| Konu: | TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 17.10.2012 |
KAZIM KURT (Eskişehir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı'nın 49'uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, örgütlenme özgürlüğünün sonuna kadar kullanılamadığı bir ülkede, çıkarılan sendikalar ve toplu iş ilişkileri yasasının ruh olarak işçi lehine, işçi yararına, çalışanlardan yana bir yasa olması mümkün değildir. Örgütlenmek isteyen işçilerin, emekçilerin üzerine gaz bombası, biber gazı ve copla saldıran bir iktidarın, onların lehine ve yararına bir yasa yapmasını beklemek de çok doğal bir olay değildir.
Dikkat ederseniz, yasanın özü uyuşmazlık üzerine kurulmuştur. Oysa, öyle bir çağda yaşıyoruz ki iş ilişkilerinde tarafların esasen uzlaşması üzerine bir sistem oluşturulması gerekir. Uzlaşmayı istememek kadar, uzlaşmayı ötelemek kadar çağ dışı bir uygulama düşünülemez. İşverenlerimizin uyuşmazlık tutmak üzere, sözleşme yapmamak üzere bir çalışma hayatı içerisinde kendilerini gösterebilmelerini savunmak 21'inci yüzyılda, çağdaş ülkelerde asla düşünülmemesi gereken bir noktadır. Özelikle, hak grevinin olmadığı bir ortamda işçi sendikalarının toplu iş sözleşmelerinde nasıl hareket etmeleri gerektiği, nasıl davranmaları gerektiği konusunda hiçbir alternatif ortaya çıkmamıştır. Bu yasada, uyuşmazlıklar tespit edildikten sonra bir tarafın altı iş günü içerisinde bir ilgili merciye müracaatını zorunlu kılan bir madde getirmek suretiyle, sanki "Siz uzlaşmayın, siz uzlaşmazsanız bu işin arkasından menfaat elde edeceksiniz." der gibi bir yasa çıkarmak çok doğru bir şey değildir.
O nedenle bu önergeyi veriyoruz ve bu önergede diyoruz ki: Tüm yorumları işçi ve çalışanlar lehine, örgütlü toplumlar lehine yaparak bir çağdaş yasa yapalım. Oysa Türkiye'de şu anda uygulanmakta olan ve bundan sonra bu yasayla uygulanacak olan sistem, sürekli, çalışanlar aleyhine, örgütlü toplumlar aleyhine ve sendikalar aleyhine bir gelişme içerisinde; güçlü olanın haklı sayıldığı ve haklı olanın da maalesef kullanacak bir güç bulamadığı bir ortamda bu uyuşmazlıkları dile getiren, bu uyuşmazlıkları çözme yönünde hiçbir çaba harcamayan sistem.
Dolayısıyla, ara bulucu, özel hakem, Yüksek Hakem Kurulu gibi grevi dışlayan, çalışma yaşamının temelinde esas olan işçi ve emekçiden yana bir grev olgusunu yasaklayan bir kanun yaptıktan sonra, bu, uyuşmazlıkları hangi yöntemle çözecek olursanız olun, işçinin ve emekçinin aleyhine bir uygulama olacaktır.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye'de sosyal demokrasinin, sosyal devletin, demokratik devletin ve hukukun üstünlüğünün sonuna kadar uygulanması gerektiğini düşünen bir parti olarak bu yasanın bu maddesine da karşı çıkıyoruz çünkü sosyal taraflar arasında bir uzlaşmayı denemeden başlayan bu yasa yapma çalışması, toplu iş ilişkisi içerisinde de, sözleşme düzeni içerisinde de hiçbir uzlaşmayı denemeyen bir mantık getirmektedir. Bu mantığın kabul edilebilir olması asla düşünülemez.
Türkiye ne zaman toplu iş sözleşmesini, grev hakkını sonuna kadar kullanacak bir hâle, örgütlenme özgürlüğünü sonuna kadar açacak bir hâle gelirse o zaman bu ilişkiler gerçekleşmiş olur ve biz o zaman zaten uluslararası sözleşmelerle yüklendiğimiz, taahhüt altına girmiş olduğumuz yükümlülüklerimizi tam anlamıyla yerine getirmiş oluruz diye değerlendiriyoruz.
Önergemize destek vermeniz gerektiği düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kurt.