GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ATANAMAYAN ÖĞRETMENLERE İLİŞKİN
Yasama Yılı:2
Birleşim:15
Tarih:02.11.2011

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli arkadaşlar, gündem dışı söz alan arkadaşımızın az önce dile getirdiği meselelerle ilgili kısaca size bilgi sunmak istiyorum. Önce, konuyla ilgili düşüncelerimi paylaşmadan sizlere içinde bulunduğumuz fotoğrafı ortaya koymak istiyorum.

2003 yılından bugüne kadar Türkiye'de hükûmetlerimiz bu zamana kadar alınmış -yıllık ortalama itibarıyla bakıldığında- en fazla öğretmeni almıştır. 2003 yılından bu zamana kadar alınan öğretmen sayısı aşağı yukarı 300 bin kişidir. Geçtiğimiz yıllarla kıyaslandığında bu alınan öğretmen sayısının orayla kıyaslanamayacak kadar iyi olduğunu söylememiz gerekir. Bunun karşılığında yine derslik sayısında öğrenci itibarıyla mukayese yapıldığında da inanılmaz derecede iyileşmeler sağlanmıştır. Gerçekten, daha önceki yıllarda, 2002'den önceki yıllarda ortalama 60 kişinin, 65 kişinin olduğu sınıflarımızda bugün yaklaşık ortalama 31 kişiye düşürülmesi sağlanmıştır. Bütün bunlar yapılırken ayrıca okullaşma oranlarında da artış sağlanmıştır. Yani diyelim ki 2002 yılında Türkiye'de ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 92, yüzde 93'ler civarındayken ve ayrıca derslik başına öğrenci sayısı 60-65 civarındayken şimdi okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 98,5'e çıkmış, buna karşın da öğrenci sayısı ortalama dersliklerde 31'e düşmüştür. Ortaöğretimde ise yüzde 58-60'lar civarında olan okullaşma oranı şu anda yüzde 69'a çıkmıştır. Yüzde 69'a çıkmasına karşın da derslik başına öğrenci sayısı 29'lara düşmüştür. 1 puanlık okullaşma oranındaki artışın ilköğretimde 120 bin öğrenciye tekabül ettiği, ortaöğretimde de 50 bin öğrenciye tekabül ettiği varsayılırsa sağlanan başarının büyüklüğü açığa çıkacaktır.

İçinde bulunduğumuz öğretmen meselesiyle ilgili olarak da birkaç rakam vermek ve fotoğraf çizmek istiyorum size. Bir kere her şeyden önce, bugün itibarıyla Bakanlığımızda yaklaşık olarak 660 bin civarında kadrolu öğretmenimiz bulunmaktadır. Buna ek olarak, yaklaşık 60 bin civarında yine bu sene ücretli öğretmen istihdam ediyoruz. Şayet bu sene biz bütün kadrolarımızı doldurmuş olsaydık ve kadrolu öğretmenlerimizle derslerimizi vermeye teşebbüs etseydik, bu 60 bin öğretmenin tamamı zorunlu ders saatine göre hesaplanarak indirgendiğinde yaklaşık 40 bin civarında ek öğretmen almamız gerekecekti. Yani, bugün Millî Eğitim Bakanlığı mevcut okullaşma oranlarına bakarak öğretmen almaya teşebbüs edecek olursa 40 bin civarında öğretmen alması hâlinde öğretmen ihtiyacını karşılamış olacak. Ama buna karşın, biz Hükûmet olarak, ilköğretimde okullaşma oranlarını yüzde 100'e, ek olarak daha önceki yıllarda belki dâhil etmediğimiz hesaplarımıza okul öncesinde okullaşma oranlarını yüzde 100'e ve nihayet ortaöğretimde de okullaşma oranını yüzde 90'ın üzerine çıkarmayı hedef olarak ortaya koyduğumuz için, bu hedeflerimizi gerçekleştirmemiz hâlinde ise yaklaşık topu topu 150 bin öğretmene ihtiyacımız bulunuyor, 200 bin değil. O da bir varsayımdan sonra 150 bin öğretmen olacak.

