| Konu: | SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ (S.S.: 80) |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 24.11.2011 |
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Öğretmenler Günü ancak seçimler olmadan önce Millî Eğitim Bakanı "Biz eğer iktidara gelirsek 55 bin öğretmen atayacağız." demişti ancak bugün Türkiye'de 300 bin öğretmen var. O dönem, 55 bin öğretmenin sözü verildi ancak 11 bin öğretmen atandı, atanamayan 44 bin öğretmen var.
Tüm öğretmenlerin Öğretmenler Gününü kutluyorum. Ancak, eğer oy uğruna, yapılamayacak olan taahhütler var ise ve bu taahhütler de yerine getirilmemişse bunun hukuktaki adı siyasi dolandırıcılıktır değerli arkadaşlar yani yapılamayacak olan bir hususla ilgili bu taahhüdün dile getirilmemesi gerekirdi, bu anlamda, eğer bu vebalin altından siyasal iktidar kurtulmak istiyorsa atanamayan 44 bin tane öğretmenimizin atanmasını talep ediyorum.
Değerli arkadaşlar, sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesiyle ilgili 15'inci maddeyle ilgili söz almış bulunmaktayım, yani 4'üncü maddenin 15'inci maddesi.
Şimdi, 15'inci maddede daha önce unutulan bir hüküm vardı, o hüküm de şuydu: Birinci fıkradaki adli para cezası, kaç günlük adli para cezası verileceği hükmü yok idi. Ancak yeni tasarıda bu, elli günle sınırlandırılmış durumda. Bu elli günde, örneğin diyelim siz maça gideceksiniz biletinizi aldınız ancak vaktiniz denk düşmedi, o biletinizi alıp ya danışmanınız veya bir arkadaşınıza biletinizi, elektronik biletinizle girecek ise ve o elektronik biletle birlikte içeri giren kişi yakalanır ise siz hem üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına mahkûm olacaksınız hem de elli gün adli para cezasına mahkûm olacaksınız.
Değerli arkadaşlar, kaş yapayım derken siyasal iktidar bu arada gözü çıkarmış durumda. Yani bu anlamda eğer maddeyi, 15'inci maddenin dördüncü fıkrasını eğer okur iseniz karşılaşacağınız tablo budur. Yani burada bugüne kadar yapılan tablo hep şuydu: Kanunların üzerinde tartışılmadan, incelenmeden, rehberi, kılavuzu belli olmayan kişilerle kanun yapılırsa, bugün yaptığımız kanun yine eksik ve tutarsız bir şekilde karşınıza gelmiş durumda. Yani bu anlamda bunun, bir teklif sunduk, bu teklif eğer bu şekliyle değiştirilebilirse gerçekten yararlı olur.
Gelelim 22'nci madde basın mensuplarıyla alakalı. Basın mensuplarıyla alakalı, herhangi bir mahalli yerdeki bir basın mensubunun orada yapacağı bir haber 100 bin ile 500 bin liraya kadar bir para cezasına mahkûm olmuş olacak.
Peki değerli arkadaşlar, bugün 11'inci maddede düşündüğümüz o ağır ceza, 22'nci maddedeki 100 bin ile 500 bin liralık ağır ceza ondan daha vahametli.
Kanunlar nasıl yapılır? Bir, genel olmalı. İki, eşit olmalı. Üç, objektif olmalı, yani subjektif olmamalı. Biz baktığımız zaman, eğer mademki bu kanun, gerçekten böyle bir imkân var. Hükûmet "Efendim, biz yanlışlık yaptık." diyorlar. Yanlışlık yapmayla bu iş olmaz. Parlamentonun aslında hukuksal bir sorumluluğu var yani Parlamento bir yazboz tahtası değil. Parlamento bunu kaçırdıysa, peki, Cumhurbaşkanı ne iş yapar? Cumhurbaşkanı yani orada bir noter vazifesi mi görüyor? Yani, Cumhurbaşkanının dünya kadar danışmanları var. Biz ne yapıyoruz? Bir memur hata yaptığı zaman hukuksal sorumluluğu var. Bir yargıç hata yaptığı zaman hukuksal sorumluluğu var. Peki, Parlamentoda çoğunluğu bulunan siyasal iktidar, muhalefet partilerinin sözlerini, düşüncelerini, görüşlerini almadan "Eh, biz yaptık, bir şey olmaz, bir daha bunu değiştiririz?" Değerli arkadaşlar, bunun adı istikrarsızlıktır. Hep şunu dersiniz: "Efendim, biz istikrar yapıyoruz, istikrar?" İstikrarla alakası yok değerli arkadaşlar. Yani, insanoğlunu hayvan âleminden ayıran bir olay, tamamen, uzun vadeli, planlı, programlı yaşamasıdır. İnsanların uzun vadeli, planlı, programlı yaşaması da kanunlar dâhilinde olur.
Yani, nisan ayında değiştirilen kanun, bugün Kasımın 24'ünde, her tarafı sakat, yamalı bohça. Örneğin, 11'inci madde dün geçti. 11'inci maddeyle ilgili hemen, ben size yani burada üzerinde düşünülmeden, incelenmeden geçti ikinci fıkradaki katkı. Değerli arkadaşlar, metinde kullanılan "katkı" ibaresi, "katkı" sözcüğünün anlamı açısından, yine bir yanlış çünkü katkı sağlamak olumlu sonuçlar içindir. Oysa, şike gibi istenmeyen bir sonuca katkı sağlanmaz fakat şikeye neden olunur. Mademki bu 11'inci madde önümüze geldi ve burada "katkı" kelimesini çıkarmak gerekir idi.
