| Konu: | ARDAHAN MİLLETVEKİLİ ENSAR ÖĞÜT VE 28 MİLLETVEKİLİNİN, UYGULANAN GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK POLİTİKALARI İLE ÇİFTÇİ VE ÜRETİCİLERİ SIKINTIYA SOKARAK GÖREVİNİN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRMEDİĞİ İDDİASIYLA GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN ÖN GÖRÜŞMELERİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 16.10.2012 |
MHP GRUBU ADINA ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği gensoru önergesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii konumuz hayvancılık, oradan başlayacağız ama tabii bunun yanı sıra çiftçimizin de farklı alanlarda iştigal edenlerinin birçok sorunları var, zaman yettikçe onlara da temas edeceğiz.
Ben, benden evvelki Sayın Konuşmacının temas ettiği bir konudan başlamak istiyorum. Şimdi, evet, aynen, Sayın Başbakanımız 2 Ekim 2012 tarihli grup toplantısında, konuşmanın o bölümü de aynen şöyle: "Bakın, bu yıl Kurban'da dışarıdan kurban almıyoruz. Niye? Çünkü hamdolsun fazlamız var. Bak buraya geldi, buraya geldi. Nasıl? İşte hayvancılıkta attığımız adımlarla. İnşallah biraz daha devam edelim, ihracına başlayacağız. Buralara böyle durup dururken gelmedik. Önümüzde güzel günler var, bütün ekonomik krizlere rağmen var." Şimdi, Sayın Başbakanın bu ifadesinden sonra biz de "Kendimizi gerçekten acaba biz farklı bir ülkede mi yaşıyoruz yoksa bu hayvancının durumu çok iyi, hayvanlarını üretmiş, çoğaltmış ve aynı zamanda para kazanıyor, geçimini teminde zorlanmıyor yoksa hayvancılar mı bizi yanıltıyor, hayvancılıkla uğraşan değerli çiftçimiz mi bizi yanıltıyor?" diye arada derede kaldık. Şimdi, öncelikle Sayın Başbakan "Hayvanda ithal yok." diyor. Buradan bir şeyi hatırlatmak istiyorum, ben Hataylıyım, partimin Hatay Milletvekiliyim. Evet, ithal yok, olmayabilir ama kaçak var. Yani eğer hayvan ithali yoksa Türkiye'nin kaçak hayvan dolu olduğu, bir kaçak hayvan cenneti hâline geldiği Sayın Başbakan tarafından bilinmeli ya da bürokratları tarafından önüne konmalı, Sayın Başbakan yanıltılmamalı.
Bir kere şu an İskenderun ve Antakya kurban pazarında ifade şu: Vatandaşımız Konya Karapınar'a gidiyor, oradan hayvancımızın ürettiği büyükbaş hayvanı kilosu 11 milyon liradan alıyor, İskenderun pazarına getiriyor. Fakat pazardaki Suriye hayvanının, yani Suriye'den kaçak gelen -çünkü Başbakanımız "İthal yok." diyor, olmadığına göre bu hayvan kaçak geliyor- hayvanın kilosu 8 milyon. Şimdi Konya Karapınar'daki çiftçi, üretici ve besici ne yapacak? Bu malı bir kere getiren bir daha Konya Karapınar'a dönmeyecek. Ya o da Suriye'den gelen kaçak hayvanlardan temin edebilirse edecek ya da bu işten çekilecek. Bu işten tüccar zarar edecek, bu işten Konya Karapınar'daki hayvancı çiftçimiz de, hayvancılıkla uğraşan çiftçimiz de zarar edecek. Şimdi, eğer hayvan ithali yoksa bizim hayvan sayımızın artması lazım. Tarım Bakanlığına sormuşuz, sorduğumuz bir soruya aldığımız cevap: "Hayvancılık tesisleri ne durumda?" demişiz mealen. Yani 2002'yle Türkiye'yi idare ettiğiniz bu on yıl içerisinde hayvancılık tesislerinin kaç tanesi kapanmış, kaç tane yeni tesis açılmış? Hayvancıların durumunu öğrenmek adına bu soruyu sormuşuz. Aldığımız cevap: "Ülkemizde son sekiz yılda büyükbaş hayvan sayısı şu kadar, küçükbaş hayvan sayısı bu kadar, 50 başın üzerinde hayvan bulunduran çiftlik sayısı yüzde 456 artmıştır." diyor Tarım Bakanlığı. Yani hayvancılık âdeta çok kârlı bir meslek, vatandaşlarımız da bu alana hücum etmiş ve yüzde 456 artmış. Bu rakama göre Türkiye'de hayvan sayısının da yüzde 456, en azından yüzde 200, veyahut yüzde 300 artması gerekmiyor mu? Buna bakıyoruz.
