| Konu: | DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 129 |
| Tarih: | 01.07.2012 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün günlerden pazar, çok istisnai bir gün. Bütçe görüşmeleri yok ama bir pazar günü çalışıyoruz. Hatta bütçe görüşmelerindeki gibi on bire kadar değil bir haftadır sabah beşlere kadar çalışıyoruz. Beşte gidiyoruz, komisyon toplantılarımızın durumuna göre erken saatlerde bir daha geliyoruz. Herkes yorgun, uykusuz, gergin ama ortamda son derece istisnai bir durum var, o yüzden çalışmak zorundayız.
Farkında mısınız, bu dönem biz seçildiğimizden beri son derece istisnai bir Parlamentoda hep birlikte görev yapıyoruz. Meclis açık olduğu hâlde, hatta ilgili komisyonlar toplantı hâlinde olduğu hâlde, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisiyle, 12 Eylülün, paşaların getirdiği bir düzenlemeyi kullanarak Meclis açıkken yasama yapılacak kadar istisnai durumlar var. Kanun tasarılarına hasret kaldık. Çünkü ne kadar önemli ya da ne kadar önemsiz, ne kadar acil ya da ne kadar yapısal olursa olsun, bütün kanunlarda, ilgili bakanlıkların çalışması, bürokratların mutfakta pişirmesi, Bakanlar Kurulunda tartışılması ve Meclisin gündemine getirilmesi yerine, Sayın Başbakanın işaret ettiği, bazen 1, bazen 5 milletvekilinin eliyle hazırlık yapılıyor. MİT Yasası gibi bir yasayı jet hızıyla geçirmek için 1 milletvekili kendiliğinden kanun teklifi verebiliyor veya 4+4+4 gibi fevkalade önemli bir konuda, konu hakkında -komisyona katılan herkes biliyor ki- Millî Eğitim Bakanının dünyadan haberi yok, Millî Eğitim bürokrasisi hazırlıksız ama dışarılarda bir yerlerde pişirilmiş, Başbakan eliyle AKP'den 5 milletvekiline, 5 sayın grup başkan vekiline getirilmiş ve Meclis gündemine getirilebiliyor. Çok istisnai bir durum.
Ve öyle istisnai bir Mecliste görev yapmaya çalışıyoruz ki, 326 tane iktidar milletvekili var, toplantı başlasın diye 184 toplantı yeter sayısını toplamalarını, karar yeter sayısı olan 139'u bulmalarını, daha doğrusu bulmamalarını kimse eleştirmiyor da, muhalefet denetim görevini yapmak için "Bir sayar mısınız Sayın Başkan, bu karar hukuki mi? Gelin burada bir karar yeter sayısı arayalım." deyince iktidar sıralarından tepkiler, Sayın Bakanlardan sitemler: "Efendim, neden yoklama istiyorsunuz, neden bu tip denetim yollarına gidiyorsunuz?" Niçin? Çünkü, son derece istisnai bir Mecliste görev yapıyoruz.
Aslında bu istisna meselesinin üzerine sırf kafa yoran, mağduru olan veya bu duruma dikkat çeken biz değiliz. İtalyan Felsefeci Agamben diyor ki: "Sürekli bir istisna hâli ve hukukun askıya alınası sürecinde yaşıyor dünya artık." Agamben'e göre istisna hâli siyasal belirsizlik veya nedeni ne olursa olsun bir kriz durumunda belli bir siyasal düzenin devamının sağlanması adına hukukun askıya alınmasıdır. Agamben'e göre hukuksuzluğun artık normal bir durum hâline geldiği, kuralsızlığın kural yerine işletildiği, istisnanın kaideyi bozmadığı, doğrudan kaide hâline geldiği bir dünyada yaşıyoruz. Agamben bu çalışmasına ispat olarak da 2011 yılında Amerikan Başkanı Bush'un yayınladığı bir askerî emri örnek gösteriyor. Bush'un askerî emri şu, bu emirde diyor ki Bush: Terörist faaliyetlere karıştığından kuşkulanılan Amerikan vatandaşı ya da Amerikan vatandaşı olmayan kişilerin süresiz alıkonulmalarına ve askerî komisyonlarda yargılanmalarına izin veriyor.
Şimdi, Türkiye'deki yansımasına bir bakın. Birileri bir şeyden şüphe ediyor; bu, bazen bizim Grup Başkan Vekilimizin Hükûmeti yıpratmasıyla ilgili bir şüphe olabilir, bazen kendi Genelkurmay Başkanının silahlı bir terör örgütü kurduğuyla ilgili bir şüphe olabilir, kendi atadığı, kendi emekli ettiği, ödül verdiği, elini sıkıp plaket verdiği Genelkurmay Başkanının terörist eylemlerin başı olduğuyla ilgili şüphe olabilir. Ne olursa olsun, aynı Bush'un koyduğu gibi 2001 yılında, bir şüphe varsa eğer ne kadar duracağı ve neyle suçlandığını bilmeden içeride kalması ve hukukun askıya alınması sürecini Türkiyede yaşıyor.
İçinde yaşadığımız alan hukuki boyuttan yoksun, bir şiddetin hüküm sürdüğü bir yasasızlık bölgesi aslında. Devlet iktidarı istisna yoluyla yasasızlığı bünyesine katmış durumda ve istisna hâlini sürekli kılarak normalleşmiş durumdayız. Böylece aslında hepimiz biliyoruz ki maske düştü ve şiddete olan ihtiyaç ve bu yeni iktidar sahiplerinin aslında ülkeyi yönetmekle ilgili nasıl bir iradenin sahibi oldukları açıkça ortaya çıktı.