Örneğin, yine burada, 14'üncü madde var. 14'üncü madde de hemen şunu söylüyor: Yani siz alana girdiğinizde orada herhangi bir cümle söylediğinizde, bunu duyan 2 kişi eğer bunu hakaret olarak nitelendirirse yine ceza yiyorsunuz. Yani bu, kişiden kişiye, duyan kişilerden kişilere subjektif bir anlam çıkar. Atıyorum, Ankara'da 2 kişinin duyduğu ve o cümleye verdiği mana hakaret teşkil edebilir, İstanbul'da etmeyebilir, Urfa'da edebilir, Diyarbakır'da etmeyebilir, Edirne'de edebilir, Mersin'de etmeyebilir.
Yani bu anlamda herhangi bir objektif bir kriter yok 14'üncü maddede. Yine orada objektif bir kriter getirmek lazım değerli arkadaşlar.
Yine 15'inci maddenin 5'inci fıkrasında 10 bin güne kadar ağır para cezası, 10 bin güne kadar adli para cezası? Bunun alt limiti belli değil değerli arkadaşlar. Alt limitte de en azından bir ya bir "beş gün" denilirdi, "on gün" denilirdi, "on beş gün" denilirdi. Aynı eylemi yapan bir kişi için A şehrinde üst limit olan 10 bin gün olabilir, B şehrinde 5 bin gün olabilir, C şehrinde 100 gün olabilir. Yani bu anlamda objektif kriterlere bağlanmayan bu yasanın gerçekten ele alınıp bu şekilde değiştirilmesine ihtiyaç var ise bu yapılması gerekirdi, aksi taktirde bu şekliyle bu yani hangi koşullar doğdu da? Gerçekten nesnel olmayan, objektif olmayan, genel olmayan, sadece kişiye özgü soruşturması başlamış olan bir davayla ilgili böyle bir hususun gündeme gelmesi,
1) Yargıçların görev yapmasını engellemekte,
2) Savcıların görev yapmasını engellemekte,
3) Zamanı olmadığından dolayı kamu vicdanını da zedelemekte.
Peki, bu ceza bu kadar ağır, bundan şikayetçiyiz, Türkiye'de cezanın ağırlığından, tutukluluğun ağırlığından şikâyetçi olan başka kimseler yok mu? Yani bu anlamda eğer objektif olacaksak, gerçekten adaletin terazisi için uğraşıyor isek Türkiye'de buna benzer zulüm anlamına gelebilecek, cezayı zulme dönüştürebilen çok ceza maddeleri var, çok hükümler var, en azından bunlar da bununla birlikte gündeme gelmiş olsaydı gerçekten çok yararlı olurdu, samimiyete inanılır idi ama burada demek ki herhâlde bir yerde bir güç işaret verdi ki hele hele geçen hafta Başbakanın bir yakınının yakalanmasından sonra serbest bırakılıp bu tasarının gündeme gelmesi de apayrı bir hadise. Aynı şekilde, biletsiz olarak tribüne giren bir kişinin alabileceği ceza üç ayla bir yıl arası arkadaşlar. Döner bıçağıyla girerseniz ise alacağınız ceza yine üç ayla bir yıl arasında! Yani bileti olmayan ile döner bıçağı olanın aynı cezai maddeyle cezalandırılması yine vicdanları yaralar.
Yani gerçekten kimler bu tasarıyı önünüze getirdi, imza atıldı ama, yani kılavuz kim? Yanlış bir kılavuz seçilmiş durumda. Bu kılavuz sizi doğru bir yola götürmüyor. Ceza adaleti açısından bu sakıncalı.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Bülent Turan, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifinin 4'üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün özel bir gün. Bugün dolayısıyla da tüm öğretmenlerimizin bu özel gününü kutlamak istiyorum.
Malumunuz sporun iki büyük düşmanı vardır. Bunlar, hepimizin bildiği gibi şiddet ve şikedir. Bu iki garabet önlenmeden sporu gerçekten eğlendiren ve eğiten bir toplumsal gerçeğe dönüştürmek mümkün değildir. Bu konuştuğumuz maddenin, revizyonu üzerinde çalıştığımız bu maddenin bu Meclis tarafından kısa bir süre önce yasalaştırıldığını hepimiz biliyoruz. Amacımız, o zaman da olduğu gibi, şike ve şiddete çözüm bulmaktı.
Fakat hepinizin bildiği gibi, cezalar söz konusu olduğunda iki ilke çok öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki caydırıcılıktır, diğeri ise bunu dengeleyen ve engelleyen adalettir. Buradaki adalet ölçütü, bir suça verilen cezanın diğer suçlara verilen cezayla mukayese edilmesi sayesinde anlaşılabilmektedir. Peki, değişen nedir? Ceza hukukunun genel ilkelerinden biri de orantılılık ilkesidir. Yani suç işleyen kişinin fiili ile cezanın veya güvenlik tedbirinin orantılı olması gerekmektedir. Çok daha ağır fiille işlenen suçlara verilmeyen cezaların futbola verilmesi, hukuk devleti olmanın önemli bir ilkesinin ihlalidir. Ceza yargılamasının temel kanunu olan Ceza Kanunu'nun 3'üncü maddesi, Anayasa'nın 38'inci maddesi bu durumu, yani cezaların işlenen suçla orantılı, adil ve hakkaniyete uygun olmasını düzenlemektedir. Tekrar ediyorum, görüştüğümüz yasa asla bir af değildir, şahsa özel bir kanun düzenlemesi değildir, hiçbir suç tanımı değişmemektedir. Mutabakatla hazırlanan bir metin vardır ve herkes bu mutabakata bağlı olarak bugün gereğini yapmaktadır.
Ben, bu yeni düzenlemenin, tüm milletimize, futbol camiamıza hayırlı olmasını ve futbolumuza katkı sağlamasını ümit ediyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)