| Konu: | DEVLET SIRRI KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 123 |
| Tarih: | 21.06.2012 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı'yla ilgili Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu bu kadar önemli tasarılar, Hükûmet tasarısı görüşülürken iktidar partisinin sıralarının bomboş olması bu tasarının hiçbir kıymetiharbiyesi olmadığı, anlamı olmadığı ifadesini çıkarıyor, sadece oylamada hazır bulunmak yetiyor gibi.
Tabii, bu tasarı nereden icap etti? Yani devletlerin örgütlenmesinde, hassasiyetlerde, birçok konuda "devlet sırrı" diye bir kavram vardır, yok değil ama Türkiye'de Türk Ceza Kanunu temel bir kanun olarak, Ceza Muhakemeleri Kanunu temel bir kanun olarak daha 2005-2006 yıllarında düzenlendi ve bütün bunların içinde devlet sırrı da var, hepsinin içinde var, ayrıca özel yasalarda var; Avukatlık Yasası'nda var, tıpta var, farklı farklı meslek gruplarında var; kendi özel yasalarında tabii bu devlet sırrı değil, meslek sırrı olarak geçen konulardır fakat böyle bir düzenlemeye baktığınız zaman, gerekçesiyle amaçlananı hedeflediğiniz zaman -çok samimi olarak açık söyleyeceğim- Osmanlıda, hanedanda da devlet sırları vardı. Şimdi, bu devlet sırlarının en enteresan yanı neydi biliyor musunuz? Sadrazam, vezirler, padişah, devlet işleri görüşmeleri için sarayda dilsiz, bi zebanları bulundururdu. Dikkat edin, sarayda -"sağır ve dilsiz" olarak geçiyor- bi zebanlar bulunurdu, devletin sırları onlara emanetti.
Şimdi, iktidara sormak istiyorum: Sizin bi zebanlarınız kim olacak? Bi zebanlarınızı kendiniz seçeceksiniz. Belli, bu yasa onu öngörüyor ama böyle bir ihtiyaç yoktu. Toplum "Devletin sırları ayyuka çıktı." diye haykırmıyordu. Vatandaş, emek, meslek örgütleri meydanlara dökülmemişti devlet sırları ihlal oluyor diye. Aksine arkadaşlar, herkes dinleniyor diye kıyamet kopuyordu, tam tersi oluyordu. Anayasa Mahkemesi "Dinleniyoruz." diyordu, Yargıtay "Dinleniyoruz." diyordu, milletvekilleri, bakanlar, hepsi "Dinleniyoruz." diyordu, istihbarat örgütleri "Dinleniyoruz." diyordu. Yani gizliliği kalmamıştı ki zaten devletin de, yargısının da, yürütmesinin de, yasamasının da, bürokrasisinin de, herkes dinleniyor zaten, bir sırrı yok. En sır bildikleriniz de WikiLeaks belgelerinde pat diye çıkıyor karşınıza. Watergate skandalı gibi arka arkaya, gelişen teknolojinin sosyal medya ağında bir anda kendi kasetlerinizi ve videolarınızı buluyorsunuz.
Şimdi, burada "Nereden ihtiyaç icap etti?" diye merakla soruyorum. Hani Avrupa Birliği istedi, müktesebatında var, icap etti bunun için yapılmak isteniyor diye merak ettim, hatta 23'üncü fasılda da sunulmuş: "Devlet sırları kanununu çıkaracağız." Allah, Allah, devletin sırlarının kanunu mu yoktu arkadaşlar? Devletin her tarafı sır, her tarafı sır kanunu. Bakın, size açacağım nasıl olduğunu. Şimdi, Avrupa Birliği müktesebatında yok. Osmanlıda bir çalışma tarzı vardı. Şimdi, bu çalışma tarzıyla bizimkini bir kıyaslamak istiyorum. Şimdi, bu devlet sırrı yetkisini Başbakana vereceğiz. Ya, Başbakana vermediğiniz yetki kalmadı kardeşim. Zaten devlet başkanlığını istiyor. Açıkça deyin ki: "Saltanat?" Bir kanun teklifi verin, kökten rahatlayın; siz de rahatlayın, biz de rahatlayalım. Niye? Kardeşim, padişah olmak istiyor, padişah gibi de yaşamıyor.
Bakın, padişah olmak için size üç tane kriter söyleyeyim: Saray içinde davranış protokolü var padişahların. Başbakanımızın davranış protokolü, Başbakanlığın -veya Cumhurbaşkanı olacak yarın- protokolü yok. Hatta, bizim Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Kuzu onca yumurta yemesine rağmen bir yerde çıkıp "Yeni seçilecek başkanlık sisteminde başkanın çalışma protokolü budur." diye tek laf etmemiş. İlginç olan bir şey.
