| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 09.10.2012 |
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda değişiklik yapan kanun teklifi üzerinde Hükûmet olarak görüşlerimizi açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, aslında burada Hükûmetin konuşma hakkı yok. Bu, tamamen Hükûmet dışındaki bir olay. Bu Anayasa değişikliği Meclisin işi; Hükûmetin işi değil. Konuşma hakkı yok.
BAŞKAN - Sayın Genç, bildiğinizi kendinize saklayın. Kanun teklifi bu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Anayasa değişiklik teklifi, Anayasa'nın geçici maddelerine yeni bir madde ilave ederek, 2014 yılı Mart ayının son pazarında yapılacak olan mahallî idareler genel seçiminin, bir defaya mahsus olmak üzere, 2013 yılı Ekim ayının son pazar günü yapılmasını öngörmektedir.
Tabii, bu değişiklik altında çok farklı manalar aranabilir, herkes bir şey söyleyebilir ama işin özü çok açık, çok net. Seçim şartları açısından, Türkiye'de propagandanın sağlıklı yapılabilmesi açısından, seçmenin seçme hakkını sağlıklı kullanabilmesi açısından ve başka pek çok nedenlerden dolayı buna büyük bir ihtiyaç vardır. Esasında, bu ihtiyaç sadece bugün ortaya çıkmış bir ihtiyaç da değil. Bundan önce de 1988 yılında, Anavatan Partisinin iktidarda olduğu dönemde de yasada bir değişiklik yapılmak suretiyle bu yönde bir adım atılmış ancak Anayasa Mahkemesi, yasada yapılan değişikliği Anayasa'ya aykırı görmek suretiyle iptal etmiştir. Daha sonra, Anayasa'da bu yönde bir adım atılmış ancak halk oylamasına gidilmiş ve vatandaş, yapılan halk oylamasında, Anayasa değişikliğini reddetmiştir. O gün de bu var, o gün de halk oylamasına gidebilecek kadar ciddi olarak görülmüş, değerlendirilmiş ve bu konuda bir adım atılması istenmiş ancak netice alınamamış. Bu konuda bütün partilerin, hemfikir olduğu kanaatindeyim esasında çünkü mart ayına baktığınız zaman ve seçim takviminin başlamasıyla yapılması arasında geçen sürece baktığımızda ve o süreç içerisinde yaşananları değerlendirdiğimizde, bu düzenlemenin ne kadar haklı ve yerinde bir düzenleme olduğu da gayet açıktır. Zira, 1 Ocakta takvim başlıyor. Ocak, kış şartlarının en yoğun olduğu aylardan bir tanesi, şubat hakeza öyle, martın büyük bir kısmı hakeza öyle. Bu şartların, Türkiye'nin 81 ilinde, bütün ilçelerinde, bütün beldelerinde, ağırlığı ve şiddeti farklı olmakla beraber her yerinde yaşandığı da çok açıktır, çok nettir. Bu şartlar altında, seçimin propagandasının sağlıklı yapılabilmesi? Kış şartlarında köye gidecek araçların yollardan gidip gelmesi ve o hava şartlarında başka tür çalışmaların yapılması, akşamın çok erken başlaması ve bütün bunları değerlendirdiğinizde sağlıklı bir propaganda zemininin olmadığı çok açık.
Öte yandan, seçmenlerin partileri, adayları doğru değerlendirmesi, projelerini, programlarını doğru değerlendirmesi ve incelemesi açısından da ciddi zorluklar yaşadığı bir gerçek. O nedenle, hem siyasi partilerin arzu ettikleri rahatlık içerisinde propaganda yapabilmeleri, bütün adayların kendilerini istedikleri gibi anlatabilmelerine imkân vermek hem de seçmenlerin adayları, partileri, programları, kişileri tanıması ve propagandaya erişmesi konusunda engelleri ortadan kaldırmak adına bunun fevkalade anlamlı, önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz.
