| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ROMANYA HÜKÜMETİ ARASINDA DENİZCİLİK ANLAŞMASININ İMZALANMASI HAKKINDA ( S.S.,41) |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 16.11.2011 |
CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 41 sayılı Kanun Tasarısı hakkında konuşacağım.
Değerli milletvekilleri, AKP'nin en çok hedef aldığı ve küçümseyerek eleştirdiği kurumlardan bir tanesi Dışişleri Bakanlığı ve yine küçümseyerek eleştirdiği politikalardan biri geçmişte dış politikalardır. AKP'lilere göre Türk dış politikasını tanımlayan kavram yabancılaşmadır, "Yurtta sulh, cihanda sulh." ibaresi ise bu yabancılaşmanın bir ifadesidir. Yine, AKP'ye göre pasif, kişiliksiz, tarihsel köklerinden ve derinliğinden kopuk bir dış politika anlayışı Türkiye'yi ait olduğu tarihsel ve kültürel bağlarından koparmıştır, bu da özellikle Türkiye'nin İslam dünyasından dışlanmasına yol açmıştır. AKP'nin çekirdek kadrosu böyle düşünüyor.
Sonuç olarak, AKP İktidarının, cumhuriyetin başından beri uygulanmakta olan Türk dış politikasının genel istikametine karşı olduğu, bu politikaları kişiliksiz, Dışişleri bürokrasisini ise insanımıza yabancılaşmış unsurlar olarak gördükleri herkeslerin malumudur. Nitekim, Sayın Başbakanın 2009 yılında Sivas'ta yaptığı bir konuşmada, izledikleri dış politikayı eleştiren diplomat kökenli bazı siyasetçileri "Monşer geldiler, monşer gidiyorlar." diye suçlaması bu zihniyetin açık bir tezahürüdür. Hâlbuki cahilce olmasa bile ön yargılı bir bakış açısını yansıtır bu çünkü hiçbir ülkenin dış politikası mutlak sabitlere dayanmaz. Uluslararası gelişmeler ve dengeler geliştiği anda ülkeler de dış politikalarını gözden geçirmek ve günün ihtiyaçlarına, gereklerine göre ve en önemlisi kendi vatandaşlarının genel çıkarlarına göre ayarlamak zorundadır.
Dış politikada sadece güç değişimlerinin değil, küresel iktisadi ve sosyokültürel dinamiklerdeki kalıcı görünen değişimlerin de dikkate alınması zorunludur. Türk dış politikasını AKP'den önce yürüten iktidarlar böyle yapmışlardır. Dünyadaki değişimleri her zaman dikkate almışlardır. Bu dikkatin ölçüsü ise Türkiye'nin modernleşme çizgisini belirleyen kriterlerdir. Yani daha önceki yönetimlerce dış politika partiler üstü bir anlayışla ele alınmıştır. Ülkemizi güçlendirecek dış politika ayarları hangi coğrafyada yaşadığımızın bilinciyle gerçekleştirilmiştir.
Burada sizlere dış politika tarihine girecek değilim ama birtakım art niyetli cahillerin "faşist" diye iftira atmaya çalıştıkları İsmet Paşa sayesinde Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı cehenneminden kendini nasıl koruduğunu, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni dünyada kendine nasıl bir yer bulduğunu hatırlatmak isterim. Yine, 80'lerin sonlarından itibaren Sovyet Bloku'nun çöküşüyle ortaya çıkan politik, ekonomik ve kültürel fırsatları değerlendirmek için merhum Erdal İnönü, Özal ve Süleyman Demirel'in nasıl büyük bir çaba içine girdiklerini -Türk dünyasında- yine sizlere hatırlatmak isterim. Bugün AKP'nin övündüğü dışa açılma politikalarının asıl temelleri geçmiş dönemlerde, işte o zamanlarda atılmıştır. Kısacası, Türk dış politikası, cumhuriyetin kuruluşundan AKP'nin iktidara gelişine kadar, ülkemizin muasır medeniyetin itibarlı ve müreffeh bir üyesi olma hedefine uygun olarak sürekli gözden geçirilmiş ve yenilenmiştir. Ancak şimdi Sayın Başbakan, medyada kurduğu zorbaca hâkimiyetin etkisiyle, kendisinden önceki Türk dış politikasının statüko bataklığına saplandığı izlenimini yaratmaya çalışmaktadır.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - 70 sente muhtaçtınız.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Bu, sadece cahilliğin değil, kibirli bir zihniyetin yaygarasından ibarettir. İşin acı yanı, tamamen ideolojik bir mahiyet taşıyan bu kibirli zihniyetin güya yenilikçi dış politikası tam bir fiyaskoya dönüşmüştür.
