| Konu: | KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 119 |
| Tarih: | 13.06.2012 |
AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, yeni kuracağımız bu kurumun Türkiye'miz için, memleketimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Uzun yıllardır konuşmakta olduğumuz, yaklaşık on beş yıldır Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmen gündeminde olan, 2000 senesinde bir tasarı olarak Meclise sevk edilip kadük kalan, daha sonraki iki dönemde de yine Meclise tasarı olarak sevk edilen ama gerek Cumhurbaşkanının vetosu gerek Anayasa Mahkemesinin iptal kararları neticesi bugüne kadar çıkarmaya muvaffak olamadığımız bir kanun tasarısını konuşuyoruz.
Biraz önce de ifade edildi. Kökleri bu topraklarda olan, bir süre Avrupa seyahatine, dünya seyahatine çıktıktan sonra tekrar doğduğu yere geri dönmeye çalışan bir müesseseyi konuşuyoruz. Bu müessese, şu anda da farklı versiyonlarıyla, geleneksel anlamda esasında ülkemizde cari olan bir kurum. Yani mahkemeye gitmeden, akil kişiler tarafından çözüleceğine inandığımız sorunları nasıl ki o kişilere götürüyoruz, onların vermiş oldukları önerileri, tavsiyeleri dinleyip sulh oluyorsak, bu onun daha büyük bir şekli, daha resmî bir şekli. Daha ülke çapında, bütün ülke sathında görev yapacak olan bir kurumdan söz ediyoruz. Bu anlamda, bizim bu kuruma yabancı olmadığımızı düşünüyorum. Çağdaş versiyonuyla bu müesseseyi tekrar kabul ediyoruz.
Çağdaş versiyonu dediğimiz, dünya bu zaman zarfı içerisinde çok mesafe katetti, insan hakları dediğimiz zaman farklı şeyler artık anlaşılıyor. Demokratikleşme, çağdaşlaşma, dünyanın kabul ettiği birçok müşterek değerle ilgili olarak, hak, hukuk, adalet kavramlarıyla ilgili olarak bu müessese görev yapacak.
Peki, basit bir dille anlatmak gerekirse bu kurum nasıl işleyecek? Vatandaşlarımız gerek yazılı gerek İnternet vasıtasıyla kamu idaresinden, yani güçlü olan kamu idaresinden şikâyetçi oldukları zaman bu şikâyetlerini, ya doğrudan doğruya bu kuruma ya illerde ve ilçelerde kaymakamlıklar, valilikler vasıtasıyla bildirecekler. Bu kurum bu şikâyetleri aldıktan sonra ilgili kurumlardan bilgi toplayacak, gerektiği zaman tanık dinleyecek, gerektiği zaman bilirkişi dinleyecek ama bu kanunda kendisine biçilen süre, altı ay kadar bir zaman zarfı içerisinde kararını verecek. Bu karara biz "öneri" diyoruz, yani idareye önerilerde bulunacak. "Sizin idarecilerinizden biri veya bir kısmı şu, şu, şu konularda yanlış yapmıştır, doğrusu böyledir." diyecek, o önerileri idareye sunacak. İdare de bir ay içerisinde bu öneriye karşı bir cevap verecek, bir karşılık verecek, buna uyup uymadığına dair bir cevap verecek. Bunun neticesinde ne olacak peki? Bunun neticesinde olacak olan şey şu: Yani, bir yaptırım gücü yok, bu kanunda bir yaptırım gücü öngörülmemiş fakat seçeceğimiz kişinin, özellikle başdenetçinin karizması, saygınlığı, kişiliği, otoritesi, bilgi birikimi, onun oluşturduğu bu saygınlık ve arkasına almış olacağı halk desteği, kamuoyu desteği, medya desteğiyle beraber o işin, o önerinin kendilerinin dediği doğrultuda kamu idaresi tarafından kabul edilmesini sağlamaya çalışacak, yani bir nevi kamuoyu baskısıyla bu işi yapmaya çalışacak.
