| Konu: | ÇOK TARAFLI YATIRIM GARANTİ KURULUŞU SÖZLEŞMESİNİN MADDELERİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN ONAYLANMASI HAKKINDA (S.S.40) |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 02.11.2011 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, gördüğünüz randımanı Meclisin! Saat on bire geliyor ve on bire kadar daha bir tane sözleşme çıkmadı. Bakın, bunu iyi düşünün!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Kaplan, bunu Danışma Kurulunda konuşuruz, siz gündem üzerinde konuşun.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Eğer grupları yok sayarsanız ve grupları yok sayıp muhalefetin üç grubu yokmuş gibi davranırsanız, saat on birde - gelirsiniz- bir adet sözleşmeyle yetinirsiniz. Bence yirmi dört saate çıkarmak gibi bir durumla da karşı karşıya kalırsınız ama bu tempoyu ne kadar sürdürürsünüz, ayrı bir konu. Çünkü şu bir gerçek: İç Tüzük öyle bir imkân veriyor ki iktidar çoğunluk gücüne dayanarak bu Parlamentoyu "Ben istediğim gibi yönetirim." noktasına getirebilir. İşte, gördük, önerge verdiniz. Acil bir durum yok, acil yasalar yok, çok gündem maddeleri yok, komisyonlar daha çalışmadı, daha 24'üncü Dönemin tasarı, teklifleri gelmedi. Zaten Hükûmet, maşallah, bugün de beş tane kanun hükmünde kararname çıkarmış. Şimdi, bakın, yani kanun hükmünde kararname çıkarıyorsunuz, Meclise de ihtiyacınız yok, niye on bire kadar çalışıyorsun? Kardeşim, angarya, zorla çalıştırma yasağı var. Rıza Türmen burada olsaydı? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 4'üncü maddesinin başlığı "Angarya yasaktır." Siz de Meclise angarya yaptırmayın. Arkadaşlarınıza da angarya yapmayın. Bakın, hepsi oturuyor, yani hiç olmazsa bir kitap getirirlerdi yanlarında veya bir roman okurlardı. Yani, şimdi gerçekten Parlamentoyu planlı çalıştırırsanız, o konu üzerindeki konuşmalarını hazırlarlardı. Bu yanlıştan dönün. Bakın, gerçekten söylüyorum, bunun bir faydası yok.
Yoksa, ekonomi politika konusunda söylenecek çok şey var. Şimdi, buradaki MIGA tartışmasını yaparsanız derler ki: "Kardeşim, sizin MIGA'daki ortaklığınız nedir? Ne kadar paranız var orada?" Bakarlar, 8,8 milyon Amerikan Doları paranız var Dünya Bankasında. 8,8 milyon dolar paranız var Dünya Bankasında, yani MIGA'ya?
Allah için bu Meclisin emek, ekonomi ve zaman hesabını bilimsel olarak yapsalar, MIGA'dan alacağımız kârdan daha fazla bir zararla karşı karşıya. Meclisin şu çalışmasını alalım, şu kameraları, şu ışıkları, sekreterler, danışmanlar, araçlar, şoförler, arkadaşlar, sağlığı yerinde olanlar, olmayanlar hepsini alın, 8,8 milyon dolarınızı da alın MIGA'daki, Dünya Bankasındaki, onun getirisini ve götürüsünü alın, sonra şöyle bir hesap yapın, deyin ki: "Burada Meclis ülkeye ne kazandırdı?"
Arkadaşlar, dünya üç buhran yaşadı ve bu üç buhranın, üç ekonomik krizin hepsi temelinde ekonomiydi. Birinci Dünya Savaşı'na getiren uzun bunalım dönemi, ekonomik krizlerin en büyüğüydü. Birinci Dünya Savaşı'nın felaketinden sonra dünya paylaşımı içine girdi güçlü emperyalist güçlerle mağlup ülkeler arasında.
1929 bunalımı "Büyük bunalım" diye geçer. İkinci Dünya Savaşı'na getirdi ırkçılığı, faşizmi, neonazizmi, Mussolini'yi, Hitler'i, işte biliyoruz, o dönem her ne kadar savaşa girmedikse Türkiye de ondan büyük derecede etkilendi. 2008 küresel krizi de onlardan aşağı kalan bir şey değil.
Biz bunu çok anlattık Mecliste, dedik ki: Bu "küresel kriz" denen olay öyle bir şey ki ABD'de başladı, Avrupa'yı etkiliyor ve dünyayı da etkileyecek. Bu kaçınılmazdır, domino taşı misali. "Yok, teğet geçilecek." dendi.