Bu ülke çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan bir muhalefet partisi olarak, kendine stratejik bir derinlik vizyonu vehmeden bir Dışişleri Bakanının takip ettiği politikaların çökmesinden elbette memnuniyet duymayız çünkü Sayın Bakanın stratejik derinlik vizyonunun aslında bir tür İslamist neoittihatçılık idealinden başka bir şey olmadığı anlaşıldığı anda büyük bir bedeli de ödemiş olacağız. Sadece millî muhalefet görevimizin sorumluluğuyla sizleri uyarıyoruz: Türkiye, görüşü ideolojik saplantılarla bulanıklaşmış bir Dışişleri Bakanının aslında kof bir retorikten başka bir şey olmayan vizyonuyla çok tehlikeli bir belirsizliğe doğru koşar adım gidiyor.
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - IMF'ye borcumuz ne kadardı, onu söyle.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Ne yazık ki Sayın Bakanın ve dolayısıyla Sayın Başbakanın stratejik vizyonu, İsrail'le oya tahvil edilen, şova dayalı ama bedeli de İsrail'e bir türlü ödetilemeyen efelenmelerinin sonucunda 9 vatandaşımızın hayatına mal olarak Doğu Akdeniz'de sulara gömülmüştür. Bu yetmedi, Piri Reis güya Doğu Akdeniz'deki petrol arama haklarımızı göstermek için Kıbrıs açıklarına gönderildi ama her ne hikmetse gösterişle seyre çıkarılan Piri Reis Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinde herhangi bir caydırıcı etki yaratmadı. Bizim medyayı etkileyen Başbakanın meydan okumaları demek ki Rumları etkilemiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Piri Reis'in öyle bir yeteneği de yok.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - İsrail deneyiminden biliyorlar ki, Batılılar, Rumlar İsrail deneyiminden biliyorlar ki: Sayın Başbakan meydan okur, döner döner yine meydan okur. O kadar.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Siz olsanız ne yapardınız?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Biz iktidar olduğumuzda öğreteceğiz size ne yapacağımızı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sonuçta Piri Reis Kıbrıs Limanı'nda yedek parça bulamazken Başbakan meydan okurken Rumlar İsrail'le ortak orada petrol buldular. Siz Piri Reis'e yedek parça bulamadınız. Bu, gerçekten trajikomik ama stratejik vizyon bu kez de Kıbrıs'ta bir meçhulün içinde kayboldu ve gitti.
Abarttığımı düşünebilirsiniz, abartmıyoruz, az bile söylüyoruz. Hatta ülkemize ve insanımıza duyduğumuz sorumluluktan ötürü karşı karşıya getirildiğimiz çok keskin tehlikelere temas dahi etmiyoruz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Ankara'dan çıkmayın, Ankara'da oturun!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Ama bakın "Komşularımızla sıfır sorun." diyen ve üstelik bunu gerçekleştirdiği iddiasında olan bir iktidar, Türkiye'yi komşularıyla seksen sekiz yıllık tarihinde görülmemiş bir düşmanlığın içine düşürmek üzeredir. Türkiye, dış ilişkilerini kirli oyunlar ve tezgâhlar üzerine kuran bir ülke görünümünü almak üzeredir. Bu, cumhuriyet tarihinde bir ilktir. Müslüman kanı dökülmesine sebep olacaksınız, sizi uyarıyorum. Bugün gelinen noktada yüksek ahlaki ve demokratik değerler adına Suriye yönetimine karşı Türkiye'de konuşlandırılmış silahlı muhaliflerin bir iç savaşı ateşlemek üzere olduğu iddia ediliyor. Bunu sadece Cumhuriyet Halk Partisinin Hatay milletvekilleri söylemiyor, uluslararası haber ajansları, Reuters bunları yazıp çizip aktarıyor. Çok değil iki yıl önce Suriye yönetimiyle ortak Bakanlar Kurulu toplayanlar, bugün stratejik bir bel hareketiyle Suriye yönetimiyle tüm ilişkilerini kesiyorlar, Suriye'yi düşmanımız ilan ediyorlar. Dışişleri Bakanına sordum, dedi ki "Suriye'de demokrasi yok."
