| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 13.12.2012 |
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sabah Kültür Bakanlığı bütçesinde söyledik; işin bütçe ve bütçe denetimiyle ilgili kısmı artık boşluğa düştüğü için, bari bu faslı bir hasbihâl etme, içinde yaşadığımız sorunlara bir çözüm perspektifi geliştirme doğrultusunda kullanacağız.
Şimdi, en yakından ilgili olduğumuz bir bakanlığın bütçesi görüşülüyor. Karşı karşıya olduğumuz mesele sosyal, kültürel, inançsal, insanî bir sürü veçhesi olan bir mesele ama ta ezelden beridir Kürt meselesi. Aldığı bütün eğitim, dost kuvvetler-düşman kuvvetler, suçlu ya da sanık-masum gibi iki keskin hatta ayrılmış, doğası gereği de böyle olmak zorunda olan birimlere emanet ediliyor bu sorun. Bunun adına "güvenlik konsepti" deniliyor, işin sonuna "konsept" takınca da matah bir şeymiş gibi kulağa geliyor. Şimdi, biraz bunu değerlendireceğiz.
Buna geçerken Emniyet Genel Müdürlüğünün bir hukuk dışı tavrının altını çizerek geçmek istiyorum. Polisler, malum, sendika kurmak istiyorlar ve Emniyet Genel Müdürlüğü bir genelge yayınladı uluslararası hukuka göre bunun yasal olarak mümkün olmadığını belirten. Bizim, başta polis de olmak üzere, jandarma, asker de dâhil olmak üzere, tüm kamu çalışanlarının sendikalaşma mücadelesinin sonuna kadar yanında olduğumuzu ve onların bu çabalarını selamladığımızı belirterek başlayayım konuşmaya.
Yaygın çevrilen iki tane sakız var ağızlarda. Bunlardan birincisi: "BDP siyaset yapmıyor." Bu bizim çok sık karşılaştığımız, çok sık söylenince de gerçekmiş gibi zannedilen bir itham. Peki, siyasetin yeri burası?
İçişleri Komisyon Başkanımız şekerlemeyle meşgul. Ağabey sen devam et? (BDP ve CHP sıralarından gülüşmeler)
Nerede siyaset yapacağız, nasıl yapacağız? Siyasete bir alan açılmış mı burada? Şu sıralara bakın, muhalefet iktidardan daha fazla. Dersiniz ki "Bu bütçeyi biz kullanacağız, biz idare edeceğiz."
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hükûmeti göster, Hükûmet var mı?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Hükûmet zaten yok.
Şimdi, BDP'nin siyaset yapmadığını, BDP hariç şöyle şu blok olduğu gibi dile getiriyor. Niye? Niye böyle deniyor? Bunda bir gerçeklik payı var mı? Gerçekten biz de düşünüyoruz -Biz, siyaset yapma sözü ve vaadiyle halktan oy istemişiz, buraya gelmişiz, eksik bıraktığımız bir şey var mı- diye.
Siyaseti size unutturdular. 12 Eylül? Herkes kendi siyasal partisinin 12 Eylülden önceki politika yapış tarzına, biçimine, içeriğine baktığında bunların tümünün en kristalize hâlini BDP'nin bugün yaptığını görecektir. Sizin yaptığınız siyaset olmayınca siz, bizim yaptığımızı siyaset dışı bir şey zannediyorsunuz. Ne yapıyor bir BDP'li vekil; bir BDP'li vekilin bir günü, bir haftası, bir ayı nasıl geçer? Burada, tüm komisyonlarda, vekil az, komisyon çok olduğu için fazladan diğer komisyonlarda da görev almak şeklinde en devamlı üyeleriz ve hepsinde birer vekille temsil ediliyoruz.
Kabul edin ki, şurada dişe dokunur, batne cila, ufuk açan, perspektif geliştiren, özgünlüğü olan, yaygara yapmadan derdini derli toplu anlatan en nitelikli önermelerin sahibidir bu grup.
