GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:36
Tarih:13.12.2011

CHP GRUBU ADINA TOLGA ÇANDAR (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın hemen başında bu yıl bizleri çok meşgul eden bir sorundan söz ederek başlayacağım.

Kredi ve Yurtlar Kurumu. Deniyor ki: Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün bir Genel Müdürlük kontenjanı vardır. Bu kontenjan da milletvekilleri arasında eşit olarak dağıtılır. Şimdi bu sene biz bunu duyduk. Hepinize geldiği gibi bize de çocuklarımız geldi, üniversiteyi kazanan çocuklar. Sıralamaya girmişler, işte araştırmaya girmişler, puan almışlar, o puanlara göre kendilerine belli bir sıralama verilmiş. Kimisi bu sıralamayı hak etmediğini düşündüğü için, daha iyi yerlerde olması gerektiğini düşündüğü için geldi. Kimisi gerçekten çok ihtiyacı olduğu için yani okulu bırakıp gidecek hâle gelmiş. Çünkü ben de ilk gençlik yıllarımda üniversiteye ilk geldiğimde yaşadım aynı sorunu. O çocukları çok iyi duyumsadığım için bu işe el koyduk, kendimiz de bir liste oluşturduk, verdik. O listeden 1 tane çocuğu yurda yerleştirene kadar çatladım. Ama daha sonra çeşitli duyumlar aldık "İktidar partisi milletvekillerinin verdiği listelerin büyük bir bölümü Kredi ve Yurtlar Kurumuna yerleştirildi." diye. Umarım doğru değildir, umarım doğru değildir. (CHP sıralarından "Doğru" sesleri)

Değerli arkadaşlarım, Kredi ve Yurtlar Kurumunun bu kontenjanının, genel müdür kontenjanının kaldırılması lazım, kesinlikle bunun kaldırılması lazım. Bakın milletvekilleri olarak hepimiz, hangi siyasal görüşten olursak olalım, zan altında kalıyoruz. Yapamıyoruz, yapamadığımız zaman da insanların önünde? Bakın aynı şeyi benim komşum, AKP Milletvekili arkadaşım da yaşadı, aynı sorunu. Onun için gelin, bazı konularda anlaştığımızı biliyorum, bu konuda da anlaşalım ve kaldıralım. Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürünün kontenjanı olmamalı.

Bir başka söyleyeceğim şey: Bu bütçe konuşmaları sırasında gurur duydum, bu Mecliste olmaktan bir kere daha gurur duydum.

Değerli arkadaşlarım, emperyalizme karşı savaş verdikten sonra emperyalizme karşı savaşın arkasından kurulmuş bir Meclis burası. Bundan gurur duydum ve bazı arkadaşlarımın özellikle bu antiemperyalizm vurgusunu yapmalarına sonuna kadar? Gidip bunlar konuşurken "Hadi gideyim de -sahnede- şuna sarılıvereyim, bir öpüvereyim." diye de düşünmediğim olmadı değil açıkçası. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu kısa sürede yapabildiğim kadar ben de antiemperyalist vurgu yapacağım, emperyalizme vurgu yapacağım ama benim yapacağım emperyalizm kültür emperyalizmi. Yani emperyalizm bir ülkeyi sömürmeye giderken sadece topuyla tüfeğiyle gitmiyor, ekonomik emperyalizmle gitmiyor. En tehlikelisi, bakın, bizim için? Eminim, iktidar partisi grubunun içerisinde de bana katılacak arkadaşlarım var, biliyorum. Sokaklarında yoz ve yabancı kültür bombardımanına karşı koyamadığı için gözümüze batan o kadar çok şey var ki. Bu kültür emperyalizmi, ekonomik emperyalizmin algılanmasını güçleştirecek bir araçtır ve bence de bilerek ve isteyerek yapılıyordur. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun için, emperyalizme karşı verilecek mücadelenin önemli bir parçası da kültür emperyalizmine karşı mücadele etmek olacaktır. Yarın yoksa çocuklarımız, gecenin bir saatinde eve girdiğimiz zaman -hadi biz yırttık diyelim- bizim kuşaktan sonra bizim çocuklarımızın çocukları babalarına eve geldiği zaman "Hey moruk, nasılsın?" diye girerse, bu savaşı bizim vermediğimiz içindir. Emperyalizme karşı verilecek, kültür emperyalizmine karşı verilecek en önemli mücadele de kendi öz değerlerimizden hareketle yaratılacak kültür ürünleridir. Ben bir sanatçı olarak yıllardır bu kültür ürünlerini vermeye çalışıyorum. Bunu verdiğim için devlet televizyonundan yasaklandım. Sadece ben değil, tiyatrocu arkadaşlarım, sinemacı arkadaşlarım, karikatüristler, yazarlar, çizerler, yıllarca, ne yazık ki bu mücadelenin bedelini cezaevlerinde işkence görerek, tutuklanarak, konserleri iptal edilerek, tiyatroları iptal edilerek ödediler. Bu reva mıdır? Yani bu ülkede antiemperyalist, kültür emperyalizmine karşı baş kaldıran bir sanatçı olmanın bedeli bu olmamalıdır değerli dostlarım.