Ben örneklerini verirken genellikle şu örneği veriyorum: Özellikle AK PARTİ hükûmetlerine kadar, bildiğiniz gibi, bir Millî Güvenlik Kurulumuz vardı. Şu anda da var, yapısı değiştirildi, daha sivilleştirildi. Bir tarihte, yine 1982 Anayasası'nda bu Kurulun tavsiyelerde bulunduğu söylenir, yani Millî Güvenlik Kurulu Bakanlar Kuruluna, idareye, yürütmeye tavsiyelerde bulunur fakat bunlar ne menem tavsiyelerdir ki, bu tavsiyeler emir gibi kabul edilir ve onlar uygulanır. İşte, biz, doğrusunu istersen, halkın avukatlığını yapacak, halkın adına, zayıf olan, güçsüz olan halkın adına iş yapacak olan bu kişinin
önerilerinin tıpkı bu bahsetmiş olduğumuz Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararları gibi olmasını arzuluyoruz ve bekliyoruz. Bunun için de bütün kamuoyu olarak, bütün Parlamento olarak bu müesseseye destek olmamız gerektiğine inanıyorum.
Tabii ki çok sayıda denetleme işi yapan kuruluş var; Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde denetim görevi yapan 3 tane komisyon var, hatta 4 tane yeni kurulanla beraber, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Dilekçe Komisyonu, İnsan Hakları Komisyonu, KİT Komisyonu gibi komisyonlarımız var. Efendim, Başbakanlık Teftiş Kurulu var, Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kurulu var, insan hakları kurulları var, Etik Kurulu var, say sayabildiğin kadar. Bütün bunlar arasında bu kurum iş yapacak mı? Bana göre yapacak, yeter ki biz buna inanalım, buna destek verelim. Çağdaş bir devlette olması gereken, bugün dünyanın yaklaşık 100'den fazla devletinin kabul etmiş olduğu, bir kısım örneklerinin de çok başarılı olarak yürüdüğü, -özellikle İskandinav ülkelerinde- bu kurumu memleketimize kazandırmamız lazım, sağlıklı bir şekilde kazandırmamız lazım.
Demin de ifade ettim, bunun serencamı çok eski. Beş yıllık kalkınma planlarında bunlar, sürekli böyle bir müessesenin kurulması öngörülmüştü. Daha sonra Avrupa Birliği müktesebatı nedeniyle her yıl neredeyse, Türkiye'ye bir hatırlatma olarak sürekli bu müessesenin kurulması öngörülmektedir. Biz de nihayet, muhtemelen, temenni ediyoruz ve bekliyoruz ki Cumhurbaşkanından iade edilmeyecek, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmeyecek çünkü biz 2010 senesinde, bildiğiniz gibi, yapmış olduğumuz 74'üncü maddedeki değişikliğe artık bunu yazmak zorunda kaldık. Neye rağmen? Burhan Kuzu gibi bir büyük hukukçunun "Bu müessese kabul edildiği zaman Anayasa'ya aykırı olmaz." görüşüne rağmen,
Mecliste olmayan birçok diğer anayasa hukukçumuzun bu gibi görüşlerine rağmen ne yazık ki o günkü Anayasa Mahkememizin kazuistik yaklaşımı nedeniyle, "Her şeyi Anayasa'ya yazmanız gerekir." anlayışı nedeniyle biz bugün bu müesseseyi bayağı bir gecikmeli olarak kabul etmek zorundayız ama anayasal temeli olduğu için artık iade olmayacağını, bu müessesenin hukuk hayatımıza kazandırılacağını düşünüyoruz.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Burhan Kuzu yargıç mı? Mahkemeler adına karar mı veriyor Burhan Kuzu?
YAHYA AKMAN (Devamla) - Peki, bu müessesenin ne gibi getirileri olacak? Şu getirisi olacak: Malumunuz, özellikle ağırlıklı olarak idari yargı alanına giren konularla ilgili, insanlarımız daha pratik, daha kolay, daha erken zamanda çözülebilecek bir merci istiyorlar. İşte, bu merci kamu denetçiliği olacak. Yani işte, dilekçe, dilekçeye cevap, bir daha dilekçe, bir daha cevap şeklinde "replik-düplik" diye hukukta tabir edilen bu gibi dilekçelerin zaman alması, mahkemelerin iş yükü, efendime söyleyeyim, mahkemelerin delil toplama tarzlarındaki farklılıklar vesaireler birçok nedenle, bunun yargıdan daha hızlı işleyebilecek bir müessese olduğuna inandığımız için, aynı zamanda bu müessesenin yargı yükünü hafifleteceğine de bir taraftan inanıyoruz.
