| Konu: | SAĞLIK BAKANLIĞI VE BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 131 |
| Tarih: | 03.07.2012 |
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Özgür iradesine ipotek konulmamış tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, gecenin şu saatinde -ikiye yirmi kala- ve sağlıksız koşullarda sağlığı konuşuyoruz. Gerçekten dikkate değer bir durum ama bunu defalarca söylediğimiz hâlde, hekim olarak uyarılarımızı yaptığımız hâlde bir netice alamadık. Sanıyorum yedi saat kadar sürecek olan, sürmesi beklenen bir tartışmaya başlıyoruz.
Değerli milletvekilleri, hatırlarsanız sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarını araştırmak ve bunlara bir çözüm üretmek üzere bir komisyon kurulmasını istemiştik. Bu komisyonun kurulmasının gerekçesinde şiddet olaylarının önemli ölçüde AKP'nin sağlık politikalarına bağlı olduğunu ifade etmiştik. Önce bu isteğimizi reddetmiştiniz, sonra bir arkadaşımız öldürülünce kabul etmek zorunda kaldınız. Kabul ettiniz ancak komisyona bir türlü üye vermemiştiniz. Tam iki ay süründü bu iş, tam iki ay sürüncemede bıraktınız ve tam Meclis tatile girerken üyelerinizi bildirdiniz. O zaman neden böyle davrandığınızı bir türlü anlayamamıştım yani ne oldu, AKP "evet" dedi, tamam ama niye vermiyor, bir kavga mı var, niye, insanlar bu komisyonda çalışmak mı istemiyor, bir türlü anlayamamıştım ama bu kanun tasarısı gündeme gelince neden olduğunu biraz anlar gibi oldum. Âdeta yangından mal kaçırır gibi bir hamle daha yapıp, bu tehlikeli, her tarafı ticaret kokan yasayı kanunlaştırıp daha sonra şiddet komisyonu kurmak istediğinizi net bir şekilde anladık. Çünkü bu tasarının da şiddeti körükleyeceğini fark etmiştiniz ve komisyon çalışmalarına başlamadan önce bu kanunu da çıkarmak istediniz. Bunu kimsenin fark etmediğini zannediyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Bunu herkes fark ediyor, kimseyi artık kandıramıyorsunuz.
Şimdi gelelim bu kanun tasarısına. Yaklaşık sekiz ay kadar önce AKP'li milletvekilleri dâhil olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun yapma hakkı gasbedilerek, üstelik de beceriksizce hazırlanmış olan 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yi şurada bu gece yarısı düzeltmeye çalışacaksınız.
Arkadaşlar, hepiniz bilirsiniz ki kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi olağan dışı zamanlar için, olağanüstü durumlar için verilmiş bir yetkidir ve yine Anayasa'ya göre, kanun hükmünde kararname çıkardıysanız ilk fırsatta bunu Meclise getirmek zorundasınız. Şimdi dönüp bakıyorum: On yıllık iktidarınızda, üstelik tek başınıza, hiçbir koalisyon yok, böyle dikensiz gül bahçesi gibi bir iktidarda Sağlık Bakanlığının teşkilat yasasını adam gibi çıkaramadınız. Sonra çıkıp keyfî, dışarıdan, ısmarlama, tutarsız, haksızlık üreten, devlet geleneğinden uzak, âdeta bir şirket mantığıyla hazırlanmış bir kanun hükmünde kararnameyi, bize dayattınız. Ne zaman? Bu yetkinin süresinin bitimine son gün kala. Ve sağlık sisteminin DNA'larıyla oynadınız, sağlık sistemini âdeta bir çıkmaza soktunuz. Peki, getirdiniz bu kanun hükmünde kararnameyi. Anladık, olabilir yani zamanında, geçmişte de olmuştu. Peki, bunu Meclisimize getirip bizle tartıştınız mı? Tartışmadınız. Niye? Amir hüküm var, diyor ki: "Kanun hükmünde kararname çıkardıysan, ben seni anlayışla karşılıyorum, ilk fırsatta Meclise getireceksin, bunu tartışacaksın." diyor. Bunu neden yapmadınız? Birisinin bunu bana izah etmesi lazım. Şimdi, kaçırdığınız kanun hükmünde kararnameyi. Meclise getirmediğiniz kanun hükmünde kararnameyi bir kanunla düzeltmeye çalışıyorsunuz. Keşke düzeltebilseniz, keşke daha iyi yapsanız, birazdan detaylara girince göreceğiz ki kanunu daha da çapraşık, daha da berbat hâle getiriyorsunuz. Ne için bunu yapıyorsunuz? Yani niye bu kadar sağlık sistemimizi berbat ediyorsunuz? Niye buna göz yumuyorsunuz? Çünkü 75 milyon insanımızın sağlığını âdeta pazarlıyorsunuz, hem de maalesef sağlıkta ciddi harcamaları artırarak ulus ötesi güçlerin hizmetine bu paralarımız gidiyor ama hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın, geçmişte memleketi perişan edenlerin bıraktıkları bozuk düzeni düzelten ve dünya âleme olan borçlarını 1950'ye kadar ödeyen Cumhuriyet Halk Partisi sizin bozduğunuz, mahvettiğiniz her şeyi de düzeltecektir. Bunda bizim zerre kadar kuşkumuz yoktur, halkımızın da hiçbir şekilde kuşkusu olmasın. Niye uğraşıyoruz peki şimdi, madem muhalefetteyiz? Zaman zaman sohbetlerde de söyleniyor, "Gelirsiniz iktidara, düzeltiverirsiniz." Hayır, bu yazboz tahtası değildir. Halkımızı bu zarardan ne kadar erken, ne kadar az zararla kurtarırsak o kadar kârdır. Şimdi biraz tasarının detaylarına bakalım. Bakalım bu tasarı neler getiriyor, neler götürüyor?
