GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:41
Tarih:15.12.2012

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Enerji Bakanlığının 2013 bütçesi üzerine söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, enerji üretimi, tedariki ve tüketimi, parametreleri çok fazla olan zor bir denklem hâlinde. Bu parametreler, bu değişkenlerle birlikte elbette enerji politikalarını yürütmek zor ama şunu ifade etmem lazım: 57'nci Hükûmet döneminde yapılan yapısal reformlar, 4646 ve 4628 sayılı elektrik ve doğalgaz piyasasıyla ilgili kanunlarla birlikte özel sektörün önünün açılması ve Enerji Bakanlığının üzerinden -bütçe anlamında- büyük bir yük kalmasına rağmen, maalesef bu dönemde, bu enerji politikaları çok parametreli değil, çok bilinmeyenli bir denklem hâline geldi.

Öncelikle şunu ifade etmem lazım: Bu enerji politikalarıyla ilgili elbette ikincil enerji üretiminden ziyade hidrokarbon ihtiyacını karşılamak çok daha önem arz etmektedir. Türkiye, bu anlamda baktığımızda, TPAO'nun yaptığı araştırmalara, yine MTA'nın yaptığı araştırmalara baktığımızda yeterli anlamda hidrokarbon ihtiyacını karşılayacak bir yapıya sahip ülke değildir. Dolayısıyla, buradan hareketle, Enerji Bakanlığının politikalarının Dışişleriyle birlikte, aynı anda başarılı bir şekilde yürütülmesinde fayda vardır diye buradan ifade etmek istiyorum. Ancak son on yıla baktığımızda, TPAO'nun bütün bu çalışmalarına, Sayıştay raporlarına, denetimde yaptığımız rakamlara baktığımızda, maalesef Türkiye Petrolleri, 2002'den sonra bir varillik bir anlaşmayla birlikte bir gelir elde edememiş. Bugün, yurt dışı gelirlerinin tamamı Azerbaycan, Çıralı, Kazakistan, BTC hattı, TPAO'nun ortaklığı dâhil gelirlerinin tamamı 2002 öncesinde yapılan anlaşmalardan elde edilen gelirler.

Tabii, hemen dibimizde petrol zengini olan Irak'ta ciddi anlamda sıkıntılarla bir dönem yaşandı. Türkiye, aslına bakarsanız bu sıkıntıları en fazla çeken, oradan mültecileri burada ağırlayıp onlara ciddi anlamda masraflar yapan, oradaki kapıların kapanmasından dolayı ticari anlamda sıkıntılar çeken ülkelerin başında. Ama bakın, ne hikmettir ki, Irak'ta birtakım taşlar yerli yerine oturup petrolle ilgili, petrol çıkarmayla ilgili ihaleler başladığında Türkiye Petrollerini -ihale kazanmadı demiyorum- ihaleye sokmadılar. Bakın, Irak'ta Türkiye Petrolleri maalesef ihaleye sokulmadı. Ben, Sayın Bakana Plan ve Bütçede de bütçe görüşmeleri yapılırken bu konuyu ifade ettim yani bu konu bizim için üzücü. Sayıştay raporlarında da ifade ediliyor konsorsiyumlara ortak alınmadığı TPAO'nun. Daha sonra, küçük birtakım ihalelerle ilgili girişimlerde şimdi çalışmalar yapıyoruz, onların da akıbeti belli değil. Sayın Bakana ifade ettiğim özellikle, Irak'ın kuzeyiyle ilgili "Dışişleri müsaade etmediğinden dolayı oraya da giremedik." diye sordum. Sayın Bakan cevap verdi, dedi ki: "Girip giremediğimizi biraz zaman geçince hep beraber görürüz, Irak'ın her tarafına." Israrla söyledim: "Kuzeye giremedik." Sayın Bakan "Irak'ın her tarafına; ben cümleyi anlayarak cevap veriyorum, bu manada kayıtsız kalmayacağımızı söyledik." bunu da ifade ederek devam etti. Şimdi, üzülerek ben de söylüyorum, Sayın Bakan bu konuşmayı yaptıktan sonra maalesef Irak'a giden uçağı geri döndürüldü. Yani orada bir görüşme yapmak üzere, bir konferansa giden Sayın Bakanın uçağının havadayken geri çevrilmesi elbette benim açımdan üzücü bir şeydir. Türkiye Cumhuriyeti bakanının bu anlamda bu şekilde refüze edilmesi benim açımdan üzücü bir şeydir. Dolayısıyla, bu politikalar bu anlamda yürütülürken -ifade ettiğim gibi- sadece enerji politikalarının yanında dış işleri politikalarının da etkili olduğunu burada açık ve net bir şekilde görüyoruz.

