| Konu: | DEVLET SIRRI KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 123 |
| Tarih: | 21.06.2012 |
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum.
287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı üzerinde grupları adına değerli arkadaşlarımız konuşmalarını yaptılar, bir değerli arkadaşımız da şahsı adına konuşma yaptı. Ben, konuşma yapan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Eleştirileri ve görüşleri sebebiyle kendileri kanun tasarısıyla ilgili düşüncelerini açıklamış oldular, buna da ayrıca teşekkür ediyorum.
Görüştüğümüz kanun tasarısı geçen dönem de, bu dönemde de önemini korumaktadır çünkü mevzuatımızda pek çok yerde "devlet sırrı" kavramı geçmekte ancak bu kavram sebebiyle bir şeffaflık sağlanamamakta ve tarif ve unsurları açıklanamamaktadır. Dolayısıyla, bir ihtiyaçtan doğan bu tasarı önümüze getirilmiş bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, günümüzün demokratik hukuk devleti kriterlerinden birisi şeffaf devlet ilkesidir. Bu ilke, vatandaşın devlet faaliyetleri konusunda bilgi edinme hakkını da içermektedir. Bilgiye erişme özgürlüğü, modern demokrasilerde saydamlığın ve katılımcılığın önemli ve hatta zorunlu bir vasıtası olarak kabul edilmektedir.
Devlet yönetiminde uzun süre egemen olan gizliliğin yerini, modern demokrasiler açıklığa bırakmıştır. Toplumsal denetim ve katılımın artırılması bakımından kamu alanındaki "sır" kavramının yeni ve çağdaş bir anlayışla ele alınmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün gereklerinden olan bilgi edinme hakkı halkın denetimine açıklığı, şeffaflığı sağlama işlevlerinin yanı sıra halkın devlete karşı duyduğu kamu güvenini daha yüksek düzeylere çıkarmada önemli bir rol oynamaktadır. Kullanılan bu hak sayesinde hem halkın devleti denetimi kolaylaşmakta hem de devletin demokratik karakteri güçlenmektedir.
Bildiğiniz gibi 1982 Anayasası'nın 26'ncı maddesinin ikinci fıkrasında, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin hangi amaçlar için sınırlandırılabileceği belirtilirken, amaçlardan birisi de "Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması" olarak gösterilerek devlet sırlarından söz edilmiştir. Yine, basın hürriyetinin düzenlendiği Anayasa'mızın 28'inci maddesinin beşinci fıkrasında, devlete ait gizli belgelere ilişkin her türlü haber veya yazı yazanların, bastıran ve basanların, bunları başkalarına verenlerin, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu tutulacakları açıklanmıştır. 9 Ekim 2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda yaşadığı uyum sürecinin önemli bir adımı niteliğinde olup bu kanunda bilgi edinme hakkının sınırlarından birisi devlet sırrı olarak benimsenmiştir.
"Devlet sırrı ve gizliliği" kavramları kolayca tanımlanabilecek kavramlar olmadığı için, gereksiz yere genişletildiği takdirde bilgi edinme hakkının sınırları daralacağından, bu kanunun amacına ulaşması mevzuatımızda dağınık ve yetersiz şekilde düzenlenmiş "devlet sırrı" kavramına netlik kazandırılmasına bağlıdır.
Anayasa'yla çeşitli kanun ve düzenleyici işlemlerde devlet sırrı ve gizliliğiyle ilgili hükümler yer almakla birlikte, bu hükümlerde "devlet sırrı" ve gizli kalması gereken bilgi" kavramlarının açıkça tanımlanmadığı, belirlenme usul ve esaslarının saptanmadığı ve bunun sonucu olarak yönetimin takdir yetkisini yerinde kullanmaması sonucu, kamu alanındaki en basit bilgilerin dahi sır olarak kabul edilebildiğini görmekteyiz. "Devlet sırrı" kavramının tanımlanmasına ve hangi bilgi ve belgelerin hangi usullere göre ve hangi makamlarca gizli belge veya devlet sırrı kategorisine sokulacağının belirlenmesine ilişkin ihtiyaç ve devlet sırları ve gizliliğiyle ilgili olarak mevzuatımızda yetersiz düzenlemeler, konunun esaslarının bugün olduğu gibi bir özel yasada ayrıntısıyla düzenlenmesini gerekli kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, devletin güvenliği, millî varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatlerini koruması toplum için önem taşımaktadır. Sözü edilen kavram ve menfaatler devlete ait bazı bilgi ve belgelerin gizli kalmasını gerektirir. Devletin meşru hakları ve demokratik kurumların korunması göz ardı edilmezken, vatandaşın bilgi edinme hakkı da gereksiz yere kısıtlanmamalıdır.