Şimdi, biliyorsunuz, kanun teklifi veya tasarısı hazırlanırken maddeler sıralanır madde 1, madde 2 diye. Ben de kendimce bu maddelere isim taktım; 1'inci madde "komedi maddesi." Komedi maddesinde şöyle bir ifade var, diyor ki: "Gebe veya rahmindeki bebek için tıbbi zorunluluk bulunması hâlinde doğum sezaryen ameliyatıyla yaptırılabilir." Neresi komedi? Yeni bir şey getiriyor mu? Hayır. Anneannemle konuştuğumda, diyordu ki anneannem zamanında: "Oğlum, doğum normal yolla olur zaten. Bu kadınlar niye sezaryen yaptırıyor?" Diyorduk ki "Anneanne, zorunluluk var ki onun için yaptırıyor." O zamandan anneannemle bile bu konuyu biz tartışmıştık ve doğumun normal yolla olması gerektiğini o bile biliyordu. Şimdi, malumu niye getiriyorsunuz da kanunun içerisine sokuyorsunuz? Gerçekten komedi. Komedi ama trajikomedi, trajikomik bir yanı var. Nedir o? Başbakan çıktı "Sezaryen cinayettir, bunun kanununu çıkaracağız." dedi. Bir türlü bu lafı geri almadı. Hata olduğunu anladı. Aslında belki de "Kürtaj cinayettir." diyecekti daha sonra dediği gibi, ağzından "sezaryen" çıkıverdi belki de. Yani yine iyimser düşünüyorum. Muhtemelen bu sezaryeni de "cinayet" olarak adlandırmıştır ama çıktı ağızdan bir kere. Ya, insansın, ağzından yanlış çıkabilir "Pardon." de, "Ben `kürtaj' demek istemiştim -o da yanlış ya- ben onu demek istemiştim." de, demedi. Demedi, Başbakanın ağzından böyle bir şey çıkınca da yani "İlla bunu kanun yapalım." diye insanlar tutuştular ama Türkiye Büyük Millet Meclisini böyle bir duruma düşürdüler. Bundan gerçekten utanç duyuyoruz.
Sağlıkçı milletvekillerine bakıyorum, yani salonun önemli bir kısmını doldurmuşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, tıp deyimi ile "endikasyon koymasını" yani, sezaryene ihtiyaç olduğunu hekimin değil de Meclisin belirlemesini acaba nasıl kendilerine yediriyorlar? Bunca yıllık hekimler var içerinizde, nasıl kendinize bunu yediriyorsunuz da diyorsunuz ki: "Evet, biz birazdan buna parmak kaldıracağız ve sezaryenin nasıl yapılacağına, hangi durumda yapılacağına Meclis karar verecek."
