GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/236, 237, 238, 239) NO.LU ÜLKEMİZDE DEMOKRASİYE MÜDAHALE EDEN TÜM DARBE VE MUHTIRALAR İLE DEMOKRASİYİ İŞLEVSİZ KILAN DİĞER BÜTÜN GİRİŞİM VE SÜREÇLERİN TÜM BOYUTLARI İLE ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMESİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:93
Tarih:11.04.2012

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; ülkemizde darbeler ve muhtıraların hukuki, ekonomik, siyasi ve toplumsal olarak meydana getirdiği yıkıcı etkileri belirlemek ve önlemler almak amacıyla verilmiş ortak önerge lehinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana ülkemizde demokratikleşme sürecini kesintiye uğratan birçok antidemokratik uygulama olmuştur. Baskı kurarak, zor kullanarak ya da başka hukuk dışı yollarla millet iradesine dayalı hükûmetleri devirmek isteyenler çeşitli darbe girişimlerinde bulunmuş, bu darbeler demokrasimizin tarihine kara birer leke olarak geçmiştir.

Üzücü olan ise, bir kısım siyasilerin, sivil toplum örgütlerinin, basının, iş dünyasının ve maalesef, üniversite hocalarının bu antidemokratik süreçlere açık ya da örtülü biçimde destek vermesidir.

Değerli milletvekilleri, darbe ya da muhtıra, silahlı olarak cebir veya şiddet yoluyla veya silahların gücüne dayanarak baskı ve sindirme yoluyla millî iradeye yönelmiş hukuk dışı saldırılardır. Siyasi hayatımızda 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 tarihlerinde demokrasiye bu türden hukuk dışı müdahaleler yapılmış, hükûmetler cebir veya şiddet ya da baskı kullanılmak suretiyle görevlerinden uzaklaştırılmış, millî iradenin tecelligâhı olan yüce Parlamento lağvedilmiş, yüz binlerce vatandaşımız mağdur edilmiştir. Keza bu ülkede başbakan ve bakan konumundaki devlet adamları yapılan göstermelik yargılamalarla hukuksuz biçimde idam edilmiş, hafızalardan silinmeyen büyük acılar yaşanmıştır. Darbe süreçlerinde yasama, yürütme ve Cumhurbaşkanlığı yetkileri gasbedilmiş, darbeciler tarafından bu yetkiler kullanılmış, yargı da darbecilerin iradesine uygun hareket edecek şekilde kontrol altına alınmış ve dizayn edilmiştir. En son 27 Nisan 2007 tarihinde, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, bir kısım vesilelerle kamuoyunda "e-muhtıra" olarak adlandırılan bir bildiriyle millî iradenin işbaşına getirdiği Hükûmete karşı antidemokratik bir müdahale teşebbüsünde bulunulmuş ise de sivil otoritenin dirayetli ve kararlı duruşu sayesinde bu talihsiz girişim akim kalmıştır.

Darbe sonrası sistem militarist bakış açısıyla yeniden dizayn edilmiş, antidemokratik rejimin genetik kodları vesayetçi bir anlayışla yeniden yazılmıştır. Darbe sonrası üretilen hukuk metinlerinde millî iradenin tercihlerine ve siyasi partilere karşı aşırı bir güvensizlik ve şüpheli yaklaşım da açıkça görülmektedir.

Darbecilerin yaptıkları ilk işlerden birisi de kendi yaptıkları gayrihukuki işlere meşruiyet oluşturacak bir kısım kılıflar bulmak olmuş, maalesef anlı şanlı hukuk profesörleri de hukuku ayaklar altına alarak bu sürece katkı vermişlerdir. 27 Mayıs darbesinden sonra darbecilerin bir anayasa hazırlama hususunda görev verdiği Ordinaryüs Profesör Sıddık Sami Onar ve ekibinde bulunan İsmet Giritli, Nail Kubalı gibi bir kısım profesörün hemen 28 Mayıs günü hazırladıkları komisyon raporunda şu ifadelere yer verilmiştir: "Hükûmet ihtiras ve şahsi nüfuz aleti hâlindeydi. Büyük Millet Meclisi de siyasi iktidar tarafından şahıs ve zümre menfaatine hizmet eden bir parti grubu hâline getirilmiş olmak suretiyle fiilen münfesih hâle gelmişti."

Yine darbeciler, darbe sonrası kendilerini güvence altına alacak antidemokratik hükümleri de Anayasa ve yasalara yerleştirmişlerdir. Örneğin Anayasa'nın geçici 4'üncü maddesinde, bu dönemde çıkarılan hiçbir yasanın aleyhine mahkemeye gidilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa nizamını, millî güvenlik ve huzuru bozan fiiller hakkında çıkarılan 38 sayılı Kanun'la da 27 Mayıs rejimi aleyhinde konuşmak beş yıla kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılması gereken bir suç hâline getirilmiştir. Yine Siyasi Partiler Kanunu'nun 102 ve 104'üncü maddelerinde, siyasi partilerin 27 Mayıs rejimi aleyhine en ufak bir eleştiri yapması dahi yasaklanmıştır. Bu maddelere göre, 27 Mayıs 1960 devrimini yapılması gerekli olmayan veya haksız veya gayrimeşru bir hareket olarak göstermek amacını siyasi partilerin gütmesi mümkün değildir. 27 Mayıs 60 devriminin amacına ulaşamadığını veyahut bu devrimin belli siyasi parti veya partiler lehine yapıldığını ileri sürmek de yasaklanmıştır.