Öyle istisnai bir ülkede yaşıyoruz ki her muhalif partiden en az 1 milletvekili tutuklu, öyle istisnai bir ülkede yaşıyoruz ki 100'den çok muhalif gazeteci tutuklu -Çin'le yarışıyoruz muhalif gazetecilerin tutuklu olması noktasında- binden fazla öğrenci tutuklu, poşu takmanın, yumurta bulundurmanın, konser bileti satmanın, şemsiye bulundurmanın ayrı ayrı aylarca süren yargılanmalar ve tutukluluk hâlleriyle karşılıkları var artık.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Nerede?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Milletvekillerine Genel Kurulda, burada dayak, Komisyonda tekme atılıyor bu istisnai Parlamentoda. Milletvekiline yumruk atıyor polisler.
Seyahat özgürlüğünün engellenebildiği bir 2011 yılı düşünüyor musunuz? Eğitim-Sen'li öğretmenlerin çıktıkları yerden "Ankara'ya gelmeyin, suç işleyeceksiniz." diyerek seyahat özgürlükleri kısıtlanıyor. Gelenlere, burada eylem yapanlara "Siz 4+4+4'e karşı niçin toplandınız?" diye soruluyor, cevabından tatmin olmayan sayın savcının isteğine uyan hâkim bu sendikacıları tutuklayabiliyor.
Öyle bir istisnai ülkede yaşıyoruz ki grev yapma hakkı elinden alınıyor birilerinin toplu iş sözleşmesindeki gücü zayıflatılsın diye, buna karşı fiilî grev hakkını kullananların tamamını işten çıkarıyorsunuz. Ve öyle bir istisnai ülke ki bu, bu istisna ülkenin istisna Parlamentosunun çok müstesna bir milletvekili, daha bu grev yapılmadan önce 500 tane CV alıyor, "Greve 500 kişi kadar katılacakmış, yerine bizim arkadaşları istihdam edeceğim." diyebiliyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Öyle bir istisnai ülkede yaşıyoruz ki darbe dönemlerinde karakolda olan işkence şimdi cezaevlerinde hüküm sürüyor. Muamele aynı, sadece yapıldığı yer ve talimatı verenler değişmiş durumda.
Öyle bir istisnai ülke ki burası, paşaların kurduğu, 12 Eylülün kurduğu, hepimizin kaldırılmasını istediğimiz Devlet Güvenlik Mahkemeleri yerine, özgürlükçü, sözde demokrat, ileri demokrasici bir iktidar özel yetkili mahkemeleri kuruyor ve o özel yetkili mahkemeler yedi yıl boyunca yakmadık can bırakmıyorlar.
Ve öyle istisnai bir ülkedeyiz ki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, o özel yetkili mahkemelerin kurulduğu zamanda -ki görevi hepimizce malum- diyor ki "Özel yetkili mahkemeler, gerçekten bu düzenlemeyle bile düzeltilemeyecek kadar büyük bir sorun hâline geldiler."
Ve öyle bir noktadayız ki Sayın Bekir Bozdağ çıkıyor, Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı görevi belki de daha fevkinde yaparak, "Özel yetkili mahkemeler hukuk devletlerinde olmaz, demokrasiyle bağdaşmaz." diyebiliyor.
Bu özel yetkili mahkemeleri biz mi kurduk? Bu özel yetkili mahkemelerde hukuku ayaklar altına biz mi aldık? Bu özel yetkili mahkemeleri getirip de yıllardır Türkiye'de dünya ölçeğinde bir demokrasi zaafı yaratan sizler değil misiniz?
Dün akşam bunu kaldırmakla ilgili önergeyi bile netleştiremeyip, kendi içinizdeki bu çatışmayı Meclisin gündemine taşımadınız mı? Siz özel yetkili mahkemelerle ilgili önergeyi vermeyip buradan giderken, ilk kez şöyle bir şey yaşandı. Benim Grup Başkan Vekilim döndü ve dedi ki size: "Arkadaşlar, nereye gidiyorsunuz? Hani görüşecektik? Biz buradayız ve burayı terk etmiyoruz." Ama hepiniz arkanızı döndünüz ve tıpış tıpış o Parlamentoyu terk ederek yerinize gitmek zorunda kaldınız.
Bunları, şuradan söylemek lazım, okumak lazım: Bunların tamamı oluşan yeni vesayetle ilgili. Bunların tamamı, yeni bir derin devlet var ama eskisinden hem daha derin hem daha etkin, eskisinden daha acımasız. O kadar derinde ki, eski derin devletin kökleriyle birbirine tutunmuş durumda, plasenta köprüsü kurmuş olmalı çünkü eski derin devletle arasında bir başka ilişkiyi tarif ediyor. Abdülkadir Aksu, Cemil Çiçek, Vecdi Gönül, Oğuz Kağan Köksal, 12 Eylül döneminin Genel Sekreteri Hasan Celal Güzel'in Değerli Eşleri; isimleri nedense aklıma geldi.
Ama şunu açıkça söylemek lazım: Böyle bir şey yok mu diyoruz? Eski kuvvet komutanlarının nerede olduğu ortada ama şu anda Mehmet Ağar'a "Sen devlete emanetsin." diyen bir Bakan var. Mehmet Ağar'ın cezaevindeki 24 tutuklunun 21'ini birileri tahliye etti. Mehmet Ağar, ailesine en yakın yerde, Bodrum'a en yakın cezaevine yerleştirildi. Kendi girmeden önce eski MİT Müsteşarı Korkut Eken gitti, asayiş berkemal mi diye baktı. Helikopter pisti yaptınız Mehmet Ağar'ın kalmakta olduğu cezaevinin yanına kolay gitsin diye ziyaretçileri.
Bu duygu, bu düşünce, bu tespitlerle ve büyük bir yürek yanıklığıyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)