TPAO'nun -ifade ettiğim gibi- bunun dışında, ülke içinde de çok fazla bir mesafe katetmediğini görüyoruz. 96 yılında günlük 51.500 varil petrol üreten TPAO -daha sonra, 2002'ye kadar da düştü, evet doğru- 2002'de 33.000 civarında petrol üreten TPAO 28.000'lere kadar düşüp şimdi, o dönemde 18-20 dolar varilken ekonomik olmayan kuyuların tekrar açılmasıyla 34.000 varillere çıktı. Dolayısıyla, hidrokarbon ihtiyacında işte, BOTAŞ'ı da bunun içerisine alırsak 2001'deki çıkan o yasalarda BOTAŞ özel sektörün önünü açmak adına kontratların yüzde 20'sine kadar devretmesi gerekirken 2009 yılına kadar, bunu da devretmediğinden dolayı, BOTAŞ, bu anlamda, hem finansman sıkıntısıyla birlikte, maalesef sıkıntılı bir şekilde kontratları da bu anlamda, yeni kontratlar yapamadığından dolayı da bir anlamda sıkıntılı bir şekilde yolumuza devam ediyoruz diye düşünüyorum.

Şimdi, tabii, doğal gaz bağımlısı veya dışa bağımlılığımız da bu anlamda giderek artıyor. Sayın Bakan belki yerli kaynakları harekete geçirmek için birtakım çabaların içerisine giriyor, işte, bir şeyler yapmaya çalışıyor ama, bizim gördüğümüz tablolarda, maalesef, verilen lisanslara baktığımızda, bu lisansların yine elektrik üretimi içerisindeki yıllara sâri baktığımızda bile, doğal gaz ihtiyacının, bu ruhsatı, bu lisansı verilen bu santraller hayata geçtiğinde, yine elektrik üretiminin içerisindeki payı yüzde 50'lerden aşağı düşmeyecek diye bu tabloda gözüküyor, çünkü lisans verilen neredeyse 25-30.000 megavata yakın bu elektrik santralleri devreye girdiğinde, Türkiye'nin doğal gaz ihtiyacı 70 milyar metreküplere kadar çıkacak gibi duruyor.

Şimdi, bunları böyle değerlendirdiğimizde şunu da sormak lazım. Hem kontratlarını devretmeyen bir BOTAŞ, yeni kontrat anlaşması yapamayan bir BOTAŞ, yarınlarda bu santraller devreye girdiğinde bu tedarikleri nereden karşılayacaktır, bunları da iyi düşünmek lazım. BOTAŞ'la ilgili veya bu piyasayla ilgili, aslına bakarsanız, yeni birtakım kanunların zaruri olarak yine gündeme gelmesi, Meclise gelmesi gerekliliği bu anlamda gerçekten önemli diye düşünüyorum.

Elektrik ihtiyacıyla alakalı Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma baktığımızda, Sayın Bakan, yine çıktığı konuşmalarda, yaptığı konuşmalarda şunları ifade ediyor: "İşte, ilave 20.000 megavat elektrik santrali yaptık."

vesaire gibi şeyler söylüyor ama ifade ettiğim gibi bunların birçoğunun yine özel sektör tarafından yapıldığını? Hatta Sayın Başbakan bütçe sunumunda, bundan sonraki dönemde, 2023'e kadarki vizyonda enerji alanında 110-120 milyar dolar daha yatırım gerektiğini ifade ediyor ve dolayısıyla bütün bunların da yine özel sektör tarafından yapılması için de gayret gösterilmesi veya önlerini açmak için birtakım gayretler göstereceklerini ifade ediyorlar ama burada, maalesef, 2002'den sonra enerji piyasalarıyla alakalı çıkan kanunlara baktığımızda, çok da yeterli olmadığını görüyoruz. Yenilenebilir enerjiyle ilgili çıkan yasada gördüğümüz gibi, daha önce çıkan 5,5 euro sentlik kilovatsaat başına fiyatı, burada sanki bir şey yapmışız gibi "Pariteden dolara çevirdik,  yenilebilir enerjiye buradan teşvik verdik." Yani, bununla ilgili bir arpa boyu yol almamış durumdayız. Nükleer santrale 12,35 sent fiyat veriyoruz; yenilenebilir enerjilere, RES'e, HES'lere 7,3 sent fiyat veriyoruz. Bu anlamda çok da doğru olmayan bu politikalar, yarınlarda sıkıntıya vesile olacaktır diye düşünüyorum.