Yasama, hekimlerin aldıkları eğitim, yetki, tıp sanatı tecrübesi, vicdani kanaat gibi özellikleri hiçe sayarak hiçbir şekilde sezaryen endikasyonunu koyamaz. Gülünç duruma düşüyoruz. Dünya yasama meclislerinin hiç birisinde böyle bir şey yok, tıp tarihinde de bir ilk ama yüz karası bir ilk maalesef. Bu durumu Türkiye Büyük Millet Meclisine yaşatmaya hakkınız yoktu. Bunu vekilliğiniz bittiğinde, üniversitelere döndüğünüzde nasıl anlatacaksınız insanlara? Yani "Bilinen bir şeyi hiç farklı bir şey getirmeden niye kanun yaptınız hocam?" dediklerinde ne diyeceksiniz ben hakikaten merak ediyorum. Herhâlde, sağlıkla ilgili bir sonraki kanun tasarısında kime anjiyo yapılacak, kime baypas yapılacak, kime antibiyotik verilecek buna da siz karar vereceksiniz? (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Anjiyo da cinayete teşebbüstür!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; şimdi, eğri oturup doğru konuşalım, Türkiye'de sezaryen oranları yüksektir. Biz, tıp fakültesinde öğrencilerimize doğumun normal yollarla yapılması gerektiğini, haksız yere, gereksiz yere sezaryen yapmanın yanlış olduğunu ve onlara haklarımızı helal etmeyeceğimizi hep söyleyegeldik. Gerçekten, şu anda gelinen nokta iç karartıcı, ruh karartıcı bir nokta. Sezaryen oranlarımız çok yüksek, mutlaka düşürülmesi lazım ama bunun yöntemi kanuna madde koyarak olmaz.
Bakın, 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde sezaryen oranlarımız yüzde 21, Sağlık Bakanlığının rakamları. Yüzde 21 olan sezaryen on yıl sonra nasıl oldu da yüzde 48'lere çıktı 2012 yılında? Nasıl oldu? Niye oldu? Yani, bakıyorum, acaba bu Türkiye'ye özgü bir şey mi? Hayır. Sağlık sisteminin özelleştirildiği, tekellere devredildiği ülkelerde sezaryen oranları hep yüksek olmuştur. Bu sebeple, diyorum ki: "Türkiye'de sezaryen niye arttı?" diyorsanız, kanun yapmak yerine, dönün, doktorların da peşini bırakın, sağlık politikalarına bakın. Artık bunu görmek lazım. Hekimleri ve anneleri suçlayacağınıza kendinize bakın. On sene önceki doktorlar hâlâ doktor -çoğu, yaşayanlar- on sene önceki kadın doğumcular aynı, kadınlar yine aynı; e, bizim öğrettiğimiz tıp öğretisi de aynı, iyiye doğru evrilmekle beraber sezaryeni öncelemiyor. E, ne oldu da sezaryen arttı? Değişen ne? Değişen AKP zihniyeti.
Şimdi, bir maddeye daha isim koydum, bu da "kandırma" bendi, aynı maddenin, 1'inci maddenin kandırma bendi. Diyor ki: "Gerekli tedbirlerin alınmasına rağmen, doğumu takiben anne veya bebekte meydana gelebilecek istenmeyen sonuçlardan dolayı hekim sorumlu tutulamaz." Bir de diyorlar ki: "Biz o doktoru koruyoruz." Ya, Allah billah aşkına, bakın, bir daha, cümlenin önemli kısmını okuyorum: "Gerekli tedbirleri almasına rağmen bir şey olursa doktor sorumlu tutulamaz." E, zaten böyleydi. Yani doktor gerekli tedbirleri aldıktan sonra anneye veya bebeğe bir şey olsa sorumlu tutuluyor muydu? Hayır, değildi. Peki, ne oldu da bu maddeyi koydunuz? Kimi kandırıyorsunuz? Dönüp bakmamız lazım.
Tabii, bu maddenin tehlikeli bir durumu da var. Hekim arkadaşlarım beni daha iyi anlayacaklar. Şimdi bu madde dikkat çekici bir madde hâline geldi. Avukatlar bu maddeyi okur okumaz her doğuma her gebeliğe dikkatle bakacaklar, acaba gerekli tedbirleri aldı mı diye mahkemelere vereceğiz, ondan sonra da başımızı kurtarana kadar canımız çıkacak.