Tabii, değerli arkadaşlar, bu müesseseyle ilgili altını çizmem gereken iki üç nokta var, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye'deki bizim hukuk hayatımıza ilk defa kazandırılmış olan bir tanımdan bahsetmek istiyorum. İdarenin eylem ve işlemleri Anayasa gereği zaten yargı denetimi altında, ama biz bu sefer, geçen dönemki tasarıya Mecliste eklediğimiz bir ibareyle dedik ki "İdarenin, tabii ki idarecinin yaptığı tutum ve davranışların da denetim altına alınması lazım."
Buna nereden ihtiyaç duyuldu? Çünkü çoğu zaman idarenin formel anlamdaki işlem ve eylemlerinin hukuka aykırı olmadığını, ama vatandaşın da çok yüksek miktarda eziyet çektiğine, idarenin işleyişinden sıkıntı çektiğine şahit oluyorsunuz.
Örnek vermek gerekirse, ben de hukukçuyum, birçok hukukçu arkadaşım bilir ki mahkemelerimiz, hâkimlerimiz duruşma günü belirlerler ve mübaşir tarafından kapıya bir liste asılır. O gün 30-40 tane duruşma vardır, tamamı için saat 09.00 yazar. Peki, o avukat arkadaşların, o taraf olan davacı, davalı kişilerin başka bir işi gücü yok mu? Yani saat dokuzdan bazen akşam beşlere, altılara kadar veya daha ilerleyen saatlere kadar duruşma saatinin ne olduğunu öngöremiyorsun.
Peki, bu bir yargısal faaliyet mi? Bunu şikâyet ettiğiniz zaman herhangi bir kanunda bu tadat edilmemiş, takdiri bir konu. İşte, bu konu kamu denetçiliğinin görev alanına girecek olan bir konu.
Vatandaşımız mahkemeye gitti, mahkemeye gittiği zaman hâkim azarlamalarda bulundu, davacıya, davalıya, avukata azarlamalarda bulundu. Bu küfür ve hakaret mahiyetinde bir şey değil, ama fiilen onu demoralize eden, hatta zaman zaman ihsası rey anlamına gelebilecek nitelikteki tutum ve davranışlarda bulundu. Bu bir yargısal karar mıdır? Hayır. Bugün, işte bu çağdaş versiyonunda sadece yargısal kararları, yargının kararlarını, yargısal anlamdaki kararları istisna ediyoruz, bu tip tutum ve davranışlar hangi müessese, hangi kurum, kuruluştaki kişiler tarafından yapılırsa, icra edilirse, bunu kamu denetçisinin görev alanı içerisine koyuyoruz.
Diğer bir misali şöyle verebilirim: Bugün, sırf askerî işlerle ilgili arkadaşlarımız eleştirilerde bulundu. Bana göre, örneğin, bir komutanın taburun önünde bir ere veya erbaşa hakaretvari nitelikte, onu aşağılayıcı nitelikte bir davranış içerisinde bulunması, hiçbir şekilde sırf askerî nitelikteki bir faaliyet ve eylem değildir ve bu, kamu denetçisinin görev alanına girebilecek bir konudur.
Değerli arkadaşlar, sistemle ilgili çok şey söylendi, çok uzun uzadıya anlatabiliriz. Bizim kabul ettiğimiz sistem parlamenter ombudsmanlık, "Parlamentoya bağlı" diye ifade ettiğimiz ama sadece bütçesi açısından Parlamentoya bağlı, çalışması açısından, diğer konular açısından tamamen bütün yargı, yasama ve yürütmeye karşı bağımsız çalışabilecek bir müessese kuruyoruz. Niye parlamenter ombudsman? Bazı ülkelerde cumhurbaşkanı atıyor, bakanlar kurulu atıyor, değişik örnekler de var. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisini, halkın iradesinin temsil edildiği burayı siyasetin en üst mercisi kabul ediyoruz, müspet anlamda siyasetten bahsediyorum. Arkadaşlarımız neredeyse Kurumun seçimlerinin Mecliste yapılmasını âdeta bu Kurumun siyasallaşacağına gerekçe olarak burada ifade ettiler. Bu, doğru bir anlayış değil yani Meclisten daha üst bir merci yok. Bunun Meclis tarafından seçilmesi, hem de nitelikli bir çoğunlukla öncelikli olmak kaydıyla seçilmesi doğru bir sistemdir. Bu eleştiriye burada aynı zamanda cevap vermek istiyorum. Bunun başka türlü bir alternatifi yok. Arkadaşlarımız "İllaki nitelikli çoğunlukla seçilsin." dedi. Nitelikli çoğunlukla seçtiğiniz zaman arkadaşlar, Meclisin üçte 2 çoğunluğunu aradığınız zaman, 12 Eylül öncesinin darbe gerekçesi dahi olan Cumhurbaşkanı seçememe gibi bir durumu Meclisin her zaman için yaşayabilmesi mümkündür. O açıdan, Cumhurbaşkanlığı en üst makam olduğu hâlde, ona dahi kademeli bir şekilde önce üçte 2 çoğunluk, ikinci defa üçte 2, daha sonra salt çoğunluk sistemini getirdiğimize göre kamu denetçiliğinde de bunu getirmemiz doğrudur ve gereklidir.