Öte yandan, tabii, bütçe açısından da bir fayda var. Diyelim ki belediye başkanı martta seçildiği zaman kendinden önceki başkanın yaptığı program ve bütçeyle karşı karşıya kalıyor. Esasında, seçildiği yıl bu anlamdan baktığınızda da yarı anlamıyla kayıp bir yıl olarak karşımızda duruyor. Eğer ekimde seçim olursa seçilen belediye başkanı kendi bütçesini yapabilecek, zaman kaybetmeden projelerini hayata geçirebilmek için imkân ve fırsat bulabilecektir. Ona bu imkânı vermek, zaman israfını ve bu açıdan kaybedeceği birtakım konuları kayıptan öteye kazanca dönüştürmekte de elbette hepimiz için büyük bir yarar, büyük bir fayda vardır.
Ayrıca, 2014 yılında Türkiye ilk defa cumhurbaşkanı seçimini yaşayacaktır, doğrudan halk tarafından seçilecektir. İki tane seçimin aynı yıl içerisinde olması da yine birtakım zorlukları getirebilir. O nedenle, her iki seçimin de sağlıklı yapılabilmesi için de bunun öne alınmasında fayda var, bunun öne alınmasında milletimiz için de, hepimiz için de büyük bir yarar var.
AK PARTİ yangından mal kaçırmak veyahut da birtakım hesapların içerisine girmek maksadıyla da bunu öne almış değil. Zira, bu bizim önerimiz ama Milliyetçi Hareket Partisinin de -burada teşekkür ediyorum- desteğiyle olan bir şey. Biz bir hesap yapıyor olsak başka bir parti bir hesap yapmaz mı? Onlar da bir hesap yapar. İki tane birbiriyle rakip partinin hesabı birbiriyle uyuştuğu zaman orada "Birisi hesap yapıyor." demek fevkalade yanlış olur. Burada bir hesap yok; milletin hayrı var, milletin yararı var, işin doğrusunu yapma gayreti var, bunun arkasında hesap kitap aramama gayreti var. Biz bunu yapıyoruz.
Bakın, Türkiye'deki şu anda mevcut belediyelere baktığınız zaman, Türkiye'deki belediyelerin yüzde 56,68'i AK PARTİ'ye ait belediyeler. Seçime gidiyoruz; seçimde vatandaşımız farklı karar verebilir, belediye başkanlarında, belediye meclislerinde değişiklik yapabilir, belediyede iktidar olanları, meclislerde iktidar olanları değiştirebilir. Bizim elimizde böylesine bir imkân var, böylesine bir güç var. Biz diyoruz ki: "Beş buçuk ay önce gidelim seçime, milletimizin huzuruna çıkalım, hem irade yenilensin hem de yönetenler yenilensin, milletimiz bize imkân verirse biz hizmet edelim, başkalarına imkân verirse başkaları hizmet etsin." Bundan daha güzel ne olabilir? Demokrasinin doğru işlemesi bakımından faydalı bir adımdır.
AK PARTİ ekonomi kötü olduğu için de bunu getiriyor değildir. Yani o da fevkalade yanlış bir şey. Eğer öyle bir şey olursa, ekonomi kötüyse, işler iyi gitmiyorsa, her şey berbatsa, zaten sandık fatura kesme yeridir, vatandaş faturasını kesecektir. AK PARTİ beceremiyorsa AK PARTİ'ye faturayı kesecektir, başkaları beceremiyorsa ona faturayı kesecektir. Eğer biz yapamadıysak bize kesilecek faturaya biz razıyız çünkü milletimizden ne gelirse o bizim için baş tacıdır, o bizim için kıymetlidir. Bugüne kadar milletimizin verdiği her kararı büyük bir memnuniyetle biz karşıladık.
