| Konu: | AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 107 |
| Tarih: | 16.05.2012 |
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin verdiği grup önerisine geçmeden önce, AKP ile bayramlarımız, millî bayramlarımız hakkında bir helalleşmeye girmek isterim.
Biliyorsunuz üç gün sonra, Atatürk'ün kurtuluş mücadelesini başlatmak için Samsun'a çıkışının 93'üncü yılını kutlayacağız. Ancak AKP, Türk milletinin küllerinden doğduğu bu tarihi günü de bir bölünme vesilesi hâline getirmeyi başarmıştır. Nihayet bayramlarımızın da tadını kaçırdılar. Neymiş? Ulusal bayramları militer bir şekilde kutlamaktan kurtaracaklarmış. Liseli, üniversiteli gençlerimiz, halkımızla el ele bayramları kutlayacakmış. AKP'yi tanımasak, cumhuriyet ve onun değerleriyle olan sorununu bilmesek, alttan alta o değerleri nasıl birer birer yok etmeye çalıştığını ve üzülerek söyleyeyim ki yok ettiğini anlamasak diyeceğiz ki: Ne güzel, ne iyi düzenlemeler bunlar. Öyle ya, bunlara kim, neden itiraz etsin? Biz, 19 Mayıs'ın halkımızın çok geniş ve coşkulu katılımıyla kutlanmasından ancak mutluluk duyarız. İktidar bunun koşullarını sağlamak için gerekli düzenlemeleri yaparsa, hiç gocunmadan destekleriz ve bununla mutluluk duyarız. Ancak, kazın ayağı hiç de söylendiği gibi değil değerli arkadaşlar. AKP zihniyeti, her zaman yaptığını yine yapıyor, medyaya taktığı prangalara da güvenerek gerçekleri yine saptırıyor.
Değerli milletvekilleri, AKP'nin bayramlar konusundaki niyeti kötüdür. O kadar kötüdür ki, bilgi hırsızlığı mahkeme kararıyla tescillenmiş, dolayısıyla yeryüzünde bu göreve getirilebilecek en son kişi olan bir zatı Millî Eğitim Bakanı yapmıştır. Bu zat, 11 Ocak 2012 tarihli bir genelgeyle, 19 Mayıs'ın sadece okullarda kutlanmasını istemiştir. AKP zihniyetinin asıl niyetini ifşa eden bu genelgeye göre, Ankara dışında hiçbir stadyumda kutlamalar icra edilmeyecektir. Ancak, bu genelgeye milletimiz büyük bir tepki gösterdi. Bazı vatandaşlarımız, Danıştayda, bu genelgenin iptali ve yürütmenin durdurulmasıyla ilgili dava açtılar. Danıştay, Konyalı bir gencimizin bu dava dilekçesindeki gerekçesini haklı buldu ve yürütmeyi durdurma kararı aldı. Kısaca, biz bugün, iyi kötü 19 Mayıs'ı kutlayabileceksek ve bunlar okullara hapsedilmekten kurtarılmışsa, Konyalı bir gence ve Konyalı bir avukatımıza borçluyuz. Bu çok değerli bir sivil inisiyatifti, bu arkadaşları kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, sizin, hiçbir zaman, millî bayramlarımızın günün şartlarına göre kutlanması gibi bir derdiniz, amacınız yok. Bu söylemlerle aslında, kendi asıl niyetlerinizi gizliyorsunuz, parlak kelimelerle, süslü cümlelerle kamuoyunu uyutmaya çalışıyorsunuz. El altından nihai hedeflerinize giden bir yola bir taş daha koymak istiyorsunuz. Üzülerek söylemek zorundayım ki bunda başarılı da oluyorsunuz. Çünkü neredeyse bütün medyaya pranga vurdunuz. Sayın Başbakan Türkiye'de hangi mesajın verilmesini istiyorsa kamuoyuna medya onu lanse ediyor ve sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Sadece medya mı? Bu zorbalık düzeni karşısında siz de sessizsiniz. Atatürk, bu çatı altında kendi arkadaşları tarafından eleştirilebildi; İsmet Paşa, bu çatı altında kendi arkadaşları tarafından eleştirilebildi; Menderes, bu çatı altında kendi arkadaşları tarafından eleştirilebildi; bugüne kadar Başbakanlık yapmış herkes, kendi arkadaşları tarafından bu çatı altında eleştirilebildi; ama siz, bu Başbakanı kurduğu zorbalık düzeni nedeniyle eleştiremiyorsunuz, eleştiremezsiniz, tarihte sizin kadar itirazsız bir parti grubu belki ilk defa geldi. Tam aksine, 4+4+4 yasasında laik rejimin ortadan kaldırılmasını nasıl kutladığınızı burada hep birlikte gördük. İşte sizi bile etkileyen bu zorbalık düzeni, şimdi de 19 Mayıs'ta yükselen bağımsızlık ruhumuzu ve irademizi teslim almak istiyor. Bunun en iyi yolu da bu nitelikleri çamura bulamak, kirletip değersizleştirmek, belli ki kirletip değersizleştirilme sırası bayramlarımıza geldi. Kin ve nefret dolu politikalarınızdan -Allah var- hiçbir değerimiz kurtulamıyor. Bayramlarımız da "Bana her yol mübah." diyen bu kibirli ve zorba zihniyetin tecavüzüne uğruyor.