Mesela, padişahlar ne yapardı? Bu davranış protokolünde bir kere saray olması lazım arkadaşlar, saray; padişahın sarayı, Topkapı Sarayı gibi veya. Şimdi, bu saray işi, sanıyorum -inşallah yakında hallediyor- Atatürk Orman Çiftliğinde "Beyaz Saray" gibi bir saray yapılıyor yani bunun adımı atıldı. Şimdi, orada padişahın günde üç saat ibadet ve Kur'an okuması lazım. Sonra iki saat kitap okuması lazım. Zaten bizim başbakanların, liderlerin en büyük kusuru, okumuyorlar. Hep danışmanları özet koyuyor önlerine. Özet koyunca da yanlış anlaşılıyor.
Altı saat ülke sorunlarını görüşme, halletme. Arkadaşlar, altı saat? Çünkü insan... Burada tabipler var, tabip milletvekilleri var, onlar daha iyi bilir sağlık açısından. Altı saat ülke sorunlarını görüşme, halletme. Bu çok verimli bir saattir.
Dört saat gezme, spor, av. Spor yapacaklar, gezecekler. Bir dere kıyısında gezecekler. O dereleri HES'lerin ne hâle getirdiğini görecekler. Kuşların cıvıltılarının nereye gittiğini, rüzgârın sesini dinleyecekler. O Başbakan yaşadığını anlayacak kendi ülkesinde.
Dokuz saat dinlenecek ve ailesine ayıracak. Bizde tam tersi oluyor. Ailesi Başbakana uyuyor, Meksika'yaysa Meksika'ya gidiyor, Rio de Janerio Rio de Janerio? İnanın bu siyasetin en büyük zararı ev hanesine dokunuyor. Bunun da şeyini söylemiş durumdalar.
Şimdi, bunun içinde bakıyoruz öyle bir gerekçe yazılmış ki inanın otuz sene bu Avrupa Birliği nedir, Temel Haklar Şartı nedir, sözleşme nedir uğraşmasak, bilmesek bize de yutturacaklar o kadar. Sayın İyimaya, yani takdir ediyorum böyle gerekçeleri muhteşem, taslaklarda katkınız var mı yok mu bilmiyorum ama "Avrupa Temel Haklar Şartı'nda belgelere ulaşma özgürlüğü, halkın bilgi alma hakkının güvence altına alınması?" Ne alaka burada? Bilgi alma hakkını yok ediyor devlet sırrı.
Şimdi, her mübarek güvenlikçi memur "Ben devletim." diyecek, devletim babo, devlet, devlet. Ben vurmuşum, devlet için vurmuşum. Ben yapmışım, devlet için yapmışım. Ben çalmışım, devlet için çalmışım. Ben cinayet işlemişim, devlet için işlemişim. Ben yaptıysam vatan için yapmışım. Ben yaptıysam millet için yapmışım. Beni hâkim de denetleyemez, Meclis de denetleyemez. Böyle bir kanun tasarısı.
Arkadaşlar, Allah aşkına Avrupa Birliğine uyum için temel hak ve özgürlükler sözleşmeleri süs biberi olsun diye mi koyduk Anayasa'nın 90'ıncı maddesine? Yani bizim aşiret devletinden farkımız, çağdaş bir hukuk devleti olmanın? Yani "pacta sund servanda" kuralı Sayın İyimaya, "pacta sund servanda" yani ahde vefa yani sözleşmeye saygı yani Meclisin kendi çıkardığı sözleşmelere Meclisin kendisinin saygı göstermesi gerekmiyor mu? Gerekiyor. Niye o zaman böyle enteresan, özel, kişiye özel yasa tasarılarını getirme konusunda gayret gösteriyoruz?
Şimdi, burada, bakıyorum Türk Ceza Kanunu'nda haddinden fazla devlet sırrıyla ilgili uygulama var. Geliyorsunuz -hemen devam ediyorum- devletin sır ve gizlilik kavramlarıyla ilgili süre konusuna: Elli yıl. Bu Mecliste elli yıl? Genç milletvekilleri var, bağışlayın. Elli yıl devlet sırrı olur mu? Adam öldür, yirmi yıl müruruzaman, bilemedin artı on; otuz sene. Cinayet işlemekte otuz sene, gizli tutanaklarda on sene, devlet sırrında elli sene. Niye? Sebep? Kimi koruyorsunuz elli sene kardeşim ya? Böyle koruma olur mu? Kanunlar korur mu cinayetleri? Kanunlar korur mu hırsızlıkları? Kanunlar korur mu bu vatana ihaneti? Kanunlar koruyabilir mi bu ülkenin satılmasını? Kanunlar koruyabilir mi işkenceyi? Kanunlar koruyabilir mi yüz kızartıcı suçları? Kanunlar koruyabilir mi siyasi etik olmayan davranışları, işlenecek suçları? Kanunla bunlar korunmaz arkadaşlar; insan olarak, yüreğiyle korunur, vicdanıyla korunur, toplumun vicdanıyla korunur, kamunun vicdanıyla korunur, inancıyla korunur ve bütün bunların bileşkesi olarak korunur. Eğer o toplum, o kamu vicdanı bunları içinde hissetmemişse, siz yüz bin tane kanun çıkarsanız da Kenan Evren'in 15'inci maddesi gibi bir kanun olur. Bu da Kenan Evren'in geçici 15'inci maddesidir arkadaşlar, size samimi söylüyorum.