Hâlbuki şu anda dışarıda iki tür sorunla karşı karşıyayız: Mevcut öğretmenlik bekleyen öğretmen sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte yaklaşık olarak 220 bin civarındadır. Bu sebeple, 220 bin öğretmenlik bekleyen kişinin karşılığında, eğer sizin ihtiyaç duyduğunuz öğretmeniniz o kadar değilse, söz verilmiş olsa bile bütün öğretmen kadroları doldurulsaydı, yine hâlâ, üniversiteden mezun olduğu hâlde öğretmenlik bekleyen insanlarla karşı karşıya olacaktık. Ben, asla, öğretmenlik bekleyen genç arkadaşlarımızı suçlayan yahut da onların bu konuda bir eksikliği olduğunu gören insan olmadım, olmayacağım da bugüne kadar. Onlar taleplerinde yüzde 100 haklılar. Öğretmenlerimizin meseleye bakışlarıyla alakalı bizim de onları anlayışla karşılayacak bir potada duruyoruz. Bunun bir sistemik sorun olduğunun farkındayım. Bu sistemik bir sorunsa şayet, bu sorun sadece bizim iktidarlarımız döneminde ortaya çıkan bir sorun değil. Türkiye'nin, bu zamana kadar, 1960'lı yıllardan beri aslında yapamadığı insan kaynakları planlamasının bir neticesi olarak görmek gerekir kanaatindeyim, şimdi bunu yapmaya çalışıyoruz. Özellikle öğretmenlerimiz için, biz, öğretmen kaynaklarının planlanmasıyla ilgili bir hazırlık da yapıyoruz, Bakanlığımızda konuyla ilgili birim de kuracağız. Bu açıdan bakıldığında, yapacağımız hazırlıklardan sonra, önümüzdeki yıllarda, kısa, orta ve uzun vadeli dönemde hangi alanda ne kadar öğretmene ihtiyacımız olduğunu tespit edecek bir strateji üzerinde çalışma yapıyoruz. Daha da önemlisi, bununla ilgili olarak biz zaten kamuoyuyla özellikle ben bakan olduktan hemen sonra birtakım bilgileri paylaşmaya başladık. Mesela, en azından öğrencilerimize ve topluma karşı daha açık ve saydam bir tavırla hangi alanlardaki öğretmenlere ihtiyacımız olduğunu duyurduk ve öğrencilerimizden, üniversite adaylarımızdan, ihtiyacımız olmayan alanlarda öğretmenlik için tercih yapmamaları gerektiğini ikaz ettik. Bundan sonra bunu daha sistematik ve daha kalıcı bir şekilde yapmaya devam edeceğiz.

Yine dışarıda öğretmenlik kadrosu bekleyen arkadaşlarımız için ikinci bir sorun var:

Bakınız, ağustos ayında biz yaklaşık 11.500 öğretmeni kadromuza aldık. Bu öğretmenlerden 11.500 kadroyu ilan etmiş olmamıza rağmen yaklaşık olarak 45 civarında kadroda boşluk kaldı. Sebebi şu idi: İhtiyaç duyduğumuz alanlarda öğretmen yoktu. Bugün dışarıda çok sayıda kimya öğretmeni, fizik öğretmeni, matematik öğretmeni belki varken Millî Eğitim Bakanlığı olarak biz daha çok sınıf öğretmeni, rehberlik ve danışmanlıkla ilgili öğretmenler, belirli sanat dersleriyle ilgili öğretmenlere daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Bu ihtiyaçlarımızı kamuoyuyla paylaştık. Bu açıdan bakıldığında bugün kadro açsak, ihtiyaç duyduğumuz öğretmenlerin ilanını yapsak yine o kadroları doldurmakta sıkıntı çekeceğimiz çok açık bir şekilde görünüyor. Hem alan uyuşmazlıkları hem de ihtiyaçtan daha fazla talebin olduğu bir ortamla karşı karşıyaysanız o zaman öğretmenlerle ilgili meseleye bizim farklı bir bakış açısı getirmek istediğimiz, getirmemiz gerektiği açıkça anlaşılacaktır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Bakanım, sizden kaynaklanmıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Arkadaşlarımızdan özellikle istirham ediyorum? Öğretmen meselesi aslında eğer Hükûmeti bir köşeye sıkıştırmak için kullanılan bir taktik olaraksa bu taktik işe yaramayacak çünkü bu fotoğrafı toplum biliyor ama bu mesele eğer öğretmenlerin meselesi olarak gündeme getiriliyorsa bu kez de gençlerimizin duygularını istismar etme anlamı taşıyor. O yüzden onları tahrik etmenin, duygularını istismar etmenin yerine, tam tersi onları sahip oldukları kabiliyetler doğrultusunda yeni mesleklere yönlendirecek daha stratejik tedbirler almak gerektiği kanaatini taşıyorum. Bunu açıklıkla söyledim, söylemeye devam edeceğim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kim yapacak bunları?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Tabii ki biz yapacağız, siz de destek vereceksiniz arkadaşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Son on yılda üniversitelerin eğitim fakültesinden mezun olan çocuk sayısı kaç Sayın Bakanım, bunu söylemek lazım. Son on yıldır eğitim fakültesinden mezun olan çocuk sayısı kaç?

