GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUP ÖNERİSİNDE
Yasama Yılı:3
Birleşim:104
Tarih:15.05.2013

CELAL ADAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Lehinde, aleyhinde meselesi değil. Suriye bizim uçağımızı düşürdüğünde ortaya çıkan fotoğraf hepimizin yüreğini yakmıştı. 2 pilotumuz, dünya güzeli, pırıl pırıl Anadolu çocukları denizin bin metre derinliğinden çıkarıldılar. O gün Başbakan Erzurum'da bir gençlik toplantısındaydı ve Akif'ten güzel şiirler söyleyerek "Bendimi çiğner aşarım." diye naralar attı. Olur ya bunun hesabı sorulur diye bekledik ama pilotlarımızı unuttuk.

Tartışılması gereken Hükûmetin iradesidir, bu olay karşısındaki iradesidir. Hükûmet, tezkere getirdi. "Suriye'den gelecek tehlikeye karşı her an müdahale edebiliriz." tezkeresinin arkasında her zaman Türk milletinin menfaatlerini her menfaatin üstünde tutan Milliyetçi Hareket Partisi yüreğini koydu, tezkerenin yanında yer aldı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, sözlerimin başında, geçen cumartesi günü Reyhanlı ilçesinde yaşanan kalleş ve insanlık dışı saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, onların ciğeri yanık yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. İnşallah, milletimiz bir daha böyle bir alçaklığın hedefi olmaz.

Değerli milletvekilleri, elbette Reyhanlı saldırısını konuşacağız. Türkiye, ne yazık ki Reyhanlı saldırısı gibi daha önce görmediği türden terör eylemlerine sahne oluyor; hem de milletimizi vuran böylesine korkunç bir saldırı karşısında, ilk kez böylesine lakayıt, cıvık, umursamaz bir yönetim anlayışı sergileniyor. Vatan topraklarına bir saldırı oluyor, 50'nin üzerinde vatandaşımız ölüyor, 100'ün üzerinde yaralımız var. Böyle bir durumda Başbakan, milletin karşısına çıkmış, umursamaz bir tavırla "Bunlar çözüm sürecini engellemek için yapılıyor. " diyor ve arkasından ekliyor: "Sabırlı olmalıyız." Böylesine büyük bir faciayı böylesine soğukkanlılıkla karşılayan Başbakanın o bildiğimiz hassas, duygusal karakterinin neden ortaya çıkmadığını tüm kamuoyu ilgiyle izlemiştir herhâlde. Başbakanın tepkisinden, daha doğrusu tepkisizliğinden anlaşılıyor ki Başbakan zaten böyle bir saldırıyı bekliyormuş. Yüz hatlarında bir tek çizgiye bile Reyhanlı vahşetini yansıtamayan, her yönüyle ilginç bir tabloyla karşı karşıyayız. Anlaşılıyor ki Başbakan Hatay'da, Reyhanlı'da, sınırlarımız üstünde oynadığı Suriye oyununun piyonları olarak görüyor buradaki vatandaşlarımızı.

Değerli arkadaşlar, Başbakanın olay karşısında sergilediği tutum, tavır milletimizin vicdanını ikinci kez incitmiştir. Sayın Başbakan, bu milleti hamasetle peşine takıp götüreceğini sanıyor. Artık bıkkınlık veren haykırışlarıyla şöyle diyor: "Ecdadımız mazlumlar için Hint Yarımadası'na, Açe'ye asker göndermedi mi?" diye soruyor. Evet, Sayın Başbakan, ecdadımız oralara ordu gönderdi. İyi işte, sen de vatandaşlarımızı kendi sınırlarımız içinde vuran düşman ülkeye niye asker göndermiyorsun? Osmanlı atalarımızın üzerinden sözle efelik taslama; bunu kimse satın almaz, kimse de inanmaz. Bu kaçıncı tokat? Marmara gemisiyle ilgili estiniz gürlediniz; en son, çok aşağılık bir şekilde, tazminat mazminat derken, ne olduğu belli olmayan bir özre sığındınız. İranlı vuruyor, Iraklı vuruyor, herkes vuruyor. Suriye politikası konusunda bu kadar kararlıysan niye gereğini yapmıyorsun? Sayın Başbakan Suriye meselesini bir millî politika olarak ele almıyor. Sayın Başbakan Orta Doğu'da iktidar oyunu oynamak istiyor. Oynadıkça kendisini de, ülkeyi de içinden çıkılmaz bir batağa sokuyor. Başbakan için Orta Doğu'da oynamak onun bir fantezisi olarak ortaya çıkıyor. Bu oyun Reyhanlı'da onlarca masum vatandaşımızın hayatına mal oluyor. Diğer yandan, bu saldırının önlenememiş olması bir yana, yetkililerin yaptığı açıklamalar her türlü gayriciddiliği içinde barındırmaktadır. Olayın olduğu günden bu yana beş gün geçmiş, birbirini tutmayan açıklamalar ardı ardına dile getirilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, şu anda, bu eylemi kimin yaptığını, niye yaptığını, yapılanların arkasında kimlerin olduğunu bilmemektedir çünkü Hükûmetin sansürcü kafa yapısı, yargıyı da alet ederek, bu olayın üzerine koca bir çuval geçirmiştir. Yayın yasağı vardır. Bu yayın yasağı niye konmuştur? Bu konuda sağlıklı bir açıklama yapılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu ana kadar Türkiye'ye zarar veren politikalarla büyük yanlışların içerisinde bulunan Hükûmet, kendine acilen bir çekidüzen vermelidir. Her şeyden önce, Reyhanlı'da saldırıdan zarar gören vatandaşlarımızın her türlü zararları karşılanmalıdır. Onların acılarını bir nebze hafifletecek girişimlerin yapılması çok önemlidir. Hükûmetten acilen bunu bekliyoruz.

