GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI MÜCADELE VE KALICI ÇÖZÜM YOLLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA VERİLEN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, 22/11/2011 SALI GÜNÜ GENEL KURULDA OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN BU BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN MHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:21
Tarih:22.11.2011

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz olarak kadına yönelik şiddete karşı mücadelede kalıcı çözüm yollarının araştırılması konusunda vermiş olduğumuz Meclis araştırması hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplumsal değişme ve gelişmeye paralel olarak yaşam alışkanlıklarımız da takdir edersiniz ki değişiyor. Değişimler çoğu kere toplumu olumlu yönde etkilese de maalesef bazen olumsuz etkilerini de gözlemliyoruz. Şiddet işte bu olumsuzluklardan biri.

Kadına yönelik şiddet tüm dünyanın kabul ettiği ve önleme konusunda çaba sarf ettiği evrensel bir problem. Ülkemizde gün geçmiyor ki bu konuda sarsıcı bir haber okumayalım ya da fotoğrafını gazetelerde görmeyelim ancak biliyoruz ki maalesef bu yaşananların çok azı hatta -klişe bir deyimle- aysbergin su üzerinde görünen yüzü. Ancak bu olayların bir kısmını sadece "kadına yönelik şiddet" diye tanımlamak da doğru değil. Örneğin, on üç yaşındayken yaşadığı ildeki 26 yetişkin erkeği kendi rızasıyla beraber olmaya ikna ettiği yolunda hüküm verilen kız çocuğunun durumu. Bu, ne çocuğa şiddet, ne kadına şiddet, ne çocuk istismarıdır; bu, insanlık suçu ve hukuk ayıbıdır. Şiddet, güçlüden güçsüze, erkekten kadına, gençten yaşlıya, anneden çocuğa, çocuktan oyuncağına ya da arkadaşına doğru yönlendirilen bir çoğalma içinde toplumumuzda görülmekte.

Kadın ve erkek olmak biyolojik bir tasnif olmakla beraber, hak sahibi olmak ile hakkı kullanmak ve hakkını alabilmek açılarından baktığımızda, kadının eğitim, sağlık, iş, siyasi katılım gibi konulardaki eşitliksiz durumu kadın konusunu sosyal bir problem hâline getirmekte ve aynı sebepler kadına yönelik şiddetin de kaynağını teşkil etmektedir. Sözlüklerimizde bile bugün, kadın "Güzel, şık, hoş." diye tanımlanırken erkek "Sözüne güvenilir, mert." diye tanımlanıyorsa toplumsal cinsiyet rolleri bakımından ele alınması gereken çok konumuz, yapılması gereken çok işimiz, alınması gereken çok yolumuz var demektir.

İnsana saygı, eşit yurttaşlık, kadın erkek eşitliği kavramlarını Türk milleti, Hacı Bektaş Veli'den bu yana yüzyıllardır kültürünün zenginliği olarak yaşamıştır. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle Anayasa'mızın 2'nci ve 5'inci maddesinden gelen sosyal hukuk devleti olma sorumluluğuyla devlet, tüm vatandaşlarına sosyal ve ekonomik bütün plan ve programlarda toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bakış açısı ile fırsat eşitliğini temel alacağını taahhüt etmektedir. Türkiye, Kadınlara Karşı Her Tür Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ni 1985 yılında imzalamış olmasına rağmen ancak 2002 yılı Ekim ayında yani Milliyetçi Hareket Partisinin hükûmet ortağı olduğu 57'nci Hükûmet döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisinde oylayarak kabul edebilmiştir.

Yöneticilerin ve karar vericilerin en temel görevlerinden biri mevzuat oluşturmaksa diğeri de oluşturulan mevzuatın uygulamaya geçmesine önderlik etmektir. Bu cümleden olmakla size basından bir paragraf okumak istiyorum: "Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı, ilköğretim 8'inci sınıflarda okutulan Vatandaşlık ve Demokrasi Eğitimi dersi programını yeniledi. Millî Eğitim Bakanı, 3 Ağustos 2011 tarihinde programda yapılan düzenlemeleri onayladı. Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi yani CEDAW yeni müfredattan kaldırıldı." Basından okuyorum bu paragrafı. Yani, kadına karşı şiddetin her gün giderek ve farklı biçimlerde arttığı bir dönemde CEDAW'ın müfredattan çıkarılmasının, Hükûmetteki ilgili bakanlığın kadına karşı şiddeti önleme konusunda yasa taslağı hazırlayarak hukuki düzenlemeler yaptığını söylediği bir dönemde gerçekleşmesini yüce Meclisin takdirine bırakıyorum.

Bir kısmımızın "döver de sever de" diyerek yaşananları meşrulaştırıp gizlediği, diğer bir kısmımızınsa bilgilendirme adına yapılan haberlerle şiddeti pekiştirip görsel medyayla öğrettiği bir süreçteyiz. Bu nedenledir ki şiddeti önleme konusunda atılacak her adımda medyanın televizyon dizilerinden başlayarak gazeteler ve İnternet sitelerine varana kadar olan her türünün olumlu politikaların uygulanması adına yapılacak çalışmaların içinde yer almasını umut ediyor ve diliyoruz.

