GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:114
Tarih:31.05.2012

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 258 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu bir torba kanun. Bunun içinde ekonomik büyüme, üretim, istihdam ve kaynakları gibi şeyler geçse de "Bölgesel gelişmişlik farkının azaltılması amacıyla" bölümü oldukça önemli bir bölüm. Bunun dışında, kurumlar vergisi, yatırım havzaları, maliye politikasındaki öncelikler, girişimciliğin teşviki gibi konular var.

Tabii, çaktırmadan da zamlar var -mükemmel bir mühendislik, bu teklifi hazırlayanları kutlamak lazım- yüzde 15 oranında da tütün mamullerine, alkole bir zam. Tabii, üzüm üreticisine, tütün üreticisine kuruş zammı çok gören bir anlayış, durmadan bu zamları bir alışkanlık hâline getirdi.

İşsizlik Fonu'nun paralarına göz dikilmiş bu yasa tekliflerinin içinde. İşsizlik Fonu ne iş için kurulmuş belli ama o paraların da farklı alanlarda, farklı biçimlerde harcanması gibi yeni düzenlemeler var.

Ben teşvikler konusunda şunları söyleyeceğim: Bölgesel dengesizlik, bölgesel geri kalmışlık gibi, Türkiye'nin Ulusal Program'da Avrupa Birliğine taahhüt ettiği, gidermesi gereken ekonomi politikalarının da olması mecburiyeti düşünüldüğünde, bunun böyle yapılmadığını, teşvik paketleriyle zaman zaman bölgeye yatırım yapıyoruz gibi gözükse de, tam aksine, bir sömürgeci anlayışla, oradaki varlıkları nasıl sömürürüz, yabancı sermayeye nasıl akıtırız; bölgedeki vatandaş, yatırımcı değil, başkası nasıl yararlanır, onu nasıl yaparız; bu çerçevede bir anlayışın hâkim olduğunu görüyoruz. Şöyle bakın, 12 Eylül darbesinde aynı anlayış vardı, 80'de, ekonomik olarak bölgede yatırım. "Kürt sorununu bu sefer çözüyoruz, üstelik ekonomik yöntemlerle." Daha 80 yılı, 12 Eylül darbesi. 1980-2008 yılları arasında, Doğu Anadolu'nun toplam teşvik belge sayısından aldığı pay yüzde 4,53 iken Güneydoğu'nun yüzde 7,42. Peki, Marmara Bölgesi ne alıyor? Yüzde 37,63. Dönüyoruz, aynı şekilde, Doğu Anadolu yüzde 3,7 parasal karşılık açısından oranı, Marmara Bölgesi'nin yüzde 40,93. Şimdi, bu teşvikleri siz kime getiriyorsunuz belli.

Yine, teşvikler dört alana, daha önceki dönemlerde, yine AK PARTİ hükûmetleri döneminde çıkarılan bir yasa. Burada, primlerden, işveren primlerinin karşılanması, vergilerin indirilmesi, vesaire ama "İşçilerin asgari ücretlerinden vergi almayın." denildiğinde de hiç oralı olmayan bir yaklaşım söz konusu. Teşvikler metropollere akıyor. Metropoller, kendisine yakın teşvik bölgelerine yatırım yapıyorlar. Bunun sonucu, Hazine Müsteşarlığı rakamlarına göre, teşvik verilen 49 il içinde, Kahramanmaraş -Kahramanmaraşlıları burada kutluyorum, vekillerini, çünkü mükemmel bir oran- yüzde 74 teşvikten yararlanmışlar. Düzce yüzde 78, Uşak'ta da 117 yeni tesis konusu var. Bu üç ili de gerçekten bu anlamda kutluyoruz. Şırnak, Hakkâri, Ardahan oranını merak ediyorsanız arkadaşlar, sıfır yani zero. O zaman, bunun adı teşvik ve yatırımsa bu teşvik ve yatırım değil.