Sayın Maliye Bakanımız bu sene bütçe konuşmasında yavaş yavaş gerçeklere doğru geliyor ve orada çok açık ifadelerle şunu anlatıyor, diyor ki: Biz enerjiden önce Avrupa Birliğiyle yüzde 60 ithalat, ihracatımız var. 100 milyar doların üstünde dikkat edin, 100 milyar doların üstünde. Yüzde 60 oranında ABD ve Avrupa'yla ithalat, ihracatımız var. Bu, yüzde 44'lere gerilemiş durumda arkadaşlar. Yüzde 44'lere gerileme ne demek? O kriz sonrası istihdam gerilemesi var, işsizlik var, tenkisat var, işten atılmalar var Avrupa'da ve işsizlik oranları artıyor. Buradan bizi etkiliyor. Niye? Yüzde 60'dan yüzde 44'e düşüyor ithalat, ihracatımız. 100 milyara vurduğunuz zaman 20 milyar lira buradan yekten, cepten kaybetmişiz. Gelmişiz 8,8 milyon doların üzerinde konuşuyoruz.
Bakın, ikinci bir nokta, enerji konusunda... Enerji konusunda, yine ki geliyor biraz Dünya Bankasından bu maden ruhsatları, HES ruhsatları, termik ruhsatları, kömür ruhsatları, taş kömürü ruhsatları, Sinop'un, Mersin'in nükleer santralleri, İğneada'ya yapılacak nükleer santral, Şırnak'taki termik santral yetmedi oraya yapılan sekiz tane yeni kömüre dayalı termik santral müracaatları, işte bu, yani böyle çerez ihalelerin garantisi için bunlar. Kimin için? Küçük küçük ihaleler, şirketler için. Niçin? Bir yerlerde asgari bir hukuk düzeni yok, asgari bir demokrasi yok, o hükûmetlerin istikrarı yok. Asgari hukuk olmayınca, asgari bağımsız yargı olmayınca, asgari bir devlet düzeni olmayınca yatırımların bir güvencesi olmuyor. Sermaye de akıllıdır. Sermaye onun için asgari bir demokrasi istiyor. TÜSİAD'ın raporlarına bakın, biliyorum, 1980 askeri darbesi sonrası, 1985'lerde ilk Anayasa çalışmalarını TÜSİAD yapmıştır. İnsan hakları, özgürlüklerin gelişmesi, Avrupa Birliği üyeliği konusunda en çok çabayı iş adamları, dikkat edin, TÜSİAD, İktisadi Kalkınma Vakfı, diğerleri yapıyor. Niye yapıyor? O paranın, o sermayenin bir güvenceye kavuşması asgari bir hukuk devletinin gereğidir. Yani hukuk düzeni, insan hakları, hukuk ve bağımsız yargı olduğu zaman ancak kendi sermayesini güvence altında hissedebiliyor. Sizin güvenlik devleti anlayışını öne koyduğunuz zaman bu yılın bütçesine de yine yüzde 40'lar oranında emniyetin, jandarmanın, sahil güvenliğin; yine, askeri harcamalara ayırdığınız paranın ve alınacak sözleşmeli er, özel tim vesaireye, yani toplam 2 milyona varan silahlı unsurun? 2 milyon nüfusa varan silahlı unsuru istihdam eden bir ülkede yaşıyorsanız, 2 milyonu da 74 milyon nüfusa vurduğunuz zaman, 34 kişinin başına bir silahlı adam dikiliyor. Bakın, 34 kişiye bir silahlı düşüyor. Şimdi, siz, bu ülkede, asgari bir hukuk düzenini, adalet mekanizmasını, insan haklarını silahla mı koruyacaksınız, demokrasiyle, yasayla, hukukla, Meclisle, parlamenter rejimle mi kuracaksınız? Bunu kuramadığınız zaman güvenlik devleti öne çıkıyor ve güvenlik devletinin karşısında özgürlükler geriliyor, demokrasi geriliyor, bağımsız yargı diye bir şey kalmıyor, uzun tutukluluklar alıyor götürüyor başını. Şu an cezaevlerinde cumhuriyet tarihinin en fazla tutuklu ve hükümlüsünün olduğu, 135 bin kişinin cezaevinde olduğu, hatta cezaevlerinde 1 yatakta 4 tane tutuklunun yattığı bir döneme geçiyoruz.
Şimdi, burada, tabii ki Dünya Bankası buraya geldiği zaman 3 kuruşunu sağlama bağlamadan vermez. O 3 kuruşunu da kim? Hükûmetimiz garanti edecek. Kim? Hükûmetimiz, Maliye Bakanlığı yani hazine edecek. Yani nereden edecek? Vatandaş vergi verecek, hazineye girecek. Vatandaşın vergisiyle siz o şirketlere garanti vereceksiniz. Ya o şirketler batarsa? Ya o şirketler toz olursa? Ya o şirketler giderse? Ya o şirketlerin garantisi karşısında tıpkı 2001 yılında batan bankalar gibi paralar gittiği zaman vatandaşın vergisini oraya verip ne alacaksınız karşısında? Bu garanti sözleşmelerinde?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - ?garanti belgesi verdiğiniz zaman ne alıyorsunuz karşısında? Hiçbir şey. Bütün mesele burada arkadaşlar. Bütün mesele burada ve hepimiz yanlış yapıyoruz. Allah hepimize toptan selamet versin, sağlık versin. İyi akşamlar diliyorum.