| Konu: | YARGILAMA SÜRELERİNİN UZUNLUĞU İLE MAHKEME KARARLARININ GEÇ VEYA KISMEN İCRA EDİLMESİ YA DA İCRA EDİLMEMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT ÖDENMESİNE DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 09.01.2013 |
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, "Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç Uygulanması" kanunun adı ve bu maddede yürürlük tarihi olarak 23 Eylül yani Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru tarihi esas alınmış. Aslında, bu yasanın amacı çok açık: Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok mahkûm olan ülkeydi, en çok aleyhinde karar çıkan ülkeydi ve 16.650 tane başvuru vardı, bunun önünü nasıl kesebiliriz?
Bunun önünü iki türlü kesebilirsiniz arkadaşlar: Bir, gerçekten hukuku işletirsiniz, tarafı olduğunuz sözleşmeleri uygularsınız, adalet tecelli eder. Gizli dinlemelere son verirsiniz, kanunsuz operasyonları durdurursunuz, kötü uygulamalara son verirsiniz, yaşam hakkına saygılı olursunuz, kişilik haklarına saygılı olursunuz, ayrımcılık yasağını uygularsınız; mülkiyet hakkına, konut hakkına, aile hakkına hepsine saygı gösterirsiniz; hukukunuzu buna göre tanzim edersiniz ve en önemlisi kişi güvenliği ve özgürlüğünü sağlarsınız, kötü muameleyi önlersiniz ve angarya yasağına son verirsiniz. Şimdi bu kadar açık.
Şimdi bunları yapmak zor geliyor, bunları uygulamak zor geliyor. Ne yapalım? Önce davaların önüne bir set koyalım. Nasıl? Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açalım. Yani Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu üstelik ücretli olarak vatandaşınıza açıyorsunuz. Tarafı olduğunuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde başvurular ücretsizdir. Ücretsiz, avukatsız, bir mektup bile bir başvuru sebebi olarak algılanıyor, ona göre başvuru formları gönderiliyor, vatandaş mağdur edilmiyor; ama Anayasa Mahkemesi, şimdiden başvuruların formatına, şekline, tarihine, süresine bakarak bugüne kadar ciddi bir karar dahi vermiş değil. Bakın dikkat edin, 23 Eylül, bugün ocak 2013'teyiz ve başvuru sayısı çok az, çünkü avukatlar daha barolarda bunun stajını almış değil.
Geriye bir yol daha kalıyor: Bu süreçte beş sene kazanıldı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki davaları nasıl eritiriz? Şimdi Avrupa yargısının, ulusal üstü yargının iki özelliği var. Birisi, ihlal kararı verdiği zaman mevzuat değişikliğine gidersiniz, yasalarınızı buna uydurursunuz, zihniyetinizi, işleyişinizi buna uydurursunuz; doğru olan budur, önemli olan da budur. İkinci derecede gider ve tazminatlar gelir. Birinci derecede o mevzuatın gereğini, sözleşmenin, saygının gereğini yerine getirirsiniz. Bütün ülkeler bunu böyle yapar, Bakanlar Komitesi de bunu denetler.
Şimdi, soracağım -tabii, Sayın Adalet Bakanı yok- Bakanlar Komitesinde bekleyip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının uygulanmadığı kaç tane karar var? Soracaktım, Sayın Bakan yok ama Bakanlık yetkilileri burada, cevap verebilirler. Kaç tane Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var sizin uygulamadığınız? Bu sorunun cevabını bekliyorum.
Şimdi, bu yasayla deniliyor ki: "Yargılama süresi uzunluğunu ve uygulanmayan kararlar?" Burada, pilot dava olan Ümmühan Kaplan davasında, araziyle ilgili, kadastroyla ilgili, mülkiyetle ilgili uzun bir yargılama süreci var. Genelde de öyledir; babadan, dededen kalan davalar devam eder, sonuçlandırılmaz. Bu davalar torunlara intikal eder, ihtilaflara neden olur, kan davalarına neden olur ve ülkemizin bir gerçeğidir ama yalnız Türkiye'nin değil, İtalya da bunda aynısını yaşadı, başka ülkelerde de vardı. Bu tür davalarda sizin etkin bir çözüm, kısa bir çözümü getirmenizi anlayabiliriz. Ümmühan Kaplan davasında, pilot davasında konu mülkiyet olduğu için bu konudaki bir çabayı hızlandırma anlaşılabilir. Peki, kişilik haklarında özgürlük söz konusu olduğunda, ayrımcılık söz konusu olduğunda hangi şekilde gidereceksiniz? Şimdi, Adalet Bakanlığının üzerinde düşünmesi gereken bir konu bu. Siz özgürlükleri tazminle mi telafi edeceksiniz? Adil olmayan yargılamalar sonucu verilen kararları sabıkadan düşmek için tazminle mi kapatacaksınız? Çünkü AİHM kararlarının karşısında yeniden yargılama şansınız vardı eskiden, bunu kullanırdınız, giderdiniz yeniden yargılanır ve beraat ederdiniz; belki siyasi yasağınız, hele hele iktidar partisi mensubuysanız ihalelerde önünüze çıkacak yasakları kaldırırdınız. Şimdi bu şansı da yitireceksiniz, böyle bir tehlike de söz konusu.