1982 Anayasasındaki benzer hükümlerden geçici 15'inci madde en son 2010 halk oylamasında yüce milletimizin iradesiyle ortadan kaldırılmış ve bugün, bu darbeciler yargı önünde hesap vermeye başlamışlardır. Mevcut Siyasi Partiler Kanunu'muzda da keza 12 Eylül harekâtına karşı tutumların eleştirilmesi yasaklanmıştır.

Değerli milletvekilleri, her darbe, görüldüğü üzere, kendi hukuksuzluğunu beraberinde getirmiş, olağanüstü yargılamalar için hukuksuz biçimde olağanüstü mahkemeler kurulmuştur. Örneğin, 60 darbesiyle 147 üniversite hocası kanun dışı yollarla üniversiteden uzaklaştırılmış, 7 bine yakın subay ve general emekli edilmiş, 520'ye yakın hâkim ve savcının görevlerine son verilmiştir.

12 Mart Muhtırası'nda da her ne kadar Parlamento feshedilmemiş ise de bu muhtıranın muhatabı olan kişiler tarafından teknokrat bir hükûmet arzulanmış ve maalesef bu gerçekleştirilmiştir. 12 Mart Muhtırası sonucu Anayasa'da yapılan değişikliklerle temel hak ve özgürlükler önemli ölçüde daraltılmış, askerî yargı sivil yargının aleyhine olacak şekilde genişletilmiştir.

12 Eylülde -Kenan Evren'in ifadesiyle- Türk Silahlı Kuvvetleri kendi İç Hizmet Yasası hükümlerine göre üstlendiği Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve kollama görevinin gereği olarak devlet yönetimine el koymuş, bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiş, Meclis ve hükûmet feshedilmiş, partilerin faaliyetleri durdurulmuş, DİSK, MİSK ve bağlı bütün sendikalar ve bütün dernekler kapatılmış, antidemokratik uygulamalar maalesef bu dönemde de görülmüştür. Darbe sonrası yapılan ilk beyan, Anayasa, Seçim ve Siyasi Partiler kanunlarının değiştirilmesi olmuştur ve sistem buna göre dizayn edilmiştir.

28 Şubatta da maalesef bir kısım gerekçelerle meşru iktidara karşı bir muhtıra verilmiştir. Burada, bir bilim adamının ifadesiyle, paralel başbakan ve paralel meclis oluşturma çabası oluşmuş, inanç özgürlüğünü azami ölçüde kısıtlamaya yönelik bir kısım kararlar alınmıştır.

En son "27 Nisan Bildirisi" olarak adlandırılan bildiriyle demokratik, meşru hükûmete karşı etkileme girişimi yapılmış ise de sivil otoritenin kararlı ve dik duruşuyla bu girişim önlenmiştir ve bu açıklama 29 Ağustos 2011 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı sitesinden kaldırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, özgürlükçü, demokratik rejimlerde esas olan irade milletin iradesidir. Bu rejimlerde iktidarlar, millî iradenin tezahür ettiği hür ve serbest seçimler yoluyla göreve gelir, iktidarın görevde kalması veya görevden ayrılması da ancak demokrasinin kurum ve kuralları çerçevesinde mümkün olur. Bunun dışında bir yolu benimsemek demokratik sistemlerde asla kabul edilemeyecek bir yaklaşımdır.

Darbeler ve muhtıralar, sebebi ve amacı ne olursa olsun sonucu itibarıyla demokrasiye, ülkeye ve millete çok ağır bedeller ödeten ve açıkça suç teşkil eden eylemlerdir. Darbeler, esasen ülkede demokrasinin, siyasi kültürün, geleneklerin yerleşmesine ve gelişmesine de bir darbe vurmuştur. Darbelerin içinde bulunan önemli aktörlerin sonraki yıllarda yayımlanan anılarında da görüldüğü üzere, darbelerin çözüm olmadığı, ülkeyi onlarca yıl geriye götürdüğü de itiraf edilmiştir. AK PARTİ, demokratikleşme, sivilleşme, insan hakları ve hukuk devletinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesi adına önemli yasal ve anayasal reformlara, muhalefetimizin de önemli katkılarıyla imza atmış ve darbe süreçlerinin izlerini silmek için büyük gayret sarf etmiştir.

Değerli milletvekilleri, darbelerin ve muhtıraların ülkemizde yol açtığı ekonomik, sosyal, hukuki ve siyasi tahribatın günümüze de yansıyan görünür ve görünmez etkileri ile toplum ve bireyler üzerinde meydana getirdiği maddi ve manevi zararların ve hak ihlallerinin kapsamlı biçimde araştırılarak alınması gerekli tedbirlerin tespiti bakımından bir Meclis araştırma komisyonu kurulması amacıyla verilen bu önergenin, Şafak Türküsü'nün şairi Nevzat Çelik'in "Kaç zamandır yüzüm tıraşlı/Gözlerim şafak bekledim/Uzarken ellerim kulağım kirişte/Ölümü özledim anne." dizelerine yansıdığı gibi Sağmalcılar, Ulucanlar, Metris, Mamak, Diyarbakır işkencehanelerinde yaşanan insanlık dışı uygulamalarla ölümü özler hâle getirilen binlerce insanımızın acılarını bir nebze olsun hafifletecek adımların atılmasına ve bin yıl süreceği iddia edilen antidemokratik uygulamalar yerine binlerce yıl yaşayacak özgürlükçü, demokratik bir hukuk düzeninin Türkiye'de temellerinin sağlamlaştırılmasına vesile olmak dileğiyle yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kubat.