser olan myelodisplastik sendrom (MDS) hastalığı tanısı konuldu. Rahatsızlığı nedeniyle sürekli kan ve kan ürünleri nakline ihtiyaç duymaktadır. Böyle bir insanı cezaevinde tutuyorsunuz ve cezaevlerini güllük gülistanlık göstermeye de devam ediyorsunuz.

Yine, bunların içinde en ağır olanı, örneğin Halil Güneş, hastanın belirttiği yakınma ve tetkik sonuçları raporları göz önüne alınarak yapılan değerlendirme sonucu, 2002-2003 yılları arasında osteosarkom tanısı ile opere edilmiş ve radyoterapi uygulanmaya devam ediliyor.

Yine, İmam Çelikdemir hafızasını yitirmiş. Bir insanda hafıza yoksa, tanı yoksa bu insanın cezaevinde kalma ehliyeti doğru değildir. Hafızasını yitirmiş, arkadaşlarının yardımıyla cezaevinde hayatını idame ettirebiliyor, yardım almadan -affedersiniz- tuvalete bile gidemiyor, kendisine yemek verilmediği takdirde haftalarca aç kalabiliyor. 2 yaşındaki bir çocuğun hafızasına bile sahip değildir. Dolayısıyla, bu tür hastalıkları da dikkate almadığımız takdirde, gerçekten vicdanen evimizde nasıl rahat yatabiliyoruz, bunu sormak istiyorum.

Yine, bu hastalar içerisinde İnan Gök, İnayet Mete, İrfan Eskibağ -yaşamını yitirdi zaten, iki gün önce sayenizde yaşamını yitirdi- İsa Yağbasan, İslam Tüner, İsmet Aslan, İsmet Demir, İzzetin Tekman, İsmet Çardak, Kemal Gömi; saya saya bitiremiyoruz.

Dolayısıyla, bu konuda biraz daha duyarlı olmanızı diliyor, önergemize destek sunmanızı insanlık adına bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)