GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:123
Tarih:21.06.2012

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Bakan tam da isabetli bir günde buradalar, Avrupa Birliği Bakanı çünkü 17 Mayısta bu Reform İzleme Grubuyla 26'ncı toplantıyı yaptılar ve bu toplantıda verdikleri sözlerin içinde Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurulması da var. Evet, bu, Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurulması 23'üncü Fasıl. Peki -23'üncü Fasıl bu- şeyi nasıl anlatacaksınız, düşünce özgürlüğünden içeride olan gazetecileri, tutuklanan avukatları, bağımsız yargıyı, özel yetkili mahkemeleri? Bir de gelip bizden soracaklar. Daha sizin toplantıda, sıcağı sıcağına çıkıp geldiler, dediler ki: "Ya, bu İnsan Hakları Kurumu Yasası Tasarısı Meclise geliyor, nedir?" Dedik: Vallahi Hükûmet kendine bir kurum kuruyor,  insan haklarını değil Hükûmeti koruma kurumu olarak da ismini adlandırabilirsiniz; aynen öyle, Hükûmeti koruma kurumu.

Şimdi, bununla Avrupa Birliğini kimse kandıracağını, işte, müzakere şartını, fasıl masılları da halledeceğini düşünmesin.

Şimdi, tabii daha vahim bir durum söz konusu. Bugün dikkat ediyoruz, basında, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel bir açıklama yapıyor, Uludere'yle ilgili yapıyor. Başbakan "Onlar kaçakçıydı, mayın yerlerini biliyordu." diyor, kendisi de "Hayır, onlar teröristti, hatta silahları alındı." diyor. 34 kişi katledilmiş, Meclis İnsan Hakları Komisyonu oraya gitmiş. O gün devlet gitmemiş, iki gün asker gitmemiş, iki gün polis gitmemiş, savcı helikopterden olayın zaptını tutmuş ve oraya ilk giden kim biliyor musunuz? Böyle bir kurum değil. Meclisin İnsan Hakları Komisyonu da sonra gitti, günler sonra. Oraya İnsan Hakları Derneği gitti, MAZLUMDER gitti, Türk Tabipleri Birliği gitti, KESK gitti, kadın örgütleri gitti ve onlarca sivil toplum örgütü olayın olduğu gün anında oradaydılar. Şimdi, böyle bir açıklamayı yapıyor, Başbakan diyor "kaçakçı", Genelkurmay Başkanı diyor "Terörist, hatta silahları vardı." Şimdi, bu yargıyı etkilemek değil de nedir? Hangisi doğru bunların? Başbakanın söylediği mi, Başkana bağlı memurun söylediği mi doğru arkadaşlar?

Şimdi, bu da yetmiyor, bir parti başkanıyla görüşme yapıyor Genelkurmay Başkanı, diyor ki: "Biz Kandil'e üç şartla gireriz." girmesine? Bütün basında yer aldı, diyor ki:

1) Devlet kararı olacak.

Arkadaşlar, devlet Meclisin üstünde midir? Hangi devlet bu? Sorar mısınız. Tezkere kararını üç parti verdi zaten, Hükûmete de teslim etti, Hükûmet de kendilerine yetki verdi. Hangi devlet kararını istiyorlar? Derin bir devlet kararı mı gerekiyor?

2) ABD (Amerika) izin verirse.

Buna ne diyorsunuz?

3) "Gidilir ama çok büyük kayıplar olur, buna halkı hazırlarsak?"

Skandal üstüne skandal. Her açıklaması, Genelkurmayın, TSK'nın İnternet'ten yaptığı açıklama da kurtarmaz bunu, kurtarmaz bunu. Hiçbir siyasi parti genel başkanı da durduk yerde bunları açıklamaz, söylenmemişse söylenmez bu sözler. İşte, bu ülkede böyle bir Genelkurmay Başkanının görevde olmasıyla bu sorun çözülmez ve derhâl istifa etmesi lazım. Bu açıklamanın sonunda, bu açıklamayı Hükûmete rağmen, devletin siyasetine rağmen yapan Genelkurmay Başkanının derhâl istifa etmesi lazım. Eğer istifa etmiyorsa o Hükûmetin memuru değil, emrinde değil, Hükûmet onun üzerinde etkili değil, o Hükûmetin üzerindedir. Bu anlama gelir, bunun başka izahı yok.

Diğer bir konu: Uludere'deki Encü ailesinden Cabbar Yılmaz cezaevinde, hâlâ davasını açmadılar biliyor musunuz, beş aydır tutuklu, bir tek kişi o, öbür taraftan katliamdan ifadeye çağrılmıyor ama 4 tutuklu, davaları açılmıyor, 12 firari var, "Gelmezse davayı açmayız." diyorlar. Böyle bir tehdit, şantajla da yargı süreci işliyor ve ölümle karşı karşıya bu psikolojik nedenlerle, bakın, çok açık söylüyorum, Mecliste bunu anlatıyorum.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)