| Konu: | YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 128 |
| Tarih: | 30.06.2012 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 47'nci maddesinin metinden çıkarılması konusunda söz almış bulunuyorum.
Hepimizin bildiği gibi Danıştay, 10 Mayıs 1868 yılında Sultan Abdülaziz'in "Şûrayı Devlet" adı altında kurduğu kurumun devamı olarak bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde görev yapmaktadır.
O tarihte çıkarılan bu Şûrayı Devletin görev alanları şunlardır: Tabii ki herkesin bildiği gibi yine, her kanun muhakkak ki bir ihtiyaçtan doğar ve ihtiyaç olmadan bir yasa çıkarılmaz. Osmanlı Devleti'nde de özellikle kanunlar ve nizamnameleri tetkik ve tanzim alanında, yine devletle halk arasındaki, yöneticilerle halk arasındaki problemlerin çözümü alanında, yine devlet memurlarının durumlarını araştırma ve bunların yine hükûmetle, o zamanki yönetimle aralarında meydana gelen sorunlarda mahkeme olarak kurulmuştur.
Bu mahkeme 1922 yılına kadar aynen devam etti. 1927 yılında tekrar ihdas edildi ve 1961'de önemli bir yasa değişikliğine uğradı. Burada da mahkemelerin ve hâkimlerin bağımsızlığını ve yürütmeye karşı onların bağımsızlığını koruyabilmek için bir madde eklendi.
Bugün, Danıştay Kanunu'na baktığımız zaman -ki, bunun en son değişikliği 25/02/2011 yılında meydana gelmiştir- bir yasa düşünün ki bir yıl geçmiş olmasına rağmen kanunlarının değiştirilmesi? Enteresan olan şey, 25 geçici maddeye sahiptir. Bugün 2 geçici madde daha konmaktadır ve 27 geçici maddeyle yürütülebilecek bir kurum düşünülmektedir.
Değerli milletvekilleri, şimdi burada, tabii ki adaleti yönetenlerin, ki bilhassa Adalet Bakanının sırtına çok önemli bir yük yüklenmektedir. Bu yük sizlerin sırtına yüklenen yükten biraz daha önemli. Ama ne yazık ki, bu türden, adaleti yerine getirmek isteyen bir bakanlığın geçici maddelerle bir şeyi yürütmeye kalkışması, bir kanunu geçici maddelerle, bir kurumu geçici maddelerle yönetmeye kalkışması ne kadar doğru olabilir?
Ama, şurasını özellikle belirteyim, efendim, idari dava kurullarının oluşturulmasında kimin bunların üyelerini tespit ettiği konusu, pek fazla, doğrusunu isterseniz önem taşımıyor. Şundan dolayı önem taşımıyor: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu çıkarılırken şöyle bir madde vardı, burada da dile getirmiştim. Bir bilim kurulunun yönetim kurulunun toplanması Bakanlar Kurulunun isteği üzerine yapılıyorsa ve burada alınan kararlar Resmî Gazete'de yayınlanıyorsa buna "ilim kurulu" denmesi mümkün değil. Aynı şekilde, sizce, Danıştay gibi -biraz önce söylediğim tarzda- Hükûmetle, yürütmeyle halk arasında veya yargıyla yasama arasındaki veya yürütme arasındaki problemleri çözmek için oluşturulacak bir idari mahkemenin üyelerinin daha geniş bir platformda, doğrudan doğruya, genel kurul yerine başkanlar kurulu tarafından seçilmesi ne kadar doğru olabilir? Çünkü, eğer siz hukuku siyasallaştıracak olursanız, bunun sonucu, maalesef "Adalet mülkün temelidir" ifadesini, her yerde gördüğümüz sistemi alaşağı edersiniz. "Mülk" dediğiniz nedir? Malınız mülkünüz değil, devlettir, devletin ülkesidir, devletin ülkesi ve milletidir. Siz "Adalet mülkün temelidir." derken devletin ülkesini ve milletini adaletle yönetmezseniz, sonucu o devletin hüsrana uğraması demektir, halkın hüsrana uğraması demektir.
Bu bakımdan, biz bu maddenin düzeltilmesini, kaldırılmasını istiyoruz ve geçici maddelerle yasa çıkarılmamasını istiyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.