| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 118 |
| Tarih: | 12.06.2012 |
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal afetlerin araştırılmasıyla ilgili, Barış ve Demokrasi Partisinin araştırma önergesiyle ilgili görüş ileteceğim Cumhuriyet Halk Partisi adına.
Biliyorsunuz, bugün, benim gibi ilk kez milletvekili seçilip bu yüce Mecliste milletvekili olarak görev yapanların birinci yıl dönümü, senei-devriyesi. Millî irade bizi buraya milletvekili olarak gönderdi görevimizi yapmamız için. Ancak, millî iradenin milletvekili olarak seçtiği 8 milletvekili var ki onlar millî iradenin tutsak edildiği durumu yansıtıyorlar. Sayın Balbay bin yüz doksan beş gününü doldurdu hapiste, Haberal keza öyle.
Bakın, bu hapisteki milletvekilleri konusu uluslararası bir konu. Sayın Haberal'ın arkadaşları yüzlerce mektup yazıyorlar kendisine. Müsaade ederseniz bir tanesini okuyayım:
"Sevgili Profesör Haberal, Türk siyasi sisteminin elinde maruz kaldığınız uygunsuz muamele nedeniyle son derece üzgünüz. -Bunun gibi birçok var meslektaşlarından.- Serbest bırakılıncaya kadar size elimizden gelen her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.
Prof. Dr. Ron Shapiro
Pittsburgh Üniversitesi"
Dünya Organ Nakli Derneği Başkan Yardımcısı, Böbrek, Pankreas ve Adacık Nakli Direktörü, enstitüde çalışan bir profesör böyle yazmış. Bunun gibi birçok değerli meslektaşı acı dolu, trajedi dolu ifadeler kullanarak böyle mektuplar yazıyorlar ve desteklerini ifade ediyorlar. Buradan sizlere duyuruyorum.
Bilindiği gibi, ülkemiz, yüzde 46'sı birinci derece, yüzde 70'i birinci ve ikinci derece deprem bölgesi. Tabii, yalnız deprem değil, ülkede kayıplara neden olan başka doğal afetler de var; heyelanlar, sel, çığ, toprak kayması ve bunun gibi.
1980-2009 yılları arasında 40'a yakın hasar yapıcı deprem yaşadık. 21 bin vatandaşımız öldü, 6-7 milyon arasında kişi doğrudan ve dolaylı olarak depremlerden etkilendi. 25 milyar dolar ekonomik kaybımız var. Yılda ortalama 600 kişi depremden ölüyor. 700 milyon dolar da depremlerden dolayı yıllık ekonomik kaybımız var ve büyük depremlerde ekonomik kayıplarımız gayrisafi millî hasılada yüzde 10'u geçiyor ve toplam ekonomik kayıp, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, 20-25 milyar dolar.
Şimdi, biz afet deyince aslında, genellikle deprem ağırlıklı olmak üzere doğal afetler geliyor aklımıza ama sanayileşen, kalkınmaya çalışan, gelişmeye çalışan bu ülkede ve dünyada da yeri olan endüstriyel afetler var. Dolayısıyla afetleri hem doğal hem de endüstriyel afetler olarak algılamamız lazım, öyle çalışmamız lazım, geliştireceğimiz strateji ve eylem planlarının, doğal afetlerin yanı sıra, endüstrileşme açısından doğal endüstriyel afetler olarak da ele alınması lazım.
Bakınız, Avrupada ve dünyada afetlerle kayıplar açısından, insan kayıpları açısından karşılaştırdığımızda, milyon kişide risk oranı olarak İtalya'da 175 kişi, Türkiye'de 345 kişi, Avrupa'da 76, Japonya'da 9 kişi, Amerika Birleşik Devletleri'nde 1'den küçük. Dolayısıyla 17'nci büyük ekonomi diye lanse edilen, ilan edilen Türkiye'nin doğal ve endüstriyel afetler açısından kayıplarının behemehâl düşürülmesi için bilimsel, stratejik planlar ve eylem planları yürütmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, hem büyük ekonomi olma iddiasında olacaksınız hem de dünyada afetlerden en çok insan ve ekonomik kayba uğrayan ülke sınıfında olacaksınız. Bu bir tezattır, buna da dikkatlerinizi çekmek istiyorum, saygılarımla.
"Ülke alanının yüzde 70'i birinci ve ikinci derece deprem bölgesi" dedik. Nüfusu 1 milyondan fazla on bir kentimiz birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde ve bunlar sürekli göç alıyor. Yani deprem tehlikesi aynı kalsa bile bu on bir kentimizin nüfusu 1 milyondan fazla, sürekli afet riski artan iller şeklinde.
Keza endüstri öyle, enerji tesisleri öyle.
66 havaalanından 27 tanesi birinci derece deprem bölgesinde, 23 tanesi ikinci derece deprem bölgesinde.
Elektrik dağıtım, hava gazı üretim, dağıtım, doğal gaz, LPG istasyonları, bunların birçoğu deprem açısından tehlikeli bölgelerde.
Peki, biz bu tehlikeli alanlardaki riskleri nasıl azaltacağız? Biliyorsunuz, afet risklerinin azaltılması için üç evreyi ele almak ve bu konuda ödevlerimizi yerine getirmek zorundayız yani afet öncesi, anı ve sonrası. Her üçünde de, gerek Van depreminde gerek Simav depreminde veya ondan önce Kocaeli depreminde gördüğümüz gibi, öncesi hazırlık, anı ve müdahale ve sonrasındaki çalışmalarda ciddi eksikliklerimiz var. Deprem anında zaten bir kaos yaşıyoruz; çadır mı olacak, konteyner mi olacak, kalıcı konutlar nereye yapılacak gibi. Bu konu oldukça derin.
Vaktimiz sınırlı olduğu için ben biraz daha akademik olan bir konuya hemen değinmek istiyorum. Bakınız, yıllardır söyledik büyük depremlerden sonra oluşan artçı depremlerin çok dikkatli analizi gerekir diye. Bunun için 2,3 milyon dolar para harcandı AFAD tarafından ve TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi tarafından ortaklaşa bir sistem kuruldu: DEPAR. Ne yapılacaktı? Büyük depremlerden sonra bölgeye gidilip artçı depremler araştırılacaktı. Simav'da ve Van'da bu sistemi kullanıp artçı depremleri izleyemedik ve izleyemiyoruz artık. Neden? Kurumlar arası işlerlik yok, ilgisizlik var ve bu yatırım heba oldu.
Ayrıca, AYBİS Projesi var, Afet Yönetim Bilgi İşlem Sistemi. Dünya Bankasından kredi alındı, yazılım var ama kullanılamıyor. Fizibilite projesi raporu yok ve o zaman DPT projeyi dondurmuştu. Bu AYBİS, Afet Yönetim Bilgi Sistemi ne olacak?
Şimdi, Türkiye'de deprem zararlarını, riskleri azaltmanın birçok faktörü var. Bir bütüncül yaklaşımla bunları ele almamız lazım. Risk ve afet politikası, yönetmeliklerin uygulanması, göç baskısı, plansız yerleşmeler ve belediyelerin felç olması, herkesin yapı üretmesi, kurumsallaşamamış müteahhitlik, denetim sistemindeki kara delikler, profesyonel mühendislik sisteminin bu ülkede yerleşememesi, malzeme ve işçilikteki ciddi sorunlar, yerel yönetimlerin görev ve sorumluluklarındaki belirsizlikler, yapı denetiminde ve bu işlerle meşgul olanların mali sorumluluk, mesleki sorumluluk sigortasının olmaması, mevcut yapı denetim sisteminde sigorta sisteminin ve profesyonel mühendislik sisteminin entegre olmaması, eğitim ve politik müdahaleler, yerel yönetimlere politik müdahaleler ve en önemlisi afet yönetim stratejisi ve eylem planlarındaki sürdürülebilirlik eksikliği.
Değerli milletvekilleri, bir ülkede deprem, diğer doğal afetler ve endüstriyel risklerin azaltılması için, biraz önce saydığım bütün bu unsurların bütüncül bir yaklaşımla ele alınması, yeni inşaat, yeni bina yaparak olaya yalnız inşaat olarak, kentsel dönüşüm olarak bakmak değil, kentsel dönüşümün diğer sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarını da ele almak gerekiyor.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eyidoğan.