Başka ne yapar? Yaklaşık 3 milyon seçmenimiz var. Sizin birçoğunuzu seçmeniniz tanımaz, sizin partilerinize oy verdiler -önseçimle gelen belli milletvekili arkadaşlarımızı bundan vareste tutuyorum, sistemin kendisi böyle, medyada bilinirliği olan birkaç milletvekilini de çıkarsak- İstanbul özelinde, gidin bir AK PARTİ'li seçmene, bir CHP'li, bir MHP'li seçmene sorun, vekillerinin belki en fazla ismini bilirler. Bir BDP'li vekil bu 3 milyon seçmen tarafından tanınır; ismiyle, şahsiyetiyle, özelliğiyle, erdemiyle, zaafıyla, her yönüyle bilinir bu vekiller. Biz de bunları ev ev, sokak sokak, cezaevi cezaevi -çünkü artık olağan suçlu durumundalar, kriminalize edildiler- hepsini biliriz. Siyaset böyle yapılır. Bizlerin gaza, değişik fiziksel şiddete, itibarsızlaştırma operasyonlarına muhatap olmamız olağan bir uygulamaya dönüştü, size de doğal geliyor. BDP'li vekil varsa gaz yer zaten. İşte, mesela, bir BDP'li vekil kendisi gaz yemeden o itiraz alanı neyse, o dile getirme alanı neyse seçmenine bir tek gaz yedirmez, kenara çekilmez; onun meydana gelmemesi için her şeyi yapar ama eğer yenilecekse de ilk gazı o yer. Siyaset böyle yapılır. Derdiyle ağlayıp, sevinciyle hemhâl olarak yapılır siyaset. Birçok siyasi parti artık bir şirket hüviyetinde. Bir ikbal, bir istikbal umudu olmadan sizde bir bardak suyu şuradan şuraya götürecek az adam bulursunuz, herkesin bir hesabı vardır. Bunlar da mermiye kafa atıyorlar; seçmeniyle, vekiliyle, yöneticisiyle biz. "Kürtler, BDP siyaset yapmıyor." BDP siyasetin en hasını yapıyor.
Mesela, ağzınızdaki bir diğer sakız "Kürt milliyetçiliği" BDP blok olarak seçimlere girdi Kürt milliyetçisi olmayalım, bu tehlikeye düşmeyelim diye. Kaçınız bunun farkına vardınız? Bakın sosyalistler var bu bloğun içerisinde, sosyal demokrat olanlar var, değişik inanç grubundan arkadaşlarımız var, değişik inançlara mensup arkadaşlarımız var.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - En fazla kadın vekil var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Hanginizde bu çeşitlilik var? Homojen, birbirine benzeyen? Şuradaki konuşmalar bile öyle yani birbirini tekrar eden, muhtemelen danışmanlar elinden çıkmış ya da bakanlık bürokrasisi tarafından verilmiş metinler okuyorsunuz.
Siyaset böyle yapılır. Bakın, bir parti, bir siyasal anlayış kendini milliyetçilik tuzağına düşürmekten alıkoymak için böylesine geniş ve hiçbir sayısal hesap yapmadan siyasal bir tutum alabiliyor. Bu mu BDP'nin siyaset yapmaması?
Bu toprakların -Allah aşkına söyleyin, elinizi vicdanınıza koyun söyleyin- en kadim meselesinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Yıllardır birçok evladımızın canına sebep oldu. Hepsini rahmetle anıyorum; gerillasını, askerini, polisini, din görevlisini, hepsini. Şimdi, peki, hangi parti bu işe bir çözüm önerisi geliştirdi?
TÜLİN ERKAN KARA (Bursa) - AK PARTİ.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Öyle mi?
TÜLİN ERKAN KARA (Bursa) - Evet.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - AK PARTİ'nin çözümü Saygıdeğer Hanımefendi, biraz önce o söylediğim güvenlikçi yaklaşım. "Benim artık Kürt sorunu diye bir şeyim yok, Kürt kardeşlerimin sorunu var." dedi. Ve Kürtler inanın bu "kardeş" lafından tiksiniyorlar, kusacaklar artık. Kardeşlik falan istemiyorlar. Niye istemiyorlar biliyor musunuz? Size göstereyim. Normalde sakin bir konuşma yapmayı, ufuk açıcı bir konuşma yapmayı düşünüyorum.
Bakın, bu bir tabut. Bu bir tabut. Ölüden ve deliden hüküm kalkar. Bakın, burada TOMA'lar gazlı su, gaz bombalarıyla iki tabuta müdahale ediyorlar. Talep ne? Karşı çıkış noktası ne? Talep şu: "Biz şu 500 metrelik yoldan yürüyerek bu cenazemizi defnedeceğiz." diyorlar. Diyarbakır polisi Kürtçe anons yapıyordu Şafiilikte cenaze bekletilmez diye. İtikadınız varsa -ilahiyatçı arkadaşlar var, size yardımcı olabilirler- "Ölüye rıfk ile muamele edin." der, yumuşaklıkla.
Ben size başka bir tarihimizden? Bu yakın tarih, bundan on gün önce. Bu da annesi.
Şimdi, General Bridges diye birisi var -hiç duydunuz mu bilmiyorum- Çanakkale Savaşı'nda. Burada çıkıp "Çanakkale" demek kolay. Biraz iki dakika tefekkür etseniz. Çanakkale Savaşı'nda Fransız generali -asker bürokratlar var burada, bilirler; hatıratını yazdı- bir kolu ve bir bacağını kaybetmişti. Hatıratını yazdı, bir anekdot anlatır, onu paylaşmak istiyorum.
