| Konu: | YARGILAMA SÜRELERİNİN UZUNLUĞU İLE MAHKEME KARARLARININ GEÇ VEYA KISMEN İCRA EDİLMESİ YA DA İCRA EDİLMEMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT ÖDENMESİNE DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 09.01.2013 |
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken Zonguldak'ta maden kazası sonucunda vefat eden 8 işçimiz için başsağlığı diliyorum ailelerine, tüm ulusumuza, emek dünyasına.
Ancak bu, başsağlığı dilemek yetmiyor biliyorsunuz. Sayın Genel Başkanımızın da açıkladığı gibi o madene ilişkin Sayıştay raporları var ise ve o madenle ilgili iş güvenliği önlemleri alınmadıysa bunda devletin çok ciddi bir kusuru vardır. Onun için başsağlığı dilemekle yetinmiyorum. Ben buradan tüm yetkililere? Sayın Bakan yok, sosyal güvenlik ve iş güvenliğiyle ilgilenen Bakanımız yok burada ama mutlaka bu türden, madenlerde çok ağır kazalar geçiriliyorsa bunların önlemlerinin alınması lazım, bu konuda verilen iş güvenliği uzmanlarının raporlarının gereğinin yerine getirilmesi lazım. Eğer gereği de yerine getirilmiyorsa bu madenlerin kapatılması lazım. Artık, daha fazla insanımızın oralarda göz göre göre ölüme terk edilmesine asla izin vermemek lazım. Bunu buradan bildirmeyi bir borç biliyorum.
Aynı zamanda, yine Hakkâri Çukurca'da 110 teröristin saldırısı sonucunda vefat eden Mehmet Doğan'ın ailesine ve tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum, 2 yaralı askerimize de acil şifalar diliyorum.
Bugünlerde hem İmralı hem Kandil muhatap kabul edilerek, meşrulaştırma yoluna gidilerek, terörle pazarlık yoluna gidilerek, böylesine bir duygu yaratılarak, sanki ülkede terörün sonlandırılmasına doğru bir adım atılmış gibi bir duygu ve umut yaratıldığı bugünlerde, terörün terörizmden vazgeçmeyeceğini bugün yine yaşayarak gördük. Bunu da ben bütün halkımızın takdirlerine sunuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu 342 sayılı Tasarı'nın 9'uncu maddesiyle ilgili görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Biz, bu maddenin yanlışlığını, eksikliğini dile getirdik. Biraz sonra da önergemiz okunacak zaten, o çerçevede bu maddenin değiştirilmesini istiyoruz.
Aslında, bu kanunun pek çok yönünde eksiklik var, sakıncalar var ve bu kanun geçici bir kanun yani kanunun isminden de belli zaten. Komisyona geldiğinde Komisyonda ismi aynen şöyle değiştirildi: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun Tasarısı." Yani geçici bir kanun düzenliyoruz burada biz. Sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurular yapıldıysa onlarla ilgili bir tazminat ödemek suretiyle, bir komisyon eliyle tazminat ödemek suretiyle bu insan hakları ihlalini ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Böylesine geçici bir durum söz konusu. Oysaki olması gereken nedir? Burada bu geçici düzenlemeyle biz bu sorunu çözümleyemeyiz. Biz burada neyi düzenliyoruz sevgili arkadaşlar? "İdare hukukunda, özel hukuk davalarında, ceza soruşturma ve yargılamalarında uzun yargılamalardan kaynaklanan hak ihlalleriyle ilgili söz konusu hak ihlallerinin olmaması için çaba sarf edeceğiz." diyoruz ve "Bu konudaki hak ihlallerini ortadan kaldıracağız." diyoruz, bir de "Mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi, geç getirilmesi ya da hiç getirilmemesiyle ilgili hak ihlalleri var ise bu konudaki sorunları çözümleyeceğiz." diyoruz ama bunu ancak 23 Eylül 2012 tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurularda bulunmuş olan kişilerin yeniden bir komisyona başvurarak, Türkiye içinde oluşturulan bir komisyona başvurarak, tazminat ödeyerek bu sorunları çözeceğiz, hak ihlallerini tazminat ödeyerek çözeceğimizi söylüyoruz.
Bu yasanın amacına baktığımızda da yani "uzun yargılamalar nedeniyle oluşan hak ihlallerinin giderilmesi" deniyor amacında, insan haklarına saygının gereği bunun yapıldığı söyleniyor. "Çıkan aksaklıkları kendi iç hukukumuzda çözüme bağlayacağız." diyoruz, aynı zamanda pilot dava olarak seçilen Ümmühan Kaplan davasının gereğinin yerine getirileceği söyleniyor.
Ümmühan Kaplan davası, uzun yargılamalar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş bir vatandaşımızın? Bu konuda çok sayıda dava olması nedeniyle örnek bir dava olarak görülmesi ve bu örnek davadan kaynaklanan da diğer 2.500 civarındaki örnek davanın da kendi iç hukukumuzda etkin bir yol bularak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de bu yükten kurtulması gibi bir amaç güdüldüğü söyleniyor. Ancak geçici nitelikteki bu yasal düzenlemeyle biz bunu ne kadar çözebileceğiz? Gerçekten insan hakları ihlallerini ortadan kaldırabilecek miyiz?