Değerli arkadaşlar, tabii, biz, bu Kurumu görüşürken Komisyonda bazı güzel eklemelerde bulunduk, ben kısaca onlara değinmek istiyorum:
Bunlardan bir tanesi: 10'uncu maddede yapmış olduğumuz değişiklikle tercihen hukuk, siyasal, iktisat ve benzeri şekilde hukuk eğitimine ağırlık veren yüksekokullardan mezun olan kişilerin tercihen denetçi ve başdenetçi olması hükmünü getirdik.
11'inci maddede, özellikle karma komisyonda seçilecek olan denetçilerle ilgili bir belirsizlik vardı, onu düzelttik. Yani oraya müracaat eden kişilerle ilgili bir alt komisyon kurulması, bunun adayları 3'e indirip sonra karma komisyonda bunun teke indirilmesi şeklinde bir düzenleme yaptık.
Yine 14'üncü maddede -muhalefetteki arkadaşlarımızın itirazını biz de haklı görmek suretiyle- kamudan gelmeyen denetçi ve başdenetçinin görevi sona erdikten sonra kendisine azami üç aylık bir maaş bağlanması meselesiyle ilgili bir hüküm vardı, Hükûmetin tasarısından biz bunu da çıkardık.
17'nci maddede önemli bazı değişiklikler yaptık, o da neydi? Başvuran kişinin talep etmesi hâlinde kimliğinin gizli tutulması; bu tip bir denetim yapacak olan bir kurum açısından bu çok önemli.
Yine yabancıların pasaport numarasıyla buraya başvurabilmesi ve yine telafisi güç ve imkânsız bazı durumlarda, idari başvuru yollarının tüketilmemesi hâlinde de bu Kurumun bu tip başvuruları ele alabilmesinin imkânını verdik.
22'nci maddede de Meclisteki ve Komisyondaki gönderilecek olan raporların yani bu başdenetçilik? Biliyorsunuz, o "Altı aylık süre içerisinde cevaplandırır. Kurum kendisine bir ay içerisinde cevap verir." dedikten sonra, aynı zamanda bu Kurumun başındaki başdenetçi istediği zaman, istediği şekilde kamuoyuyla bazı görüşmüş olduğu konuları ara raporlar olarak paylaşabileceği gibi, senede 1 defa Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde kurulmuş olan Dilekçe ve İnsan Hakları Komisyonuna o yıl içerisinde kendisine gelen başvurularla ilgili olarak bir rapor sunacak, bu komisyon da bu raporu özetlemek suretiyle, kendi kanaatini de eklemek suretiyle Genel Kurula getirecek. Biz bu komisyon görüşmelerini azami iki ayla sınırlandırdık, ivedilikle de bu konunun Genel Kurulda görüşülmesi, bunun kamuoyuyla paylaşılması? Çünkü bu başdenetçinin, başdenetçilik müessesesinin esas gücünü kamuoyundan aldığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığının, halktan aldığının altını çizdiğimize göre, bunun bu şekilde Meclisle bir irtibatının da sağlanması elzemdi, gerekliydi, o irtibat kuruldu.
İhtisas ombudsmanlıklarıyla ilgili burada görüşmeler yapıldı. Dünya çapında ihtisas ombudsmanlığını benimseyen ülkeler var, bizimki farklı bir sistemdi. Biz, başdenetçinin çıkaracağı yönetmelikle diğer 5 denetçiye görev sahasını belirleme imkânı veriyorduk ama bugün, özellikle kadın milletvekillerimizin ısrarlı talebi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın talebi üzerine istisna bir fıkra eklemek suretiyle kadın ve çocuklarla ilgili bir denetçinin görev yapacağına dair bir önerge arkadaşlarımız verdiler. O istisnayı tanıdık ama genel anlamda bu görev paylaşımını başdenetçiye bırakmış durumdayız.