Şimdi, tabii ki devlet umuru görmüş insan olarak bazı benzetmeler yapmak istemem ama Sayın Bakan eğer daha önce Suriye'de demokrasi var zannediyorsa bunu, bu anlayışı, bu cehaleti sizin takdirinize bırakıyorum.
Şimdi, sanki AKP'liler?
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Bir AK PARTİ diyemedin.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - ?Sayın Başbakan Suriye'yle el ele, diz dize otururken Suriye'de demokrasi vardı. Aman Sayın Bakan, Allah korusun sizin getireceğiniz demokrasiden. Mısır'a, Libya'ya, Tunus'a demokrasi getirdiniz ya, hâlleri ortada! Gelin siz başka ülkelere demokrasi getirmeyi bırakın da Türkiye'deki otokratik, antidemokratik tavrınızdan vazgeçin, önce Türkiye'ye demokrasi getirin. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Tek parti döneminde oldu o dediğiniz.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Anlıyorum, anlıyorum, Sayın Bakan hizmetleri sonucunda Başbakan olmak istiyor, Sayın Erdoğan'dan sonra Başbakan adayı, bunu anlıyorum ancak -kendisi burada yok herhâlde- değerli milletvekilleri, dostlarına söylüyorum, kendisini uyarın, bu yolla Başbakan filan olamaz.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Fas'ta?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Geçmiş olsun.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Hasta değil, Fas'ta.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Türkiye, ne yazık ki etrafında yarattığı düşmanlığın ağır bedeliyle karşı karşıya kalmak üzere. Yarın çok daha büyük bedeller ödemeyeceğimizi, Suriye'de yaşanacak, uyarıyorum, Suriye'de yaşanacak çok kanlı hesaplaşmaların ve bölünmelerin Türkiye'nin yakın geleceğini çok kötü bir şekilde etkilemeyeceğini bu Dışişleri Bakanı ve Başbakan acaba neye dayanarak garanti edebilir bize? Neye dayanarak garanti edebilirsiniz?
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Ankara'dan çıkmayın, Ankara'da oturun.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bunlar Amerikan menfaatini düşünüyor.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Bakın, sayın, değerli milletvekilleri, eğer ülkenin sorunları bana laf atmakla çözülecek olsaydı hep beraber konuşmanızdan büyük memnuniyet duyardım ama savaştan söz eden bir siyasi iktidar var. Merhum Bülent Ecevit savaşırken bile "Barış harekâtı" demişti. Savaş, öyle devlet adamlarının ağzından kolay kolay çıkacak bir laf değildir. Savaş lafı mermi gibidir, çıktı mı ya yaparsınız ya bunu söylemezsiniz. O zaman itibarınızı yok edersiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın değerli milletvekilleri, AKP politikalarının bizi bekleyen çok daha kalıcı, çok daha kötü bir yanına dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu kafayla giderseniz eğer gelecek kuşakların alnına komplocu bir ülkenin vatandaşları lekesini sürersiniz. Türk dış politikasında hiçbir zaman komplo olmamıştır. Karşı karşıya bulunduğumuz asıl tehlike budur.