Yine, Bakanlığa sorduğumuz bir sorudan aldığımız cevap: 2002 yılı, büyükbaş hayvanı ifade ediyorum, 9 milyon 803 bin -küsuratları söylemiyorum- 2003, 9 milyon 788, 2004 10 milyon 69; 2005, 10 milyon 526, geçiyorum, hemen hemen aynı rakamlar, 2010 rakamı en- son bize verilmiş- 11 milyon 369. O zaman bu 50 baş üstü çiftliklerin, yüzde 456 oranında artan çiftliklerin içinde ne var? Bunu merak ediyoruz. Bu, açıklanmaya muhtaç bir soru. Bu insanlar ne yapıyor? Acaba bu çiftliklere kredi yoluyla hayvan alıp, burada hayvan beslemeyip başka bir şey mi besliyorlar? Aynı oranda niçin artmıyor? Burada birbiriyle bağlantılı olan konularda verilen cevapların içerisinde bir istikrarsızlık görüyor yüce Meclis. Sayın Başbakanın, sayın Bakanlığın ifadesiyle bir başka ifadesi birbirine tezat düşüyor. Yani bu yüzde 456'yı, umarım, biraz sonra Sayın Bakanımız gelip açıklayacaktır.
Bunun yanı sıra, 02/12/2011'den 02/06/2012'ye kadar küpesiz hayvanların tamamının küpelenmesi adına bir karar alınıyor. Bunun Orta Anadolu'da -iyi niyetle- hayvanlarını küpelendirmeyen çiftçilerimize yönelik bir tedbir olduğu söyleniyor ama bu zaman zarfında Mardin'den, Şanlıurfa'dan, Kilis'ten, Hatay'dan, Gaziantep'ten -nerede sınırımız varsa- İran'dan, Güneydoğu'dan gelen kaçak hayvanların tamamı da bu şekliyle küpelenmiş oluyor. Burada ne oluyor değerli arkadaşlar? Normal yollardan, hayvanını hukuki belgelerle alan, bu yolda da devletten kredi alıp devletin sistemine güvenip besicilik yapan, sütçülük yapan vatandaşlarımız malını yetiştiriyor, hayvanını besliyor, pazara indirdiği an bu kaçak hayvanlarla yüzleşiyor ve netice itibarıyla, yüksek maliyetlerle yetiştirdiği hayvanını çok ucuz fiyatlarla satıyor. İşte, Türkiye'de hayvancılığın durumu bu. Yani bugün itibarıyla samanın fiyatı belli, arpanın fiyatı belli, süt fiyatı belli, süt fiyatının düşüklüğünden dolayı kesime giden hayvan sayısı belli; o zaman, demek ki burada bir sorun olduğunu ifade etmek durumundayız. Bu ara, kötü komşu insanı hacet sahibi yapar misali -bizim Hatay çiftçimiz biraz geriden gelir modern çiftçilik anlayışında- Hatay çiftçimiz, sayenizde, saman fiyatlarından dolayı, bu sene mısır samanıyla karşılaştı ve bununla buluştu. Yani bugüne kadar hayatında mısır sapını saman hâline getirip hayvanına yedirmemiş olan Hatay çiftçisi bu sene bunu da yaptı.
Değerli arkadaşlar, hayvancımızın geldiği durum bu. Suriye'den gelen hayvanlar hayvancımızı çok kötü duruma sokmuştur. Suriye'yle takip edilen yanlış politika Hatay çiftçisini, Konya çiftçisini, Maraş çiftçisini, ülkemizin her yöredeki yaş meyve sebze ihracatçısını, hepsini birden vurmuştur. Meselenin bu açıdan takip edilmesi, bu açıdan değerlendirilmesi gerekir.
Şimdi, bunun yanı sıra, Konya'daki çiftçimiz havuç yetiştiriyor şu anda. Bu havucu en az 325 kuruşa mal ediyor ve bu havuç tüccarlar tarafından 275 kuruşa alınıyor. Bizim Hatay'ın Kırıkhan ilçesi havuçta Türkiye'de isim yapmış bir ilçedir. Kırıkhan ilçesindeki gerek üreticimiz ve gerek tüccarımız çok, çok, çok bir sene daha dayanabilir. Gelecek sene tüccar da yok olur, havuç çiftçisi de yok olur.
