| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 12.12.2012 |
CHP GRUBU ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün kentlerimiz ve diğer yerleşmelerimizin doğal ve endüstriyel afetler açısından on yıl öncesine oranla daha güvenli olduğunu söylemek mümkün değil. Kentlere göçler, denetimsiz ve rant amaçlı yapılaşmalar, plansız yerleşme ve sanayileşme eğilimleri yoğun olarak devam ediyor. Bu gidişatla başta depremler olmak üzere, gelecekte olabilecek doğal ve endüstriyel olaylar karşısında daha büyük zarar ve kayıplarla karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır. Kent depremleri süreci yanı sıra şimdi de kent selleri süreci başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye'de deprem, heyelan ve su baskını nedeniyle oluşan toplam yıkım oranı tüm afetler içerisinde yüzde 95'tir. Deprem konusuna hiç girmiyorum, çünkü o konuda, korunma adına "Kentsel dönüşüm yapacağız; 6,5 milyon yapıyı yıkacağız." nutukları atılıyor. Neyi konuşalım? Rantçı arazi yağması ve yüksek yapılaşma sürerken, on yıldır çıkaramadığınız yüksek yapı deprem yönetmeliğini mi konuşalım? Nasıl tespit edeceğinizi bilemediğiniz afet riskli yapı ve afet riskli alan üzerine mi konuşalım?
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, bilimsel olarak arazi kullanımı kabiliyetimiz hâlâ çok yetersizdir. Hâlâ bir standart belirleyemedik; herkes kendi anlayışına göre arazi planlaması yapıyor, daha doğrusu, yapamıyor. Su havzaları, orman ve tarım alanları kentleşme adına çarçur ediliyor. Bütüncül risk planlaması ve yönetimi de lafta kalmış. Demeçlerinizde bahsettiğiniz ama yapamadığınız Bütünleşik Afet Yönetim Sistemi'nin temel ilkeleri şunlar olmalıdır: Tüm tehlikeleri göz önüne almak, tüm evreleri uygulamak, tüm kaynakları kullanmak, tüm birey ve kurumların bu çalışmalara katılmasını sağlamak.
Bakınız, meteorolojiye göre yağış rejimi normal ama her gün bir ilimizden sel haberleri geliyor. Kentleşme arttıkça deprem ve sel kayıpları artıyorsa bu işte yanlış bir yönetim tarzı var demektir. Korunma, risk azaltma yönetimi maalesef yok, yardım ve yara sarma yönetimi hâlâ devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, 23 Ekim 2011 Van-Erciş depreminde bile afete maruz bölgeyle, tabii afete maruz yöreler kavramlarını karıştırdılar. Başbakana yanlış bilgi verdiler, yöneticileri şaşırttılar. 4133 sayılı Kanun'la değişik 4123 sayılı Kanun'daki kavramları karıştırdılar. Afete maruz bölge kavramı, olmuş ve muhtemel afetler için doğrudan afetlerin önlenmesi ve etkilerinin azaltılması amacına yönelik bir önlemdir. Profesyonel olmadığınız için her afette ortaya çıkan sorunlar nedeniyle o acayip torba kanunlar yoluyla hâlâ bu kanunda, AFAD Kanunu'nda değişiklikler yapıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye alansal olarak büyük ve büyük kentlerin oluştuğu bir ülke. AFAD merkezde ve taşrada tüm hizmetleri yerine getirmeye çalışmamalıdır. Yalnızca stratejik karar ve koordinasyon düzeyinde kalmalıdır. Diğer düzeylerin şöyle olmasını tavsiye ediyoruz: Stratejik karar düzeyi; bu, hükûmetle ilişkili olmalıdır. Taktik karar ve muamele düzeyi; valilik, büyükşehir belediye başkanlıklarıyla ilişkili olmalıdır. Operasyon düzeyi; büyükşehir ve ilçe belediyeleriyle ilişkili olmalıdır. Şu anda sayısını 29'a çıkarttığınız büyükşehir belediyelerinin olduğu illerde valilik ve büyükşehir belediye başkanlıkları ortak komuta sistemiyle bir araya getirilmeli, afet müdahale çalışmaları emniyet, itfaiye ve ambulans bir araya getirilerek ifa edilmelidir. AFAD Kanunu'nun yeniden günümüz dünyası risk azaltmaya yönelik örgütlenme modelini hedef alarak yazılması gerekiyor.
Değerli milletvekili, Hükûmet "Afet yönetiminde çok başlılığı kaldıracağız." demişti. 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri ile AFAD'ın, belediyelerin, hatta Kızılay dâhil STK'ların görevleri birbirine karışmış durumda. Diğer ilgili kanunlarda da böylesine karışıklıklar var. Hangi kurum, hangi yetki ve sorumlulukla yapacak bu işleri?
Şimdi durum o hâle geldi ki AFAD'ı da koordine edecek bir kurum gerekecek. Son uygulamalara bakarsanız, AFAD'ın yalnızca bir yardım ve müdahale kuruluşu gibi çalıştığını görürsünüz. Toplam bütçesinin yalnızca yüzde 2'si Planlama ve Zarar Azaltma Dairesi Başkanlığına ayrılmış, bu kadarcık.
Değerli milletvekilleri, on yıllık iktidarınız döneminde herkes doğa ve endüstriyel afet risklerini yönetemediğinizi gördü. Riskleri azaltamayan bir yönetim hep yara sarma ve yeniden bina yapma noktasına geliyor. AFAD biraz Kızılay, biraz da TOKİ gibi çalışmaya başladı. Yaralar sarılacaktır ama risk yönetimi zafiyeti de bitmelidir. Şu anda AFAD örgütlenme anlayışıyla bu olmayacak. Türkiye'de çok başlı afet yönetimi, sorunu çözemeyecek, afet risklerini azaltamayacak. Ancak eskiden olduğu gibi müdahale, yardım ve yara sarma işleriyle meşgul olacak AFAD'ın bütçesini onaylamıyoruz. Yanlış afet yönetim anlayışlarıyla hareket eden bu kurumun bütçesinden harcanan her kuruşunda afetlerde, kazalarda kaybettiğimiz vatandaşlarımızdan aldığımız vergiler vardır, yetimin hakkı vardır.
Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.