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Arkadaşlar, bu, bir bütün olarak bizim çözebileceğimiz bir meseledir. Sadece tabii ki biz bunun önderliğini yapacağız, bunun sağlam ve geçerli stratejilerini oluşturacağız ama bunun hep birlikte çözülmesi gereken ulusal bir sorun ve sistemik bir sorun olduğunu da fark edeceğiz.

Üzerinde duracağım ikinci konu, dün yine burada gündem dışı konuşmalarda tartışılan bir mevzuyla ilgili, öğrenci velilerinin bilgilendirilmesiyle ilgili bir mesele, zannediyorum, yanlışla ve yanlış bilgilerle burada gündeme getirilmiş. "ADEY" diye belirlenen bir sistem üzerinden yapılacak çalışmaya dair dile getirilen hususlar, zannediyorum, çok iyi araştırılmadan konuşulmuş gibi görünüyor.

Bizim, öğrencilerimizin içinde bulunduğu duruma dair velilerin bilgilendirilmesiyle ilgili bir hazırlığımız var. Bununla ilgili bir bilişim altyapısı oluşturduk. Ama bu bilgi sadece ve sadece öğrencinin velisinin kendisine verilmiş olan şifreyle girebileceği bir bilgidir. O açıdan bir veli kendi çocuğunun devamını takip etmek, notlarını görmek yahut da onun hakkında Millî Eğitim Bakanlığının verebileceği diğer bilgilere ulaşmak istiyorsa, o sadece velinin kendi şifresiyle girebileceği bir portalden alabileceği bir bilgidir, sadece öğrenci ve velisine ait bir bilgidir. Onun dışında, "ADEY" diye bahsedilen ve öğrenci velisini bilgilendirmeyle ilgili husus, zannediyorum, Millî Eğitim Bakanlığıyla irtibatlandırılarak tartışıldı. Bu daha önceden bir web sitesinin yalan haberi üzerine inşa edilmiş bir konuşma oldu. Çünkü biz bununla ilgili olarak o hem web sitesini tekzip eden hem de bütün Bakanlığımızın mensuplarını ikaz eden yazıları yazdık ve gönderdik. Bizimle hiç alakası olmayan bir programdır. Özel bir şirket velilere kendisinin hazırladığı bir program üzerinden yine abone olmaları karşılığında birtakım bilgileri vereceğini iddia etmektedir ve bunun Millî Eğitim Bakanlığıyla alakası yoktur. Bunu çok açık, net bir şekilde söylediğim gibi? Arkadaşlar, ayrıca yine bugün lütfen e-maillerinizi ve SMS'lerinizi kontrol ediniz. Her birinizin bize verdiğiniz e-mail adreslerine konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgileri ulaştırdık ve bundan sonra da yine Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili meselelerde sizlere bunları sistematik olarak ulaştırmaya çalışacağız.

Çok değerli arkadaşlar, yine bu vesileyle, Van'da deprem sebebiyle bugüne kadar yaptığımız uygulamalar hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum sizlere. Biliyorsunuz, Van depremiyle ilgili belki en çok yara alan ve gerçekten de bizim içimizde çok derin bir acı bırakan hadise, eğitim camiasının bundan çok mağdur ve mahzur olmasıdır.

Bugüne kadar maalesef 74 civarında öğretmenimizi kaybettik, 16 civarında da yaralı öğretmenimiz var, birkaç tane de hâlâ kendisinden haber alamadığımız öğretmenimiz bulunuyor. Kendi illerine mi gittiler yoksa nerede olduklarına dair herhangi bir bilgiye ulaşamadık.

