GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:37
Tarih:11.12.2012

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli milletvekilleri, öncelikle konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk tarihinin kültürünü ve medeniyetini ilmî yoldan araştırmak, yayınlar yapmak ve yayınlar yapmak ve yaymak için 15 Nisan 1931'de Atatürk'ün direktifleriyle, Türk Tarih Kurumu; bir yıl sonra da Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek için de Türk Dil Kurumu kurulmuştur. Kurulduğu zamandan itibaren her iki kurum, hem gerek Türk tarihi konusunda gerekse Türk dili konusunda çok güzel ve ciddi çalışmalar gerçekleştirmiştir.

Az önce, AKP milletvekili arkadaşlarımızın söyledikleri Asya'da arkeolojik araştırmalar yapmak, bütün dünyadaki Türk kültür varlıklarının envanterini yapmak, "Çin Han Hanedanlığı Tarihleri"nin Türkçeye çevrilmesini sağlamak gibi işlerin hepsi Tarih Kurumunca "Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü"nün yapılması, "Türk Dil Sözlüğü"nün yapılması, tarama sözlüklerinin hazırlanması gibi konular da Dil Kurumumuzca başarıyla yerine getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, hemen her ülkenin tarih ve dil konusunda hizmet veren akademi ve enstitüleri bulunmaktadır ve gerek yönetim olarak gerekse ilmî araştırma bakımından tamamen devletten bağımsız şekilde çalışmaktadırlar. Zira, objektif yapılmayan araştırmalar verilen emeğe, harcanan paraya rağmen, uluslararası kamuoyunda yer bulamazlar.

Maalesef, 2011 yılında, kanun hükmünde kararnameyle çıkarılan yasa ile bu kurumlarımız tamamen devlet kurumu hâline getirilmiştir. Nitekim, yeni yasayla "Yüksek Danışma Kurulu" adı altında oluşturulan organ, Başbakanın veya ilgili bakanın başkanlığında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Dışişleri Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, Millî Eğitim Bakanı ile Başbakan tarafından belirlenecek diğer bakanlar, Yükseköğretim Kurulu Başkanı, Cumhurbaşkanınca, yüksek kurumun görev alanına giren konularda özgün bilimsel araştırmalarla tanınan bilim adamları arasından üç yıllığına seçilen üye ile Yüksek Kurum Başkanı ve kurum başkanlarından oluşur. Cumhurbaşkanı ve Başbakan gerekli gördükleri hâllerde, Yüksek Danışma Kuruluna başkanlık eder." El insaf! Sanki bu ülkede hiç bilim adamı kalmamıştır ve bakanların da başka işi yokmuş gibi bu kurumun yüksek danışma kurulunu oluşturmaktadırlar.

Vicdan sahibi her kim olursa olsun, herkes, siyasi mülahazalardan uzak olmak kaydıyla, bilimsel araştırma yapan bir kurumun danışma kurulunda yukarıda adı geçen siyasi şahsiyetlerin ne işinin olduğunu sorgulayacaktır. Ayrıca, yönetimi devlet yetkililerinden meydana geldiğini gören yabancı ilim kuruluşları bizim bu kurumlarımızın yaptığı ilmî çalışmalar hakkında ne düşünecektir?

Böyle bir yapılanma hep örnek olarak aldığımız ne Avrupa ülkelerinde ne ABD'de ve hatta ne de Rusya'da vardır. Kaldı ki bir bilimsel kurumun danışma kurulunun siyasilerden meydana geldiği ve hele hele danışma kurulunun görevi olarak "Yüksek Kurumun ve kurumların bilim ve kültür alanındaki çalışmalarını ve etkinliklerini değerlendirir ve gerekli tavsiye kararları alarak görüşlerini Yüksek Kuruma ve kurumlara bildirir. Bu kararlar Yüksek Kurum ve kurumlar tarafından öncelikle dikkate alınır." şeklinde açıklanıyorsa, bu şekilde siyasilerin talimatlarıyla yapılacak çalışmaları özgür iradeyle yapılmış olarak kabul edebilir miyiz?