Şimdi yeni bir maddeye geçiyorum, bu madde de, tam gün yalanı maddesi. 6'ncı maddeye de böyle bir isim taktım. Şimdi bu tasarıya eklenen bu madde, AKP'nin tam gün olarak adlandırdığı ve -gurur duyduğu- Tam Gün Yasası'nın iflas ettiğini gösteriyor. Nasıl mı? Bakın, önce üniversitelerden ayrılmaları için öğretim üyelerini zorladınız. Dediniz ki: "Ya tam gün çalışacaksın ya gideceksin." Tam Gün Yasası'nın yanında olduğumuzu, gerçek anlamda tam günün ve bununla ilgili de geçen yıl kasım ayında bir kanun teklifi verdiğimizi hatırlatırım. Neyse ki son zamanlarda artık AKP'den "CHP tam güne karşı" söylemini artık duymaz oldum, demek ki anlatabilmişiz size, üstelik de kanun teklifini de vermişiz. Şimdi bu hocaları, bu uzmanları zorladınız bunlar, bir kısmı tercih ettiler ve dışarıya gittiler. Şimdi diyorsunuz ki bu maddeyle: "Pardon, ben yanlış yaptım, benim sana ihtiyacım varmış ben senden hizmet satın alacağım." Önce üniversiteden uzaklaşması için her şeyi yaptın, özel sektörün kucağına attın, şimdi diyorsun ki bazılarınızdan ben hizmet satın alacağım. Maddeyi koymuşsunuz yüzde şu kadarından, bu kadarından. Kimden hizmet satın alacaksınız? "Bu işi iyi yapandan hizmet satın alacağım!" Yani şimdi hizmet satın alacaktıysan niye bunları ittin? Maden yanlış yaptığını anladın, mümkündür, hükûmetsin ama yanlış yapabilirsin, siz de insansınız, olabilir, dersiniz ki: "Ya pardon, biz yanlış yaptık. Ne yapalım? Ya, tam günü uygulayalım. Hekimlere ücretlerini verelim, gelsinler biz bunlardan çok daha fazla yararlanalım." Hayır, diyorsunuz ki: "Ben istediğim hocadan hizmet satın alacağım." Üstelik de YÖK'ün kadrosunda çalışıp alın terini, bütününü üniversiteye döken hocalar için belirlenen ders ücretinin 10 misli ders ücreti vereceksin. Sonra diyeceksin ki: "Ayda seksen saat çalıştırabilirim." Bakın, seksen saat. Nedir? Yarı zamanla çalışma. Seksen saat, normali yüz altmış saat. Siz bunu "Seksen saat çalışabilir." dediğinizde ne oldu? Hani tam gün, nerede? Tam günü götürdünüz, tekrar yarı zamanlıyı getirdiniz. Yani -ben vallahi üzülüyorum, yeminle üzülüyorum- evet biz, ana muhalefet olarak sizin hata yapmanızı isteriz, ayağınız dolaşsın isteriz -bakın bunları açıklıkla söylüyorum- her ayağınız dolaştığında da üstünüze gerçekten geliriz. Ya ama sağlıkta ayağınızın dolaşmasını istemiyoruz, gerçekten istemiyoruz çünkü biz geldiğimizde sağlığı düzeltiriz ama o zamana kadar, o düzelene kadar gerçekten çok büyük sıkıntılar, çok ciddi problemler yaşayacaksınız. Yani siz diyeceksiniz ki: "Ben canımın istediğini yarı zamanlı çalıştırırım, canımın istemediğini tam gün olarak çalıştırırım." Bunun da adına "adalet" diyorsunuz yani ancak bu AKP adaleti olur. Sizin de adınızda "adalet" var, nasıl içinize sindiriyorsunuz böyle bir adaletsizliği, ben bilemiyorum.
Bir madde daha var, üniversiteleri bitirme maddesi, madde 7. Burada, 7'nci maddede yine bu konuyu uzun uzun konuşacağız, onun için biraz kısa geçeceğim bunu. Üniversiteleri bitirme maddesinde de üniversite hastaneleri ile devlet hastanelerini birleştiriyorsunuz özetle, ondan sonra diyorsunuz ki: "Bir dakika, bu üniversite hastanesini artık ben yöneteceğim Sağlık Bakanlığı olarak. Siz bu işi beceremiyorsunuz, batırıyorsunuz. Başhekimi de ben atayacağım, ihalesini de ben yapacağım, her şeyi de bana ait, benim sistemime göre üniversite hastanesi işleyecek." Detaylarını daha sonra konuşacağız.
Şimdi, bu tasarının içerisinde tütünle mücadeleyle ilgili bazı maddeler var. Sürekli tütünle mücadele ediyor gibi görünüyorsunuz ama gerçeğe bakıyorum, gerçek böyle değil.
Şimdi, tütünün zararı ve tütün ürünleriyle mücadele konusunda hemfikiriz, ortak önerge de verdik, hakikaten hemfikiriz ama bazı endişelerimiz var: Burada kamu görevlileriyle vatandaş arasında çıkacak sorunlara dikkat çekmek istiyoruz. Diyorsunuz ki bu maddede: İdari para cezası gerektiren bir durumda yani sigarasını attı, izmaritini attı, kirletti, şunu yaptı, havayı kirletti, 50 lira para cezası verdiriyorsunuz, ondan sonra diyorsunuz ki: "Ya eğer hemencecik temizlerse para cezası vermeyelim." Ya bu "kirletirim-temizlerim" mantığını getiriyor, "kirletirim-temizlerim". Bizim mantığımız bu değil. Bizim mantığımız hiçbir şekilde kirletilmemesidir.
