| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 18.12.2012 |
CHP GRUBU ADINA AYKAN ERDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi ve yurttaşlarımızı ve ODTÜ'de Başbakanın 2 bin polisinin saldırısına maruz kalan öğrencilerimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugüne değin yüce Meclis'in bu kürsüsünden Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a nice övgüler ve nice eleştiriler seslendirildi. Bana ayrılan süre içinde övgü ya da eleştirileri bir kez daha yinelemenin çok da anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Övgü ve eleştiriden yana her şeyi duymuş, işitmiş, her şeyi görmüş geçirmiş bir Başbakana on dakika içinde ne söyleyebilir, ne iletebilir insan? Hangi sözümüz ulaşabilir başkalarına karşı çepeçevre tahkim edilmiş o kulaklara? Ama yine biliyorum ki her şeye sahip, her şeye hâkim ve her şeye hükmeder görünen muktedirlerin de hanesine düşmektedir yoksunluğun ve yalnızlığın hüznü. İkbal peşinde koşan pervanelerin kalabalığında her muktedir arzular muhabbeti, samimiyeti ve yürekli bir sözü.
İşte bu yoksunluğun ve yalnızlığın bilincinde bir milletvekili olarak bugün bu kürsüden bir mektup paylaşmak istiyorum Sayın Başbakan'la. İkbal peşinde koşmayan, hakikati söylemekten sakınmayan, samimi, iyi niyetli ve dostane bir mektup bu. Öyle bir mektup ki derdi karalamak, eleştirmek, yıpratmak değil. Hepimizin ortak sıkıntılarını, ülkemizin ve ekonomimizin temel sorunlarını dile getiren, iyi niyetle yol gösteren bir mektup bu. Yeter ki kulak vermeyi bilenlerden olalım.
"Sayın Başbakanım,
Mektubumda dile getireceğim 12 temel mesele sizden önce de vardı, sizden sonra da var olacak. Ama biliyorum ki bir gün ülkemizin bu sorunları çözülecekse bugün harekete geçmek zorundayız. Ekonomimizin yapısal sorunlarına gündelik siyasetin dinamikleri ve çekişmeleri dışında çözümler geliştirmeliyiz. Bu yapısal sorunları aşmak için toplumsal mutabakatı, uzun soluklu ulusal politikaları hayata geçirmek zorundayız. Bilirsiniz ki mutabakata giden yol istişareden ve müzakereden geçer. Bilmekle yetinmeyin, gelin bir kez olsun kulak verin.
1) Orta Gelir Tuzağı: Sayın Başbakanım, Türkiye Cumhuriyeti son elli yıldır orta gelir tuzağından çıkamamıştır. Dünyada, 1960 yılında orta gelirli 101 ülke bulunuyordu. 2008 yılı itibarıyla bu ülkelerden 13'ü orta gelir tuzağından kurtularak yüksek gelir düzeyine çıkabildi. Ne yazık ki Türkiye bu 13 ülkeden biri olmayı başaramamıştır. Bu yolda katetmemiz gereken daha çok yol var fakat son elli yıllık tempomuz yeterli değildir. Yenileşimci ve rekabetçi ekonominin gerektirdiği özgürlükler iklimini, yapısal reformları ve yönetişim anlayışını hayata geçiremedik. Yüksek beceri düzeyi ve yaratıcılık gerektiren yenilikçi ürünlerde gelişmiş ülkelerle rekabet edemiyoruz. Emek yoğun ürünlerde ise emeğin ucuz olduğu düşük gelirli ülkelerle rekabet edemiyoruz. Düşük katma değerli ürünlerden yüksek katma değerli ürünlere geçemiyoruz.
2) Demografik Fırsat Penceresi: Bizi bekleyen en önemli risklerden biri de demografik fırsat penceresinin kapanmakta oluşudur. Nüfus artışımızın yavaşlaması Türkiye'nin önüne fırsat penceresi olarak tanımlanan bir demografik konjonktür ortaya çıkarmıştır. Demografik geçiş süreci nüfus artış hızı düşerken iş gücü arzının yani çalışabilir yaştaki nüfusun hızlı artışının sürdüğü bir pencere sunmuştur ama ne yazık ki Güneydoğu Asya ülkeleri bu fırsat penceresinden yararlanırken biz aynı başarıyı gösteremedik. Bölgesel politikaları, kentsel politikaları, sosyal politikaları ve iş gücü verimliliğini artırıcı politikaları hayata geçiremedik. Bu nedenle de yurttaşlarımıza daha iyi ve nitelikli bir yaşam sağlayamadık. Fırsat penceresinin kapandığı önümüzdeki süreçte kuşkusuz işimiz daha da zor olacak.
3) Özgürlükler İklimi: Bilgi ekonomisine geçişi sağlayacak yatırım iklimine ancak özgürlükler iklimiyle ulaşabiliriz. Düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, akademik özgürlükler ve girişim özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükler artık salt bir siyasal özgürlükler meselesi olmaktan çıkmıştır. Bu özgürlükler ekonomik performansı ve rekabet kabiliyetini doğrudan etkiler hâle gelmiştir. Özgürlükler iklimi olmayan ülke ve kentlere bilgi ekonomisinin dinamik sektörleri, yatırımcıları, nitelikli iş gücü ve yaratıcı sınıfları gelmemektedir. Baskıcı ülkelerdeki girişimciler stratejik ortak, girişim sermayesi, uluslararası fon ve AR-GE iş birliği olanakları bulmakta büyük sıkıntı yaşamaktadır.