Değerli arkadaşlar, Büyükşehir Belediyeleri Kanunu'nda değişiklik yapan Hükûmet tasarısıyla ilgili de birkaç hususu paylaşmak isterim. Bu tasarı esasında önemli bir tasarıdır. Baktığınız zaman Hükûmet açısından riskleri de içeren bir tasarıdır, İktidar Grubu açısından da riskleri de içeren bir tasarıdır. Biz, bu tasarıyı getirirken her türlü eleştiriyi de hesap ederek, eğer burada bir fatura olacaksa bu faturayı da hesap ederek getirdik. Esasında, doğru olanı yapma konusunda bugüne kadar bizim herhangi bir tereddüdümüz olmadı. Hatırlarsanız, 2009 Mahallî İdareler Seçimine gitmeden önce de biz Türkiye'de nüfusu 2 binin altında kalan belde belediyelerin kapatılmasına ilişkin kanun değişikliğini burada yaptık. Anayasa Mahkemesi kısmi iptal verdi ve Danıştayın kararıyla bu uygulanamadı. Biz, bunu yaparken buna bazı yerlerde vatandaşımızın karşı çıkacağını elbette biliyorduk. Bunun bir siyasal faturasının olacağını elbette biliyorduk ama bir şeyi daha biliyorduk: Eğer biz bu yapıyla devam ettirirsek o zaman oradaki vatandaşlarımızın sorunları çözüm beklemeye devam eder. Nüfusu 500, nüfusu bin, nüfusu 1.500 olan belediyelerin bütçe gelirlerine baktığınız zaman, bu gelirlerle cari giderleri yan yana koyduğunuz zaman, cari giderleri karşılayamayan bir belediyenin vatandaşa hizmet götürme imkânı yoktur. Sadece, çalışanlara maaş ödeyen, telefon parası ödeyen, elektrik parası ödeyen, diğer cari giderleri ödeyen bir yapı ama hizmet olduğu zaman hizmeti üretecek bir yapı yok. Kaynakları israf ediyoruz. Öyleyse doğru olanı yapalım; kaynaklarımızı israf etmeden, hizmeti doğru bir biçimde yürütecek adımı atalım böylesi belediyeleri kapatarak ama bunları da mağdur etmeyecek tedbirleri alarak yola devam edelim. Şimdi kapatılıyor bu belediyeler ama bunlarla ilgili hizmetler beş yıl süreyle İller Bankasından aldıkları imkânlar devam edecek ve buralara tahsisli olacak, buraların imkânları, ihtiyaçları için harcanacak. Personele giden paralar artık vatandaşın doğrudan hizmetine gidecek, özel idareler o hizmetleri yürütecek ama büyükşehir belediye sınırları içerisinde kalan yerlerde ise zaten büyükşehir olacakları için büyükşehir belediyesinin imkânları orada hizmete dönüşecektir. Oradaki hizmetler bugünkünden daha iyi olacaktır. Biz onu görüyoruz, onu biliyoruz.
Bakın, daha önce Türkiye'de bazı adliyelerin kapatılmasına ilişkin de biz bir karar aldık, o noktada da adım attık. Bunu atarken de bu ülkenin faydasını, yararını düşündük. Eğer biz popülist davranmış olsaydık, siyasal hesaplar içerisinde olsaydık, bu kapatan adımları atma yerine başka adımlar atardık ama biz görüyoruz, biliyoruz ki israf olan şeylerle, yanlış harcanan kaynaklarla, doğru yönetilmeyen paralarla Türkiye'yi güçlü kılmamız, yerel hizmetleri daha aktif ve daha verimli hâle getirebilme imkânımız yoktur. Öyleyse parayı doğru yönetecek, hizmeti doğru bir şekilde vatandaşımızın ayağına götürebilecek, etkin ve verimli kılabilecek adımları atmak da hepimizin vazifesidir. Bu anlamda da bu düzenleme önemli bir düzenlemedir, tarihî bir düzenlemedir, Türkiye'yi bölen bir düzenleme değildir. Bu anlamı yüklemek de fevkalade yanlış olur; zira İstanbul'da, Kocaeli'de büyükşehir belediye sınırları il sınırıdır ve bu epeyce bir zamandır da uygulanmaktadır. Biz arazide bunun başarılı sonuçlar verdiğini gördük. İstanbul'a bakın, İstanbul'un fazlaca, diyelim köy kısmı yok ama Kocaeli'ye gittiğinizde orada kırsal alanın daha fazla olduğunu göreceksiniz. Gidip orada sorduğunuzda vatandaşlarımıza, büyükşehir belediyesi olduktan sonra aldıkları hizmetle öncekileri kıyasladıklarında daha iyi hizmet aldıklarını söylüyorlar ve memnuniyetlerini ifade ediyorlar.
