GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ROMANYA HÜKÜMETİ ARASINDA DENİZCİLİK ANLAŞMASININ İMZALANMASI HAKKINDA ( S.S.,41)
Yasama Yılı:2
Birleşim:19
Tarih:16.11.2011

MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, tabii bu yıllardır söylenir, Türkiye'nin üç tarafı denizlerle kaplıdır ve Türkiye denizcilikte yeterince ilerleyememiştir. Hâlbuki, Yunanistan'a baktığınız zaman, Yunanistan'da ciddi bir deniz ticaret hacmi vardır. Türkiye'de de aynı hacme ulaşılması şarttır. Tabii ki dediğim gibi, üç tarafı denizle kaplı bir ülkenin muhakkak ki bir denizcilik bakanlığına ihtiyacı vardır.

Tarihin hemen her döneminde deniz ve deniz ticareti devletler için büyük önem taşımıştır. Her ne kadar Metin Kardeşimiz Türkiye ile Romanya arasındaki ilişkilerin yüz otuz seneyi bulduğunu söylemişse de -Metin Bey Kardeşimiz duymuyor galiba ama- yüz otuz sene değil biliyorsunuz, Türkiye'nin kuruluşu 1923 olduğu için doksan senedir ama Türk-Romen ilişkilerini ele alırsanız beş yüz elli senedir. Beş yüz elli senelik bir süreç vardır, bir de Sarı Saltuk'u eklersek o altı yüz seneyi de geçer biliyorsunuz ama tabii, tarihçi olduğum için yutmadım ne yapayım, bu da benim şeyim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Osmanlı Döneminde de yine Osmanlı Devleti'nin gücü iki kuvvete dayanmıştır. Birisi kara kuvvetleridir silahlı güç olarak, diğeri de deniz ticareti ve denizcilik yönündedir. Bunun için tersaneler kurulmuştur, İstanbul'da tersaneler kurulmuştur, Karadeniz'de kurulmuştur, Süveyş'te kurulmuştur ve Basra Körfezi'nde tersaneler oluşturulmuştur ancak Osmanlı Devleti'nin gücünü kaybetmesi deniz ticareti ile de bağlantılı olarak kapitülasyonlar sebebiyledir. Kapitülasyonlar aslında karşılıklı ticaret anlaşmasını gerektiriyor fakat Osmanlı ticaret filoları zayıf olduğu için kapitülasyonlar Osmanlı Devleti'nin aleyhine işlemiştir. Dolayısıyla bugün biz Karadeniz'de kıyısı bulunan ülkelerle -tabii ki Romanya bunun içerisinde yer almaktadır- en iyi şekilde ticari ilişkiler kurmak zorundayız. Hele hele bunu Osmanlı Devleti'nin genel coğrafi alanı olarak da gördüğünüzde bunların kaçınılmaz olduğunu değerlendirebiliriz.

Hepimizin bildiği gibi, 20 Temmuz 1936'da Montrö Anlaşması'yla boğazlardan geçiş meselesi yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenleme aslında Türkiye'nin 24 Temmuz 1923'teki Lozan Anlaşması'ndaki birtakım açıkları kapatma anlaşmasıdır. Fakat bununla beraber günümüzde Sayın Başbakanın bir proje olarak ortaya attığı, Karadeniz'den Marmara Denizi'ne bir kanal projesi vardır. Bu proje Osmanlı Devleti tarafından çok önceden farklı bir coğrafyada düşünülmüştür. Gerçekten, Boğaz trafiğini hafifletmek gerekir. Osmanlı Devleti'nin proje olarak ortaya koyduğu bu yol, Sakarya Nehri'nden Adapazarı'na kadar gelen ve oradan Sapanca Gölü'ne bağlanan, Sapanca Gölü'nden de İznik Körfezi'ne ulaşan bir yoldur. Çok daha ucuz, çok daha avantajlı bir yol olarak Osmanlı Devleti bunu planlamıştır.

Romanya'yla yapılan bu ticaret anlaşmasında benim gördüğüm bir önemli nokta bulunmaktadır. Karadeniz bir iç denizdir. Bu iç denizin her geçen gün kirlenmiş olduğunu görüyoruz ve kirlendiğini görüyoruz. Bunun en başında Tuna Nehri'nde kıyısı bulunan ülkelerin atıklarının Tuna Nehri aracılığıyla Karadeniz'e dökülmesinden kaynaklanmaktadır. Bu ticaret anlaşması yapılırken Romanya'yla, Karadeniz'in kirliliğinin önlenmesi konusunda da buraya bir madde konabilirdi diye düşünüyorum.

