GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TOPLUMSAL OLAYLARDA KULLANILAN GAZ BOMBASININ İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİNİN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:2
Birleşim:22
Tarih:23.11.2011

HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Cezaevinde yaşanan sorunlara değinmeden önce, dün on altı ilde gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde büyük çoğunluğunu avukatların oluşturduğu yaklaşık 120 kişiyi gözaltına alan zihniyeti ve bu zihniyetin temsilcisi durumundaki Hükûmeti kınayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Gerçekten Hükûmet ne yapmak istiyor, Başbakan Erdoğan neyin peşinde? Gerçekten bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. Bilim insanlarını, akademisyenleri, gazetecileri, seçilmişleri, sendikacıları, yayıncıları, insan hakları savunucularını ve hukukçuları gözaltına alarak, onları tutuklayıp cezaevine doldurarak demokrasinin, barışın ve muhalif kesimin sesinin kısıtlanacağı mı sanılıyor? Eğer öyle düşünen varsa şimdiden söyleyeyim boşuna hayal kurmasınlar.

Van'da yaşanan felaketin yaralarını sarmak bir yana, açlıktan, soğuktan ve de çadırlarda yanarak can veren küçük yaştaki çocuklara seyirci kalan Hükûmet, tüm mesaisini ve ekonomik olanaklarını Kürt sorununu ve bu sorunun muhataplarını bastırmakta kullanıyor.

Bakınız, sadece işlerini yapmak için yani müvekkilleriyle görüştükleri için yaklaşık 72 avukat gözaltına alınabiliyor ve bu avukatlar ne ile suçlandıklarını dahi bilmiyorlar. Büroları yapılan baskınlarla saatlerce aranıyor ve birçok dokümana el konuluyor. Dosyalarına, gizlilik kararı artı kısıtlama kararı verilmiş. Bu ülkede eğer hukukçuların, avukatların temel hak ve özgürlükleri bu şekilde ihlal ediliyorsa gerisini siz değerli üyelerin düşünmesini rica ediyorum.

Açıkçası, Sayın İçişleri Bakanından yeni inciler bekliyoruz, ne de olsa alıştık buna. Şu an gözaltındaki tüm avukatların tek tek şecereleri herhâlde çıkarılıp önümüze serilecek.

Değerli milletvekilleri, avukatlar gözaltına alınırken ve bir halk savunmasız bırakılmaya çalışılırken bu operasyonlar?

BAŞKAN - Sayın Aksoy, lütfen gündeme gelelim. Söz aldığınız konuyla ilgili konuşalım lütfen.

HALİL AKSOY (Devamla) - Gündeme geliyorum efendim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Sayın Başkan, lütfen müdahale etmeyin. Kürsüye çıkan hiçbir hatip gündemle ilgili konuşmamıştır. Bizim hatibimize de lütfen müdahale etmeyiniz.

BAŞKAN - Sayın Buldan, benim müdahale hakkım var efendim. Müdahale ederim İç Tüzük gereği. Burada kimse kendine göre hareket etmiyor.

Buyurun.

HALİL AKSOY (Devamla) - Zaten bir cümlem kaldı Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızın yarısına yakın kısmını gündem dışı konuştunuz.

HALİL AKSOY (Devamla) - Kürt halkına yönelik bir saldırı, demokrasi güçlerine yönelik bir saldırı olarak kabul ediyorum. Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin savunmasını üstlenen, onların hak ve özgürlüklerini korumaya çalışan avukatlara yönelik bir saldırıdır diye düşünüyorum.

Avukatlara yönelik gerçekleştirilen bu operasyonların talimatlarını kimin verdiği de artık çok somut olarak bellidir. Zira, Başbakan adres de göstermiştir. Ne söylemiştir? "Asrın Hukuk Bürosu diye bir yer var. İmralı'nın avukatları buradadırlar ve bunlar sürekli yer değiştiriyorlar." Ve hemen bundan sonra yapılan bir toplantıdan -bir kriz toplantısıydı galiba- bir gün sonra da bu tutuklamalar gerçekleşmiştir.

Sayın milletvekilleri, cezaevleri bu ülkenin kanayan yarası olmaya devam ediyor. İnsanların hak ihlallerinin en çok yaşanan yerlerden birisi cezaevleridir. Cezaevleri bir ülkenin insan hak ve hukuku alanında yaşanan gelişmelerin aynası gibidir. Ne yazık ki, Türkiye geçmişten bugüne hak ihlalleri bakımından kötü bir karneye sahip olmuştur. Özellikle cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, uluslararası alanlara da taşınmış ve son yıllarda ise ciddi bir artış göstermiştir.

AKP İktidarı ile birlikte ciddi bir artış bu cezaevlerinde kalanların sayısında da olmuştur. Cezaevleri artık dolup taşıyor. Mahkûmlar, yemekhanelerde, hatta bazı yataklarda çifter kişi olarak yatırılıyor. İstatistikler cumhuriyet tarihinin en yüksek sayısına ulaştığını gösteriyor tutuklu sayısının. 1980 darbesinde dahi bu doluluk oranı olmamıştır. Şu an 130 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü cezaevlerinin olumsuz koşullarında yaşamaya çalışıyor. Ancak yaşanan bu olumsuz tabloya rağmen Hükûmet çareyi sadece yeni cezaevlerinin açılması ve inşa etmesi için tedbirler almakta görüyor.