Ayrıca, yine Yüksek Danışma Kurulunun görevlerinin sayıldığı ve dünyanın hiçbir yerinde olmayan ve olması da ihtimal dışı olan bir madde daha yer almaktadır ki bu madde, bu kurumların bir ilmî kuruluş olmadığına tamamen açık delil teşkil eder. 5'inci maddenin 6'ncı fıkrasında "Yüksek Danışma Kurulunca gerekli görülen kararlar Resmî Gazetede yayımlanır." denilmektedir. Bu hükmü nasıl yorumlayacaksınız? Dünya ülkeleri arasında hangi bilimsel araştırma kararları Resmî Gazete'de yayımlanmaktadır. Dolayısıyla bu şekilde bir yaptırım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunu bir bilimsel kurul olmaktan tamamen çıkardığı gibi askerî idare dönemini bile aratacak bir duruma düşürmektedir.

Değerli milletvekilleri, durum sadece Yüksek Danışma Kuruluyla da sınırlı kalmamaktadır. Kurumun en üst yönetim mercisi olan yönetim kurulunu, ne hikmetse, gerekli hâllerde Başbakan veya ilgili bakan olağanüstü toplantıya çağırabilmektedir. Bu ne demektir? Geçmiş dönemde Askerî Konsey tarafından hazırlatılan kanunda bile böyle bir uygulama bulunmamaktadır.

Yine "Yüksek Kurum ve kurumlarca hazırlanan idari düzenlemeleri görüşerek, Başbakan veya ilgili bakanın onayına sunmak." hükmü, Yönetim kurulunun sembolik bir nitelik taşıdığını ve tamamen siyasetin emrine verildiğini ortaya koymaktadır.

Kanundaki çarpıklıklardan bir diğeri de, Yüksek Kurumun amacını belirleyen maddedir. Bu maddede "Türk dili, tarihi, kültür ve bütün yönleriyle Atatürk eserleri üzerinde sosyal ve beşerî bilimler bütünlüğü içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu konularda seminer, sempozyum, konferans ve benzeri ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu alandaki çalışmaları desteklemek." denilmektedir.

Yine görevleri arasında "Milletimizin sosyal ve kültürel gelişmesine katkı sağlayacak alanlarda bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bu alanda yapılan çalışmalara destek vermek." olarak açıklanmıştır. Mademki bütün bu işler Yüksek Kurum tarafından yapılacaktı, o hâlde diğer 4 kurum neden kurulmuştur ve gereksiz yere neden personel istihdam edilmektedir? Hâlbuki en azından, Türk Dil ve Türk Tarih kurumlarının araştırma usulleri farklıdır, metodolojileri ve asıl ilmî araştırma görevi, kanunun diğer maddeleriyle her biri ayrı tüzel kişiliğe sahip kurumlara verilmiştir. Mesela, Türk Tarih Kurumunun görevleri sayılırken aynen şu ifade edilmektedir: "Türk tarihi ve Türkiye tarihini tüm yönleriyle hakikatlere (ilmî yoldan) uygun biçimde ortaya koyacak çalışmaları yapmak, tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak."

Değerli milletvekilleri, bu cümle kanunu hazırlayan zihniyetin ne kadar ön yargılı olduğunu ortaya koymaktadır. Yani siz kanuna "hakikatlere uygun ve tarihimizle ilgili karalamalara ve çarpıtmalara karşı ulusal ve uluslararası kamuoyunu aydınlatmak" hükmünü koyarsanız, yapılacak çalışmaların önceden hedefini de belirlemiş olursunuz. Tarih ilminde kendinizi şartlandırarak objektif araştırma yapamazsınız. Hakikat kime göre olacaktır ve hakikatin ölçüsü nedir? Eski kanunda "Türk Tarih Kurumunun amacı, Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin medeniyet hizmetlerini ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak veya yayımlar yapmak, bunlara dayanarak da Türk tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır." denilmek suretiyle daha objektif bir hedef ortaya konulmuştu. Ama yeni kanunda "tarihimizle ilgili karalama ve çarpıtmalar" ifadesi kullanılmakta ve buna bağlı olarak hakikatleri kendinize göre belirlemektesiniz. Halbuki ilmî kuruluşlar, ilmî araştırmalar yapar ve bu yapılan araştırmalar ilgilenen kimseler tarafından kullanılır; yoksa ismi "muhteşemle" başlayan ve tarihimizi muhteşem şekilde tahrip eden dizilere karşı bir araştırma yapmasını isteyemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, RTÜK gibi bir kurumumuzun olmasına ve dizi başlayalı iki yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen kendilerine bu görev verilmiş olanlar yan gelip yatacaklar fakat durumu yeni öğrenmiş gibi Sayın Başbakan da -başka işi yokmuş gibi- tarih dizisiyle ilgili açıklama yapacak. Burada yapılması gereken şey, Başbakanın beyanat vermek yerine, ilgili bakanın işi televizyon programlarını denetlemek olan RTÜK hakkında görevi ihmalden soruşturma açmak ve onu harekete geçirmek olmalıdır.