İkinci olarak, Hükûmet, derhâl, bu hastalıklı, kişiselleşmiş hatalarla dolu Suriye politikasını terk etmelidir. Türkiye, AK PARTİ Hükûmetinin ajandası içerisinde gizlediği ihtiraslara mahkûm edilemez. Burada bölgenin en büyük devletinin itibarı söz konusu. Sayın Başbakan Amerika'ya gidiyor. Umarız ki başarılı görüşmeler yapar ve Türkiye'yi soktukları şu çukurdan çıkarma konusunda bel bağladıkları Obama'dan gerekli desteği alır. Ancak, şu ana kadar Amerika yönetiminin duruşundan anlıyoruz ki Sayın Başbakan Amerika yönetiminden bol bol nasihat alıp gelecektir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan, Allah için, bir konuda çok başarılıdır; o da reklamcılık, PR yapmak. Kendi reklamını yapmaya özel önem veriyor ve bunu yaparken âdeta kendinden geçiyor, gerçeklerden kopuyor. Günlerdir hayretle izliyoruz. ABD'ye yapacağı seyahatle sanki Amerika kıtasını fethe gidiyormuşçasına bir görüntü vermeye çalışıyor. Oysa bunların hiçbiri gerçek değil. Başbakan, ne yazık ki Amerika'dan "Beni düştüğüm şu Suriye çukurundan kurtar." diye yardım isteyecektir. Başbakan dış politikanın kendine has karakterini hâlâ öğrenememiş gözüküyor. Her dış politika olayını iç politikaya alet etmenin muhakkak bir yolunu buluyor ancak Türkiye'ye de büyük zarar veriyor. Bugün Türkiye'nin kendine ait bir diplomatik dili yoktur. Başbakanın nerede ne söyleyeceği, ne yapacağı, hangi ruh hâliyle hangi tavrı takınacağı belli değildir. Diplomatlarımız, Başbakanın bulunduğu her zeminde pot kırmasından duydukları endişeyle bildikleri bütün duaları okumaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, bir diğer konuyu, her konuda çözüm konusu, "çözüme engel" diye bir ifade kullanıldığı için bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Adına "çözüm süreci" denilen ihanet süreci hızla devam etmektedir. Daha şimdiden korktuğumuz ve milletimizle paylaştığımız hususların hepsi, maalesef, bir bir gerçekleşmektedir. Ortaya çıkan görüntüler vahimdir, yüz kızartıcıdır. Bizim bu Hükûmet tarafından bir anayasa devleti olmaktan çıkarıldığımız apaçık ortaya çıkmıştır. Türkiye, bugün, bu Hükûmetin elinde, bir kanun devleti bile değildir. Türkiye'nin bugün bu uğursuz kader filmi gibi izlediği sürecin fotoğrafı şudur: Otuz yıldır milletin kanını akıtmış, ne kadar millî ve manevi değerimiz varsa hepsine kurşun sıkmış olan bölücü PKK, elini kolunu sallayarak, Türk milletine silah göstererek güya ülkeyi terk etmektedir. Şimdi, ortada gezen, hava basan PKK örgütüdür. Anayasal kurumlar ortada yok, polis ortada yok, asker ortada yok, mahkeme ortada yok, savcı ortada yok, Türkiye'yi hukuk devleti yapan hiçbir şey ortada yok. Sanki yer yarılmış, herkes içine girmiş. Genelkurmay Başkanı da açıklama yapıyor: "Ne giden var ne giren var ne görüntü var." Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmayını düşürdüğünüz hâle bakın. Bunu da bir not düşsün diye ifade ediyorum.

Ben sizinle başka bir şeyi paylaşacağım. Bu çözüm süreciyle ilgili takip edilen süreçten dolayı bu Hükûmet düşecek, yeni bir hükûmet gelecek, Allah'ın izniyle, adaleti de gerçekten tahakkuk ettirecek. Allah Türkiye'ye adaletsiz bir hükûmet nasip etmesin. Bu hükûmet geldiğinde, adalet geldiğinde, Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri, bakanları...

İSMAİL AYDIN (Bursa) - Siz geldiğinizde de gördük.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sen ne anlarsın oğlum o işlerden, sen başka işlere bak.

İSMAİL AYDIN (Bursa) - Geldiğinizde gördük.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Konuşma oradan, sen kendi işine bak.

CELAL ADAN (Devamla) - ...Başbakanı, emin olun, hayatının geri kalanını hapishanede geçirecek. Bu kadar suç işlenen bir döneme Türk tarihi hiçbir dönem rastlamamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CELAL ADAN (Devamla) - Asker vuran, polis vuran...

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Boş konuşuyorsun, boş, boş!

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sen boşsun, sen!

ALİ ÖZ (Mersin) - Sen boş konuşuyorsun lan, sen boş konuşuyorsun!

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sen kendine bak!

ALİ ÖZ (Mersin) - Kendine bak sen!

CELAL ADAN (Devamla) - Senin her tarafın dolu olsa kenarımızdan geçemezsin! Bir kere, edepli ol, sus!

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Her defasında çıkıyorsun yırtık dondan çıkar gibi!

ALİ ÖZ (Mersin) - Ayıp ama ya, ayıp değil mi! Her defasında aynı şeyi yapmıyor mu?

CELAL ADAN (Devamla) - Beyler, bir dakika, bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Adan.

CELAL ADAN (Devamla) - Sen "Silahını sakla, çık." dediğin zaman kime söylüyorsun bunu? Polis vurana, asker vurana söylüyorsun. Bu suç değil mi? Utanmadan konuşuyorsun! Utanmadan konuşuyorsun!