23/9/2012 tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş olan kişilerin hakları düzenlemeye tabi tutulacak, tazminat ödenerek belki kısmen bu konudaki hakları yerine getirilmeye çalışılacak ama ben biraz önce de Sayın Bakana sordum. "23/9/2012 tarihinden önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmamış ama gerçekten uzun yargılamalardan, uzun tutukluluklardan dolayı zorda kalmış, hak ihlallerine uğramış kişilerle ilgili nasıl bir düzenleme yapmayı düşünüyorsunuz?" diye -hem komisyonda sorduk hem burada sorduk-. Sayın Bakanın ifadesi çok açık: "Biz sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki o 2.500 davayı eritmeye yönelik böylesi bir düzenleme yapıyoruz." Böylesi bir düzenleme olabilir mi arkadaşlar? Bu şekilde, insan hakları ihlalleri geçici çözümlerle ortadan kaldırılabilir mi? Ne yazık ki bu konudaki, bizim ülkemizin insan hakları konusundaki kötü notunun bu yasal düzenlemeyle de çözümlenebileceği kanaatinde değiliz.
Oysaki olması gereken nedir sevgili arkadaşlar? Bu uzun yargılamalara, uzun tutukluluklara, hem idare hukukundaki hem ceza hukukundaki hem de diğer hukuk mahkemelerindeki uzun yargılamalara bir neşter vurmak lazım. Bu uzun yargılamalara neden olabilecek iç hukukumuzdaki bazı hataları, yanlışları, yanlış uygulamaları düzeltmek lazım. Tabii, bu konudaki en önemli şey de yargının bağımsızlığını ve yargının tarafsızlığını sağlamak lazım ama ne yazık ki biz, AKP iktidarında böylesi bir yaklaşım görmüyoruz. Onun için de işte, bizim ülkemizin var olan insan hakları ihlalleri konusundaki kötü izlenimini dağıtmak için böyle geçici çözümler bulmaya çalışıyoruz. Yani kendi iç hukuk yollarımızı eğer bu şekilde, etkin bir şekilde düzenlemezsek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yine bu konular gitmeye devam edecek sevgili arkadaşlar.
Şimdi, 23/9/2012 tarihi bu konuda bir başlangıç olarak kabul ediliyor; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bunu bir başlangıç olarak kabul ediyor her nedense. Bunun gerekçesi şu: 23/9/2012 tarihinden sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanındığı için, uzun yargılamalar nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulabileceği düşünüldüğü için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da deniliyor ki: "23/9/2012 tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bünyesindeki bu hak ihlallerine yönelik başvurmuş olan 2.500 dosyayı siz eritin." Ama gerçek anlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda yanılıyor sevgili arkadaşlar. Yani bireysel başvuru hakkında, hepimiz biliyoruz ki Anayasa'nın 148'inci maddesinde düzenlenen -12 Eylül 2010 tarihinde düzenlenen- bu bireysel başvuru hakkında, bir kere, iç hukuk yollarının tüketilmiş olması gerekiyor. Yani iç hukuk yollarının tüketilmiş olması demek, Yargıtay safhasından da geçecek ve kesinleşmiş olacak.
Şimdi, uzun yargılamalardan kaynaklanan bu türden bir ihlal varsa, Yargıtaydan geçip de Anayasa Mahkemesine gitmesine kadar kim nereye başvuracak, hangi merci var, etkin bir iç hukuk yolu var mı, etkin bir şikâyet mercisi var mı? O zaman ne olacak sevgili arkadaşlar? Anayasa Mahkemesi bunu kabul edilebilir görmeyecek çünkü "Sen iç hukuk yollarını tüketmemişsin, bu karar kesinleşmemiş." diyecek. O zaman insanlar yeniden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeye başlayacaklar ve o zaman da yeniden bizim hakkımızdaki dosyalar yoğunlaşmaya başlayacak sevgili arkadaşlar. Onun için, bu yasal düzenleme gerçek anlamda etkin bir iç hukuk yolu niteliğinde olmadığından dolayı da bu istenilen amaca hiçbir zaman ulaşmayacaktır diyoruz.
Şimdi, ben -sürem bitmek üzere- bir de şundan bahsetmek istiyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden bundan sonra Türkiye gerçekten çok daha fazla ceza alacak çünkü son olarak Balyoz davasının gerekçesi dahi bu ülkedeki yargının ne hâle düşürüldüğünü, gerekçenin dahi tutarlı olmadığını, gerekçede pek çok yanlışın, pek çok hatanın ve olmayan şeylerin varmış gibi yazıldığını gösteriyor. Bunlar, arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dönecek ve Türkiye Cumhuriyeti çok ciddi cezalar ödemek durumunda kalacak. Asıl bunlarla ilgili, asıl olarak yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla ilgili düzenlemeler yapılması gerekirken Sayın Başbakan diyor ki: "26 maddeye dokundurtmam." O zaman Türkiye Cumhuriyeti devleti de hiçbir zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki bu kötü izleniminden, insan haklarını ihlal eden bu konumundan hiçbir zaman kurtulamayacaktır.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.