Tabii, bu bizim için gerçekten çok büyük bir acı oldu. Biz öğretmenlerimizin, orada, gencecik, fedakârca çalışan öğretmenlerimizin hiçbir zaman unutulmayacağını ve hatıralarını yaşatacağımızı buradan ifade ediyorum size. Tabii ama?

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Bakan, bütün öğretmenler aynı yerde öldü, aynı binada öldü.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Evet.

Öğretmenlerimizin kaybının çok olmasının sebebi iki faktöre bağlı. Onlardan bir tanesi, bir kafede öğretmenlerimiz hep birlikte bulunuyorlardı, o kafenin olduğu binanın çökmesiyle ilgilidir.

Belki biliyorsunuz, o gün biz Erciş'te bir eğitim semineri düzenlemiştik ve eğitim seminerine civar illerden ve civar köylerden öğretmenlerimiz de gelmişti. O öğretmenlerimiz seminer bittikten sonra topluca o kafeye gitmişler, orada sohbet ediyorlardı, deprem o esnada onları yakaladı.

İkinci sebepse yine öğretmenlerimizin yoğunlukla kaldığı bir apartmanın çökmesinden kaynaklandı. Apartman bir lojman değildi yahut da öğretmenlerin müstakilen kaldığı bir yer değildi, bir özel apartman. Özel apartmana çoğunlukla öğretmenlerimiz yerleşmişlerdi, kiracı olarak çoğunlukla. Dolayısıyla o binanın çökmesinden kaynaklanan bir etki oldu. Tabii bu etkiler bizi hakikaten derinden etkiledi.

Çok değerli arkadaşlar, ben o gün gece, depremden hemen sonra Başbakanımızla beraber Van'a gittim ve biz orada, o gün sabaha kadar genel bir fotoğrafı görmeye çalıştık, olup biten hadiseleri izledik, tek tek bütün yıkılan binalara vardık. Ben o gün öğretmenlerimizden bir grup insanla görüştüm. O gece -ben Başbakanımızdan da ayrıldım o gece- öğretmenlerimizin yaptığı rehberlikle o öğretmenlerin bulunduğu yerlere dair tespitlerimizi yaptık, genel fotoğrafı çıkardıktan sonra o gece döndüm. Ondan hemen sonra ise yaklaşık olarak 37 kişilik bir uzman ekibiyle birlikte biz Van'da bütün okullarımızı tek tek üç günlük süre içerisinde gezdik ve okulların her birisinin hasar tespitlerini yaptık ve raporladık. Bu raporlardan sonra, 1 okulumuzun bütünüyle yıkıldığını, yaklaşık 14 okulumuzunsa artık eğitim yapılamayacak hâle geldiğini, ağır hasarlı olduğunu gördük. Bunlara dair gerekli tedbirler ve hazırlıklar da yapıldı. Geri kalan -ki bizim o bölgede toplam 446 tane okulumuz var- 446 okulun 429'unda neredeyse eğitim yapacak durumdayız yani orada büyük bir sorun gözükmüyor. Bu yüzden, o okulların eğitime hazır hâle getirilmesiyle ilgili bütün çalışmalarımız tamamlandı ve inanın ihalelerini bile yaptık. 26 Ekim itibarıyla bu okulların çatlaklarının ve benzeri problemlerinin giderilmesi, elektrik, suyla ilgili işlemlerin tamamlanmasıyla ilgili, boya-badanalarının yapılmasıyla alakalı işlemler tamamlandı ve ihaleleri yapıldı. Biz bütün gücümüzle, 14 Kasıma, eğitime bütün okullarımızı hazırlayacak şekilde çaba sarf ediyoruz, gece gündüz uğraşıyoruz. O yüzden de, belki, o kadar yoğun çalıştık ki medyaya yahut da sizlere bilgi vermeyle ilgili çok fazla vakit ve fırsat bulma imkânımız olmadı. Ama tarihinde en hızlı çalışan, en sonuç alıcı çalışan bir ekip olarak bu görevimizi yerine getirdik. Beş, altı günlük sürede ihale işini başarabilen başka bir, henüz, kurum dahi olamadı.