Yeni yasada Türk Dil Kurumunun görevleri, Türk dilinin kaynak eserlerini tespit ederek incelemek ve yayına hazırlamak, Türkçeyle ilgili yurt içinde ve yurt dışında yapılan araştırmaları takip etmek, bütünleşik bilgi sistemi dâhilinde arşiv ve dokümantasyon merkezi, bilgi bankaları ve veri tabanları oluşturmak" olarak gösterilmiştir. Hâlbuki bu tür, yabancı ülkelerdeki kuruluşların amaçları arasında dilin güzelliğini ortaya koymak ilkesi bulunmaktadır. Nitekim 2876 sayılı eski Yasa'da bile bu duruma dikkat edilmiş ve Türk Dil Kurumunun amacı "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmektir." şeklinde belirlenmiştir. Görüldüğü gibi, 1932 yılında kurulan ve hedefleri belirlenen bir kurumun yeni yasayla ne hâle getirildiği ortadadır. Kurulduğu günden bugüne kadar çok değerli çalışmalarda bulunan Türk Dil Kurumu, biraz önce söylediğim gibi Türkçe Sözlük'ü çıkarmış ve geliştirmiş, Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü'nü hazırlamış, Deyimler ve Terimler Sözlüğü yapmış, her şeyden önemlisi de bütün bunları İnternet aracılığıyla dünyanın hizmetine sunmuştur.

Sayın milletvekilleri, bir de konuya başka bir pencereden bakalım ve geliniz, ülke yararına en doğru olanı burada değerlendirelim. Zira hem "Tümüyle askerî darbe kanunlarından ve anayasasından kurtulalım." diyeceksiniz hem de o dönem kanunlarından daha kötü bir kanun hazırlayacaksınız. Aslında yapılması gereken, Atatürk'ün kurduğu Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil kurumlarının birer akademi hâlinde teşkilatlandırılmasıdır. Bunu yapacak olursak bu iki güzide kurumumuzun geniş mali imkânlarını da göz önüne aldığımızda ne denli büyük hizmet vereceklerini tahmin edebilirsiniz. Bu kurumlarımız şayet akademi hâline getirilecek olursa kendi alanlarında gençlere yüksek lisans ve doktora bursu vermek -yerli ve yabancı olmak üzere- yine çalışma alanlarında projelere destek vermek, belirlediği konularda yabancı bilim adamlarının da çalıştığı araştırmalar yaptırmak, Türk arkeolojisini desteklemek ve kazılar yapmak ve gerektiğinde yurt dışında araştırma merkezleri kurmak gibi görevlerini yerine getirebilirler. Bu tür çalışmalar ülkemizin ufkunu açar ve siyasi otorite bunlardan faydalanarak isabetli politikalar üretirler. Mesela bugün Orta Doğu'da, yani bütünüyle Osmanlı coğrafyasında meydana gelen olayların temeline inmeden bu bölgede yürütülen politikalarda hedefin de doğru tespit edilmesi mümkün olmayacak ve yanlışlar içinde maceraya sürüklenecektir. Tarih övgü dolu sayfalar olduğu gibi yanlış yapanların sebep olduğu acılarla da doludur. Bugün, bizler, tarihi ve tarihî şahsiyetleri nasıl acımasızca eleştirip suçluyorsak yarın da birileri bizi aynı şekilde suçlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, 2013 bütçesini görüştüğümüz şu sıralar, geleceğimiz ve Türkiye'yi yönetenler açısından bu denli önemli olan kurumlarımızın, Mecliste tartışılmasına gerek duyulmadan ve aceleyle çıkarılan yasası bir yana, her iki kurumun genel bütçeye bağlı olmayan ve kaynağı tamamen kendi gelirleri olan bütçelerinin esnek hâle getirilerek özerk bir yapıya kavuşmaları gerekmektedir. Bu sebeple, her iki kurumda da, kendi bütçeleri olduğu için, yabancı sözleşmeli personel istihdamı söz konusu olabilir. Bunların şişirilmemesi için gerekli tertip alınır.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarken 2013 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, kurumlara yeni atanan başkanlara başarılar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.