Bunun zararlarını göreceksiniz. Niye göreceksiniz? Burada çok açık ifadeler var gizlilikle ilgili. Gizli belge ve bilgiler? Kozmik odaya giriyorsunuz, tamam. Ya Uludere'nin insansız hava araçlarının görüntülerine, istihbaratına Meclis ulaşabildi mi? Bu kanun yok, gelmedi; yok, gelmiyor, kafa tutuyor Meclise "Ben göndermiyorum." diyor, "Gizlidir." diyor. Demedi mi hiç, Meclis İnsan Hakları Komisyonu? Bağışlayın, Başkan buradaydı daha önce. "Gizlidir." dedi. "Özel yetkili mahkemeye ancak hesap veririm, siz kim oluyorsunuz?" demedi mi Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığı?
Bakın arkadaşlar, "kamusal gizlilik" diye bir kural getirdiniz. Hay Allah müstahakınızı versin. Baş örtüsünde de kamusal alan olayı vardı, getirdiniz devlet sırrına da kamusal alanı siz koydunuz. Bu da sizin ayıbınız olsun. Kamusal alan nedir? Bana birisi çıkıp tarif etsin; bir İktidar Parti mensubu, bir bakan çıksın bana kamusal alanı tarif etsin. Okul kamusal alandır. Sayayım mı daha? Park kamusal alandır, cadde kamusal alandır, bulvar kamusal alandır, kıyı şeridi kamusal alandır, plaj kamusal alandır. Sayayım mı? Irmak kıyıları, deniz kenarları, otoparklar, otobüsler, hepsi kamusal alandır. Bunun içinde devletin gizli sırrının ne alakası ve önemi var? Hayatın her tarafına gizliliği sirayet ettirmenin anlamı ne? Gizli gizli bir devlet yönetilebilinir mi? Hani demokrasi şeffaflıktı, açıklıktı, aleniyetti, mahkemeler aleni olacaktı? Neresi bunun? Bu gizlilik beladır arkadaşlar, bela, çıkaranın başına bela olabilir, Robespierre'nin giyotin kanunu gibi.
Bakın, burada, Avrupa Birliği Komisyonunda çok ciddi tartışmalar yaşanmış ve kaygılarını dile getirmişler, demişler ki: "Arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok Türkiye mahkûm oldu. Hep bu cinayetleri 90'lı yıllarda köyü yakıp `devlet sırrıdır' diye yapanlar yaptı. 17.500 faili meçhul cinayeti `devlet sırrıdır' deyip yapanlar yaptı." ve Avrupa mahkemelerinde Türkiye binlerce davadan mahkûm oldu, şimdi o mahkûmiyetleri, o suçları işleyenleri koruyacak bir kanunu getirme gereğini niye duyuyorsunuz? Türkiye bununla kurtulabilir mi?
Şimdi, Avrupa Birliğinde çok ciddi eleştiriler var, çok haklı eleştiriler var. Avrupa Birliğinin istemediği bir yasa bu, gereklilik duymadığı bir yasada bu getirilen eleştirilerden biri devletin sırrını bir şahsa bağlamak -Başbakana bağlamak- çok doğru bir yöntem değil. Her zaman bu Parlamentoda çoğunluk iktidarları olmaz, koalisyonlar da olur, sürekli el değiştirebilir. Sandık bu, sandığın ne yapacağı yarın belli olmaz, bir gün iktidar yaparak birini vezir eder, vatandaştır oyuyla ertesi seçimde de rezil eder. Bunun örneklerini bu ülke yaşamıştır arkadaşlar.
Şimdi, bütün bunların içinden baktığımız zaman, kişiye özel olan bu yasa tasarısının çok ciddi, karanlık nedenleri olduğunu düşünüyorum.