Tasarıda devlet sırrının yetkisiz kişilerce öğrenilmesi devletin uluslararası ilişkilerine veya millî güvenliğine zarar verebilecek mahiyetteki gizli belge, bilgi veya kayıtlar şeklinde tanımı yapılarak devlet sırrının hukuk devleti ilkesine ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Tasarıyla hangi bilgi, belge veya kaydın devlet sırrı niteliğinde olup olmadığına karar vermek üzere Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu oluşturulmuş; bir bilgi, belge veya kaydın devlet sırrı olarak koruma altına alınması usulüne ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Tasarı ile bilimsel bir buluş millî güvenlik açısından önem arz eden bir mahiyet taşıması hâlinde devlet sırrı olarak koruma altına alınabilecektir. Devlet sırrı olarak koruma altına alınan bir bilgi veya kaydın bu özelliğini kaybederek devlet sırrı kapsamından çıkarılma usulü düzenlenerek mahkemeler tarafından devlet sırrı kapsamındaki bilgi, belge veya kaydın talep edilmesi hâlinde kurul tarafından gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebileceği ancak mahkemelere verilmeyen bu bilgi, belge veya kayıtların davada ilgili aleyhine sonuç doğurmayacağı hususu da düzenlenmiştir.
Tasarının önemli düzenlemelerinden birisi de, devlet sırlarının tabi olacağı süredir. Şeffaflığın sağlanması ve gizlilik kültürünün sona erdirilmesi mülahazasının bir tezahürü olarak bir bilginin Kurul kararının verildiği tarihten itibaren elli yıl geçtikten sonra devlet sırrı olarak korunamayacağına dair hüküm bulunmaktadır. Bu süre sona ermeden önce de Kurul tarafından bir bilginin devlet sırrı niteliğini kaybettiği kanaatine varıldığında, bu özelliğine son verilerek devlet sırrı kapsamından çıkarılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sunduğum bilgilere ilaveten devlet sırrı kavramının mevzuatımızda pek çok yerde yazılı olduğunu esasen bilmekle birlikte hatırlatmak istiyorum.
Tasarımıza aldığımız devlet sırrının tarifi konusu hâlen meriyette bulunan Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 47'nci maddesinden neredeyse aynen alınmıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 47'nci maddesi "Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz." Bu birinci cümle kaldırılmaktadır. Tarif olarak da "Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır." denilmiştir ve bizim getirdiğimiz tasarıda 47'nci maddenin birinci cümlesi kaldırılmış bulunmaktadır.
Baktığımız zaman 657 sayılı Kanun'da, Devlet Memurları Kanunu'nda devlet sırrı kavramı bulunmaktadır. Esasen Anayasa'mızın 26'ncı maddesinde başlayarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Göreve ilişkin sırrın açıklanması" başlıklı 258'inci maddesinde, aynı kanunun "Millete ve devlete karşı suçlar ve son hükümler başlıklı" dördüncü kısmının yedinci bölümünde devlet sırlarına karşı suçların da düzenlendiği bilinmektedir. 326'ncı madde "Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri", 327'nci madde "Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme suçunu", 329'uncu madde "Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye beş yıldan on yıla kadar hapis cezası vermeyi", 330'uncu madde "Gizli kalması gereken bilgileri açıklama", 334'üncü madde "Yasaklanan bilgileri temin", 336'ncı madde "Yasaklanan bilgileri açıklama", 330 ve de diğerlerinde devam ediyor. Aynı şekilde 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun devlet sırrına ilişkin bilgi veya belgeleri düzenleyen 16'ncı maddesinde açıklanması hâlinde devletin emniyetine, dış ilişkilerine, millî savunmasına niteliği itibarıyla zarar verebilecek hususların devlet sırrı olarak kabul edilmesi öngörülmüş bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün kapalı oturumları düzenleyen 70'nci maddesinde "Kapalı oturum sırasındaki görüşmeler hakkında, kapalı oturumda bulunanlar ve bulunma hakkına sahip olanlar tarafından hiçbir açıklama yapılamaz. Bunlar Devlet sırrı olarak saklanır." hükmü de yer almaktadır.