Birçok cezaevinde on saat olması gereken sosyal faaliyet hakkı ayda altı yedi saate indirgenmiş. Yine, bu sosyal faaliyetlerin 9-10 kişilik gruplar hâlinde yapılması gerekirken, tutuklular bu haktan da yararlandırılmamaktadır.

Cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler keyfî uygulamalar neticesinde haklarında toplatma ve yasaklama kararı olmayan gazete, dergi, kitap gibi kültür, sanat ve iletişim araçlarından dahi yararlanamıyor.

Yine, birçok cezaevinde -ki, benim kaldığım cezaevinde de öyleydi- Meclis TV yayınını yapan TRT 3 kanalı başvurulara rağmen tutuklu ve hükümlülere keyfî olarak izletilmemektedir.

Ayrıca, hâlâ yakınlarıyla telefonda Kürtçe konuşmaları engellenmektedir. Keza ana dilin yasaklanması en büyük insan hakları ihlallerinden biridir, bu sistemin de en büyük ayıplarındandır.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerindeki koşullar, tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkını âdeta ortadan kaldırmıştır. İdarenin keyfî olarak verdiği disiplin cezaları, tutukluların hapis içinde hapis yaşamalarına neden olmaktadır.

Sürekli verilen hücre cezaları, iletişim cezası, sosyal faaliyetlere katılmama cezası, televizyon izlememe cezası gibi insanın en doğal hakları "disiplin cezası" adı altında geri alınmaktadır. Verilen disiplin cezaları cezaevlerinde kalanların yaşamsal tüm haklarını da ortadan kaldırmaktadır.

Ayrıca, sürekli verilen telefonla görüşmeme cezası neticede aileleri de cezalandırma anlamına gelmektedir.

Tutuklu ve hükümlülerin hekime erişimi de oldukça güçtür.

Tutuklular, mahkemeye veya hastaneye götürüldüklerinde ya da nakillerde keyfî olarak çorap çıkarma, ayakkabı çıkarma, kemer çıkarma gibi uygulamalara maruz bırakılmaktadır.

Ölüm noktasında bulunanların tedavileri ve hastalıkları uygun hastanelerde de yapılmamaktadır. Hasta tutuklular ring araçlarıyla hastaneye götürülürken, bu yolculuk onlar için ikinci bir işkenceye dönüşmektedir.

Tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin bulunduğu kentteki cezaevlerine sevklerini istemleri de âdeta gerekçesiz bir şekilde reddedilmektedir. Bu da ailelere reva görülen bir ceza olsa gerek. Sırf bu nedenlerden dolayı yıllardır ailesini hiç görmeyen çok sayıda tutuklu ve hükümlü söz konusudur. Sürgün sevkleri ise keyfî bir şekilde devam etmektedir.

Cezaevi ring araçları da aslında başlı başına üzerlerinde durulması gereken bir konudur. Gerçekten de 21'inci yüzyılda nakillerin bu araçlarla yapılması insanlığa yakışmamaktadır. Özellikle yirmi saati aşkın süren yollarda yapılan nakiller, tutuklular için tam bir işkenceye dönüşmektedir. Herkes gibi tutuklular da genel ulaşım araçlarından yararlanma hakkına elbette ki sahip olmalıdırlar. 5 tutuklunun ring aracında yanarak can vermesinin hesabını kim verecek acaba?

Değerli milletvekilleri, halkın iradesi ile seçilen 9 milletvekili, ne yazık ki ve ne ayıp ki bugün hâlâ cezaevinde tutuklu bulunmaktadırlar. Bu ayıp, Hükûmetin ve ele geçirdiği yargının ayıbı olsa gerektir. Urfa Milletvekilimiz Sayın İbrahim Ayhan, tutuklu bulunduğu cezaevinden duruşmalara götürülürken, elleri kelepçelenerek onur kırıcı muamelelere maruz kalıyor. Bu kelepçe, halkın iradesine vurulmuş bir kelepçedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Milletvekili arkadaşlarımıza her türlü onur kırıcı ve hukuk dışı uygulamayı yapan zihniyeti kınıyor, Adalet Bakanını ve Meclis Başkanını gereği için göreve davet ediyorum.

Değerli arkadaşlar, anayasal güvence altına da alınan "sağlık ve yaşama hakkı" da keza bu anlamıyla yaşam boyutunda sağlanmamaktadır. Oysaki soysal devlet gereği olarak, tutuklu ve hükümlülerin tıbbi bakım alma hakları vardır ve bu uluslararası anlaşmaların da garantisi altındadır. Ne yazık ki Türkiye'de cezaevlerinde sağlanan tıbbi bakım hizmeti yok denecek kadar az, hatta bazı hastalar bilinçli olarak ölüme dahi terk edilmektedir.

İnfazlarının durdurulmasına ilişkin?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.

HALİL AKSOY (Devamla) - ?talepler, aylar geçmesine rağmen Adli Tıp Kurumuna sevkleri yapılmamakta, açıkça cezaevlerinde ölümü beklemektedir.

İnsan hakları kuruluşlarının edindiği bilgiye göre, başta kanser olmak üzere ağır hastalıklarla mücadele eden 50'nin üzerinde tutuklu vardır.

BAŞKAN - Sayın Aksoy, teşekkür ediyorum.

HALİL AKSOY (Devamla) - Bu tutuklu ve hükümlülerin derhâl tahliye edilerek tedavilerinin ailelerinin yanında yapılması sağlanmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Aksoy, lütfen?

HALİL AKSOY (Devamla) - İnsana insan değeri verilmesi dileğiyle araştırma önergemize destek vermenizi umuyor ve saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)