Devlet nedir? Devlet bir örgütlenmedir, hükûmet de onun adına yürütür. Yani hükûmet devlet değildir arkadaşlar. Hükûmetin gizli sırrı ne zamandan beri devletin sırrı olacak? Zaten hükûmete bağlı memurlar devletin memurlarıdır; örneğin, MİT gibi, dışişleri gibi, maliye gibi, savunma gibi. Yani bu alanlarda zaten yeterince gizlilik var. Peki, derin devlet ne olacak, gladio ne olacak, kontrgerilla ne olacak? Devlet içinde sizin "Ay Işığı", "Sarı Işık" bilmem ne dediğiniz bir sürü çete, darbe girişiminin hepsi gizli değil miydi? Ağar'ın "Bin cinayet işledik, bin eylem yaptık devlet adına." dedikleri gizli değil miydi? Bütün bunları göz önüne aldığımız zaman beni bir nokta kaygılandırıyor; acaba Başbakanı öldürmek isteyen devletin içinde, devletin bizatihi içinde, Başbakanın çok yakınında gizli bir güç ve örgütlenme mi var? Bunun için de bu sırra gerek yok arkadaşlar. Bunun için de bu hukuk, bu mevcut yasalar bunu açığa çıkarmaya yeterlidir. Şimdi, eğer devletin içinde Başbakanı öldürmek isteyen bir güç varsa, onu istihbaratıyla koruyabilmesi de mümkün değil, 500 tane korumayla gezmesi de mümkün değil. Ancak ve ancak hukuk işlerse, demokrasi işlerse, yargı işlerse, Meclis işlerse koruma sağlanabilinir.
Başbakan dostunu ve düşmanını artık tanımak zorundadır. Hepsi bana, bütün yetkiler bana? Duçe'nin korporasyon sistemiyle bütün yetkileri merkezileştiren huni planlarından artık vazgeçmek lazım. Diktatörlükler dönemi kapandı, Latin Amerika'da bitti, Türkiye'de de bitmiştir.
Dikkatle izlendi zaman "Devlet sırrı mevzuatı da yok." deniliyor ya, o zaman nedir yasalarda geçen devlet sırrı? Susurluk Meclis Araştırması Komisyonuna burada kaç tane paşa geldi, devlet sırrıdır diye size ifade vermeyip geçen? Peki, o paşalar şimdi Ergenekon, Silivri davasında tutuklanmadı mı? Demek ki bir boşluk yok, yasa çalışıyor. O zaman niye buna ihtiyaç duyuluyor?
Arkadaşlar, devlet sırrını Meclisin denetiminden alacaksınız, Sayıştayın denetiminden alacaksınız, harcamasını alacaksınız, icraatını alacaksınız ve sonra -Başbakan elbette ki her şeyin başında olmayacak- bir bürokrata, bir müsteşara teslim edeceksiniz. Bu Meclisin vicdanının el vermemesi lazım buna, yanlıştır bu.
Şimdi, Hopa'daki gazı sıkanlar, ordudan yapılan ihraçlar -YAŞ'lar dâhil- ölüm listeleri devlet sırrıdır, JİTEM'dir, kayıp silahtır, asit kuyularıdır. MİT'in içindedir, Adaletin, Maliyenin, Dışişlerinin, Savunmanın, ihalelerin, büyük ekonomik çalışmaların, cumhuriyet tarihî boyunca Nazım'ın, Sabahattin Ali'nin, Şeyh Said'in, Saidi Nursi'nin, bütün bunların istiklal mahkemesi tutanaklarının -ki açıklanmayan- insansız hava araçlarının, patriot'ların, kozmik odaların, NATO'nun, IMF'nin, enerji ihalelerinin, TOKİ'nin, yabancı mülk satışının, muhalefeti ezmenin? Ayışığı, Sarıkız, Kafes, Balyoz, illegal örgütlenme, KCK soruşturması, ÖEM falan filan, 1 Mayısa kadar? Size hangisini anlatayım, hangisinin neresinden anlatayım? Bu yasanın tutulur yanı yok.
Yok, arkadaşlar, size Temel'in fıkrasını anlatayım en iyisi: Temel, kafaya koymuş, Amerika'ya gitmiş. İngilizce de bilmiyor, aç kalmış, perişan olmuş, yatacak yer yok, iş de yok. "Ne yapayım?" demiş, aklına gelmiş, "En iyisi hapishaneye gireyim, orada hem yatarım hem karnımı doyururum." demiş. Sonra ABD'de uyulması gereken kurallar kitabını almış, madde 1: Başkana hakaret altı ay? O da Başkanın evinin önüne gidip bağırmaya başlamış, "Lan, bilmem ne Başkan, aptal Başkan?" 2 memur gelmiş, yakalamışlar, mahkemeye getirmişler ve hâkim kararını vermiş: On beş sene altı ay. Temel şaşırmış, "Bu, altı aydı, ne oldu on beş sene fazlası?" Temel'e yargıç demiş ki: "Amerika devlet sırrını toplum içinde açıkladığın için on beş sene fazladan."
Bu hâle düşürmeyin bu memleketi arkadaşlar. Ciddi söylüyorum, bu çok gereksiz bir yasadır, bize yakışmaz, biz ret oyu vereceğiz grubumuz adına ama Temel'in fıkrasını bir daha düşünün.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.