Devlet sırrına örnek vereceğimiz ülkeler var. "İngiltere'de `devlet sırrı' kavramı 1911 tarihli Official Secrets Act ile düzenlenmiş." deniyor. Aynı zamanda Belçika'da hüküm var, Bulgaristan'da, Yunanistan Anayasası'nda; İtalya'da 241 sayılı Kanun'da var, 801 sayılı Kanun'da bize benzer düzenlemeler var; Fransa'da idari dokümanlara erişim hakkında kanunda bu hususlar var ve diğer ülkelerde de var.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'muzda da 88'inci maddede "Teslim Olunmayacak Vesikalar" içerisinde yine aynı hususlar yer alıyor. Aynı Kanun'un 49'uncu maddesinde de devlet memurlarının memuriyetten çekildikten sonra bile, saklamakla mükellef oldukları vakıalar hakkında sırrın ait olduğu makam amirinin izni olmaksızın şahit sıfatıyla dinlenemeyecekleri de öngörülmüş bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımın konuşmalarından ve daha evvel Komisyonda da cereyan eden toplantı hakkında edindiğim bilgilerden, özellikle muhalefet şerhinde bulunan arkadaşlarımızın konuşmalarından birkaç soruya cevap vermek istiyorum. Belki bunları sorular kısmında da tekrarlayabilirsiniz ancak özellikle bu konuşmam içerisinde? Biraz önce konuşan Arkadaşımın da ifade ettiği gibi -belki de pek çok arkadaşımızın müştereken ifade etmek istediği husus- Başbakanımızın Başkanlığında adalet, dışişleri, içişleri ve millî savunma bakanlarından oluşan kurula bir yetki veriliyor. Bu, kurulun devlet sırlarının belirlenmesi konusunda karar verme yetkisidir. Bir bilgi ve belgenin devlet sırrı olup olmadığı konusunda karar siyasi iktidarın hâkim olduğu bir kurula bırakılıyor, Kurul bu noktada "Şu bilgiler devlet sırrıdır." dediğinde "Bunları açıklamak suç olacak, yani suçta fiili belirleme yetkisini idareye veriyoruz." deniyor, iddia bu.
Değerli arkadaşlar, gerçekten bir devlet sırrının belirlenmesi konusunda bir kurula ihtiyaç var ve eğer kuvvetler ayrılığı noktasından bu konuya bakmamız gerekirse, bir bilgi veya belgenin devlet sırrı olup olmayacağının belirlenmesi yetkisi, hiç şüphesiz, yürütmenin yetkisindedir. Bu yetkinin yasama veya yargı erkine verilmesi, bu erklerin yetkileri noktasında mümkün görünmemektedir çünkü yasamanın temel görevi kanun yapmakken yargının temel görevi de çıkan uyuşmazlıkları çözmektir. Mevcut uygulamada, bilgi ve belgelere "devlet sırrı" niteliği yürütme organı tarafından verilmektedir. Ancak bu nitelendirmeyi kimin yapacağı konusunda bir açıklık olmadığından, her kamu kurum ve kuruluşu kendi takdiriyle bu nitelendirmeyi yapabilmektedir. Bu nitelendirme çoğu zaman keyfî olarak kullanılmakta ve bunun sonucunda her şeyin devlet sırrı olduğu bir yapı karşımıza çıkmaktadır. Elimizdeki belgelerden görülüyor ki geçmişten bu yana kabul edilen mevzuat içerisinde bir belgeyi hazırlayan memur dahi ona gizlilik niteliğini verebilmektedir. Her kamu kurumunun ve kuruluşunun bilgi ve belgelere devlet sırrı niteliği vermesinin önüne geçebilmek amacıyla bu yetki -devlet sırları konusuyla- Başbakan Başkanlığında, Adalet, İçişleri, Dışişleri ve Millî Savunma Bakanlarından oluşan kurula verilmiştir. Bu şekilde, devlet sırları konusunda keyfiliğin önüne geçilmesi ve bu konuda standart sağlanması amaçlanmaktadır. Öte yandan, bir bilgi, belge veya kaydın "devlet sırrı" olarak nitelendirilmesi konusunda bir uyuşmazlık çıkması durumunda, Anayasa'nın 125'inci maddesindeki amir hüküm uyarınca idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık olduğundan, bu sorun yargı mercileri tarafından çözülebilecektir.