Libya'da yaşanan sözde devrimin öncesini hatırlayalım. Hatırlamak ister misiniz? Bundan bir yıl önce Sayın Başbakan, Kaddafi'den barış ve insanlık ödülü almak üzere Libya'ya gitti. Demokrasi mi vardı Libya'da? Sonra Libya'ya karşı Haçlılar tarafından malum operasyon başlatıldı, Putin öyle diyor, "Bu bir Haçlı operasyonudur." diyor. Bunun üzerine Sayın Başbakan Libya'ya yönelik muhtemel NATO operasyonu konusunda "Böyle saçmalık olur mu, NATO'nun ne işi var Libya'da?" dedi. Dedi mi? "Demedi" diyen yok, demiş demek ki. Bu lafı söylediğinde Sayın Başbakan tarih 28 Şubat 2011'di ve birden değiştir şarkıyı denilen Sayın Erdoğan aynen değiştir yarışmacısı gibi çark ediverdi. Putin'in Orta Çağdaki Haçlı seferlerine benzettiği operasyona katılma kararı aldı. Bu defa da "NATO, Libya'nın Libyalılara ait olduğunu göstermek için Libya'ya girmelidir." dedi. Bu lafı söylediği zaman tarih 21 Mart 2011'di. Arada kaç gün var? Yirmi gün. Ne vizyon ama ne büyük vizyon, kutluyorum! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, sonrasını biliyorsunuz. Her insan gibi adil yargılanma hakkına sahip olan Kaddafi, sözde bir mahkemeye bile çıkartılmadan linç edildi. Diktatörlüğünü, tuhaflıklarını hiçbir zaman onaylamadığım Kaddafi'ye uygulanan vahşet karşısında vicdanım sızladı ve bu adam ölmeden önce aynı Esad gibi, Esad'ın şimdi söylediği gibi, Sayın Erdoğan'dan duyduğu hayal kırıklığından söz etti, son sözleri buydu.
Kaddafi'nin yaşadığı ibret verici bu hayal kırıklığı beni bu kadar ilgilendirmiyor, beni Sayın Davut'un stratejik masallarının bize ödeteceği bedellerin utancı ve acısı daha çok ilgilendiriyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Çok ilgilendiriyor, çok!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Biz, stratejik derinlik vizyonunun aslında bir derin stratejik aldatma olduğunu biliyoruz da endişemiz bu stratejik vizyonun hepimizi lekeleyecek stratejik bir ahlaksızlık politikasına dönüşmesidir. Bu ihtimal gerçekleştiği takdirde, gelecek kuşakların alnına bu lekeyi sürenleri milletimiz asla affetmeyecektir.
Sözde, Müslüman ülkelerine örnek olunacaktı. Buradan Müslüman ülkelerine ahkâmlar kesildi, akıllar verildi. Şimdi Mısır'da askerî rejim, Tunus'ta bambaşka bir rejim. Libya'da da ilan ettiler, antidemokratik, otoriter bir rejim kuruldu. Allah sizin örneğinizden korusun demek lazım bu Müslümanları, korusun demek lazım.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sizin tek parti döneminiz gibi.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Bu ihtimaller gerçekleştiği takdirde, gelecek kuşakların alnına bu lekeyi sürenleri milletimiz asla affetmeyecektir.
Son olarak, Başbakana ve AKP politikalarına haksızlık etmemek için başarılarınızdan da söz etmeliyim, adil olmalıyız. Üç büyük dış politika başarısından ilki İsrail'in yıllarca başaramadığını başarmış olmanızdır. Gazze kuşatmasının Birleşmiş Milletlerce meşruiyetinin sağlanmasına siz yol açtınız. Savunduğunuz Gazze'yi Birleşmiş Milletlerde bu hâle siz düşürdünüz. Bu yüzden İsrail sizden duacıdır.
İkincisi ise uyguladığınız Kıbrıs politikaları ile Müslüman Mısır'ın da katkılarıyla, bugünkü yönetimin de katkılarıyla, Rumların ve İsrail'in ortak olarak doğal gaz ortaklığını sağladınız ki Rumlar da bu konuda size duacı.
Son olarak Arap dünyasına dönük uyguladığınız politikalarla Kıvanç Tatlıtuğ'a ve oynadığı diziye iyi para kazandırdınız.
Hepinize saygılar sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)