4) Küresel Değer Zincirleri: Küresel değer ve üretim zincirleri Türkiye'yi teğet geçmektedir. 2011 yılı Tedarik Zinciri Yöneticileri Raporu'nda Türkiye'nin adı yer almamaktadır. Bunun birinci nedeni kapsamlı ve vizyoner bir sanayi politikamızın olmayışıdır. İkinci nedeniyse Türkiye'de siyasi otoritenin kararlarının ekonomik rasyonalitesini ve ne şekilde değişeceğini öngörmenin olanaksızlığıdır. Günümüz ekonomisinde artık asıl soru hangi ülkelerin tasarım üssü olarak tercih edileceği sorusudur. Türkiye ise ne tasarım üssü olarak ne de üretim üssü olarak tercih edilen bir ülkedir.
5) Düşük Tasarruf Oranı: Sürdürülebilir büyümemizin önündeki en büyük engellerden biri son on yıldır düşmekte olan hane halkı tasarruf orandır. Yatırımların dış finansmana olan bağımlılığı cari açığın artmasına yol açarak büyümenin sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır. Ülkemizde çocuk sayısı ve dolayısıyla genç bağımlılık oranları yüksek hanelerin tasarrufları düşüktür. Kadınların iş gücüne düşük katılım oranları da hane halkı ve özel tasarruf oranlarını düşürmektedir. Ataerkil ve muhafazakâr politikaların en olumsuz sonuçlarından biri tasarruf oranlarını düşürücü etkileri olmuştur.
6) Finansal Okuryazarlık: Finansal okuryazarlık tasarruf oranımızı yükseltmek, verimli ve sürdürülebilir bir ekonomi için ön şarttır. Finansal okuryazarlığı düşük olan ülkemizde tasarrufa ilişkin farkındalık yaratmaya ve hane halklarının finansal okuryazarlığını geliştirmeye yönelik ulusal finansal okuryazarlık stratejimiz hâlen bulunmamaktadır.
7) Makro İhtiyat Politikaları: Yüksek özel sektör borçluluğu ekonomimiz için büyük bir kırılganlık kaynağıdır. Reel sektörün döviz pozisyon açığı büyük bir kur riskini de beraberinde getirmektedir. Reel sektör krizinin kredi kanalı üzerinden bankacılık sektöründeki bilançoları bozma ihtimali vardır. Bu riskleri göz önüne alarak makro ihtiyati tedbirleri ve makro ihtiyat politikalarını ivedilikle hayata geçirmek zorundayız.
8) Kadının İş Gücüne Katılımı: OECD ülkeleri arasında kadınların iş gücüne katılımının en düşük olduğu ülke Türkiye'dir. Kadınların iş gücüne katılamaması sürdürülebilir büyümenin önündeki en büyük engellerden biridir. Kadınların iş gücüne katılımını teşvik edecek siyasaları kreş, ulaşım, aydınlatma ve güvenlik uygulamalarını gerçekleştirmek zorundayız.
9) Bölgeler ve Yurttaşlar Arası Eşitsizlik. Ülkemizde bölgeler arası ve yurttaşlar arası eşitsizlik fırsat eşitliğinin önünde büyük bir engeldir. Oysa ki hiçbir çocuğumuz, gencimiz, yurttaşımız geride kalmamalıdır. Bugün 14 ilimiz yüksek gelir düzeyine, 27 ilimizse düşük gelir düzeyine sahiptir. 40 ilimizse orta gelir tuzağında takılıp kalmıştır. Yurttaşlar arasında gelir dağılımını ölçen Gini endeksine göre Türkiye dünyanın en eşitsiz 59'uncu ülkesidir. Millî geliri bizden daha eşit, daha hakça dağıtan 77 ülkeyi yakalamak için daha almamız gereken çok mesafe var.
10) Asya Yüzyılına Hazırlık. 21'inci yüzyılda dünyanın ekonomik ağırlık merkezi Asya'ya kaymaktadır. 1980 yılında Kuzey Atlantik'te bulunan ekonomik ağırlık merkezi 2050 yılında
11) Avrupa Birliği. Avrupa Birliği sürecimizi yeniden canlandırmak yalnızca ekonomimiz açısından değil demokrasimiz ve insani gelişmişliğimiz açısından da elzemdir. Unutmayalım ki Avrupa Birliği her şeyden önce bir değerler projesidir, bir barış projesidir, bir insani kalkınma projesidir. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin dünyanın en ileri çerçevesini sunan bir müktesebattır. Dünyada otoriter kalkınma modellerinin cazibesi yükselirken, Avrupa Birliği rejimimizi ve siyasetimizi otoriter savrulmalara karşı güvence altına alan bir çıpadır.
12) İnsan: Sayın Başbakanım, siz de bilirsiniz ki insanı merkeze almayan hiçbir siyaset başarılı olamaz. Saydığım 11 maddenin merkezindedir. 12 maddenin sırrı insan. Sevgiyle, saygıyla, anlayışla, muhabbetle büyür, gelişir ve kalkınır insan. Nefretle, şiddetle, kayırmayla değil, çabayla, liyakatle, verimlilikle büyür, gelişir ve kalkınır ekonomi. Unutmayın ki dünyada nice servetler, nice zenginlikler örter insanların acısını, yoksulluğunu, sefaletini. İnsan ki bir hazinedir bilinmek ister, tıpkı başka bilinmek isteyenler gibi?"
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.