| Konu: | AFET SİGORTALARI KANUNU TASARISI VE ZORUNLU DEPREM SİGORTASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 09.05.2012 |
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri, 224 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyorum acele ediyoruz ama biraz sabırla bu işi değerlendirirsek? Aceleye gerek olmadığını düşünüyorum çünkü bu tasarı 29/8/2008 tarihinde 3724 sayıyla Meclise sunulmuş ve zaten o tarihten beri bekliyor. Dolayısıyla, bir on dakikanın, yirmi dakikanın çok önemi olmadığını düşünüyorum.
Ancak burada şöyle bir eksiklik var: 2008'den sonra hiçbir değişiklik yapılmadan tekrar aynı tasarıyı 2012'de sunuyoruz. Oysa, o tarihten sonra Türkiye'de çok daha farklı bazı felaketler oluştu, doğal afetler oluştu. Özellikle Alim Bey'in ısrarla üstünde durduğu Kütahya ve ondan sonraki dönemde Van depremleri bu işte ciddi anlamda eksiklikler olduğunu ortaya koydu. Bir kere, kanun hükmünde kararnameyle 1999 depreminden sonra bir düzenleme yapılmış olması ve bu kadar yıl geçtikten sonra kanun hükmünde kararnamenin yasa hâline dönüştürülmesi öncelikle bir olumlu adım ama 99'dan bu yana yapılan işlere baktığımız zaman çok başarılı olunmadığı ortaya çıktı.
Şunu çok net olarak ortaya koymamız lazım: Zorunlu olmasına rağmen şu zamana kadar başarı oranımız yüzde 23 yani deprem sigortası, zorunlu deprem sigortası yapılması gereken binaların ancak yüzde 23'ünü sigortalayabilmişiz. Şimdi yasa hâline getirdiğimiz takdirde ne kadarını sigortalayabileceğiz? Bunun yasayla ya da uygulamayla çok alakalı olmadığını düşünüyorum; bu, ciddi anlamda bir eğitim, bir kültür işi. Eğer bu eğitim ve kültür işini gerçekleştiremezsek zorunlu sigorta uygulamasından olumlu bir sonuç çıkmayacağını düşünüyorum. Daha önceki dönemlerde eğer bu sigorta gerçekten zorunlu ve düzgün uygulanmış olsaydı Van'da deprem sonrası uygulamadan 800 milyon Türk lirası tazminat ödememiz gerekecek idi ama Van'da bu uygulama olumsuz yapıldığı için ancak 68 milyon lira tazminat ödeyebilmişiz. Demek ki başarı oranımız çok düşük bir alan. Bunun bakış açısıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Eğer depremi önleyecek ya da doğal afeti önleyecek önlemleri almıyor isek bu konuda ciddi anlamda bir görev yapmıyor isek depremden sonra tazminat ödeme konusunda devletin sorumluluklarını başka taraflara yıkmaya çalışmanın çok doğru bir mantık olmadığı ortadadır.
Bu tasarının özellikle 16'ncı maddesi aynen bu söylediğim bakış açısını yansıtmaktadır. Bu maddede diyor ki: "Devlet, zorunlu olarak sigorta yaptırmayanlara kendi görevlerini yapmaz." Şimdi, böyle bir şey olmaz. Devlet sosyal bir devlet ise, vatandaşlarının başına gelen her türlü felakette üstüne düşen görevi yapmak zorundadır. Siz, şimdi "Zorunlu deprem sigortasını yaptırmadınız, o hâlde ben sizin zararınızı gidermem." mantığıyla yaklaşan bir devlet olamazsınız. Çağdaş ve gelişmiş ülkelerde vatandaşın tüm zararının sorumluluğu doğrudan devlete aittir ancak bu madde, devletin bu sorumluluğunu başka tarafa yıkmak için, başka tarafa ciro etmek için uygulanan bir yöntemdir. Belki de bu işin en yanlış tarafı budur. Yıllardan beri kanun hükmünde kararnameyi yasa hâline getirmemekten dolayı ortadaki demokrasi ayıbını kaldıralım diye bu işe destek vermeye çalıştık hem Komisyonda hem şu anda Mecliste ama bu bakış açısını mutlaka değiştirmek durumundayız çünkü Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devleti olduğunu kabul etmiş ve sosyal devletin zorunlu görevlerini yerine getirmekten kaçınamaz. Ancak kanunun gerekçelerine baktığımız zaman da devletin ya da Hükûmetin bu olaya bakışının tamamen, ekonomik anlamda bir "Al gülüm, ver gülüm." işi, mantığı içerisinde olduğu ortaya çıkmakta. Kırsal kesimde, yani nispeten kente göre daha az denetlenen, daha az kontrol edilen binaların olduğu bölgelerde deprem sigortası zorunlu değil. Oysa Van'da ve Kütahya'da gördük ki kırsal kesimde tehlike daha büyük, risk daha büyük ve can kaybı daha büyük. Ama biz şimdi, oraya sigortayı zorunlu olmaktan çıkarıyoruz, keyfî bir uygulama hâline getiriyoruz ve onu getirdiğimiz zaman da şu gerekçeyle getiriyoruz ki esas yanlış buradadır, esas olaylara bakış açısındaki tehlike buradadır. 15'inci sayfada 10'uncu maddenin gerekçesi: Köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlarca köy yerleşik alanları ve civarında yapılan binalarda, belediye denetiminin olmaması, buralarda yaşayanların genel olarak gelir düzeylerinin düşük olması ve bu alanlarda sigorta sunumunun zorluğu gibi nedenlerle bunları zorunlu deprem sigortasından beri kılıyoruz. Oysa esas risk, esas tehlike, esas sorumluluk alınması gereken alanlar belki de buralar. Ticari alanlarda, sınai alanlarda belki başka türlü bu risklerin ortadan kaldırılması mümkün ama kırsal kesimde hem devletin sorumluluğu hem zorunlu deprem sigortasının zorunluluğunu sağlayacak bir formülü bulmak durumundaydık, bulmak zorundaydık ancak bunu gerçekleştirmekte maalesef geç kaldık. Buna rağmen, sigortanın yararlarını eğitimle ve öğretimle anlatarak belki bu işi gerçekleştirebiliriz, çok daha başarılı bir sonuca ulaşabiliriz ve Türkiye'de keşke Parlamentoyu ve yasamayı ciddiye alan bir mantıkla işe yaklaşsak farklı bir yasa yapabilirdik.
Şu anda yapmakta olduğumuz yasanın eski kanun hükmünde kararnameden çok büyük bir farkı yok. Hangi alanda, hangi konuda farklı bir nokta olduğu konusunda hiçbir arkadaşımın da somut olarak söyleyebileceği bir şey olmadığını sanıyorum ve yine de 1999'dan 2012'ye doğru ancak kanun hükmünde kararnameyi yasa hâline getirmenizden dolayı teşekkür ediyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Bitir bitir, hepsini bitir!
KAZIM KURT (Devamla) - Bitiriyorum.
Bu kadar acele etmenizden dolayı da tekrar size teşekkür ediyorum ve saygılar sunuyorum. İyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kurt.