Yine, bazı arkadaşlarımız " "Devlet Sırrı Kurulu iktidarın bazı sırlarını mı örtecek? Bu amaçla mı bu beşli kurula verildi?" demektedir. Böyle bir kurul meydana getirilmesinin temel gerekçesini biraz önce açıkladım. Tasarımızın 3'üncü maddesinde tanımı yapılan "devlet sırrı" kavramı bugüne kadar muğlak olarak geldi. Tasarıda sadece devlet sırrı tanımına yer verilerek, böyle bir kurul kurulmaması durumunda, tasarı, şeffaflığın sağlanması bakımından kendinden beklenen amaçları gerçekleştiremeyecektir. Çünkü çok genel ifadeler içeren devlet sırrı tanımı, uygulamada, kamu kurum ve kuruluşlarının her türlü belgeyi devlet sırrı olarak kabul edebilmesine imkân sağlayacak niteliktedir. Bundan dolayı, tasarıda sadece devlet sırlarının tanımlanmasıyla yetinilmemiş, nelerin devlet sırrı olduğunu belirleme yetkisi de "sır" kavramıyla doğrudan bağlantılı olan bakanlıkların en yüksek düzeydeki bürokratlarına verilmiştir. Böylece, devlet sırrının belirlenmesi noktasında hem keyfîlik önlenecek hem de bu konuda bir standart sağlanmış olacaktır. Öte yandan, söz konusu Kurul idari nitelikte bir yapı olduğundan, her türlü işlem ve eyleminin yargı denetiminde olduğu konusunda da bir tereddüt bulunmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu ve buna benzer soruları karşılayacak hükümlerin tasarımızda yer aldığını ifade etmek istiyorum. Bu konuda, esasen, maddelere geçildiğinde de, arkadaşlarımızın önergeleri bulunduğu takdirde bunları ayrıca değerlendireceğiz.
Bir iki dakika içerisinde de biraz önceki kanun tasarısı görüşülürken şahit olduğum bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biraz önceki konuşmalar, maalesef, son oylamalar sırasında tartışmaya, hatta kavgaya dönüştü. Ben son on maddeyi veya on iki maddeyi takip ettim, arkadaşlarımızın her konuda önerge verdiklerini biliyorum. Hatta bu önergelerden dört tanesinin, sadece bir kelimenin yer değiştirilmek suretiyle dört defa ayrıca verildiğini biliyorum. Her on dakikada bir yoklama yapıldığına da hepimiz şahit olduk. İç Tüzük'ün verdiği hükümler serbestlikle kullanılabilmeli. Bunu siz kullanırken "Evet, bu benim hakkımdır, ben bunu mutlaka kullanacağım." diyorsanız, bunu eleştirmek isteyen arkadaşlarımız da "Bir hakkın suistimalini kanun da himaye etmez." diyebilir. Dolayısıyla, hakların yerinde ve yeterli bir şekilde kullanılması gerekir. Ancak her oylamada da arkadaşlarımızın ekseriyetinin burada olduğu ortaya çıkmış oldu yani iktidar grubunun 200'e yaklaşan üye sayısıyla toplantı yeter sayısını burada hazır ettiğini görüyoruz. Buna rağmen, muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarım her defasında devamsızlığı, burada bulunmaları gerektiğini söylüyorlar. Bunun karşılığında şunu söylemek mümkün: Eğer bu kanun çok tehlikeli, çok yanlış, Türkiye'de büyük yanlışlıklara sebebiyet verecek bir nitelikte ise sizin de tam kadroyla bu kanuna karşı çıkmanız gerekebilir. Onun için, bir partide 20 kişiyi burada her zaman hazır tutarak Parlamentoyu bloke etmek durumundan vazgeçilmiş olması lazım. Diğer partilerimizden de oylama yapıldığı zaman 30 veya 40 yerine çok daha fazla sayıda muhalefet milletvekilinin hazır bulunması lazım ama "Bu iş böyle gidiyor." derseniz birbirimizi eleştirecek noktada değiliz.