Şimdi, geçmişte iyi bir iş yapmıştınız Allah için, bu kapalı alanlarda sigara yasağı vardı ya, her zaman size teşekkür ettim yani kalbî olarak teşekkür ettim size.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sigara içenlerin sağlığını kim koruyacak?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Kapalı alanlarda sigara içme yasağını getirdiniz, müteşekkiriz gerçekten ama kısa bir süre sonra bir de bakıyorum ki bütün lokantalar, bütün kıraathaneler, kahvehaneler, hepsi sigara içilir hâle gelmiş. Çıkın gidin bakın Ankara'ya, akşam şöyle bir dolaşın Sakarya'yı filan, kim sigara içmiyor? Yani bir yasa getiriyorsunuz, mücadele ediyorsunuz gibi görünüyorsunuz, arkasından bakıyoruz ki yasa delinmiş, kevgire dönmüş. Hiç kimse kalkıp da bu işe bir son vermiyor.
Bakın, önemli bir maddeye geldim. Bu da aile hekimlerine verdiğiniz sözlerin geri alındığı maddesidir. Şimdi, uygulanmakta olan bu aile hekimliğinin nasıl çatırdağını sizlere söyleyeceğim. Aile hekimlerine verdiğiniz sözlerden üçünü daha tutmayacağınızı, daha önce de vardı, üçünü daha tutmayacağınızı bu kanun tasarısıyla ispat etmiş bulunuyorsunuz. Ne dediniz? Bu kanun için söylüyorum "Aile hekimleri nöbet tutmayacak." dediniz, şimdi vazgeçiyorsunuz, kanuna getirdiniz, aile hekimlerine nöbet koyuyorsunuz.
Dediniz ki: "Aile hekimleri istedikleri gibi çalışacaklar, kendi çalışma yöntemlerini kendileri belirleyecekler." Şimdi diyorsunuz ki: "Ben bakanım, ben devletim, ben nasıl emredersem öyle çalışacaklar."
Üç, dediniz ki: "Aile hekimliği birinci basamaktır. Birinci basamağın mantığına göre iş yapar." Şimdi kalktınız üniversitelere diyorsunuz ki: "Aile sağlığı merkezleri kurabilirsin, üstelik kaç tane asistanın varsa aile hekimliğinde o kadar aile sağlığı merkezi kurabilirsin."
Şimdi, niye bunları söylüyoruz? Hani sık sık verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz, sık sık geri alıyorsunuz, bunlara alışkınız ama burada önemli bir ayrıntı var. Siz bu hekimlere geldiniz dediniz ki: "Arkadaşlar, gelin aile hekimi olun, sözleşmeli olun, biz size iyi para vereceğiz, nöbet tutturmayacağız, birinci basamak ruhunu vereceğiz." diye sözler verdiniz ve bu hekimler bu sözlere güvendiler. Onun için geldiler sizinle sözleşme imzaladılar, sözleşmeli personel konumuna girdiler. Ne zaman ki istediğinizi elde ettiniz, ahlaki olmayan bir davranışla şimdi geri adım atıyorsunuz. İnsanlara diyorsunuz ki: "Kardeşim, sözleşmen var, süresi bitince bir daha imzalama." E, nereye gidecek bu adam? Eski yerine dönsün. Eski yerinde aldığı para ne kadar? Şimdiki aldığının yarısı. Gönderip bunu açlığa mahkûm edeceksiniz.
O yüzden değerli arkadaşlar, bu yasada daha ilerleyen zamanlarda konuşacağımız çok şey var. Aile hekimleri o ruh hâliyle nöbet tutamazlar, hiçbir şekilde de nöbet tutmalarını biz bu şekilde, bu koşullarda istemiyoruz. Planlamayı iyi yapamadınız. Eğer planlamayı iyi yapabilseydiniz o zaman bunların nöbet tutmasına gerek kalmazdı. Şimdi neresinden tutsanız tasarının elinizde kalıyor. Bu da gerçekten Bakanlığın artık bir acz içerisinde olduğunu gösteriyor.
Bir konu da mecburi hizmet. Mecburi hizmete gidenlere diyorsunuz ki şimdi: "Mecburiyete gel ama sözleşmeli olursan seni başka kadroya alırım, idareci olarak çalıştırırım." Bu da kabul edilebilecek bir şey değil. İlerleyen zamanlarda yine söyleyeceğiz ama biz piyasa anlayışıyla değil sosyal devlet anlayışıyla sağlığın yönetilmesini istiyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.