| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 11.10.2012 |
MELDA ONUR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Barış ve Demokrasi Partisinin kadın tutuklu ve hükümlülerin cezaevinde yaşadıkları sorunların çözüm yollarının araştırılmasını istediği grup önerisi hakkında lehte söz almış bulunuyorum.
Az önce konuşan arkadaşlarımız, Sayın BDP'li Vekil olumsuz koşullara değindi, Sayın AKP'li Vekil olumlu koşullara değindi. Aslında birçok istatistik, birçok rakam verildi. Ben, bunlara girmek istemiyorum, burada biraz vicdanınıza da hitap etmek istiyorum.
Öncelikle şunu söyleyeceğim: Bugüne bir gün atfedilmiş Türkiye tarafından, Dünya Kız Çocukları Günü olarak ilan edilmiş. Bunu niye istedik? Herhâlde kız çocuklarının istismarını önlemek için. Bunu nasıl yapacağız? Erkek çocuklarımızla eşit haklar tanıyarak, okutarak, erkenden okuldan almayarak, üzerinde mahalle baskısı uygulamayarak ve erkenden evlendirmeyerek. Bu konuda bir not daha düşmek istiyorum: Bu seçmen yaşını on sekiz yaşa indirmek konusundaki olumlu yaklaşımın, kız çocuklarının evlenme yaşını da on sekiz yaşa yükseltmek yönünde değerlendirilmesini istiyorum. Bu yönde yapacağım bir çalışmaya şimdiden bütün kadınlardan destek bekliyorum.
Geçenlerde, sosyal medyada "kız çocuğu olmak" üzerine bir tartışma başladı. "Kız çocuğu olmak" demek ne eğitimi alırsanız alın hayatınız boyunca mesleğinizin kadın olması anlamına geliyor. Lisansımız kadın olmak oluyor, anne olduğumuz zaman da master derecesi yapmış oluyoruz. Hiçbir şey fark etmiyor CEO da olsanız, fabrika işçisi de olsanız annesiniz. Milletvekili çocuğunuz da olsa anne annedir. Hepimizin annesi mutlaka seyrediyordur bir yerlerden ve kadına yüklenen bu çoklu görev, ne yazık ki, yoksullukta, savaşlarda ve cezaevlerinde, kadının onurunun incitilmesinde daha ağır ortamlar oluşturuyor.
Şimdi, az önce komisyondaydım, birtakım cezaevleriyle ilgili raporlar gelmiş.
Az önceki Değerli Arkadaşım dedi ki: "Buradaki olumsuz koşullar hem kadınlar için hem de erkekler için geçerli." Ama ben böyle olduğunu düşünmüyorum çünkü kadınlar, oradaki koşulları hem kadın hem de anne olmanın gereğiyle 2 kat daha fazla yaşıyorlar; 2 ya da 3 kat daha fazla olduğunu düşünün onların.
Bir de şu doluluk oranıyla ilgili bir noktaya temas etmek istiyorum.
Şimdi "kapasite" diye bir şeyden bahsediliyor. Burada, terimler bazen bizim empati kurmamıza engel oluyor. Kapasite fazlası! Kapasite fazlası ne demek? İnsanların istif edilmiş bir şekilde yaşama koşullarını anlatmaya yetmiyor arkadaşlar "kapasite fazlası" lafı.
Bunun dışında, işkence: "Sistematik işkence yok" derler genel olarak, bilakis sistematik işkence vardır. Sistematik işkenceyi de katbekat kadınlar görüyor. Neden mi? Kadın cezaevine girer girmez, tutuklu ya da hükümlü olarak, herkesin olduğu gibi kadın da girdiği andan itibaren aşağılanmaya başlıyor, görevlilerin önünde çırılçıplak soyma ve arama yoluyla. Ya, bunu kadınlara neden yapıyoruz? Birinci maddemiz şu: Soymayacaksınız! Soyulmak, herkesin önünde çırılçıplak soyulmak bir işkencedir. Girişte, karşılamada çırılçıplak soyunuyorsunuz. "Kadının vücut boşluklarının aranması" diye bir ifade var; herkesin yorumuna bırakıyorum!
Bunun dışında, tabii ki, disiplin cezaları herkes içindir. Şimdi, bir disiplin cezasından bahsedeceğim size. Burada sık sık dile getirdiğim bir gazeteci arkadaşımız var, radyocu -tutukluluğunun sanıyorum yedinci yılına girdi, - Özgür Radyo'dan Füsun Erdoğan. Geçenlerde tam sekiz hafta iletişim cezası aldı, disiplin? Gereksiz marş söylemek; gereksiz yere marş söylemek nedir? Bunu da yorumunuza bırakıyorum ve bu arkadaşımız şu an ameliyat olmak durumunda, bir sağlık sorunu var ve ailesi, iletişim cezası olduğu için bir türlü iletişemiyor, iletişim sıkıntısı çekiyor. İşte, kadın olmanın ekstra yarattığı sorunlardan bir tanesi.
Bunun dışında, sohbet ve sağlık sorunları tabii. Şimdi, sağlık sorunu dediğimiz şey? Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığının ortak mutabakatla uyguladığı üçlü protokol, Hükûmetin tecrit, yani insanı insanlıktan uzaklaştırma politikasının da bir metni hâline geliyor.