İdari dava yoluna başvurulabilmesini arkadaşlarımız ifade ettiler. Biz bunun doğru olmadığını düşündük.
Hâkimlerin vermiş olduğu infaz kararlarıyla ilgili de denetimin yapılmasını yani bunun denetim dâhilinde olmasını söylediler. Bu bir yargı kararı olduğuna göre, Anayasa'nın genel ilkesine aykırı olduğu düşüncesiyle buna da biz karşı çıktık.
Yemin metniyle ilgili itirazlar oldu. Arkadaşlar tasarıda görmüşlerdir, özellikle milletvekili yeminiyle ilgili yapılmış olan eleştirilerden sonra, denetim görevi yapacak olan bu müesseseye seçilecek olan başdenetçi ve denetçilerin çok sade, net ve bir cümlelik bir yemin metniyle yemin etmelerinin çok doğru, isabetli ve çağdaş bir şey olduğunu şahsen düşünüyorum.
Arkadaşlarımız bu nitelikli çoğunlukla Mecliste seçilmesini ifade ettikleri hâlde, bildiğiniz gibi, bu denetçilerin ve başdenetçinin görev süresi dört yıldır arkadaşlar. Dört yılın neticesinde bunlar yenilenecek ve bir kez daha ancak seçilebilecekler. Fakat arkadaşlarımız diyorlar ki: "Meclis dönemi bittiği zaman bunlar da yenilensin." Bu, işte, aynı zamanda bu işin tamamen Meclise endekslenmesi anlamına gelir ki bu doğru bir şey olmaz. Yani bir denetim kurumuna seçilecek kişi dört yıl için seçilmişse dört yıl görev yapması doğrudur diye düşünüyorum.
"Altı ayda başvurunun sonuçlanmaması neticesinde bunun hükümsüz kalması." gibi bir şey ifade ettiler. Ben buna Komisyonda da cevap verdim. Bu doğru bir yaklaşım değil değerli arkadaşlar çünkü öyle yaptığımız zaman burada başdenetçiliği sıkıştırmış gibi, onu zaman tahdidi altına sokmuş gibi oluyoruz ama aynı zamanda burada bir hak aramadan söz ediyoruz. Yani insanlar bir hak arama maksadıyla buraya başvurmuşlar ve bunun bir neticeye kavuşmasını istiyorlar. Tam da işlemler belli bir safhaya gelmişken "Altı ay bitti, o hâlde ben bundan sonra buna bakamam." dediğiniz zaman o insanı mağdur etmiş olursunuz çünkü altı aydan sonra o kişinin eğer yargı alanına girebiliyorsa bu konu yargıya başvurma hakkı var ama, siz, hem orada altı ay oyalamış oluyorsunuz hem daha sonra yargıya bir nevi havale etmek suretiyle vatandaş aleyhine bir durum meydana getirmiş oluyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısıyla ilgili Türkiye'de en fazla çalışmış olan kişilerden bir tanesiyim açık söylemek gerekirse. Ben burada bunu bir saat süreyle de anlatabilirim, iki saat süreyle de anlatabilirim ama çok hızlı bir şekilde bir özetleme yapmak suretiyle size bu müesseseyi arz etmeye, anlatmaya çalıştım. Muhalefete mensup arkadaşların bütün eleştirilerine cevap veremedim ama şunu ifade etmem gerekiyor ki bugün kabul ettiğimiz bu kamu denetçiliği müessesi çok çağdaş bir versiyondur, çok güzel bir versiyondur. Eğer bizler de buna destek olursak, manevi desteğimizi esirgemezsek, Parlamentonun desteğini arkasına almış olan, hele hele de nitelikli bir çoğunlukla seçildiği zaman almış olan başdenetçi bana göre birçok fakir fukaranın, garip gurebanın sesini yükseltemediği, hakkını arayamadığı bir noktada ona destek olacak olan bir mekanizma olarak karşımıza çıkar.
Memleketimiz için de, milletimiz için de ben bu müessesenin hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah, sağlam ayaklar üzerinde doğan bir müessese olacak. Dediğim gibi, seçilecek olan kişinin karizması, kişiliği, olgunluğu, eğitimi bu Kurumun ne kadar daha sağlıklı çalışacağının da önemli bir işareti olacak.
Ben, beni sabırla dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Tekrar bu Kurumun milletimiz, memleketimiz için hayırlara vesile olmasını Cenabıallah'tan diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akman.