"Bir Fransız er yaralanmıştı, bir yoksul Türk askerini, derbeder bir Türk askerini gömleğini yırtarak onun yarasını sararken gördüm." der. Bir tercüman bulurlar "Niye böyle yapıyorsun?" diye sorar. "Fransız askerinin yarası ağırdı. Elinde bir fotoğraf vardı, baktım, annesinin fotoğrafı herhâlde, yaşlı bir kadın fotoğrafıydı." der. "Benim annem yok, hayatta değil, onun annesi var, bari o ölmesin dedim." der, o gömleğiyle ona pansuman yapar. Bir Fransız askeri, bu topraklarda işgalcilikten başka hiçbir hüviyeti yok; ne tarihsel olarak ne coğrafi olarak ne kültürel olarak onun burada bulunmasının hiçbir gerekçesi yok. General ağlar çünkü bakar ki aynı süngü yarası Türk askerinde de var ve oraya ot tepmiş. Hikâyenin sonu çok hazindir, ikisi birden ölürler orada.
Bu, Fransıza reva görülen, bu da sizin "Kardeşim" dediniz mi Kürt'ün sövüyor gibi algıladığı Kürt kardeşinize reva görülen muamele. Siz, biz -ben de Türk'üm- bu topraklara gelmeden önce, Kürtler bu toprakların kadim halklarından birisiydi. Ne zaman öğrendiniz bu dilleri, kim öğretti size, nasıl bu kadar kaybettiniz endazeyi? Cenazeye bu yapılır mı, cenaze cemaatine bu yapılır mı?
Şimdi, "Sendikalaşma çabasını destekliyoruz." dedik, şunun için: Bu, bölünme? "Kürtler siyaset yapmıyor." meselesinde, Kürtler siyaset yapıyorlar; ilk defa bunun için derli toplu bir şey önerdiler: "Demokratik özerklik" dediler. Bunu detaylandırdılar, hâlen de detaylandırmaya çalışıyorlar. Her türlü öneriye, katkıya, itiraza açık bir noktada duruyorlar. Siz ne yaptınız? Herkes. "Akil adamlar" diyor muhalefet, "Bunun yeri Meclisti." diyor. Peki, Mecliste ne yapacağız yani? Ben, Sayın Hamzaçebi, Sayın Şandır, Sayın Ünal oturup bunu konuşacak mıyız? Böyle yürümez, siyasi bir programla geleceğiz. Demokratik özerklik, bu ülkede, bölünmüş olan bu ülkede Kürtlerin bu ülkeyi bütünleştirme çabalarıdır. Kürtler, federasyon ya da ayrılık ya da başka bir şey isteseler bunu söylemekten imtina edecek adamlar değil. Hâlini siz biliyorsunuz, herhâlde hepiniz buna kefil olursunuz. Motamot, neyi düşünüyorlarsa onu söyleyip bunun bedelini de bir gün "gık" demeden çeken insanlar. Kardeş kardeşe bunu yapar mı ya? Olmaz olsun böyle kardeşlik. Uzak akraba olalım bundan iyi eğer kardeşlik buysa. İşte onun için, Kürt'e "kardeşlik" dediniz mi aklına bu fotoğraflar geliyor. "Eşitlik" diyeceksiniz. Bırakın şu kardeşliği ya da manikürcü terimlerini, etmiş, tırnakmış falan? Bunlarla sosyolojik bir mesele çözülemez. "Eşitlik" kardeşim, en tılsımlı şey budur. Sık sık bu kürsüde dile getiriyorum. Horasan erenleri bu topraklara geldiklerinde atları yoktu, pusatları yoktu, silahları, orduları yoktu, hepi topu 100-150 kişilerdi. Bir tek sözle bütün Anadolu'ya yayıldılar: "Biz 72 millete bir nazarla bakarız." Dediler, 72 millete bir nazarla bakılmadığı için de karşılık buldular. Siz ne yapıyorsunuz? Bir Çamlıca camii rezaleti var. Herhâlde benim itikatlar konusundaki hassasiyetimi biliyorsunuz. Oradaki mimar abla diyor ki: "
TÜLİN ERKAL KARA (Bursa) - Öyle bir şey yok.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Öyle dedi Abla. Şimdi, bak, şey var, ben kendimden uydurmuyorum.
Hâlen daha buçukların derdinde olan bir anlayış. Bununla çözülmez.