Bu teşvik veya yatırımlarla -ki "12 Eylül darbesinden sonra çokça çıkarıldı." dedik- bölgesel dengesizliğin derinleştiğini görüyoruz. Nasıl derinleşiyor? Olaylar akışı içinde baktığınız zaman, orada özelleştirmeyle AK PARTİ hükûmetlerinin süt endüstri kurumlarını sattığını, şeker fabrikalarını özelleştirdiğini -devlete dair ne yatırım varsa- pancar kotaları getirdiğini, tütün Tekel olayını özelleştirdiğini, yani bölgede azıcık bir ekonomik kıpırdanma varsa da onların tamamen kapılarının kapatıldığını, zaten otuz yıldır çıkan olaylar nedeniyle yayla yasağının konulduğunu, yaylacılığın bittiğini, özel güvenlik ve yasak bölgeler propolitikalarıyla da, maalesef, bazı yerlere girilemediğini herkes biliyor. Şimdi, buradan da baktığımız zaman, ekonomik, sosyal açıdan bu teşviklerden bölge hiçbir şekilde yararlanamıyor.

Sayın Maliye Bakanını kutluyorum, İzmir'de bir açıklama yapmıştı, "Güneydoğu Türkiye'nin Çin'i olacak." diye. Nasıl Çin'i olacak Güneydoğu Türkiye'nin? Ben size bir örnek de vereyim: Şimdi, Cudi Dağı'nın eteğinde? Maden Araştırma Komisyonundan 15 milletvekili getirmiştim, bu arkadaşların bir kısmı hâlâ burada, tekrar Meclisteler. Cudi Dağı'nın tepesinde petrol kuyusu vardı, gittik; kömür vardı. İşte, dağ delinmiş, 800 metre tünel açılmış, dağdan tünelden kömür getiriliyor. Orada Ciner Grubunun termik santrali var. Orada termik santralin kredisini veren Çinliler. Çinliler orada görev yapıyor. Yani hem termik santralin, akışkan santralin bütün teknik elemanları Çin'den geliyor, parası kredi olarak geliyor. Güneydoğu'nun Çin'e nasıl döndüğünü nasıl anladık? Bir ara baktık, Silopi ve civar köylerde köpek kalmamış. Kalmamış arkadaşlar, misafirlerimiz yemişler hepsini yani gelenler. Maalesef böyle bir durum.

Şimdi, böyle bir güneydoğuyu Çin olarak tasavvur ediyorsanız, bu vahim bir durumdur arkadaşlar. Böyle bir tasavvur olmaz. teknik elemanı ithal, kredisi ithal, patronu dışarıdan, kömürü çıkaran yerli Şırnaklı üretici yüzde 23,5 rödevans ödüyor, dışarıdan gelip termik santral yapan 4,5 rödevans ödüyor vergi, Şırnak Valiliğinin el koyduğu kömürde valilik yüzde 5 rödevans ödüyor özel idare, yerli halk yine yüzde 24 civarında rödevans ödüyor. Bu mu teşvik Allah aşkına?

Bakın, Türkiye Kömür İşletmelerini kapattılar Şırnak'ta, bölgede. Sadece o değil, MTA, 12 Eylül darbesinden bugüne kadar hiçbir arama yapmamış bölgede arkadaşlar. Şimdi petrol alanlarımız, 1903'te saltanat döneminde dahi orası petrol havzası olarak belirlenmişti, yabancı şirketlere parsellenmiş durumda arkadaşlar güneydoğu bölgesinin petrol alanları. Özel firmalar cirit atıyorlar. Onlar da geliyor, petrolü çıkaracaklar, ondan sonra götürecekler, kömürü çıkaracaklar götürecekler, doğal gazı çıkaracaklar götürecekler, madeni çıkaracaklar götürecekler. Bunun adı sömürge politikasıdır, 21'inci yüzyılın kolonyalist anlayışıdır arkadaşlar. Bu teşvik değil; bu barbarca sömürmenin ta kendisidir; bu sömürgeciliktir. Yapmayın, etmeyin, eylemeyin! Bu ülkenin topraklarını bir bu yandan çarçur ediyorsunuz, o bir yanda HES barajlarıyla, "Yok güvenlik barajıdır" deyip Uludere'den Beytüşşebap'a kadar on iki tane baraj yapıyorsunuz, Dicle Barajını yapacaksınız, Ilısu Barajını yapacaksınız, bütün doğayı, tarihi, kültürü altüst edeceksiniz, ona da geri kalmışlık projesi? Eğer samimiyseniz, eğer Hükûmetiniz samimiyse kırk yıldır GAP projesi sulama üzerine kuruldu. Kırk yılın on yılı sizindir, dörtte 1 iktidarı sizindir, sizin vebalinizdir. Niye Mardin Ovası hâlâ kupkurudur, sulanamıyor? On yılda siz, neden yüzde 16'dan sadece yüzde 17'ye kadar çıkardınız sulama alanlarını? Ondan sonra, Şanlıurfa'da, Mardin'de, su yer altından çıkarılıyor, elektrik harcanıyor, maliyeti pahalı, vatandaş hacizli, iflas ediyor, borca giriyor. Bu yatırım anlayışı doğru bir anlayış değil. Yani ekonomide bakış açısı sakat, teşvikte sömürücü, yatırımda sömürücü, kolonyalist, sömürgeci anlayış; demokraside ise dehşet verici arkadaşlar.