Niğde'deki patatesçimiz 350 kuruşa mal ettiği patatesi tüccara 200 kuruşa devretmek zorunda kalıyor. Peki, bu Niğde'deki insan, patatesçimiz oğluna düğünü nasıl yapacak? Borcunu harcını nasıl ödeyecek? Artık, aylığa bağlanmış olan -maalesef büyük bir faciadır bu- elektrik parasını ayda nasıl ödeyecek? Bunları nasıl bir araya getirecek? Bunlar çok önemli meselelerdir.
"Kırıkhan havucu" deyince aklıma başka bir şey geldi değerli arkadaşlar: Şimdi, Sayın Dışişleri Bakanımız Davutoğlu'nun marifetiyle -yanlış olduğuna inandığımız bu Suriye politikasının son günlerinde- üstümüzden geçen ve Suriye'ye giden, Halep'e giden tüm uçakları durduruyoruz ve bunların bize ileride maliyetinin, bedelinin ne olacağını hesap etmeden indirip indirip arıyoruz.
"Kırıkhan" ve "havuç" deyince aklıma Kırıkhan'daki füze bataryası üzerinde dört saat dolaşan İsrail Heron'u geldi. Bu İsrail Heron'u geçen yıl Kırıkhan'daki füze bataryalarının ve askerî tesislerinin üzerinde dört saat dolaştı. Genelkurmay, orada bir füze bataryası kurmuş, sadece İsrail'den gelecek uçaklara karşı kurulmuş. Havadan geçen uçak, herhangi ihbar neticesinde yolcu uçağı olmasına rağmen durduruluyor, indiriliyor ve aranıyor, ondan sonra serbest bırakılıyor da Suriye uçakları aranıyor da, Ermenistan uçakları aranıyor da sınırlarımızda askerî tesislerimizin ne olduğu noktasında araştırma yaptığı muhtemel olan İsrail'in Heron'una dört saat niye kimse dokunamıyor, niye kimse ağzını açamıyor, niye kimse indiremiyor? Gücümüz mü yok, kudretimiz mi yok? Nerede "one minute"? Bunları Türk milletine açıklamak zorundayız değerli arkadaşlar.
Şimdi, ilim Hatay'la ilgili ayrı bir nokta, yani Anadolu'daki çiftçimizin, Anadolu'daki hayvancımızın, Anadolu'daki ziraatçımızın sıkıntılarıyla beraber Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin? Akçakale'den yeni geldik Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Akçakalelileri de buradan saygı ve sevgiyle selamlıyoruz. Bizi sevgiyle bağırlarına bastılar, onlardan Allah razı olsun.
Türkiye'nin Konya Karapınar'daki havuç üreticisini, hayvan üreticisini, besicisini dahi vuran bu Suriye politikası, Hatay'ı ve diğer bu sınır illerini maalesef misliyle vurmaktadır. Hatay aynı zamanda bir afet görmüştür, sel afeti görmüştür. Hatay esnafı bitmiştir. Çiftçi ve esnaf kol koladır, iç içedir. Bunların birisinden birisinin hiç olmazsa güçlü olması gerekmektedir ama bugün, ikisi de çökmüştür. Defalarca, Hatay'ın afet bölgesi ilan edilmesi, Hatay'daki çiftçilerimizin kredilerinin ertelenmesi, esnafımızın kredilerinin ertelenmesi gerektiğini ifade ettik ama her lafın arasında 16'ncı büyük ekonomiyle ifade edilen, dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi olduğu ifade edilen koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin Hükûmeti maalesef, buna da çare olamamaktadır.
Suriye politikamızdan Reyhanlı'nın soğancısı iflas etmiştir. Neden? Çünkü Rusya, mesele sadece Suriye değildir. Bir dış politika yapıyorsanız ülkenizin çiftçisini, ülkenizin esnafını, ülkenizin huzurunu, ülkenizin güvenliğini de düşünmek zorundasınız ve Reyhanlılı soğancının soğanı tarlasında kalmıştır, soğan tüccarı da iflas etmiştir, soğan çiftçisi de iflas etmiştir. İşte, büyük bedel budur. Bu bakımdan, Hatay'daki bu sıkıntıyı tekraren ifade etmek durumundayız. Hükûmetimizden, Tarım Bakanımızdan özellikle ricamız, Hatay çiftçisinin bu sorununa bir an evvel çare olması ve Hatay'ın afet bölgesi ilan edilmek suretiyle diğer meselelerinin de çözüme kavuşturulmasını arzu ediyoruz.