Bizim, hepimizin değerlendirmeleri içerisinde yer alması gereken en önemli hususlardan bir tanesi de deniz ticaretinde sadece Romanya değil Balkan devletlerinin tümü ve Karadeniz'e kıyısı bulunan diğer ülkelerle de ticaretimizin, deniz ticaretimizin geliştirilmesini sağlamamız gerekir. Osmanlı Devleti aslında hem Karadeniz'in her iki kıyısında hem de Akdeniz'de önemli bir filo oluşturmuştur ve iskeleler kurmuştur. Tabii ki bunu şunun için söylüyorum: Osmanlı Devleti gerek Cenevizlilerle gerekse Galata tüccarıyla birlikte -Marsilya da dâhil- doğu-batı ticareti arasında önemli bir rol oynamıştır. Bu rol Osmanlı Devleti'nin bir dünya devleti hâline gelmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Bugün Türkiye de üç tarafı denizlerle çevrilmiş bir ülke olarak, doğu-batı ticaretinde bu rolü üstlenebilir ancak şurasını belirteyim, Türkiye bazı konularda, ciddi birtakım konularda değerlendirmeler yapmak zorundadır. Avrupa Birliği, hepimizin bildiği gibi, büyük bir çöküntü içerisine girmiştir. Yakın bir zaman içerisinde de Avrupa'nın bu fonksiyonu bütünüyle ortadan kalkacaktır. Bu ortadan kalkmaya bağlı olarak, Türkiye Orta Doğu'da göstermiş olduğu faaliyetlerin daha fazlasını Türk cumhuriyetlerinde göstermek zorundadır.

Devlet yönetiminde bayrakları görmeniz o devletin size dost olduğunu göstermez. Yani bugün gurur duyabilirsiniz Mısır'da, Libya'da Türk bayraklarıyla karşılanmaktan ama karşılayanların sayısı bin kişidir, daha fazla değildir. Bırakın onu, geçen yıl, bu olaylar çıkmadan önce Suriye'ye gittim. Suriye'de Hama'yı, Humus'u, Halep'i, Şam'ı, Rakka'yı, Deyrizor'u dolaştım araba kiraladım ve kendiliğimden, kendim kullanarak ama bir Allah'ın kulu beni durdurup "Nereye gidiyorsun?" diye sormadı. Bu kadar iyi bir ilişki vardı ve ayrıca Şam'da Kapalıçarşı'da Sayın Başbakan ile Sayın Cumhurbaşkanının isimleri bez afişlere yazılmış ve asılmıştı ve övgüyle bahsediliyordu. Bakın, Şam bu övgüyü gösterirken aradan geçen birkaç ay sonrasında Türk Bayrağı yakılıyor ve Başbakanın posterleri yakılıyor, Büyükelçiliğimize, konsolosluklarımıza saldırılar yapılıyor.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, devletler arasındaki ilişkiler bu şekilde iyi niyete veya dostluklar üzerine oturtulamaz. Devletler arasındaki ilişkiler veya devletlerle olan bağlantılar karşılıklı çıkarlar üzerine oturmak zorundadır. Bugün dost olduğunuz yarın düşmanınız, bugün düşman olduğunuz yarın dostunuz hâline gelebilir. Mısır'da veya Libya'da olan olayları yarın, inşallah aksi olur ama? Geçen gün, Mısır Büyükelçimizle uçakta birlikte seyahat ederken oradaki iş adamlarımızın ve iş durumumuzun çok büyük sıkıntıya girdiğini ifade etti, yanımda da Ömer Çelik Bey vardı. Dolayısıyla, bu gibi görüntülere aldanmayalım. Bu aldanma Türkiye'nin gelecekte büyük badirelerle karşı karşıya gelmesine yol açacaktır. Irak'ta da, bakın, Amerikan bayraklarıyla Amerika'yı karşıladılar, daha sonra da Amerika'ya karşı mücadeleye başladılar. Libya'da daha önce ne oldu? İtalyan bayraklarıyla İtalya'yı karşılamışlardı, Tunus'ta da Fransız bayraklarıyla karşılamışlardı, Suriye'de Fransız bayraklarıyla karşılamışlardı, daha sonra, bu devletleri ülkelerinden attılar. Dolayısıyla, komşularımızla olan ilişkilerimizi karşılıklılık prensibine ve dostluk üzerine değil, çıkar ilişkileri üzerine oturtmak zorundayız. Ne yaparsanız yapın, yarın Suriye ile iyi ilişkiler kurmak zorunda kalacaksınız.

Bugün dünya genelinde düşünecek olursanız Orta Doğu politikasının temelinde Çin'in yükselen ekonomisinin yattığını hepimiz biliriz, görürüz. Bu politika çerçevesinde Amerika'nın, Çin'in en çok ihtiyaç duyduğu petrol bölgelerini ele geçirmesi yatmaktadır ve Orta Doğu projesinin temelinde de bu vardır. Yarın bu durum tersine dönecektir çünkü Çin büyük petrol yatakları bulmuştur hem de Suudi Arabistan'ın petrol rezervinin yüzde 80'i oranında. Yarın ne olacaktır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkan.

Çin petrolü kullanmaya başladığı andan itibaren Orta Doğu'da her şey altüst olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye'nin başka bir ülkenin iç işlerine karışmaktan vazgeçmesi? Tabii ki Esad'ın diktatörlüğünü desteklememiz mümkün değil ama oradaki Türkleri de düşünmesi gerekir. O gün gittiğimde Türkler artık rahatça Türkçe konuşuyorlar, istedikleri gibi rahat hareket ediyorlardı, bugün baskı altındalar.

Diğer önemli bir konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Suriye'nin bu şekilde Türkiye'ye düşman olması sebebiyle, orada yaşayan Ermenilerin yarın Suriye Parlamentosuna soykırım meselesini getirdiklerinde Suriye tarafından da soykırımın kabul edildiğini göreceksiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)