Şimdi bakın, sizinle bunu samimi olarak paylaşacağım, paylaşmak zorundayım: Siz eğer cumhuriyetten önce Osmanlıdan cumhuriyete miras kalan Kürt sorununu çözmediğiniz sürece bölgesel dengesizlik problemini çözemezsiniz çünkü bunun temelinde yatan budur. Osmanlıdan günümüze gelen yanlış ve sakat politikaların getirdiği bir noktadayız. Bir halkın kimliğiyle, kültürüyle, diliyle tanınması, eşit yurttaş olarak hayata geçilmesi ve özgürlüklerin sağlanması; oradaki insanların insan olduğunu, orada yaşayan vatandaşın vatandaşınız olduğunu, orada yaşayan vatandaşın da diğer vatandaşlar gibi, 75 milyon gibi eşit olduğunu, onun da iradesinin irade olduğunu, onun da oyunun oy olduğunu, onun da vekilinin vekil olduğunu, oradaki hukukun da Ankara'daki hukuk gibi olduğunu kökleştirmediğiniz sürece bölgelerarası dengesizlik dehşet vericidir. Hem ekonomide bölgesel dengesizlik var hem siyaset alanında seçim barajlarıyla, hazine barajlarıyla bölgesel dengesizlik var hem temsil oranında bölgesel dengesizlik var hem kültür alanında bölgesel dengesizlik var hem sosyal alanda bölgesel dengesizlik var hem kurşunda bölgesel dengesizlik var, gazda bölgesel dengesizlik var, saldırıda, operasyonda bölgesel dengesizlik var, uçaklarda, bombalarda, Uludere'de bölgesel dengesizlik var, hayatın her alanında dengesizlik var, dengesizlik arkadaşlar. Siz bu dengesizliği üç teşvik yasasıyla gideremezsiniz.

Bakın, önümde bir haber, şu habere bakın: Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Barış ve Demokrasi Partisinin Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak; 6 milletvekilimiz, 2 de bağımsız,  geçen dönem  Demokratik Toplum Partisinin Eş Başkanları olan Sayın Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk hakkında, 8 milletvekili hakkında fezleke düzenlemiş, Adalet Bakanlığına ve Meclis Başkanlığına göndermiş, "Bunlar örgüt üyesidir, KCK'lidir, bunların dokunulmazlığını kaldırın, cezaevine atın." diyor.

Ne yapmak istiyorsunuz arkadaşlar, iktidarınız ne yapmak istiyor? Fezleke demokrasisi, sizin zamanınızda fezleke demokrasisiyle 650 tane fezleke bizim hakkımızda geldi, konuştuğumuz için, düşüncelerimizi açıkladığımız için. Bütün bu açıklamalarımızın her birine özel yetkili savcılar, polisler durmadan dava açıyor. Bölgeye gidiyoruz, bizimle gezen 100 aracın 90'ını çeviriyor, trafik cezası kesiyor polisleriniz, konvoyun önünde Genel Başkan var. Bırakın onu, trafik cezalarını kesmeyi, arkasından plakasını, kimliğini tutuyor, ertesi gün operasyonu yapıyor, tutukluyor. Diyarbakır'da, Mardin'de, Şırnak'ta 6 tane milletvekili tutuklu, 32 belediye başkanı tutuklu ve her gün operasyon üzerine operasyon yapılıyor.

