GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:128
Tarih:30.06.2012

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün adalet Türkiye'nin en katı elementi hâline gelmiştir. Geniş kitleler üzerinde yapılan bir araştırmada, Türkiye'de halkın yüzde 86'sının adaleti birinci öncelikli sorun olarak gördüğü ortaya çıkmıştır. Devletin temeli bu yüzden adalet olarak tarif edilmektedir.

Zulmün payidar, eşkıyanın hükümdar olamayacağını ifade eden deyimler de aslında milletimizin adalete verdiği öneme işaret ederler. Devletin işlerinde devletin mumunu, Ömer'in işlerinde Ömer'in mumunu kullanan Hazreti Ömer'in de bize söylediği aslında budur.

Farabi "Toplum sevgiyle kaynaşır, adaletle yaşar." der. Yüce Mevlânâ "Adalet ağaçlara su vermek, zulüm dikeni sulamaktır." der. Bizim kültürümüz böyle buyuruyor. Ancak burada bir sorun var, o da adaletten ne anlamamız gerektiği hususudur. Adalet, eski Yunan'dan bugüne sürekli olarak tartışılan bir olgu, bir kavram olarak gelmiştir.

Bundan iki bin beş yüz sene evvel, Polemarchus, Thrasymachus ve Sokrates arasında bir tartışma yaşanır. Bu tartışmadan Polemarchus adaleti "Herkese hakkını vermektir" olarak ifade eder. Bunun üzerine Sokrates "Sarhoşun eline bıçağı, düşmanın eline silahı vermek adalet midir?" diye sorar. "Değildir." der. O zaman "Doğruluk nedir?" diye sorar. O da der ki: "Düşmana zarar vermek, dostlara iyilik etmektir." Sokrates bunun üzerine "İnsanların dost olup olmadığını nasıl anlayacağız?" diye sorar. O da "Dost görünene mi dost olana mı dost diyeceğiz?" şeklinde bir soru sorar. Oradan da bir başka sual ortaya çıkar, Polemarchus diyor ki: "Dosta iyiyse iyilik etmek, kötüyse kötülük etmek, doğru bir harekettir." "Acaba doğru mudur?" diye bir sorulur. Buna karşılık da "Kötü insanlara kötülük edince, bunu yapanlar insanlık değeri bakımından kötülük yapanlardan daha kötü bir mevkiye inmez mi?" şeklinde bir yaklaşıma varırlar. Sonuç şu: "Ne dosta ne de düşmana kötülük yapmak, iyi bir insanın yapabileceği bir iş değildir." der. Adalet ya da doğruluğu bu defa "Güçlünün işine gelendir." şeklinde tanımlarlar. Bugün siyaset felsefesinde mutlak bir hak kavramı olamayacağı, yönetenle yönetilen arasındaki ilişkilerde dinî, ahlaki herhangi bir prensip aramaya gerek olmadığı, hukukun daima güçlünün işine gelen şey olduğunu iddia eden görüşler rölativistlerin ve şüphecilerin devamlı tekrarladıkları bir doktrin olarak önümüzde durmaktadır.

Şimdi, Hakan Fidan olayında olduğu gibi, iktidarın bürokratlarına özgü yasa çıkarması; Cumhurbaşkanlığıyla ilgili düzenlemelerde olduğu gibi, anayasal hükmü yasayla değiştirmesi hukuk devletinde olabilecek bir şey değildir. Yıllara sarkan tutukluluk hâlleri ve buna benzer uygulama ve sızlanmalar, adaletin Türkiye'de kâmil manada belirli bir seviyede olmadığı ve sorunlu olduğunu bize göstermektedir.

Montesquieu diyor ki: "İngiltere'de bir insanın saçının sayısı kadar düşmanı olsa, onun herhangi bir haksızlığa uğrama ihtimali yoktur." Ben bunu bugünün Türkiye'sine endeksleyerek söylersem, bugün Türkiye'de suçsuz bir kişi iktidarın hıncını üzerine çekmişse, başındaki saçının sayısı kadar avukatı olsa haksızlıktan kurtulma ihtimali yoktur. Maalesef durum buraya gelmiştir. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Şu hâle bir bakar mısınız: Ömrünü suç örgütleriyle mücadele etmeye adamış bir Emniyet Müdürü bir anda zülfüyâre dokunduğu için mücadele ettiği terör örgütünün mensubu olarak tutuklanıp hapse atılmıştır. Adam aylarca orada tutuklu bulunmaktadır ve unutulmaya terk edilmiştir neredeyse. Türkiye'nin 600 bin kişilik ordusunun Genelkurmay Başkanı bir anda terör örgütü kurmak ve mensubu olmaktan tutuklanmıştır. Sanki adamın örgütü yok, sanki silahı yok, tankı yok, uçağı yok da ayrıca bir terör örgütü kuruyor, ilginç. Hiçbir yorum yapmıyorum ve soruyorum: Sayın Bakan, Sayın AKP'li arkadaşlar, vicdanınız rahat mı? Hepsi bu. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.