Bunun yanı sıra, besicilerimize verilen krediler var. Bu krediler sıfır faizle verilmiş ama bu krediler verildikten sonra, biraz evvel arz ettiğim küpe meselesinde, ülkemize birçok kaçak hayvan küpesiz olarak girmiş, Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırlarında küpelenmiş, millîleşmiş ve piyasayı bozmuştur. Bu, hayvancılık kredisi alan çiftçimizin, üreticimizin aldığı şartlarla bugün aynı şartların var olduğunu ifade etmek mümkün değildir, ne maliyet açısından mümkündür ne hayvan değeri açısından mümkündür. İşte bu şartlarda sıfır faizle devletinden kredi alan ve iyi niyetle bu işi yapmaya çalışan hayvancımızın durumu çok kötüdür. Bu kredilere bir an evvel bir çare getirilmesi ve bunların ödenebilir hâle sokulması acilen alınması gereken tedbirler arasındadır.
Bunun yanı sıra, getirilen büyükşehir kanunu. Büyükşehir kanunundaki ucubelikler, büyükşehir kanunundaki birtakım maddelerle çiftçimiz, özellikle hayvancılıkla uğraşan çiftçimiz çok daha büyük mağduriyetlere uğrayacak, yeni vergiler gelecek, köy statüsü kalkacak, mahalle olacak ve maliyeti farklı alanlarda yeniden artacak. Büyükşehir meselesinde de bu tartışmaları izleyen milletimizin bir de bu açıdan değerlendirilmesinde aynı zamanda fayda görüyoruz.
Narenciye üreticimizin hâli perişan. Geçen sene 600-650 liraya gelen narenciyeyi bu sene soran yok. Dörtyol ilçesinin durumu bu. Değerli arkadaşlar, narenciye üreticisi, beraberinde hayvancılar, süt üreticisi, besici, pamukçu... Bunların hepsi birbirine bağlıdır, yani bir bölgede birisi zarar ederse bu mutlaka diğerine de tesir eder, aynı zamanda esnafımız da bundan yüksek oranda etkilenir. Bugün narenciye tüccar tarafından sorulmamakta ve narenciye çiftçisi Dörtyol Erzinli vatandaşlarımız ve Türkiye'nin diğer yöresindeki vatandaşlarımız sıkıntıyla, geleceğinin ne olacağını bilmeden kara kara düşünmektedir. Bu da Sayın Tarım Bakanımıza duyurulur.
Şimdi, tabii biz çiftçinin meseleleriyle ilgili bunları, üreticinin meseleleriyle ilgili bu değerlendirmeleri yaptıktan, her yaptıktan sonra değerli Tarım Bakanımız çıkıyor ve çiftçiye verdiği desteklerden, pamuk çiftçisine, buğday çiftçisine ve bunun yanı sıra hayvancımıza verdiği desteklerden bahsediyor ama hepsi de bu desteklerle demek ki idare edemiyor ve iflas ediyor ve çok kötü durumlara düşüyor.
Şimdi, kredilerden bahsediyor Sayın Tarım Bakanımız. Yani 57'nci Hükûmet döneminde işte, üç aşağı beş yukarı, rakam olarak tam hatırlamıyorum, çiftçimize 500 trilyon kadar kredi verildiğinden, işte, bu dönemde de 12-13 katrilyon noktasında, 12-13 katrilyona yükselen kredilerden yani Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin çiftçiye sağladığı kolaylıklardan bahsediyor ya da bunu kolaylık sanıyor. Bunun diğer tarafı var yani 57'nci Hükûmet döneminde çiftçinin borcu 500 trilyon, şimdi 12,5 katrilyon. Yani, bir meslek sahibini, bir meslek dilimini 10 kat, 20 kat, 30 kat borçlandırarak kalkındırdığınızı ifade etmek, doğrusu, hakikaten maharet isteyen bir kabiliyettir. Buna başka bir şey diyemiyorum.
Bunun yanı sıra da çiftçimize de iki çift lafımız var: Biz, her burada, yüce milletimizin çiftçi olan kesiminin sorunlarını ifade ettikçe iktidar partisinin sözcüleri ve iktidar partisinin Sayın Tarım Bakanı buraya çıkıyor, aynı zamanda deminkine benzer bir şekilde, evet, bizim bunları ifade ettiğimizi ama çiftçinin de -diğer sosyal dilimlerin olduğu gibi- Adalet ve Kalkınma Partisine yüzde 50 oy verdiğini, dolayısıyla bize inanmadığını söylüyor. Şimdi, burada birisi yanılıyor ya da yanlış konuşuyor. Milletimizden, çiftçimizden ricamız, bize boşuna nefes tükettirmeyin, hâlinizden memnunsanız yolunuza devam edin. Birisi yalan söylüyor ama kim? Onu da milletimizin ve yüce Meclisin takdirine bırakıyorum.
Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çirkin.