Bu Anayasa'da hani siyasi partileri Anayasa Mahkemesi denetliyordu, hani siyasi partilerin faaliyetleri, tüzüğü, programı, icraatı Anayasa Mahkemesinin denetimi altındaydı? Nerede bu Yargıtay Başsavcılığı? Nerede bu Anayasa Mahkemesi? Biz, parti meclisi, tüzük, program gereği karar alacağız, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutlayacağız, KCK örgüt üyesi olacağız, biz, bundan bir asır, yüz yıl, beş yüz yıl cezayla yargılanacağız, siz bu ekonomi yasalarıyla malı götüreceksiniz, ihaleyi götüreceksiniz, hırsızlık, rüşvet, talan, ülkeyi soyup soğana çevirme, son altı ay içinde çıkarılan ekonomi yasalarıyla TOKİ imparatorluğunu kuracaksınız, 2 trilyon dolar bütçeyi ihalesiz, denetimsiz, Sayıştaysız, Meclisin denetiminden geçireceksiniz, yasa yapacaksınız, bu ülkenin denizini, toprağını, limanını, akarsuyunu satacaksınız, sonra "demokrasi" diyeceksiniz, "özgürlük" diyeceksiniz, karşımıza geleceksiniz, pişkin pişkin, arsız arsız konuşacaksınız! Bunu asla hiç kimse kabul etmez.

Bakın, beyler, bayanlar, sayın milletvekilleri, bu, bölgesel dengesizlikten öte bir durumdur. Okuyacağım sözleri lütfen, lütfen iyi dinleyin. Bu gizli celse tutanaklarıdır, bu gizli celse tutanağı Meclisindir.

22 Temmuz 1922, hatta 22 Temmuz 1338 eski takvimle.

Lütfen dinleyin: "Tedricen bütün memlekette ve vasi mikyasta doğrudan doğruya halk tabakanın alakadar ve müessir olduğu surette idare-i mahalliyeler ihdası siyaseti dahiliyemiz kabilindendir." Yani bizim ileri sürdüğümüz demokratik özerklik projesi. "Kürtlerle meskun menatıkta ise hem siyaseti dahiliyemiz ve hem de siyaseti hariciyemiz nokta-i nazarından tedricen mahalli bir idare ihdasını iltizam etmekteyiz."

Bu sözlere dikkat edin: "Milletlerin kendi mukadderatlarını bizzat idare etmeleri hakkı bütün dünyada kabul olunmuş bir prensiptir. Biz de bu prensibi kabul etmişizdir. Tahmin olunduğuna göre, Kürtlerin bu zamana kadar idare-i mahalliyeye ait teşkilatlarını ikmal etmiş ve rüesa ve müteneffizânı bu gaye namına bizim tarafımızdan kazanılmış olması ve reylerini izhar ettikleri zaman kendi mukadderatlarına zaten sahip olduklarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresinde yaşamaya talip olduklarını ilan etmelidir. "

Devam ediyorum: "Kürdistan siyaseti dahiliyesi" diye devam ediyor.

Konuşan kim biliyor musunuz? Sayın Başkan Vekilim, sizin yerinize oturan İlk Meclis Başkanı, Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal.

Sizin KCK soruşturması açan savcılarınız Atatürk'e de dava açsın, haydi bakalım! Bu Meclisin kuruluş iradesine de açsın, bu Meclisin çatısı altında bir araya gelen felsefeye de açsın. "Kürdistan" demiştir "Mahallî özerklik" demiştir "Kendini yönetecek." demiştir "Kendi kaderini tayin hakkı." demiştir. 

Kim oluyor? Ne oluyor? Ne yapmak istiyorsunuz? Ne bu zulüm? Ne bu zulüm? Yani benim partimin genel başkanlarının, kapattığınız bir önceki partinin genel başkanlarının aldığı oydan, sizin aldığınız oylar daha mı muteber, daha mı kıymetli bu ülkede? Siz siyaseten temsil ediyorsunuz da biz edemiyor muyuz? Sizin Başbakanınız sabah akşam küfredecek, konuşacak da biz kendi düşüncelerimizi açıklayamayacak mıyız?

Sayın Maliye Bakanı, bu özel yetkili savcı ve polislere fazla mesai olarak ne kadar ücret ödüyorsunuz? Savaşta operasyonlara katılan polis ve askerlere ne ödüyorsunuz? Lütfen çıkarın bugün burada. O zaman teşvikinizi görürüz. Lütfen, bu yirmi yedi yılda ne ödediniz? Savaşa ve operasyona gidenlere para ödeniyor bu ülkede arkadaşlar. Savcılara para ödeniyor, polise para ödeniyor.

Yapmayın arkadaşlar, çok tehlikeli bir gidişat bu. Allah sonunu hayretsin diyorum ve şunu söyleyeyim:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Asla ve asla bu zulüm bizi durdurmayacaktır, özgürlük kazanacaktır, adalet kazanacaktır.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaplan.