GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BİREYSEL EMEKLİLİK TASARRUF VE YATIRIM SİSTEMİ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:118
Tarih:12.06.2012

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, gene akşamın bu geç saatlerinde önemli bir konuyu tartışıyoruz. Konuşan arkadaşlarımızı ne milletvekillerimiz dinliyor ne Sayın Bakanımız dinliyor çünkü sonuç belli, sayı belli, çıkacak sonuç belli; ne konuşursak konuşalım buradan alınan sonuca göre, sayı üstünlüğüne göre bir sonuç çıkacaktır.

Temel amacı ne bu yasanın? Yurt içi tasarruflarını artırma. Kimin yasasıyla birleştirilmiş? Sayın Ayaydın'ın yasasıyla birleştirilmiş. Peki, neden gerek görülmüş böyle bir yasaya? Çünkü deniz bitmiş. Biliyorsunuz, Sayın Bakanlığın bu konudaki görevi şöyle: Sayın Bakanlık eğer gerçekten sıkışıyorsa, milletten elde edilecek gelirlerde bir sıkışma varsa, oturuyorlar "Nasıl bir yöntem bulsak acaba, nasıl bir yol izlesek de vatandaşın neresinden biraz daha bir şey kopartabilsek." anlayışıyla hareket ediliyor çünkü Türkiye'nin gelirleri böyle.  Gelir vergileri nereden elde ediliyor? Sadece gerçekten dürüst, ücretli kesimden, ödemesinden kaçmayan, ülkesine, vatanına, milletine hizmet etmek isteyen kesimden, onların gelirlerinden elde ediliyor, yoksa öyle gerçekten sistemin koruduğu, Hükûmetin koruduğu yüksek gelir elde eden kesimlerden bu vergi elde edilmiyor. Ne oluyor  böyle zamanlarda? Vatandaş teşvik edilmiş. Televizyonlarda çok güzel şeyler anlatılıyor. Diyorlar ki: "Bak, yeni bir buzdolabı çıktı, alabilirsin." Neyle alabilirsin? "Kredi kartın var." deniliyor, "kredi kartınla alabilirsin." Nasıl alabilirsin? "Taksitle alabilirsin."

Vatandaş rahat; çocuğu da istiyor, televizyonda da görüyor: "Yiyeceği, içeceği her şeyi alabilirsin. Serbest piyasa ekonomisi var. Bak, kimler neyi alabiliyorsa sen de bunlara sahip olabilirsin." deniliyor. Burada bir engelleme geliyor mu vatandaşa? "Ya, dur bak, senin gelirin bu kadar, hele bir dur bakalım, yarın öbür gün bunun altından nasıl kalkabilirsin?" deniliyor mu? Vatandaş gözetiliyor mu? Yok canım, gözetilen başka taraf, gözetilenler başkaları. Ne oluyor? Diyorlar ki: "Alabildiğin kadar al. Otomobil mi almak istiyorsun? Al. Ne almak istiyorsun? Dolap mı almak istiyorsun? Al. Ne almak istiyorsan al." Ne oldu? O da bitti. Neden? Vatandaşın geleceği ipotek altına alındı, onlar da bitti.

Şimdi biz ne yapıyoruz? Biz gayet rahatız. Biz, vatandaşa buradan bakarken -milletvekilleri olarak evet güvencelerimiz var, belli bir gelirimiz var- muhalefet burada elinden gelen gayreti gösteriyor ama bin lira kazanan, asgari geçimin altında olan vatandaşın, kredi kartıyla geleceğini de ipotek altına alan vatandaşın geleceğiyle ilgili bir şeyler konuşulacak, kimsenin umurunda değil, kimse dinlemiyor.

Zaten hesaplar yapılmış, kitaplar yapılmış. Konu nereye gelmiş? Bireysel emekliliğe gelmiş. "Acaba oradan da nasıl elde edebiliriz? Nasıl vatandaşın oradaki kanını da emebiliriz?" zihniyetiyle hareket ediliyor. O zaman ne oluyor? O zaman, bazı milletvekilleri harıl harıl konuşmacıyı dinlerken, konuşmacının gözünün içine bakarken, diğerleri ise "Nasıl olsa bizim söz hakkımız yok, bizim ifade edecek bir şeyimiz yok. Bizim adımıza bir kişi konuşuyor, bir kişi karar alıyor, o ne derse biz de onu yerine getireceğiz." deyip sohbet ediyorlar. Türkiye'nin gerçeği bu. Onun için, bugün bireysel emeklilik gelecek Türkiye'nin gündemine, yarın başka bir şey gelecek. Bakanlığa ait bürokratlar burada oturacaklar, gelecekler hatipler burada konuşacaklar, bizler elimizden gelen gayreti göstereceğiz, basın hiç yazmayacak, hiç bahsetmeyecek, televizyonlar kapalı? Ne olacak? Kararları alacak, yürüyecek; intiharlar devam edecek, çocuklar ölecek, insanlar ölecek burada alınan kararlarla. Kimin umurunda? Kimsenin umurunda değil.

Çok merak ediyorum Sayın Bakan, Avrupa'da, vergi gelirlerini artırdığı için ağlayan Sayın Bayan Bakanı hiç aklınıza getirdiniz mi? Siz gerçekten, vatandaşa yüklediğiniz bir vergi yüküyle ilgili yüreğinizde derin bir sızı hissettiniz mi? "Bu vatandaş bu dolaylı vergilerle ve bizim koyduğumuz vergi adaletsizliğiyle yaşayamıyor, intihar ediyor, çoluğuna çocuğuna bakamıyor, bir anne, bir baba çocuğunu doyuramıyor diye intihar ediyor." diye hiç gözlerinizden bir damla yaş aktı mı?

Bakın, beni dinliyor mu? (CHP sıralarından "Hayır" sesleri.) Dinliyor mu arkadaşlar, hiç sesimi duyuyor mu?

VELİ AĞBABA (Malatya) - Duymuyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Ölen çocukların, ağlayan annelerin, intihar eden insanların mezarlardan yükselen sesini Sayın Bakan duyuyor mu?

VELİ AĞBABA (Malatya) - Duymuyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Duymuyor çünkü duymaya ihtiyacı yok çünkü buna ihtiyacı yok. (CHP sıralarından alkışlar) Onun duymak istediği tek bir şey var: "Biz, hangi yollarla, bizi ayakta tutanlara dokunmayıp vatandaşın sırtından varlığımızı nasıl yürüteceğiz?" Başka duymak istediği herhangi bir şey yok.

Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisini, dışarıda vatandaşımız, gerçekten kendisi için mücadele edilen bir alan olarak görüyorsa kocaman bir yalan! İnsanların ve muhalefetin sesi bu dört duvar arasında kalıyor, basın konuşturulmuyor, muhalefet konuşturulmuyor, AKP'li vekiller konuşturulmuyor, AKP'li bakanlar konuşturulmuyor; konuşan sadece bir tek kişi var: "Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı" diye diktatör bir yönetim konuşuyor (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) ve bunun yükü işte bireysel emeklilikle, bunun yükü ölen insanlarla, bunun yükü şehit düşen insanlarla, bunun yükü intihar eden insanlarla ödeniyor bu ülkede. O yüzden, o yüzde 50'ye arkasını, sırtını dayayıp da diktatörce yönetimini, vatandaşın geleceğini yok ederek sağlayanlar bir gün bunun hesabını vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Gördünüz mü nasıl canlandılar? Gördünüz mü? Ne oldu? Damarlarına dokunuldu. (CHP sıralarından alkışlar) Neden canlandılar, bak? Nasıl bakıyorlar, görüyor musunuz?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Hakaret ediyorsun!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Nasıl dinliyorlar, görüyor musunuz? Dinleyecekler çünkü damarlarına dokunuluyor, çünkü onlar da biliyorlar ki onların bir hükmü yok.

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Aynaya bak, aynaya!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Hüküm sadece bir tek kişiye ait. Sadece bir tek kişi konuşabilir. Onlar sadece bir tek kişinin yönettiği bir ülkenin milletvekili olarak bu kürsülerde, bu koltuklarda oturuyorlar.

O yüzden değerli arkadaşlarım, muhalefete mensup değerli arkadaşlarım; burada yapacağınız konuşmaların hiçbir hükmü yoktur. Sayın Bakanın burada oturuyor olması, bunları dinliyor anlamına gelmiyor. Sayın bürokratların burada oluyor olması, Türkiye'ye "Muhalefeti de dinleyeceğiz. Doğru bildiği bir şey olursa bunu da alalım kayıtlarımıza." anlamına gelmiyor. Sadece şu anlama geliyor: "Biz görüntüyü kurtaracağız, bildiğimizi yapacağız." diyen bir Başbakanın emrini yerine getiriyorlar. Başka hiçbir şey yoktur.

Uyandırdığım için özür dilerim, uyumaya devam edebilirsiniz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)