Bugün ne olacak, ne oluyor burada? Büyükşehir olunca köylerin yol meselesi, köylerin su meselesi, köylerin kanalizasyon meselesi, çevreyle ilgili işler, temizlikle ilgili işler belediyelere devrediliyor. Yani bir ülkede belediyenin yol yapması, temizlik işiyle, kanalizasyon işiyle, su işiyle uğraşması bu ülkenin neyini böler? Hiçbir tarafını bölmez. Esasında, sandık olduğu için, bu hizmeti yapma yetkisini alanlar bu yetki süresi içerisinde hizmeti yapamadığı zaman sandıkta vatandaş bunun hesabını sorabilecektir.
Bugüne kadar da büyükşehir kapsamına alınan yerlerde kırsaldaki hizmeti kim yürütüyordu? İl genel meclisleri yürütüyordu, köylere hizmet götürme birlikleri yürütüyordu. Baktığınız zaman, il genel meclislerine ilişkin attığımız adımlar da çok eleştirildi. Valiyi başkanlıktan aldık, içinden bir başkan seçtik, o zaman da farklı şeyler söylendi. Şimdi, bütün bu adımları attığımızda neticenin faydalı olduğunu gördük. Biz Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü kaldırmıştık, neden? Yozgat'ın A köyündeki içme suyu meselesini muhtar kaymakama yazıyor, kaymakam valiye yazıyor, vali köy hizmetleri il müdürüne, oradan tekrar çalışma yapılıyor, bölge Kayseri'ye gidiyor, Kayseri'den Genel Müdürlüğe, Genel Müdürlükten bütçe planlama vesaire, tekrar, eğer programa girerse, buradan aynı yolu takip edip Yozgat'a gidiyor. Ben yazıların gidiş ve gelişini anlatırken yoruluyorum. Ankara'nın Yozgat'ın Bahçecik köyünün suyuyla ne işi var? Bırakın, bunu Yozgat'ın belediyesi yapsın, özel idaresi yapsın. O zaman bunu getirdiğimizde kıyamet koptu, şimdi yaptık iyi oldu, mahallinde işler çözülüyor. Büyükşehir belediyelerinde de büyükşehir belediye başkanları bunu çözecektir.
Biz sadece ülkemizin belli bir ilini, belli bir bölgesini bu anlamda değiştirmiyoruz, baktığınızda eski olan 14 tane büyükşehir belediyesinin il sınırını mülki idare sınırı yaparken, yeni kurulan 13 tane belediye sınırını da mülki idare sınırı yapıyoruz. Türkiye'nin her bölgesinde var, hem Marmara'sında var hem Ege'sinde var hem Akdeniz'inde var hem İç Anadolu'sunda hem Karadeniz'inde hem Güneydoğu'sunda hem Doğu'sunda. Her bölgede biz bu adamı atıyoruz. Bu, milletimize güvenmenin, onların yetkisine saygı duymanın da bir gereğidir. Vatandaş seçecek, belediye başkanları hizmetini verecek, hizmet veremediği zaman, bunlarla ilgili sandıkta hesabını soracaktır. Yanlış yapanlar olursa devletin denetim mekanizmaları vardır onlar devreye girer; suç işleyen konular söz konusu olursa o zaman zaten ilgili kanunlar vardır, onlar işler ama bu ülkede hizmetlerin etkin, verimli ve vatandaşımızın hayrına, yararlı bir biçimde sürdürülebilmesi için bunun tarihî ve önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Biz bunu da biliyoruz, bu konuda pek çok yanlış bilgilerle insanımızın aklının karıştırılmaya çalışılacağını da yakinen biliyoruz?
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Federasyonu getiriyorsunuz, federasyonu!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ?ama bir şeyi daha biliyoruz: Vatandaşımızın yapılan bu düzenlemeyi takdir edeceğine ve düzenlemenin doğru olduğu noktasında tasdikini de sonunda vereceğine de yürekten inanıyoruz. Çünkü, attığımız her adım vatandaşımızın daha fazla hizmet almasına, ihtiyaçlarının daha etkin, daha verimli bir biçimde yerine getirilmesine katkı sağlamıştır, bundan sonra da katkı sağlamaya devam edecektir.