Özerkliği Kürtler kendileri için istemiyorlar. Kürtler gerçekten, bizden daha bağımsız, bizden daha özgür bir hayat sürüyorlar çünkü sistemin bir adım da dışına çıktılar. Sistemin dışında durup yan yana durana yoksulluk yoktur, eziyet vız gelir, zulüm kâr etmez. Dibin dibinin dibi! Kürt'ün en yoksulu bu harekete sürekli can suyu veriyor çünkü "kardeşlik" derken, bölgede ağzından yellenen sizin o valileriniz, yöneticileriniz kol gezerken "Olağanüstü hâl kalkmış." diyorsunuz, "BDP siyaset yapmıyor." diyorsunuz. Peki, el insaf! Size düşer bunun hakkını aramak. Biz BDP olarak -Bakanlık burada, yetkilileri burada- Diyarbakır'da, seçildiğimiz günden bugüne; İstanbul'da, seçildiğimiz günden bugüne izinli -ki izin almak bile saçma- izin verilmiş, müsaade edilmiş bir tek toplantı yapamadık, bir tek basın açıklaması yapamadık. Bu mu "BDP siyaset yapmıyor." Şiddetle arasına mesafe koyacakmış! Bununla mı koyacak? Siz siyasete alan açmazsanız, bu alan bir polisin zırhı ya da bir TOMA'nın süpürgesi mesafesinde olursa Kürt'ten neyi bekliyorsunuz, BDP'liden neyi bekliyorsunuz? Bir tek şunu murat ediyorsunuz: "Dokunulmazlıkla korkuturuz, hapisle korkuturuz, baskıyla korkuturuz." Bitmedi bu KCK operasyonu çünkü bütün Kürtler, BDP'ye oy veren bütün Kürtler, politik kimliğe, ulusal demokratik kimlik bilincine sahip bütün Kürtler bitmeden de biteceği yok. "Biz bunu yaparız, bunlar da korkarlar, eksilirler." falan?
Bakın, açlık grevi sırasında en yoğun kitlesel katılımlı mitingleri yapan -ne tesadüfse- üç yerde tekrar KCK operasyonları yapıldı; belediye başkanlarının, seçilmişlerimizin de içinde olduğu gözaltılar oldu.
Bununla olmaz. Kürtler özgürleşmişler. Gerçekten artık umurlarında değiliz. Ummayı bırakmışlar, ümit etmeyi bırakmışlar, bir de korkmayı bırakmışlar. Bir tek bir şey istiyorlar "Hâlen bütünleşebiliriz." Diyorlar, bunun için de canını dişine takmış. Mahkemelerde suç delili olarak sayılan önermeleri ile özerkliği önermek, neoliberal sistemin fazileti üzerine burada saatlerce dil dökmek hiçbir suç teşkil etmeyecek. Bu gücü bu kadar?
Bak, ben sana bir şey demiyorum, sen de bana bir şey deme. Oradan laf atıp durma.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) - Sen benim valime söylediğin sözü bir düşün.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Valinizin bir vilayet?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bir basın açıklaması için bütün meydanları yasaklamış bir vali sadece ağzından yelleniyordur.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Önder.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) - Cevabını alacaksın, o kadar.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sadece ağzından yelleniyordur. Bunun başka hiçbir açıklaması yok. (BDP sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) - Terbiyeli konuş!
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Orada 15 tane seçilmiş vekil vardı. Biraz siz de kendi kendinize düşünün. Ya, bunları nereye kadar sıkıştıracaksınız, nereye kadar derdest edeceksiniz? Bak, şu sıra, yüz on sekiz sene hapis yatmışız biz; görmediğimiz eziyet, işkence kalmamış.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Başka bir yol bulun, bununla olmaz. Bizim derdimiz bütünleşmek, bu ülkenin ortak bir vatan?
BAŞKAN - Sayın Önder, lütfen?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu) - Terbiyeli olmak lazım, o kadarını söyleyeyim, cevabını alacaksınız. (BDP sıralarından gürültüler)
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Önce sen terbiyeli ol!
BAŞKAN - Sayın Önder, lütfen yerinize geçiniz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, uyarın bu bakanı ya!
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Terbiyesiz! Önce sen terbiyeli ol! Ayağımın yarası hâlâ burada, senin valinin attığı gaz bombasıyla yaralandım ben.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Nişan alındı resmen, nişan!
(Komisyon sıraları önünde toplanmalar)
BAŞKAN - Sayın Önder, lütfen yerinize geçiniz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Ben de yanındaydım, yalan söylemiyoruz, görüntüleri de var.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, Sayın Önder konuşmasını yaptı, düşüncelerini açıkladı.
"Terbiyeli ol." demek sizin haddiniz değil!
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Terbiye size lazım!
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) - Hayır, Vekilim, ben oradaydım, bakın?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Yirmi dakika dinledik, kimse bir cümle cevap vermedi. Herkes kendi yerini bilsin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Çıksın, özür dilesin. Bakansa bakanlığını yapacak!
BAŞKAN - Lütfen yerinize geçiniz.