Şimdi, burada benim çok açık ve net söyleyeceğim bir iki söz olacak: 75 milyon nüfusuyla, Adalet Bakanlığının bu bütçesiyle Türkiye adalet veremez arkadaşlar. Adalet Bakanlığının bütçesinin güvenlik bütçelerinin en az dörtte 1'i olması lazım. Güvenlik içinden adli zabıtayı, kolluğu almanız lazım yani Adalet Bakanlığı eğer gerçekten adaletli bir iş yapmak istiyorsa stratejik olarak yargı reformunun içine adliye kolluğunu koyması lazım. Adliyenin kolluğu ayrı olmalıdır arkadaşlar, cezaevlerinin içindeki zabıta olayını jandarmadan alması lazım, yine kendi adalet akademilerinde olduğu gibi, okulundan başlayarak, eğitimine kadar bunu sağlaması lazım. Yine bir şey daha söyleyeyim: Mevcut hâkim ve savcı açıklarını, personel açıklarını? En az 3 katı artırması lazım, buna da para lazım arkadaşlar, bütçe lazım. Bu bütçeyi koymadan siz bu ülkeye adaleti getiremezsiniz. Sayın Bakanlığın gayretleri ne kadar çok olursa olsun bu şekilde bunları önlemez.
Kişisel dinlemeyi geçiştirebilir misiniz, gizli dinlemeyi? Geçen derler ki -Bu anlatılıyor, doğru mu değil mi?- "Başbakanın orada böcek bulunmuş." "E, canım ilaçlayıversinler." demişler. Bu şekilde çözebilir misiniz arkadaşlar? İlaçlanarak gizli dinlemeyi önleyebilirseniz onun da yasasını yapalım; olmuyor.
Bir şey daha var tabii, onu açıkça ifade etmekte yarar var. Eğer Adalet Bakanlığının bütçesi polisin, jandarmanın, Millî Savunma Bakanlığının, askerin, elinde silahı bulunduranların üstünde olmazsa, yasalar o anlamda güç vermezse, siz bu ülkede adaleti sağlayamazsınız. Elinde silahı olan sizden daha güçlü olur, bu da bir gerçek.
Sayın Adalet Bakanı ayrıca tarihî bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Gerçekten ülkemize barışın, demokrasinin gelmesi konusunda en kilit bakanlık konumundadır. Güney Afrika'da 93, 94, 95 dönemi adalet bakanlarını okuyoruz, sizler de okuyorsunuz ve gerçekten adalet bakanlığının o ülkenin barışında, demokrasisinde, hukuk devleti olmasında ve en zor sorunların çözülmesinde son derece etkili olduğunu görüyoruz.
Bu son günlerdeki görüşme süreçleri, İmralı süreci, yeniden sorunların silahsız çözümü, Türkiye'nin silahının gündemden çıkarılması, Türkiye'de barış ortamının sağlanması, bugün Türkiye kamuoyunun yüzde 95'inin talebidir arkadaşlar. Bu konuda sivil toplumdan, bu konuda medyadan, bu konuda her kesimden bir destek var. Sayın Adalet Bakanını da Hükûmetin, Başbakanın güçlendirmesi gerekiyor. Bu bütçeyle gerçekten Sayın Bakanın işi zor. Bu konuda, eğer, gerçekten, Türkiye'de bir reforma gitmek istiyorsak Hükûmetin stratejisinde yeni dönemi kurarken bütçesini ona göre organize etmesi lazım. Bütçenin bu hâliyle bu çalışmaları karşılaması, bu faaliyetleri yürütmesi mümkün değildir. Tazmin komisyonlarıyla bu sorunu çözmek palyatif çözümlerdir, gerçek çözümler konusunda başarılar diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.