OKTAY VURAL (İzmir) - O zaman, bu kanun çok önemliyse iktidar partisi grubundan da 30 kişi var ancak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Şu anda 30 kişi var, davet ettiğiniz zaman içeriye 200 kişi girecek.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sizi dinlemiyorlar demek ki, önemli bir konuşma değil o zaman.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - 10 defa yoklama yapıldı, bunu 10 defasında da gördük.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Bu yasayı dinleme gereğini bile duymuyorlar Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yani siz burada muhalefet partisi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Tamam, haklısınız.
OKTAY VURAL (İzmir) - ?milletvekillerinin ne kadar olacağını takdir edecek konumda değilsiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Efendim, ben takdir etmiyorum, ben vakıayı söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - İç Tüzük ve Anayasa'ya göre ne kadar olması gerekiyorsa o kadar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Çok iyi biliyorsunuz, yıllarca Grup Başkan Vekilliği yaptınız. Ben de onu söylüyorum?
OKTAY VURAL (İzmir) - Söylüyorsanız, çok önemli?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ?yani "İçeride şu kadar insan olmalıdır." derseniz önce kendinize de bakmanız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Kendinize bakacaksınız önce.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Tamam, teşekkür ediyorum. Ben kendime bakıyorum zaten.
OKTAY VURAL (İzmir) - Kendinize bakıyorsunuz, gözünüzün önünü görmüyorsunuz. Terörde hangi noktaya geldiğinizi görmek için bile gözlük lazım size.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bütün bunlara rağmen bu Parlamentoda iktidar Parlamentoyu çalıştırmak mecburiyetindedir, bunun için hazır bulunur, önergelere karşı durur, sözünü söyler, tavrını, davranışlarını belirler?
OKTAY VURAL (İzmir) - Çok kalabalıklardı yani değil mi, bir de silahları da vardı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ?ama hiçbir zaman bir milletvekili de kürsüye çıkıp beğenmediği bu gelişmeler karşısında milletvekillerine hitaben "Yazıklar olsun!" diyemez. Bunu derse yanlış yapar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama "Yazıklar olsun!" deme hakkına sahip değilsiniz. Anayasa'nın 83'üncü maddesi diyor ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri çalışmalar sırasındaki oy ve sözlerinden sorumlu değildir." Sorumsuzluğu esas almış bir Anayasa maddesi varken "Ben senin el kaldırmana, `evet' demene, `hayır' demene, sana `Yazıklar olsun.' diye hitap ediyorum." demek bir milletvekilinin hakkı değil.
LEVENT GÖK (Ankara) - Orada bir sürü küfür yiyeceğiz, öyle mi Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Lütfen? Lütfen? Nasıl konuşulacağını İç Tüzük gösteriyor. Temiz bir dille konuşacaksın, eleştirini yapacaksın, Anayasa Mahkemesine gidersen gideceksin veya eleştirilerine devam edeceksin.
LEVENT GÖK (Ankara) - Siz ne söylendiğinin farkında mısınız oradan? Ağza alınmayacak küfürler ediyor arkadaşlarınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Başkan, tartışmaya yol açmak niyetiyle söylemedim. İktidar grubu kanun tasarısını çıkarmak istiyorsa oylamalarda mevcudunu sağlayacak ama 20 kişiyle, 10 kişiyle, 1 kişiyle, 3 kişiyle Meclisi bloke etmek bizim tarihimizde çok fazla görülmedi.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz çok iyi yaptınız.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sizin tarihinizde var zaten. Senin savunduğun adil düzende var bu zaten.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hele hele milletvekillerine "Yazıklar olsun!" demek de hiçbir milletvekilinin aklına gelmedi, ağzından çıkmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sizi kınıyorum. Hiçbir milletvekiline "Yazıklar olsun!" diyemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.