Elektrik üretiminde benim beş yıldır ifade ettiğim bir şey var: PMUM'daki uygulamaların yanlış olduğunu söylüyorum, yani Piyasa Mali Uzlaştırmadaki  uygulamaların yanlış olduğunu söylüyorum çünkü dünyanın her yerinde ikili anlaşmalarla elektrikler garanti altına alınır. Bu piyasalarda, yani mali uzlaşma veya dengesizlik piyasaları yüzde 5'leri geçmez ama Türkiye'de maalesef artık bu piyasadan alınıp satılan elektrik miktarı yüzde 30'lara ulaştı ve TEDAŞ'ın yine Sayıştay raporlarına bakın, aynen şunu diyor TEDAŞ: "Buradan aldığımız elektrik bize pahalıya mal oluyor." Yani örnek vermek gerekirse, o yıl TETAŞ'tan, EÜAŞ'dan aldığı elektrikleri 14 kuruşa almış, PMUM'dan aldığını 23 kuruşa almış. Buna sebep olarak da şunu gösteriyor: Oraya elektrik veren özel sektördeki üreticiler normal, gündüz ve gece saatlerinde elektriği PMUM'dan alıp kendi müşterilerine veriyorlar, puant saatlerinde yani elektriğin en çok tüketildiği saatlerde elektrik üreterek PMUM'a bu elektrikleri verdiği için bu fiyatlarda ciddi anlamda yükselmeler, şişmeler oluyor. Dolayısıyla, buradaki uygulamalarda  otoprodüktörlerin buraya verdiği rakamları yukarıya çekerek bir yanlış yapılmıştır, bunun tekrar gözden geçirilmesi lazım diye düşünüyorum, bir de puant saatlerindeki?

Daha doğrusu, Sayın Bakan buraya çıkıp ifade ettiğinde "56 bin megavat güce sahip olduk bugün itibarıyla. " dese de ben şimdi buradan soruyorum: Aslolan, mevcut gücümüz müdür yoksa puant gücümüz müdür? Yani bize, elektriğe en fazla ihtiyacımızın olduğu saatlerde Türkiye'de maksimum ne kadar gücü  kullanabiliyoruz, onun bir cevabını versin Sayın Bakan. Ben şimdiden söyleyeyim, 37-38 bin megavat. Yani 37-38 bin megavatlık bir güce sahip Türkiye şu anda, ancak bu kadar gücü tam kapasiteyle çalıştıramayacağız.

Neden? Emre amadelikler eksik, RES'ler senede 3 bin saat çalışıyor, hidroelektrik santralleri senede 4 bin saat çalışıyor. Bunları sürekli çalıştıramazsınız. Dolayısıyla, puant saatlerindeki ihtiyacın karşılanması veya tüketimin azaltılması noktasında da ben Bakanlığın herhangi bir gayretine de rastlamadım. Akıllı sayaçlar çıktı. Hatta bunları zorunlu hâle getirerek vatandaşımıza, sanayicimize anlatabilirsek, yani puant saatlerinde, akşam beş ile on saatleri arasında elektrik kullanımını azaltarak, yani "Diğer saatlerde siz elektriği daha fazla harcarsanız daha ucuza, elektrik sarfiyatınız olur." noktasında bakanlık bir gayret gösterirse bu anlamda, hem bizim puant gücümüz yedekli hâle gelmiş olur hem de elektriğin fiyatını da bir anlamda daha da aşağıya düşürmüş oluruz.

Değerli milletvekilleri, bir de yine bu anlamda, bakın, Türkiye'de kayıp kaçaklarla alakalı epeyce ciddi spekülasyonlar var. Şunu ifade edeyim, Sayın Bakan bunun da cevabını lütfen versin: 2008 yılında 14,4'e düşen kayıp kaçak, bugün niye 16,8'e çıktı acaba? Yani teknolojide bir gerileme mi oldu, yoksa başka birtakım şeyler mi var? Ancak şunu da ifade edeyim, çok tesadüftür, bu kayıp kaçakların yukarıya çıkış tarihleri, TEDAŞ'ın özelleştirilmesine tekabül ediyor yani dağıtım firmalarının özelleştirilmesine tekabül ediyor. Yani kayıp kaçakların tahsilatlarındaki bu rakamların, vatandaşın yüzde 2'lik daha artışının, herhâlde, bununla ilişkisi olduğunu düşünüyorum.

Yine, dağıtım şirketlerinin kâr marjlarının 2012 yılında birdenbire 2,33'ten 3,49'a niye çıktığının da Sayın Bakan cevabını vermelidir diye düşünüyorum. Bu uygulamayı? EPDK niye böyle bir şey yaptı? Bütün bunlar, daha sonra yapılan bu ihaleler, 2,33 kuruşken, çok daha yüksekken daha sonra bu fiyatlar niye düştü? Yani sorulacak çok soru var, çok soru işaretleri var ama vaktimiz sınırlı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) - Ben, bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özensoy.