Şunu özellikle vurgulamak gerek: Özgürlüğünden alıkonulmuş kişilerin muayenesinde mahremiyet bir hasta hakkının ötesindedir. Hasta ve hekimin baş başa kalması işkencenin önlenmesine karşı bir tedbirdir. İşkence mağduru bir kurbanın yanında kolluk güçleri varken durumu hekimiyle paylaşması da beklenemez. Bunlar da yaşanıyor.
Evet, kadınlarla ilgili daha çok şey söyleyebiliriz ama biliyorsunuz kadın olunca anne de olunuyor, çocuk durumu da var. Kadın cezaevinde olunca aile dağılıyor. Kadının cezasını aynı zamanda çocuklar da çekiyor. Altı yaşını bitiren çocuk ya bir aile yakınına veriliyor ya da Çocuk Esirgeme Kurumuna veriliyor.
İlerleme Raporu'nda geçen bir cümleydi, onu da tekrarlamak istiyorum. "Birçok cezaevinde çocuklar, özellikle kız çocuklar yetişkinlerinden ayrı tutuluyor." Bu cümleyi özellikle bugün, yani 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü'nde yeniden değerlendirmenizi ve düşünmenizi istiyorum. Geçenlerde bir televizyon programında izledik Hanım Onur, bir kadın siyasetçi, Cizre Belediye Başkan Yardımcısı. Hanım'ın dört yaşında biri, yedi yaşında biri olan çocuklarından biri kanser, biri epilepsi hastası. Kadın, anne ve tutuklu. Onun için diyorum ya cezaevi koşullarını bire üç katarak düşünmek gerekiyor kadınlarla ilgili olarak.
"Tecrit" ve "empati" kelimesine?
AYLA AKAT (Batman) - Sayın Başkan, uyarmayacak mısınız arkadaşlarımızı. Sayın Başkan, önemli bir konu konuşuluyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, önemli bir konu görüşülüyor. Yani ayıp ama! Kahkahalarla Genel Kurulun düzeni bozuluyor.
MELDA ONUR (Devamla) - Eminim, aslında dinliyorlar da bunları dinlemek ağır gelebilir arkadaşlarımıza. Eminim, kulaklarının bir ucuyla dinliyorlar. Bunlar zaten buradan dinlenmekle değil, her yerde görüyorsunuz. -az önce İnsan Hakları Komisyonunda da arkadaşlarımızla bir arada tartıştık- bunlar herkesin gözünün önünde. Arzu eden dinler, arzu eden dinlemez, arzu eden vicdanını kapatır, arzu eden kapatmaz, arzu eden kalbini açar, arzu etmeyen açmaz.
Son olarak, bir not daha geldi önüme, onu sizinle paylaşmak istiyorum. Bir kadın mahkûm? Kadın cezaevi içinde bir kadının ağzından cezaevi -daha doğrusu- cezaevi içerisindeki muamele şöyle tanımlanıyor: "Canınız nereden acıyacaksa oraya vururlar." diyor. "Canınız nereden acıyacaksa oraya vururlar." lafını manevi olarak düşünmeyin çünkü bu kadın sezaryen dikişlerine vurulmuş bir kadın. Fiziki, maddi acıdan bahsediyoruz.
Değerli arkadaşlar, sürem azalıyor. Bugünün kız çocuklarına adanması konusu beni etkiledi, bir hayli etkiledi çünkü size bir kız çocuğundan bahsedeceğim. Bu konu geleceğin kadınları olan kız çocuklarıyla ilgili olduğu için, kız çocukları ve özellikle tutuklu ve hükümlü ailelerinin kız çocuklarıyla ilgili bir konu olduğu için burada dile getirmek istedim. Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili olarak hepimizin şikâyetlerini biliyoruz, az önce komisyonda da aynı şey gündeme geldi. Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili şikâyet etmeyen kimse yok, -sanıyorum bir tane yargıdakiler şikâyet etmiyor- bildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanımızdan, iktidar partisinden, zaten muhalefet partileri şikâyet ediyor. O uzun tutukluluk süreleri içerisinde aileler çocuklarıyla görüşüyorlar, tutuklular çocuklarıyla görüşüyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Tuncay Özkan'ı ziyaret etmiştim, çok tesadüf eseri akşam kızı Nazlıcan'ı gördüm, bana şöyle dedi: "Yoksa, babamla açık görüş mü yaptınız? Çok kıskandım." Müthiş bir suçluluk duygusu hissettim çünkü doğru, milletvekili olarak açık görüş yapıyoruz. Ben daha lafımı bitirmeden, daha doğrusu lafıma başlayamadan şöyle dedi: "Ben, babama yılda sadece 12 kere sarılabilen bir çocuğum." Tutuklular, hükümlüler neden çocuklarına sarılmaz? Bu çocuklar neden açık görüş yaptırılmaz? Bunu özellikle söylemek istedim.
Arkadaşlar, bu yönetmelik değişiklikleriyle ilgili bir çalışma başlattık. Lütfen, babalar, anneler, kız kardeşler, ağabeyler, hepiniz ailesiniz. Bu içeride yaşayan insanların koşullarının daha iyileştirilmesi için önümüzdeki günlerde önünüze gelecek bu çalışmaya hepinizden destek bekliyorum.
Bütün kız çocuklarına özgür, mutlu, baskısız nice yaşlar, nice yıllar diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.