Daha da önemlisi, şu anda ister doğrudan doğruya depremden mağdur olsun isterse olmasın, evine giremeyen öğretmenlerimizin hepsi için yerler hazırlandı. Konteynerler olarak pek çoğunun siparişi verildi. Yine 14 Kasıma kadar, biz, öğretmenlerimizin yerleşeceği yerleri de hazırlamaya çalışıyoruz. Mümkün olduğu kadar çok, mümkün olduğu kadar hepsi için bir mekân hazırlamaya çalışıyoruz. Gücümüz yettiğince, onlar 14 Kasıma geldiklerinde -çoğu kendi memleketlerinde şu anda- onlara birer de kalabilecekleri konteyner verebilmek için çaba sarf ediyoruz.

Ayrıca, Van'da tamamlanmış, Toplu Konut İdaresinin yaptığı kırka yakın daireyi de yine öğretmenlerimiz için tahsis ettik, onu kullanabilecekler.

Onun ötesinde, yine 14 Kasımdan itibaren çok yoğun bir şekilde psikolojik destek ve rehabilitasyon için hazırlıklarımızı yaptık, zamanın gelmesini bekliyoruz.

Ayrıca, belki -bunu bazı yerlerde tazminat gibi yorumladılar ama asla öyle değil- Millî Eğitim Vakfımızın çabalarıyla her bir öğretmenimize, hayatını kaybeden öğretmenlerimizin ailelerine, yaralı olan öğretmenlerimize de, hepsine değil, sadece hayatını kaybedenlere ve yaralı olanlara bayram öncesi destek olmak üzere?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bu Vakıfla Millî Eğitim Bakanlığının bir organik bağı var mı Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Efendim?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bu Vakıfla bir organik bağınız var mı sizin? Yani öğretmenlerin veya millî eğitim camiasının?

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, lütfen?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Arkadaşlar, Millî Eğitim Vakfı kendi iradesiyle bu kararı aldı, bizimle paylaştı. Biz de onlar adına kamuoyuna duyurduk bu meseleyi.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Siz vermeyi düşünüyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) - Dolayısıyla 10 bin Türk lirası civarında bu öğretmenlerimize bayram öncesi destek verecekler. Bütün altyapılarını hazırladık. Muhtemelen, bugün, yarın da hesaplarına bu vadettiğimiz rakamlar kaydedilecekler.

Onun ötesinde, Bakanlık olarak da bizler öğretmenlerimizin pek çoğunun, çok yeni işe başlamış olması sebebiyle, sosyal güvenlik sisteminden yararlanma şansları görünmüyor. Dolayısıyla, acaba başka bir hukuki düzenlemeyle onlara bir destek ve yardım sağlanabilir mi, bunun arayışı içerisindeyiz. Şayet böyle bir fırsat doğarsa, onu da öğretmenlerimiz için desteklemeyi ve kullanmayı ümit ediyoruz.

Çok değerli arkadaşlar, onun dışında, ayrıca, şu anda  çocuklarımızın eğitimlerinin aksamaması için, artık kendisinde eğitim yapamayacağımız okullardaki öğrencilerimizi üç gruba ayırdık. Bir, en yakın okullarda eğitim görebilecekleri şekilde dağıtım mümkün mü, değil mi, buna baktık. Bu mümkünse en yakın okullarda, ya eğitimi ikili eğitime dönüştürerek yahut da sınıftaki öğrenci sayısını artırarak telafi etmeye çalışacağız. Yakınlarda okul yoksa taşımalı sistemle yine en yakın okullara o öğrencilerimizi götürmeye çalışacağız. Eğer bunu da çözemiyorsak -ki kısmen çözülemiyor- onun için de en az sekizer derslik prefabrik üç veya dört okul inşasıyla ilgili çalışmaları, hazırlıkları yaptık. Onları da yakında uygulamaya koyacak noktaya geldik.

Biz, bütün gücümüzle, hem öğretmenlerimiz için hem öğrencilerimiz için hem de fiziki altyapı için çalışmalarımızı üç ayrı koldan yürütüyor ve 14 Kasıma hazırlanmaya çalışıyoruz. Bu, tabii ki bu kadar yoğun zaman içerisinde bazıoperasyonel hatalar oluşabilir, bazen eksiklik veya gecikme olabilir ama inanın biz bütün gücümüzle bu sorunları çözmek için uğraşıyoruz. Sadece sizin gönülden desteğiniz bile bize çok büyük bir güç verecektir. Bu yoğun ve sıkışık dönem içerisinde ufak tefek hataların mazur görülmesi yahut da eksikliklerin bize hatırlatılması bizim en büyük dileğimiz olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)