İçişleri Bakanlığımız bir genelge yayımladı. Doğru, nüfusu 2 binin altında olan belediyelerle ilgili bir genelgeydi. Nedir onun amacı? Amacı şu: Bu belediyelerle ilgili kapatılma noktasında bir çalışma yapılacağı bütün kamuoyunun malumu. Böyle olunca bazı belediyeler, ellerindeki gayrimenkulleri, ellerindeki menkulleri ve emlaki ellerinden çıkarmak için -iyi niyetle, belki ihtiyacı için çıkaracak, belki başka şekilde- bu noktada bunlar yok pahasına gitmesin, belde zarar görmesin, devletimizin milletimizin faydasına olan şeyler faydasız hâle dönüşmesin diye bir süzgeç kurduk orada. Burada bir izin mekanizması işlesin, bakılsın, gerçekten gayrimenkul veya menkul elden çıkarılmak, bir şekilde başka türlü tasfiye edilmek için mi yapılıyor bu iş, yoksa gerçekten var olan bir ihtiyacı karşılamak için mi yapılıyor? Bu anlamda bir süzgeç kondu, iyi niyetle kondu. Yoksa bunun altında farklı anlamlar, farklı manalar aramamak lazım. Benim ilimde, Yozgat'ta, şu anda 36 tane belde belediyesi kapatılıyor. Bu 36 belde belediyesinin üçte 2'sinden fazlası AK PARTİ'li belde belediyelerinden oluşuyor. Ben oradaki kardeşlerimin ne söylediğini de biliyorum. 2009'da belediye başkanlarımız -2009'dan önceki- bu karardan önce, bize geldiler, dediler ki: "Belediyemiz kapatılıyor, sıkıntımız şu. O zaman gelin, halka siz hesap verin." Beraber gittik beldeye, orada konuştuk. Belde kapatılıyor mu? Kapatılıyor. "Bizim aleyhimize oluyor." dediler, dinledik. Arkasından da ben belediye başkanına sordum: Başkanım, sizin Ankara'dan gelen tahsisatınız ne kadar? İşte, bir rakam verdi, "Şu kadar?" Personel gideriniz ne kadar? "Şu kadar?" İşte, diğer cari giderleriniz ne kadar? "Şu kadar..." Peki, bu parayı harcadığınız zaman siz, bu giderleri tam ödediğiniz zaman, nasıl hizmet yapıyorsunuz? "Hizmet yok?" Peki, nasıl yapıyorsunuz? "Maaşları ödemiyorum ben." diyor. "Oradaki işçiler maaşlarını alamıyor, memurlar maaşlarını alamıyor, belediyeler icra kıskacında; öyleyse, bu yapıyı ayakta tutma imkânı yok, biz burayı kapatacağız. Bu işçileri başka yerlere, kendi talepleri doğrultusunda nakledeceğiz. Bunların alamadıkları alacakları ödeyeceğiz, borçları yükleneceğiz. Bundan sonra cari gider ortadan kalkacak. İller Bankasından veya başka kaynaklardan gelen ne kadar para varsa, bu para beş yıl süreyle sizin her tür ihtiyacınız için, sadece size kullanılacak. Bunu mu yapalım, yoksa kazanan belediye başkanının yandaşlarının sadece ?"Küçücük bir yerde de akrabalar arası yarış oluyor, hepimiz biliyoruz. Beldelerde partiler arası bir yarış yok, aileler arası yarış oluyor. Orada, baktığınızda, hangisi kazanırsa öbür taraf gidiyor. "Böyle mi gitsin bu düzen, yoksa köyün, bu beldenin, yörenin insanlarının ihtiyacını karşılayacak bir mekanizma kuralım mı?" diye sorduğumda vatandaş bizi alkışladı. Bir daha, belediye başkanları beni götürmediler. Neden? Çünkü, bu işin, biz, doğrusunu yapıyoruz.
Biz milletimize doğru yaptığımızı anlatacağız. Milletimiz basiret sahibidir, iyiyi, doğruyu ayırt etmede mahirdir, sandıklar da bunun içindir. Biz sandıktan da çekinmiyoruz. Üç tane genel seçim oldu, iki tane mahallî seçim oldu, iki tane halk oylaması oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Neredeyse bir buçuk yılda bir halkımızın önüne çıktık, hesap verdik. Şimdi, 2013'te vereceğiz, 2014'te vereceğiz, 2017'de vereceğiz, demokrasidir, hesap vermek güzel şeydir.
Bu değişikliğin, bu vesileyle hayırlı olmasını diliyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)