Değerli milletvekilleri, AKP'nin ne yazık ki bir gerçek gündemi, bir de sahte söylemi var. Gerçek gündem belli, cumhuriyetin kurucu değerlerini ve ruhunu yerle bir etmek. Kimse kendini aldatmasın, niyet, tarihle yüzleşmek, bayramlarımızı günümüz şartlarına uydurmak falan filan değil, niyet, cumhuriyetimizin kurucu tarihiyle savaşmak, cumhuriyetimizin tarihini nefret dilinize uygun olarak yeniden yazmak, cumhuriyetten bir rövanş daha almak; hedef bu. Atatürk'e, İsmet Paşa'ya, Celal Bayar'a, Kâzım Karabekir'e düşmanlık yapmak, bana söyler misiniz, herkese soruyorum: Dünya tarihinde, Sayın Başbakan gibi tarihini inkâr eden, varlık nedenini borçlu olduğu tarihsel kişiliklere nefret dolu saldırılar yapan bir başka başbakan var mı?
Sayın milletvekilleri, süreç hızlandı artık, çember her geçen gün biraz daha daralıyor; "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın." diyenler bile şaşkın.
"Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün temel ilkelerini, laikliği, cumhuriyeti ve milliyetçiliği kaldırmanın zamanı geldi." diyen biri, bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin Millî Eğitim Bakanı. Böyle birinin Bakan olması, millî ve manevi değerlerimizin apaçık aşağılanmasından başka hiçbir şey değildir. Ömer Dinçer, gün ışığından korkar gibi 19 Mayıs Bayramı'ndan korkuyor, bizi biz yapan hangi değer varsa saldırdıkça saldırıyor. Aslında korktuğu özgür Türkiye. Ama ne yazık ki bu anlayış, bizim millî birliğimizi tahrip etmeye başladı. Ortak geleceğimiz tehlikede.
İçeride hak, adalet, merhamet bitmişken dışarıda durumumuz farklı mı? "Yurtta sulh, cihanda sulh" politikasının ne demek olduğunu anlamadınız. Şam'daki menfur bombalı saldırıdan sonra hayatlarını kaybeden masum çocukların hâli, Suriye'ye getirilmek istenen demokrasinin Irak'tan farklı olmadığını ortaya koydu ve tarihimizde ilk kez Hükûmetimizin başı "çocuk katili" olmakla suçlandı.
Bu, sebebi ne olursa olsun milletimiz için utanç vericidir, Türk milletinin bütün değerlerinin ters yüz edilmesinin sonucudur ancak çoğu gitti azı kaldı. Sizin kim olduğunuzu, aslında ne istediğinizi millet görecek. Sözlerimiz yazılamasa da, İnternet'ten; İnternet yasaklansa da kulaktan kulağa yayılacak. Gerçekleri, Bursa'da kahraman Balkanlılara saygısızlık eden Bülent Arınç'ın ne müstehzi sırıtışı ne de sahte gözyaşları kamufle edemeyecek.
Bakın, Millî Gazete'nin Başyazarı Mehmet Şevket Eygi ne diyor: "'Kur'an' derler, Kur'an'ın emirlerini ve yasaklarını hiçe sayarlar. `Peygamber' derler, `sünnet' derler, onların uygun görmediği her şeyi yaparlar. `Biz ıslah ediyoruz.' derler, fitne ve fesattan başka bir şey yapmazlar. Allah onları rezil ve tepetaklak edecek."
Değerli milletvekilleri, sizinle aynı ideolojik kökten gelen bir yazarın haykırdığı bu hakikatlerin hedefinde AKP var. Çünkü zorbalıklara dayalı bir karanlıklar labirenti kurdunuz. Şimdi bu karanlıklar labirentinde yolumuzu aydınlatan bayramlarımızdaki ışığı söndürmek istiyorsunuz. Aslında amacınız belli. Siz, Türk milletinin üzerine demokrasimizi bina ettiği değerleri tarihe gömmek istiyorsunuz. Gerçi gözleri var görmez, kulakları var duymaz ama Kur'an'ımız yakıldığında bile sessiz kalan Sayın Başbakana yine de bir umut sesleniyorum: Bu intikam ve rövanş politikalarına son verin. Aksi hâlde, eninde sonunda beddualar tutacak, kibir ve zorbalığınızın sonunu getirecek, gelmeyeceğini zannettiğiniz hesap günü mutlaka gelecektir. Uyarmadı demeyin.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)