Bir başka konuya hemen geçeceğim. Bilindiği üzere, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nda, 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle bir değişiklik yapıldı. Bu değişiklikle, doğal sitler, Koruma Kurulundan Çevre ve Şehircilik Bakanlığına devredildi. Şimdi, ben bundan son derece büyük bir endişe duyuyorum. Yıllardır? Önce ben tabii, 1.124 kilometre kıyı uzunluğu olan Muğla'nın bir milletvekili olarak kıyılarımın başına ne gelecek diye merak ediyorum açıkçası. Kisebükü'yle ilgili Bodrum'da verdiğimiz mücadeleyi biliyorsunuz, parti olarak verdik bu mücadeleyi, sadece parti değil, doğal çevreyi korumak isteyen? Yıllardır koruduğumuz, gözümüzün bebeği gibi baktığımız bu güzelim koyların emperyalizmle iş birliği yapmış, egemen güçlerle iş birliği yapmış insanlar tarafından yağlanmasını istemiyorum. Bu yasa yüzünden acaba bu koylar yağmalanacak mı diye endişe ediyorum doğrusu.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) - Hiçbir şey olmaz.

TOLGA ÇANDAR (Devamla) - İnşallah olmaz efendim, inşallah. Yani, siz de buradasınız, Allah uzun ömür versin hepimize. Yani inşallah böyle bir şey olmaz ama ben endişe duyuyorum.

Bakınız, bizim köylerde insanlar sit alanlarında yaşıyorlar, köylülerimiz çivi çakamaz evine. Aynı zamanda, çocuğunu evlendirecek, evinin bahçesine bir tane ev yapacak onu da yapmasına izin vermezler çünkü sit ama nasıl oluyorsa siyasal erkle ilişki kuran ya da onun da yardımıyla, birtakım güçlerin yardımıyla bazı insanlar, o sit alanlarını "Sen nasılsa buraya bir şey yapamazsın, biz onu alalım" deyip o köylünün elinden yok parasına satın aldığı o arazilerin üstüne çok yıldızlı oteller diktiler. Arazilerini yok parasına satın aldıkları köylüleri de o diktikleri beş yıldızlı otellerde erkeklerini gece bekçisi, kadınlarını da temizlik işçisi olarak çalıştırdılar.

Lütfen bölgede bir araştırma yaptırın, o yörede bu köylü kadınları arasındaki intihar oranlarını bir araştırın; bu, trajik boyutlardadır. Eskiden bizim köylerde tütün vardı -şimdi onu yok ettiniz ya- insanlar Folidol içerlerdi, tütün ilacı. Köylü kızlarının ölüm şekli, intihar şekilleri değişti, eskiden Folidol içerlerdi, kör kuyulara atarlardı, üstüne de iki tane türkü yakardık, hiç değilse halk edebiyatına bir şey? Şimdi "Beş yıldızlı otelin balkonundan attı." diye ben nasıl türkü yapayım arkadaş? (CHP sıralarından alkışlar) Tövbe ya Rabbi!

Bakın, Pedasa Antik Kenti? Sayın Bakanımız Pedasa Antik Kenti'ni dolaştı, biliyorum. Sayın Bakanımızın kötü niyetli olduğuna da inanmıyorum, kendisini uzun yıllardan tanırız ama sistem içerisinde birtakım şeyler yanlış gidiyor. Pedasa Antik Kenti'nde Adnan Hocamız, Adnan Diler Hocamız olağanüstü bir şey yaptı. Bakın, Efes Antik Tiyatrosu kadar etki yaratacak muhteşem bir yer ve Bodrum'da? Şimdi "Bodrum, Bodrum" dediniz zaman illa gelip de böyle denize girilecek, iki güneşlenilecek bir yer aklınıza gelmesin, orası bir kültür beşiği, her tarafından kültür fışkırıyor.

Milas'ta biliyorsunuz soyulan Kral Mezarlığı'nı, yazık günah değil mi? Ondan sonra Bakanımız geliyor, bizim oradaki yerel yönetici arkadaşlara fırça atıyor. Ya, bunu yapacağınıza... Daha önce, sizden önce gelen AKP'li bakanlarımız vardı, uyudular biliyorsunuz gittiği yerlerde, uyuduktan sonra da uyandığı zaman da kalktı "Bunlar zaten Yunan eseri. Biz bunları Batı'ya verelim, İslam eserlerini de geri alalım." türünden son derece cahil, son derece ırkçı laflar etti. E, bunu yapacağı yerde biz onları korusaydık, o şeylere şimdi olduğu gibi... Mesela Lagina, Yatağan'da Lagina Antik Kenti var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çandar, teşekkür  ediyorum efendim, süreniz doldu.

TOLGA ÇANDAR (Devamla) - Bitti.

Saygılar sunuyorum, iyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)