Hükûmetin aile içi şiddet sorununa yönelik olarak başlattığı çalışmalar şiddet oluştuktan sonra neler yapılacağı boyutunda kalmış, şiddetin oluşmasını önleyecek projeler geliştirilememiştir. Örneğin, aile yaşamını korumak, desteklemek ve sorunların çözümüne yardımcı olmak amacıyla aile danışma merkezleri açılmaktadır. Teorik olarak bu tür merkezlerin faydalı olacağı şüphesiz ancak Adalet ve Kalkınma Partisinin yerel yönetimlerinde başlattığı bu çalışmalardan bir örneği hepiniz hafızalarınızda şu anda söyleyeceğim cümlelerle tazeleyeceksiniz. İlgili partinin belediyelerinde aile danışmanı olarak görev yaptığını ifade eden ve kendini "muhafazakâr aile danışmanı" olarak tanıtan bir hanımın söylediği sözler:  "Zaten erkeklerin yüzde 85'i aldatıyor. Bu durumda çok eşlilik yasallaşmalı." Sanıyorum hepiniz hatırladınız. Yani Hanımefendi bu ifadesiyle hem kadınlara hem erkeklere hakaret etmiş ancak sorumluluk mevkisinde bulunanlar bunları görmezden gelmişlerdir. Eğer Bakanlık atayacağı aile danışmanlarıyla ailelerimizi bu türden danışmanlara emanet edecekse bence planını bir kez daha gözden geçirmeli ve bu örnekte de görüldüğü gibi Hükûmet koyduğu hedeflere gidecek yol ve yöntemleri belirlemekte yetersiz kalmakta, kendisine, az önce örneğini verdiğim sözlerin sahibi olan hanımlar gibi aile danışmanlarını atayarak yanlış kılavuzlar seçmektedir.

Hepimiz biliyoruz ki şiddet yalnız aile içinde sınırlı kalmıyor. Örneğin iş yerinde uğranan şiddet yani mobbing ağırlıklı olarak kadınların sorunu. Bu konu Hükûmet tarafından hemen hiçbir zaman gündeme getirilmemekte, ancak kadını istihdamdan çekmek de bir sonuç getirmemektedir.

Son yapılan kanun hükmünde kararnameyle ortaya çıkan bir gerçeği dile getirmek istiyorum. Sağlık hizmetini artık Türk olmayan personel de sunacak biliyorsunuz. Ancak hepinizin bildiği bir başka gerçek var ki eğitim ve sağlık kadınların en çok istihdam edildiği iki alandır. Dolayısıyla, söz konusu kanun hükmünde kararnameye bağlı olarak, işsizlik ya da ekonomik bağımlılıkta da bir şiddet olduğunu hepiniz kabul edeceksinizdir. Dolayısıyla, biz kadınları ileride bu tür şiddetlerin de beklediği bu kanun hükmünde kararname ile gerçekleşmiş oluyor.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Hükûmetin toplumsal şiddeti azaltıcı her politikasının takipçisi, yapacağı her olumlu çalışmanın da yanında olacağımız şüphesiz. Eğitim bir hak, inanç bir özgürlük, vatandaşlık anayasal eşitlik ise, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin hemen her yıl değişen kurallarına rağmen üniversite kazanma başarısını göstermiş, yaklaşık tümü on sekiz yaşın üzerinde yani bireysel karar verme yeterliliğine sahip olan genç kızlarımızın uğradığı psikolojik şiddeti ortadan kaldırma konusunda 2008 yılında vermiş olduğumuz kanun teklifimizin arkasındayız ve Hükûmet gelsin, bu sorunu birlikte çözmeye de hazırız. Kadınların eğitim hakkının ve inanç özgürlüğünün sağlanması konusunda atacağınız her adımın yanında olacağımızı tekrardan söylüyoruz.

Kasım ayı başında, biliyorsunuz ki insani gelişme endeksi açıklandı. İnsani gelişmedeki sıramız maalesef 92'ncilik. İflas ettiği söylenen ülkeler 29'uncu sırada. Türkiye'nin insani gelişmedeki yerini görmek için bir örnek vermek istiyorum: Ermenistan 86'ncı, İran 88'inci, Türkiye 92'nci, ileri demokrasi götürmek istediğimiz Tunus ise 94'üncü sırada. Yani demokrasi, kalkınma, bunlar yalnızca ekonomiyle izah edilir konular değil.

Milliyetçi Hareket Partisinin hedefi eşitlerden oluşan bir ülkedir ve bu eşitliği sağlarken de temel yaklaşımımız, yalnızca istatistikteki rakamlar arası denge değil, öznesini kadının oluşturduğu politikaları gerçekleştirmektir. Milliyetçi Hareket Partisi kadını ülke kalkınmasının ve demokrasinin temel unsuru olarak kabul etmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği erkek değerlerine uyum göstermekle ilgili bir durum değildir; cinsiyet eşitliği, kadınlar ve erkekler için eşit haklara, eşit yükümlülüklere ve eşit fırsatlara dayanan yeni ve eşit ilişkiler kurulması anlamına gelir.

Bildiğiniz gibi, 25 Kasım, Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü. Bu gün nedeniyle partimiz bir çalıştay düzenleyecek ve biz çalıştayımızın adını "Sevdiklerimizin Eliyle Gelen" koyduk çünkü biliyoruz ki kadına yönelik şiddet, maalesef, çoklukla gönül ya da kan bağımız olan insanlar tarafından yapılıyor.

Üzülerek tanık oluyoruz ki Hükûmet, şiddeti önleme konusunda, hâlâ şiddete uğradıktan sonra sağ kalma becerisi gösterebilen kadınlara yönelik düzenleme yapmakla meşgul. Bu cümleden olarak, şiddetle mücadele konusunda toplumsal bir zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğu mutlaktır. Milliyetçi Hareket Partisinin önceliği, ister kadına yönelik isterse toplumsal şiddet olsun, şiddetten sonra ne yapılacağından önce, şiddetin nasıl azaltılacağı ve nasıl önleneceği yolunda yapılacak çalışmalara katkı vermektir.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)