| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 15.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk kez Sayıştay raporlarının dahi olmadığı bir bütçe görüşmelerine başladık bu yıl.
Genellikle iktidarların bu, bütçeyi, bütçeyle ilgili görüşmeleri sevmemesinin işareti daha Osmanlı zamanından beri devam ediyor. Osmanlının ilk bütçesi 1652 yılında Tarhuncu Ahmet Paşa tarafından yapılıyor. Giderlerle gelirleri hesap ediyor, devletin bütçesini denk tutmaya çalışıyor. O zaman 19'uncu padişah olan Avcı Mehmet 6 yaşında padişah oluyor, annesi de Turhan Sultan, Tarhuncu Ahmet Paşa'nın bu bütçe hazırlayışından rahatsız oluyor. Niye? Giderlerini, gelirlerini öğrenecekler, bütün herkes, nerelere gitmiş, nerelere harcanmış, paralar nerelerden gelmiş. Dolayısıyla, onu, fazla değil, tam altı ay sonra Has Bahçe'ye çağırıyor, bostancıbaşılara boğduruyor. Ondan sonra da uzun bir süre, cumhuriyet dönemine kadar Osmanlıda bütçe yapılamıyor. Geldiğimiz bu dönemde tekrar bütçenin böyle sakat bir hâliyle görüşülmesi aşamasındayız.
Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi öncesinde genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti olarak, Türkiye AB'ye girsin diye on yıllık iktidarda hemen hemen Avrupa Birliğinin her dediğine "Evet." dedik. Tabiri caizse, AB leb demeden biz Çorum'u anladık; bırakın leblebiyi, Çorum'u bile anladık. Anayasa'mızın 66'ncı maddesi "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." diyor, buna rağmen bizim Hükûmetimizde çok bakan, çok arkadaşımız AB kızar diye "Türk'üm." diyemiyor.
Düne kadar "kardeş", "dost" dediğimiz Beşar Esad'a ve Müslüman Suriye yönetimine karşı çıkan, Müslüman'ı Müslüman'a kırdıran ve bu uğurda savaşmayı sadece Avrupa Birliği ve ABD istiyor diye göze alan bir hükûmeti Avrupa Birliği bir daha asla ve kata bulamayacak. "Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya." diyerek yabancılara toprak satışını yasallaştırıp, güneydoğudaki tarım alanları başta olmak üzere, yabancı nüfusuna geçiren böyle bir Hükûmeti Avrupa Birliği nereden bulacak bilmiyorum.
Petrol Kanunu'yla yabancılara elli yıllık imtiyaz hakkı veren, yabancı yatırımcıları hisse senedi alımlarında vergiden muaf tutan, Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkileri iyi gitsin diye bütün bunlara göz yuman bir Hükûmet bir daha gelmeyecektir.
"Özelleştirme" adı altında, Türkiye'nin en önemli kurumlarını ve tabii kaynaklarını yabancılara sattınız, yerli bankaların çoğunun yabancıların eline geçmesini sağladınız. Avrupa Birliği, gerçekten, sizden daha iyisini bulamayacak. Hatta bırakın, daha ötesini söyleyeceğim, Avrupa Birliği istedi diye, yüzde 99'u Müslüman dediğimiz bu ülkede domuz etini bile kasaplık et yaptık. Papa John Paul'ün ölümü üzerine, İçişleri Bakanlığı emir verdi, 8 Nisan 2005 Cuma günü bayrakları yarıya indirdik, Hristiyan Avrupa Birliğine şirinlik yaptık.
Sayın Başbakanımız, Yunanistan ziyareti sırasında, Türkiye içerisinde Vatikan gibi bir Ortodoks din devleti kurulması anlamına gelen "Bizim, ekümenlik konusuna itirazımız yok." diyerek Avrupa Birliğinin bu konudaki talebine de "Evet." dedi.
Akdamar Kilisesi'ni açtık, Sümela Manastırı'nda ayinler yaptık, Pontus hayallerini onlarla beraber gördük, kiliselere bedava su verdik, Heybeliada Yetimhanesi'ni tekrar patrikhaneye verdik, Lozan Anlaşması'yla Türkiye'nin üzerinde müktesebatı bulunan bütün azınlık vakıflarını herhangi bir mütekabiliyet esasına bakmadan iade ettik. Ege Denizi'nde 11, Akdeniz'de 5 Türk adasına Yunan Bayrağı diktiler, gıkımız bile çıkmadı.
Türkiye'yle ilgili, Haziran 2008'de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde "Türkiye'nin güneydoğusu Kürdistan'dır, faşist Türk ordusu güneydoğuda işgalcidir ve Kürtleri katletmektedir, Türk askeri Kıbrıs'ta işgalcidir." kararına, iktidar milletvekillerimiz gitti kuzu kuzu imza attı ama yine AB'ye yaranamadık.
Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri eksenli bu gibi politikalarıyla Avrupa Birliğine alınmamamız gerçekten üzücü ve Avrupa Birliğinin bu hizmetlerimize karşılık ikiyüzlü tutumunu ben de kınıyorum yani Avrupa Birliği, sizin kadar, ülkesinin geleceğini başka ülkelerin çıkarları için heba eden başka bir Hükûmet asla ve kata bulamayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, 2012 yılı Türkiye İlerleme Raporu 10 Ekimde yayımlandı. Raporda, Türkiye sivilleşme ve Anayasa süreci konusunda övülürken, ifade özgürlüğü alanında eleştirildi. AB Komisyonunca hazırlanan 97 sayfalık raporda ne deniyor? Millî İstihbarat Teşkilatı Yasası'nda yapılan değişiklik ile özel olarak görevlendirilen istihbarat ve kamu görevlileri hakkında soruşturma açılması için Başbakanın iznine tabi hâle getirilmesinin, bazı kamu personeline keyfî dokunulmazlık sağladığı, tutarsız, yoruma açık hâle getirildiği ve yasal denetimi dışladığı değerlendirmesi yapılıyor. Peki, Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış'ın İlerleme Raporu'yla ilgili görüşleri nasıl? Sayın Bakan, Avrupa Birliğinin bu yılki İlerleme Raporu'nun özellikle siyasi kriterler bölümünü büyük bir hayal kırıklığıyla karşıladığını açıklıyor. Sayın Egemen Bağış, göreve geldiği günden bu yana 44 ülkeye toplam 148 ziyaret gerçekleştirmiş. Bu ziyaretlerin 120'sini Avrupa Birliği üyesi ülkelere yapmış, bunların arasında sadece Brüksel'e 33 defa gitmiş. Anlaşılan o ki bu ziyaretler, ilerleme raporunda, bizim istediğimiz gibi herhangi bir metnin yer almasını sağlayamamış yani bu gezilerde Sayın Bakan tüm gayretine rağmen boş gezmiş, oralardan da boş dönmüş.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Avrupa Birliğine uyumun gereği olarak AKP oylarıyla Mecliste seçilen ombudsman şöyle diyor: "Avrupa Birliği müktesebatı çevresindeki ilkelere, ülkemizin özel koşullarını göz önüne alarak uymaya gayret edeceğimi bütün samimiyetimle ifade ediyorum." Yani, burada dikkat edilmesi gereken konu şu: Bir zamanlar askerin yan yana getirdiği AB'yle özel koşulları, bugün iktidar partisinin seçtiği kişi yan yana getiriyor. AKP iktidarı, Avrupa Birliği ipini çok uzun zamandır boşlamıştır ve AKP iktidarının gündemini, Avrupa Birliği kriterlerinden çok Ankara kriterleri meşgul etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Türkler için Avrupa Birliği üyesi olmak artık heyecan vermiyor." Bunu ben değil, Boğaziçi Üniversitesi uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi öğretim üyelerinden Sayın Profesör Doktor Hakan Yılmaz'ın önderliğindeki, 16 ilde 1.200 denek üzerinde yapılan Avrupa Algısı Araştırması'nın sonuçları söylüyor. Ankete göre, Türk vatandaşlarının Avrupa Birliğinden giderek uzaklaştığı, Avrupa Birliği üyesi olmayı, dini yozlaştıracak, gençlerin ahlakını bozacak bir gelişme olarak gördüğü artık ortaya çıkmıştır.
Bu ankette dikkat edilmesi gereken birçok soru ve bu soruya verilen yanıtların da bazı oranları var, onlardan da bilgi sahibi olmanızı istiyorum.
"Sizce ülkemizin Avrupa Birliğine üyeliği iyi bir şey midir yoksa kötü bir şey midir?" sorusuna "İyidir." cevabını verenler 2003 yılında yüzde 69,5 iken bugün bu oran 2012'de yüzde 50'ye düşmüş. Aynı soruya "Avrupa Birliği üyeliği kötü bir şeydir." diyenlerin oranı ise yüzde 12,8'den yüzde 36,1'e yükselmiş. Yani on yılda neredeyse 3 katına çıkmış.
İşin özü, Avrupa Birliği müktesebatında verilen sözler Türkiye'yi bölmek için kullanılmıştır ve hâlâ kullanılmaya devam etmektedir.
Konuşmamı şu sözlerle bitirmek istiyorum: Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliği üyeliğine karşı değildir; Türkiye'nin millî birliği ve bütünlüğü, terör ve bölücülük, Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan konularındaki yaklaşımı, "Türkiye'nin menfaatlerine zarar vermemesi kaydıyla ortaklık müzakerelerinin sürdürülmesi ve tam üyelik dışındaki yaklaşımların kabul edilmemesi" şartıyla, Avrupa Birliği üyeliğimizi desteklemektedir ancak üyelik müzakereleri uğruna üniter ve ulus devlet yapısını zedeleyecek taleplerle karşılaşmasını da asla kabul etmemektedir. Türk milleti, sadece Türk ulusunun gücüne inanan bir yönetim ile bu ülkenin geleceğine sahip çıkacaktır. Ezanımız okunacaktır, ay yıldızlı bayrağımız her daim dalgalanacaktır.
Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; bir konuda şikâyetimi arz etmek istiyorum. Dünyada iletişimin çok yoğun olarak kullanıldığı bir çağdayız, her türlü iletişim olanakları mevcut. Bugün burada bakanlarımızın, kendilerine yöneltilen sorularla ilgili cevapları vermek için on-line sistemile, bulundukları mekânlardan bütün bürokratlarına ulaşmaları mümkünken koridorlarda bürokratlardan geçilmemesi biraz bana tuhaf geliyor. Yani, onlara ulaşmak için her türlü iletişim hatlarımız mevcut: Bilgisayar var, telefon var. Ona rağmen koridorlar gerçekten bürokrat dolu. Hem o arkadaşlara günah hem de bu görüntü çok iyi bir görüntü değil.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türkkan.